Bahtiyarlık

Kasım 25, 2024 Okuma süresi: 8 dakika
Ahmet Mithat Efendi

Ahmet Mithat Efendi’nin Letaif-i Rivayat serisinde yer alan eserlerden biridir.
Eserin roman mı hikâye mi olduğu tartışmalı olsa da daha çok roman olarak kabul edilmektedir.
Roman sırasıyla Mektep, Senai, Şinasi, Paris’te Bir Türk, Kadınlar “Kadınların Terbiyesi”, Köy Düğünü, Medeniyet ve Bedeviyet olmak üzere yedi bölümden oluşmaktadır.
Köy hayatına özenerek şehirden köye göçen aydın tipi ilk kez bu eserde görülür.
Eserde şehirden köye taşınan idealist ve azimli bir tip olan Şinasi Bey ile onun alafranga düşkünü arkadaşı Senai Efendi‘nin hikâyesi anlatılmaktadır.


Özet

Senai Efendi, Bursa’nın bir köyünde yaşayan Yamalı Musa Ağa adında zengin bir toprak ağasının; Şinasi Bey ise İstanbullu bir memur olan Semih Efendi‘nin oğludur.
Roman, Mekteb-i Sultanide sınıf arkadaşı olan Senai ile Şinasi’nin okulun yatakhanesinde yaptıkları sohbetle başlar. Senai Efendi, şehirde bir Batılı gibi yaşamak isterken Şinasi Bey şehir yaşamından uzaklaşıp köye yerleşmeyi düşünür.
Senai Efendi, mezun olduktan sonra İstanbul’daki eğlence mekânlarının müdavimi olur. Burada Fransız asıllı Rizet isimli bir şarkıcıya âşık olur. Pahalı hediyelerle kısa zamanda Rizet ile yakınlaşır. Onun alafranga âdetlere olan düşkünlüğü anlayan Rizet, genç adamdan ciddi miktarda maddi fayda sağlar. Ancak bir süre sonra İstanbul’daki Batılı yaşam Senai için yetersiz kalır.

Şinasi Bey

Şinasi Bey ise köye yerleşecek, tarım ve hayvancılıkla uğraşacaktır. Bunun için öğrencilik yıllarından itibaren hazırlık yapar. Bir taraftan tarım ve hayvancılıkla ilgili Fransızca kitaplar okurken diğer taraftan boş zamanlarında İstanbul civarındaki bahçelerde çalışır.
Sonrasında Senai’den aldığı tavsiye mektubu ile Senai’nin babasının Bursa’daki köyüne gider. Amacı Yamalı Musa’dan köydeki ziraat ve hayvancılıkla ilgili bilgi alarak kendini geliştirmektir. Ancak bu ziyaret istediği gibi sonuçlanmaz. Yamalı Musa Ağa, Mekteb-i Sultani mezunu bir gencin memuriyette yükselmektense köye yerleşmek istemesini anlamsız bulur.
Yamalı Musa Ağa’dan beklediği desteği göremeyen Şinasi Bey, misafir olduğu başka bir köyde Süleyman Efendi isimli yaşlı bir köylüyle tanışır. Şinasi Bey’in hikâyesini dinleyen Süleyman Efendi ona yardımcı olur.
Şinasi Bey, bu köyden toprak alıp tarım ve hayvancılık yapmaya başlar. Kısa zamanda köye uyum sağlayan Şinasi, kitaplardan edindiği bilgileri de köylülerle paylaşır. Kısa zamanda “İstanbullu Akıllı Hoca” sıfatını alan Şinasi artık köyde işçi çalıştıran bir patron olmuştur.
Onun için en büyük bahtiyarlık ise arazisinden aldığı verimdir. Hatta kurduğu kümeste tavuklardan elde ettiği yumurtalar bile onu o kadar memnun eder ki sevincinden hüngür hüngür ağlar.

Senai Efendi


Senai Efendi ise babası Yamalı Musa Ağa’nın vefatının ardından Avrupa hayalini gerçekleştirebilecek paraya kavuşur. Miras, kendisi ile babasının ikinci eşinden olan kızı Zeliha arasında paylaştırılır. Senai Efendi, mirastan kendi payına düşen bütün arazileri satar. Satılan arazilerin tamamını Şinasi Bey alır.
Senai Efendi, borçlarını ödedikten sonra elinde kalan para ile hukuk okumak amacıyla Paris’e gider. Ancak kısa zamanda Paris’teki eğlence mekânlarının müdavimi olur. Parasını kumarda kaybettiği gibi yüklü miktarda da borca girer. Gece hayatının getirdiği uykusuzluk ve alkol nedeniyle sağlığı da bozulur. Tedavi olduktan sonra da borçlarını ödediği takdirde elinde para kalmayacağını düşünerek Paris’ten kaçar. Kalan son parasıyla Sicilya’ya gider. Bu sefer de İtalyan mafyasının eline düşer. Bütün servetini kaybedince de İstanbul’a döner.
İstanbul’da annesinin de ısrarıyla evlenmeye karar verir. Annesinin bulduğu adayları beğenmeyen Senai, kendisi için uygun eş adayının Nusret Hanım olduğuna karar verir. Yazara göre tencere yuvarlanmış kapağını bulmuştur. Nusret Hanım, Mısır’dan gelip İstanbul’a yerleşen Abdülcabbar Bey’in iki çocuğundan biridir. Abdülcabbar Bey, çocuklarının eğitimine önem veren bir kişidir. Madam Terniye tarafından eğitilen Nusret Hanım da alafranga bir tiptir.

Şinasi Bey Zeliha ile Evleniyor!


Şinasi Bey, İstanbul’a babası Semih Efendi’yi görmeye giderken Yamalı Musa’ya da uğrar. Misafirlik sırasında da Zeliha’yı görüp ona âşık olur. Başardıkları ile Yamalı Musa’yı da kendisine hayran bırakan Şinasi, kısa süre sonra Zeliha ile evlenir. Yamalı Musa’nın ölümünden sonra da mal varlığı daha da artar. O, mutlu bir evlilik yapmış; çalışkanlığı ile muradına ermiştir.

Gerçekler Ortaya Çıkıyor…


Madam Terniye ve Nusret Hanım ise evlilik sonrasında Senai Efendi’nin bahsettiği arazi ve çiftlikleri görmek ister. Varını yoğunu kaybeden Senai Efendi, yalanlarının ortaya çıkacağını anlayıp arkadaşına bir mektup yazarak ailesini karşılamasını ister.
Şinasi Bey, aileyi karşılayıp ağırlar. Kısa süre sonra Senai Efendi’nin yalanları ortaya çıkar. Bu arada İstanbul’da kalan Senai Efendi, ailenin evindeki değerli eşyaları satıp Abdülcabbar Bey adına biraz da borçlanarak Avrupa’ya kaçar.
Avrupa’dan Şinasi Bey’e yazdığı mektubunda yaşadıklarından edindiği tecrübeyle bundan böyle elindekileri muhafaza etmeye çaba göstereceğini söyler. Eser de bu mektupla son bulur.

İlgili Sayfalar

👉 Ahmet Mithat Efendi

👉 

Tanzimat Dönemi Roman Özetleri

Yararlanılan Kaynaklar

Osmanlıyı İbn-i Haldun’la Öykülemek: Bahtiyarlık Romanı Üzerine Bir İnceleme, Özgür Atakan
Tartışmalı Bir Eser: Ahmet Mithat Efendi’nin Bahtiyarlık Romanı Üzerine Bir Tahlil Çalışması, M. Halil Sağlam


Cover Image

Yeniçeriler

Mayıs 2, 2024 Okuma süresi: 2 dakika
Ahmet Mithat Efendi

Ahmet Mithat Efendi’nin 1871 tarihli uzun hikâyesi / romanı.
Eser, yazarın Letaif-i Rivayat serisi içinde yayımlanmıştır.
Eserin türünün ne olduğu (roman / hikâye) tartışmalı bir konudur.
Edebiyatımızda genel olarak Namık Kemal'in Cezmi adlı romanı ilk tarihî roman olarak kabul edilmektedir. Ancak Yeniçeriler'i roman olarak kabul eden edebiyat tarihçileri eseri ilk tarihî roman olarak göstermektedir.
Eserde olaylar I. Abdülhamit (öl.1789) ve III. Selim'in (öl.1807) saltanat yılları içinde geçer (1774-1807). Yazar, eseriyle birçok açıdan bozulan, başına buyruk hareket eden ve devlet içinde devlet hâline gelen yeniçerileri bir aile dramı üzerinden anlatmaya çalışmıştır.

Devamını okuyayım »


Cover Image

Henüz On Yedi Yaşında

Mart 16, 2023 Okuma süresi: 5 dakika
Ahmet Mithat Efendi

Ahmet Mithat Efendi’nin romanı.
Roman, hayat kadınlığı yaparak ailesine bakmaya çalışan Kalyopi adındaki genç bir kadının hikayesidir. Orta yaşlı, namuslu ve iyiliksever bir adam olan Ahmet Efendi; Kalyopi’nin hikâyesini dinler ve onu genelevden çıkarır. Roman, Ahmet Efendi’nin bu talihsiz kızı, bir ahbabının Rum uşağı ile evlendirmesiyle mutlu bir şekilde sona erer.

Uzun Özet

Ahmet Efendi; kültürlü, varlıklı ve namuslu bir adamdır. Avukatlık da yapan Ahmet Efendi, bir akşam arkadaşı Hulusi ile tiyatroya gider. İki arkadaş, tiyatrodan sonra yağan şiddetli yağmur yüzünden evlerine dönemez. Hulusi, yakınlardaki bir randevuevinde geceleyebileceklerini söyler. Ahmet Efendi, başka çarelerinin olmadığını anlayınca bu teklifi kabul etmek zorunda kalır.



Hulusi, Agavni adlı Ermeni bir kadınla eğlenmeye çekilir. Ahmet Efendi ise kendisine sunulan Rum Kalyopi’nin parasını öder, ancak ona elini sürmez. Oldukça üzgün görünen genç kadının hali onu çok etkiler. Ahmet Efendi, Kalyopi’nin hayat hikâyesini öğrenebilmek için randevuevine günlerce gelip gider. Kalyopi, bir süre sonra Ahmet Efendi’ye güvenerek batakhaneye nasıl düştüğünü anlatır.
Kalyopi daha on üç yaşındayken babasının meyhanesine devam eden Yümni Bey adındaki zengin bir Müslüman ile evlendirilir. Yümni Bey, Kalyopi’den din değiştirmesini istemese de Hristiyan Rum köylüleri Kalyopi’nin kocası tarafından zorla Müslüman yapıldığı yolunda dedikodular çıkararak aileyi huzursuz eder. Hatta bu evliliği bitirmesi için genç kadını ölümle tehdit ederler. Sonunda Kalyopi, kocasından boşanmak zorunda kalır.
Bu arada Kalyopi’nin ailesi günden güne daha da fakirleşir. Çalışmak zorunda kalan Kalyopi, terzilik yaptığını sandığı Amelya adlı bir ahbabının yanına gider. Amelya aslında bir hayat kadınıdır. Amelya, bu işi yapması için Kalyopi’yi ikna etmeye çalışır. Kalyopi, yaşadıklarını ablasına anlatsa da onun Amelya’nın yaptığı işten haberdar olduğunu ve kendisini bilerek oraya gönderdiğini öğrenir. Nişanlı olan ablasının müstakbel kocası ise Selânik taraflarına gitmiş, bir daha da dönmemiştir. Ablası nişanlısından ümidini kesse de bir başkasıyla evlenebileceğini düşünmektedir. Halbuki kardeşi dul bir kadındır. Hatasını anlayan abla, başka bir çare bulamadığı için kardeşinden af diler. Bir süre sonra ablası, kendisiyle birlikte olmak isteyen bir adam tarafından bıçaklanır. Kalyopi, ablasını kurtarabilmek için büyük bir çaba sarf etse de ablası ölür. Ablası için büyük bir borcun altına giren Kalyopi çareyi randevuevinde çalışmakta bulur.
Ahmet Efendi, Kalyopi’nin hikâyesini ilgiyle dinler. Gördüğü ilk andan itibaren kendisinde acıma duygusu uyandıran bu genç kadını batakhaneden kurtararak topluma kazandırmaya karar verir. Roman, Ahmet Efendi’nin Kalyopi’yi sekiz ay sonra bir ahbabının Rum uşağı ile beyazlar giydirerek evlendirmesiyle sona erer.

İlgili Sayfalar

👉 Ahmet Mithat Efendi

👉 

Eser Özetleri

Yararlanılan Kaynak

Ahmet Mithat Efendi’nin Eserlerinde Düşmüş Kadına Uzanan El: Mihnetkeşan ve Henüz On Yedi Yaşında, Ayşe Melde Üner


Cover Image

Avrupa’da Bir Cevelan

Ocak 30, 2023 Okuma süresi: 2 dakika
Ahmet Mithat Efendi

  • Ahmet Mithat Efendi'nin seyahatname türündeki eseridir.
  • Eser adındaki "cevelan" Arapça bir sözcük olup gezinti, gezinme, dolaşma gibi anlamlara gelmektedir.
  • 1000 sayfayı aşan eser gerek hacmi gerekse içerik zenginliğiyle Tanzimat-Cumhuriyet arası dönemin en büyük seyahat eseridir.
  • 1889'da II. Abdülhamit tarafından Stockholm Müsteşrikler (Doğu Bilimciler) Kongresi’ne gönderilen Ahmet Mithat, bu vesileyle Avrupa'nın birçok şehrini gezmiştir.
  • Ahmet Mithat Efendi’nin izlenimlerini paylaştığı Avrupa ülkeleri şöyledir: İtalya, Fransa, Danimarka, İsveç, Norveç, Almanya, İsviçre ve Avusturya.
  • Eser, 19. yüzyıl Avrupa'sı hakkında önemli bir belge niteliği taşımaktadır.

Devamını okuyayım »


Cover Image

Paris’te Bir Türk

Aralık 30, 2022 Okuma süresi: 3 dakika
Romanda İstanbul’dan Paris’e giden ve bütün hâl ve hareketleriyle Türkleri ve İslamiyet’i temsil eden Nasuh Efendi’nin başından geçen olaylar anlatılmaktadır. Bir Osmanlı aydını olan Nasuh Efendi, örnek kişiliği ve aldığı eğitimle hem Batı’nın gözündeki Doğulu insan tipini (Türk-Müslüman) değiştirmeye hem de iki medeniyeti karşılaştırarak kendi kültürünün üstün taraflarını göstermeye çalışır.

Özet

Gazeteci-yazar Nasuh bir Osmanlı aydınıdır. İstanbul’dan kalkan ve içinde farklı milletlerden yolcular bulunan bir gemide başlayan olaylar onun etrafında gelişir.
Gemide İstanbul’dan Fransa’ya dönen yabancı yolcular ile Nasuh Bey dışında Zekâ Bey adında biri daha vardır. Zekâ Bey, romanda birçok açıdan Nasuh Efendi ile tezat oluşturur.
Nasuh, birçok açıdan ideal bir Türk gencidir. Yabancı dil bilmeyen, kadınlarla laubali ilişkiler kuran, herkesi gevezelikleri ile rahatsız eden, eğlence düşkünü Zekâ Bey ise Batılıların türlü önyargılarla kafalarında çizdikleri Doğulu bir erkeğin vücut bulmuş hali gibidir.
Nasuh, bilgi ve birikimiyle kısa sürede Batılı yolcuların dikkatini çeker. Yolculuk ilerledikçe de ona Doğu medeniyeti ile ilgili birçok soru sorulur. Genç adam, bu soruların hepsine mantıklı cevaplar vererek onları etkilemeyi başarır.
Önce Marsilya’ya oradan da Lyon’a geçen Nasuh, gemide olduğu gibi birçok insanla konuşma fırsatı yakalar. Bu sayede karşılaştığı insanların hem iyi hem de kötü taraflarını görme fırsatı bulur. Uzun süren bir yolculuktan sonra nihayet Paris’e varır. Paris’te yapacağı iş, orada gördüklerini yazıp İstanbul’da anlaştığı birkaç matbaaya göndermektir.
Zamanının önemli bir kısmını Paris’in büyük kütüphanelerinde geçirir. Çalışmalarından arta kalan zamanlarda ise Paris’te edindiği çevresiyle zaman geçirir. Nasuh, gözlemlerinde Paris’in güzel ve üstün taraflarını göstermeyi de ihmal etmez. Bu arada kendisine özellikle İslamiyet’in kadına ve evlilik kurumuna bakışı ile ilgili sorular sorulur. Nasuh’un açıklamalarından sonra önceleri söylenen alaylı sözler yerini iltifatlara bırakır. Sadece kendi kültürünü anlatmakla kalmayan Nasuh, iki kültürün ahlak anlayışlarını mukayese ederek onlarda gördüğü yanlışları da ifade eder.
Nasuh, roman boyunca birçok kadından da ilgi görür. Bunlardan biri de Nasuh’un yardım ettiği Virginie’dir. Yoksul ve kimsesiz olan Virginie, İslam dini hakkında yeterince bilgi sahibi olmamasına rağmen Nasuh’un karakterine ve ahlak anlayışına hayran olarak kendi rızasıyla Müslüman olur. İki genç sonunda evlenir. Ülkesini özleyen Nasuh, Virginie’yi de yanına alarak İstanbul’a döner.


Cover Image

YKS Edebiyat Türkçe: Jön Türk

Ocak 16, 2022 Okuma süresi: 7 dakika
Ahmet Mithat Efendi

Ahmet Mithat Efendi’nin 1910 tarihli romanı.
Eser, kıskanç bir kadının iftirası yüzünden sürgüne gönderilen bir gencin öyküsüdür. 

Esere “yanlış Batılılaşma” teması hakimdir.
Romanda Ahdiye ve Nurullah adlı karakterler geleneksel ve millî değerlere bağlı kişiler olarak verilir.
Nurullah’a aşık olan Ceylan ise Batılı tarzda yetişmiş, gerçek ismini (Ayşe) gizleyecek kadar özüne yabancılaşmış bir tiptir.
Roman, kültürel çatışmaların yönlendirdiği bir aşkı anlatsa da II. Abdülhamit döneminin siyasi ve sosyal sorunlarına da temas eder.
Yazarın son romanı olmasına rağmen eser, yapı bakımından önceki eserlerinden pek farklı değildir. Yazar, yine olayların akışını keserek çeşitli konularda (konak hayatı, düğü eğlenceleri, terbiye, hafiyeler, jurnaller, kitap yasakları vb.) görüşlerini ortaya koymuştur.

Özet

“Bir Düğün” başlıklı ilk bölümde, Miralay Gazanfer Bey ile Dilşinas Hanım’ın kızı Ahdiye ile Kâşif Bey’in oğlu Nurullah’ın düğünleri yapılmaktadır. Kadınlar, kendi alalarında eğlenirler. Düğün eğlencesi bittikten sonra damat Nurullah Bey gelmez. Herkes merak içindedir. Kaşif Bey, oğlunun tutuklandığını öğrenir. Nurullah, hakkında verilen bir jurnal nedeniyle hapse atılmıştır. Üç ay sonra delikanlı eşine kavuşamadan Akka’ya sürülür.
İkinci bölümde anlatıcı, Nurullah’ın sürgüne gönderilmesine neden olan olayları 

geçmişe dönerek anlatır.
Hukuk Mektebini yeni bitiren Nurullah, alafranga bir hayat tarzını benimseyen komşuları Kazım Bey’in evine eskiden beri gidip gelmektedir. Kazım Bey’in oldukça serbest yetişmiş, kadın-erkek ilişkilerinde özgürlüğü savunan Ceylan adında bir kızı vardır.
Ceylan, zamanının büyük bir bölümünü babasının dairesindeki Fransız oyuncular arasında geçirdiği için iyi Fransızca bilmektedir. Feminizmle ile ilgili bütün kitap ve dergileri Fransızcasından okumuştur. Buradan öğrendiklerini hayatına uygulamak ister. Avrupa’da bile henüz tartışılan nikâhsız evliliği savunur. İyi piyano çalar, resim yapar, dönemin moda danslarını iyi bilir. Babasıyla yemek aralarında içki içer, sevdiği Nurullah’a nikâhsız evliliği teklif edecek kadar ileri fikirlidir.
İki genç çoğunlukla kadın-erkek ilişkileri üzerine tartışırlar. Nurullah, çoğu zaman Ceylan’ın düşüncelerine katılmaz. Bir gün Ceylan’ın annesi ile babası, bir dostlarının düğününe giderler. Orada üç gün kalacaklardır. Bunu fırsat bilen Ceylan, Nurullah’la birlikte olmayı planlar. İki genç, o gün yine benzer konuları tartışırlar. Ardından Ceylan, Nurullah’ı etkilemek için şarkı söyler, dans eder. Akşam olmuştur. Nurullah ve Ceylan birlikte yemek yer. Bu arada genç kız, Nurullah’ı iyice sarhoş edip içkisine de afyon katar. Afyonun etkisiyle kendinden geçen Nurullah, o geceyi Kazım Bey’in konağında geçirmek zorunda kalır. İki genç o gece birlikte olur. Genç kız, o gece hamile kalır; ardından defalarca mektup yazıp delikanlı ile yeniden buluşmak isterse de Nurullah onunla görüşmek istemez. Bu arada Ceylan, annesine olup bitenleri anlatmak zorunda kalmıştır.
Öte yandan Nurullah evlenmeye karar verir. Ceylan’ın aksine görgülü, geleneklerine bağlı bir kızla evlenmeyi tasarlamaktadır. Arkadaşı Salih Ziya, ona Ahdiye’yi önerir. Bunun üzerine Nurullah, Ahdiye’nin hocası Abdüllatif Efendi ile görüşür ve her iki ailenin uygun görmesiyle nikah kıyılır.
Dilşinas Hanım’ın konağında Ahdiye ile Nurullah’ın düğünleri yapılırken Ceylan, kıskançlık nöbetleri geçirmektedir. Genç kız intikam almanın yollarını arar. Bu amaçla babasının kitaplığından yasak olduğunu düşündüğü birkaç kitabı gizlice Nurullah’ın evine bırakır. Ardından da Başhafiye Feyzullah Efendi’ye babasının imzasıyla bir jurnal gönderir. Polisler jurnal üzerine Nurullah’ı tutuklar. Delikanlı, suçlamaları reddetse de Jön Türklerle ilgisi bulunduğu gerekçesiyle Akka’ya sürülür.
Bundan sonra Ceylan’ın babası Kazım Bey de kızının intikam hırsı ile hafiye olur. Nurullah, Akka’da bir hapishaneye yerleştirilir. Orada Hafız Kadri adlı tıbbiyeli bir genç ve Rıfkı Bey adında iki mahkumla arkadaş olur. Bir politika kurdu olan Rıfkı Bey, Nurullah’ın siyasi yönden bilinçlenmesini sağlar. Öte yandan Akka mutasarrıfı, delikanlıyı pek sevmiş; hatta ondan çocuklarına ders vermesini istemiştir.
Ceylan ise çocuğunu gizlice doğurmuş, bebeği de bir süt anneye vermiştir. Bu arada Nurullah, babası Kaşif Efendi ile ablası Züleyha’yı Akka’ya getirtir. Ancak bir süre sonra üzerindeki baskılardan kurtulmak için İskenderiye’ye kaçar. Orada Abdulgaffar Sacid adındaki bir avukatla ortak olur ve kısa zamanda tanınır. Bir süre sonra babası ile ablasını da İskenderiye’ye getiren Nurullah, ardından kayınvalidesiyle eşi Ahdiye’yi de yanına aldırtır.
Öte yandan Nurullah’ın mutlu olmasına dayanamayan Ceylan, cinnet geçirerek intihar eder. Bu arada II. Meşrutiyet ilan edilmiştir. Genel affın ilan edilmesinden yararlanan Nurullah, vatanını görmek ister. İstanbul’da Başhafiye Feyzullah Efendi hapse atılmış, Ceylan’ın babası Kazım Bey de intihar etmiştir.
Doğu ve Batı kültürünü doğru bir şekilde özümseyen Ahdiye ise onca sıkıntıya rağmen mutluluğa ve huzura kavuşmuştur.

İlgili Sayfa

👉 Eser Özetleri

Yararlanılan Kaynaklar

Türk Romanında Kimlik Bunalımı, Nurullah Ulutaş-Emine Ulu
Ahmet Mithat Efendi’nin Jön Türk Romanı, Alaattin Karaca


Cover Image

ROMAN TÜRÜYLE İLGİLİ DERS NOTLARI

Ocak 29, 2010 Okuma süresi: 8 dakika
roman nedir-roman türü-roman türünün gelişimi- roman terimleri-romanlar-tarihi roman-macera romanları-aşk romanları-polisiye romanlar-peymi safa-psikolojik tahlil romanları-sosyal romanlar-töre romanları-nehir roman-tezli roman-yılanların öcü-sinekli bakkal-

R O M A N :

Roman,Latincede, yazı parçası anlamına gelir. Roman sözcüğü eski Roma’da bozulmuş Latinceye verilen ad olarak kullanılırken daha sonra yaşanmış bir olayı hikâye etme anlamında kullanılmaya başlanmış; günümüzde ise, yaşanmış ya da yaşanabilir olayları, yer, zaman, çevre ve insan unsurlarına dayanarak, geniş bir bakış açısıyla anlatan yazı türüne roman denmektedir.

Konusu insan ve dünyadır. Gerçek yaşamı yansıtmaya çalışır. Anlattığı olay, çevre ve kişiler, yaşamdan alınır. Olay ve kişileri ayrıntılı anlatma, tahlil ve tasvirlere çok yer verme, bir ana olay etrafında bir çok küçük olaya yer verme bakımından hikâye türünden ayrılır.

ROMAN TÜRÜNÜN TARİHİ GELİŞİMİ:

Roman türünün ilk örneğini ilk defa 16. Yüzyılda İspanyol yazar Miguel de Cervantes, Don Kişot adlı eseriyle vermiştir. 17. Yüzyılda Madam de la Fayette, “Princesse de Clevs” adlı eseriyle ikinci roman yazarı olmuş aynı zamanda bu eseri psikolojik roman türünün ilk örneği kabul edilmiştir. 19.yy’da. gelişen romantizm ve realizm akımları bu türün de gelişmesinde etkili olmuştur.
Türk Edebiyatında daha önceleri bu türün yerini tutan mesneviler vardı. Batılı anlamdaki roman türü bizde önce çevirilerle başlar. İlk olarak Yusuf Kâmil Paşa Fransız yazar Fenelon’dan “Telemaque” adlı eseri dilimize çevirmiş ; sonra Wictor Hugo’dan Sefiller, Daniel Defo’dan Robinsun Crosoe ve Alexandre Dumas’dan Monte Criestodilimize tercüme edilmiştir. Bizde ilk yerli romanı Şemsettin Sami “Taaşşuk u Talat ve Fitnat” adıyla yazmıştır. Ahmet Mithat Efendi yüzlerce macera romanı yazar.Bu yüzden adı yazı makinesine çıkar.Ancak bunlar roman tekniği bakımından kusurlu eserlerdir.Daha sonra Namık Kemal “İntibah” adlı eseriyle ilk edebi roman örneğini yazmıştır. İlk köy romanı Nabizade nazım’ın “Karabibik”i olur.Halit Ziya Uşaklıgil “Mai ve Siyah”la ilk modern roman örneğini vermişlerdir. Bunları Recaizade Mahmut Ekrem’in yazdığı ilk realist romanımız “Araba Sevdası ” takip eder. Mehmet Rauf’un Eylül adlı romanı ,ilk psikolojik roman olurken ilk tarihi roman Namık Kemal’in “Cezmi”siyle kaleme alınır. Milli Mücadele döneminde Halide Edip “Ateşten Gömlek”, Yakup Kadri “Yaban” Reşat Nuri “Çalıkuşu” adlı romanlarıyla bu türü mükemmele ulaştırır.

ROMAN ÇEŞİTLERİ:

A ) KONULARINA GÖRE:

1. Tarihi Roman : Tarihteki olay ya da kişileri konu alan romanlardır. Yazar tarihi gerçekleri kendi hayal gücüyle birleştirerek anlatır. İlk örneği Valter Scott’un “Vaverley” adlı eseridir. Bunu Gogol’un “Toros Bulba” , Victor Hugo’nun “Notre Damın Kamburu” , A. Dumas’ın “Monte Criesto” ve “Üç Silahşörler” adlı eserleriyle devam ettirir. Türk edebiyatında ilk örneği Namık Kemal’in “Cezmi” adlı romanıdır. Nihal Atsız’ın “Bozkurtlar ” adlı serisi, Tarık Buğra’nın “Küçük Ağa”sı , Kemal Tahir’in “Yorgun Savaşçı”sı ve “Devlet Ana”sı tarihi roman türünün örnekleridir.

2 – Macera Romanı:Günlük hayatta her zaman rastlanmayan, şaşırtıcı, sürükleyici, esrarengiz olayları anlatan romanlardır Serüven Romanları da denir. Bir araştırma ve izlemeyi anlatan Polisiye Romanlar, alışılmışın dışında uzak yerleri ve yaşamları anlatan Egzotik Romanlar da bu gruba girer. Dünya edebiyatında R. L. Stevenson’un “Hazine Adası” Daniel Defo’nun “Robinson Cruseo”su Rudyard Kipling’in “Cangel Kitabı” Jonathan Swift’in ” Gülliver’in Seyahatleri” macera romanlarına örnektir.

Türk edebiyatında A. Mithat Efendinin “Hasan Mellah”, “Dürdane Hanım” adlı romanları, Peyami Safa’nın ” Cingöz Recai” serisi bu türün en tanınmış örnekleridir.

3) Sosyal Roman : İnsan yaşamınn sınırsız kültür birikimi içinde yer alan ve insanı derinden etkileyen toplumsal, siyasi olaylar, inançlar, gelenek ve görenekleri bazen eleştirisel, bazen de bilimsel açıdan ele alıp anlatan romanlardır Dünya edebiyatında : W. Hugo’nun “Sefiller”, Dostoyevski’nin “Suç ve Ceza”sı bu türün örnekleridir.

Türk edebiyatında Namık Kemal’in “İntibah”, R. M. Ekrem’in Araba Sevdası” A. Mithat Efendinin “Felatun Bey ile Rakım Efendi” adlı eserleri bu tür romanlardır. Cumhuriyet dönemim romancıları daha çok sosyal içerikli romanlara eğilmişler ve çok başarılı örnekler ortaya koymuşlardır.Orhan Kemal’in Baba Evi,Hanımın Çiftliği,Gurbet Kuşları” adlı eserleri, Yaşar Kemal’in “İnce Memed”i, Kemal Tahir’in “Rahmet Yolları Kesti” adlı eseri sosyal romanlardır.

Bir fikri savunup bilimsel verilerle olaya yaklaşan romanlara “Tezli Roman” denir. Yakup Kadri’nin “Yaban” romanı gibi. Toplumdaki inanç ve gelenekleri anlatan romanlara “Töre Romanı” denmektedir. Halide Edip’in “Sinekli Bakkal” adlı romanları töre romanı örneğidir. Bunlar farklı bir tür olmayıp sosyal romanın içindeki türlerdir.

4)Psikolojik Roman ( Tahlil Romanı ) : Dış alemdeki olaylardan çok , kahramanların iç dünyasını, ruh hallerini ele alarak kişilerin toplumla ilişkilerini, bunların birbirinden nasıl etkilendiklerini anlatan romanlardır. İlk örneği: Madame de La Fayette’in “Prencesse de Clevs” adlı romandır. Bizde ilk psikolojik roman denemesi Nabizade nazım’ın yazdığı “Zehra” adlı roman olsa da bu eser başarılı olmamış ve ilk psikolojik roman Mehmet Rauf’un “Eylül”ü olmuştur. Batılı anlamda ilk psikolojik tahlil romanı ise peyami Safa’nın “9. Hariciye Koğuşu”dur. Peyami Safa’nın “Matmazel Noralya’nın Koltuğu”, “Bir Tereddütün Romanı” adlı eserleri de psikolojik romanlardır.

5) Otobiyografik Roman: Yazarın kendi yaşamın anlattığı romanlardır. Dünya edebiyatındaki örnekleri Tolstoy’un “Yaşayan Ölü” , ” Çocukluk” adlı eserleridir.Bizde iseYakup Kadri Karaosmanoğlu’nun “Anamın Kitabı” Peyami Safa’nın “Dokuzuncu Hariciye Koğuşu” bu türün örnekleridir.

NEHİR ROMAN : Bir kişinin, bir toplumun hayatındaki gelişmeleri ya da tarihi bir olayı birden fazla cilt halinde anlatan romanlardır.

Tarık Buğra’’nın “Küçük Ağa”, “Küçük Ağa Ankara’da” , “Firaun İmanı”; Nihal Adsız’ın “Bozkurtlar “ , “Bozkurtların Ölümü”, “Bozkurtlar Diriliyor” romanları gibi.

B) KONULARIN İŞLENİŞİNE GÖRE ROMANLAR:

1 Romantik Roman . Romantik akıma uygun olarak, duygu ve hayallerin ön plânda olduğu romanlardır.( İntibah, Eylül, Mai Ve Siyah gibi. )

2 – Realist Roman : Gerçekçi akıma uygun olarak gözlem ve deneyimin duygu ve hayalden daha ön plânda olduğu akımdır İlk örneği R. M. Ekrem’in Araba Sevdası .

3 – Natüralist Roman: Bilimsel araştırmalara bağlı kalarak kahramanlarını gözlemlerle seçen romanlardır.Emile ZOLA’nın Germinal adlı eseri ve bizde Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın eserleri naturalizme örnektir.


Hakkında

Bu kısım siten hakkında bilgi verir. Burayı değiştirmek ve düzenlemek için admin->eklentiler->tanımı düzenle

Etiketler