Pantolonum döndü billâh eleğe
Ne söyleyeyim o utanmaz feleğe
Sanatkârlar ibret ile bakınız
Sırtımdaki şu ceketle yeleğe
II.
Kime sordumsa seni doğru cevap vermediler
Kimi hırsız, kimi alçak, kimi deyyus dediler
Künyeni almak için partiye ettim telefon
Bizdeki kayda göre o şimdi mebus dediler
(mebus: milletvekili)
III.
Serserinim, düştüm aşkınla meye,
Nasıl girdin elimdeki şu ney’e
Hem seversin beni Neyzen’im diye
Hem de sarhoş diye destan edersin
Hayliden hayli kalınlaştı yobazlık yeniden
Softalık zorlu anırtı ile aldı yürüdü
Kara bir kinle taassup pusudan çıktı
Yurdu şahane cehalet yeni baştan bürüdü
V. (Günümüz Türkçesi)
Karakolda bir haylice süre yattım
Allah’ın lütfuyla başımdan bunu da atlattım
Çıktım ama tanıdıklar vermezdi bana selam
Nerde olsam lanetli iki casus sabah akşam
Yolda ardıma düşüp sürerdi gizlice izimi
Dostları görünce ben de çevirirdim yüzümü
Anladım ki burada yaşamak benim için müşkül
Sonu zindanda olacaktır çaresiz sefil
Bir ölüm, başka çıkar yol olamaz vatanı terkin
VI. (Günümüz Türkçesi)
Kimse ayıplamaz biz kafa göz yarsak da
Dövüşe, kavgaya var milletin elbet hakkı
Yatalı beş senedir sade mısır ekmeğine
Kalmadı halkımızın Hint horozundan farkı
Not: Şair bu dörtlüğü, Birinci Dünya Savaşı’nda halkın normal ekmek bulamaması üzerine yazmıştır.
VII.
AHMET RASİM’İN AYAKKABISI
Ahmet Rasim sakin bir insandı.Hiddetlendiği, bağırıp çağırdığı hiç görülmemiştir.O herkesle hatta kaldırım taşları ile dosttu.Bir gün bir arkadaşı ayakkabılarının çabuk eskidiğinden şikayet ediyordu.Ahmet Rasim :
-Ben bir ayakkabıyı beş yıldan az giymem, dedi.
Arkadaşı şaşırdı:
-Ama üstad, bu nasıl olur?
-Şaşılacak bir şey yok.Ben kaldırım taşlarına dostça muamele ederim, onlara okşar gibi basarım.Siz ayaklarınız kaldırım taşları ile kavga eder gibi yürüyorsunuz.Bütün mesele sizin de düşmanlığı bırakarak dost olmanızdadır.
YERE DÜŞEN NEYMİŞ?
Neyzen Tevfik’in yardım kabul etmediğini bilen bir dostu cebinden çıkardığı parayı farkettirmeden yere koymuş ve:
-Neyzen, demiş.Hırkanın cebinden para düşürmüşsün.
Neyzen Tevfik, kendisine yardım eli uzatan bu dostuna sıcak bir tebessümle şu yanıtı verir:
–Yere düşen şey sizin altın kalbinizdir,dostum.
SADEDE GEL
Mehmet Emin yurdakul, milletvekili iken kürsüde konuşmalarını fazlaca uzatır ve diğer vekilleri sıkarmış.Böyle bir konuşma yaparken etraftan müdahale ederler:
-Hadi artık sadede gel!..
Şair, istifini bozmadan yanıtlamış:
-Sadede benden sonraki arkadaş gelecek!
ADALET BAKANININ ADALETİ
Ahmet Vefik Paşa bir dönem adalet bakanlığı vazifesinde bulunmuştu.Bir alacaklının şikayeti üzerine borcunu ödememekte direnen bir vatandaşı kahve içmek bahanesiyle bakanlık dairesine çağırtır.Adam daireye gelince Ahmet Vefik Paşa, onun at ve arabasını derhal sattırarak bedelini alacaklıya verdirir.Borçlu adama da dönerek:
-Yürümek, borçlu olarak arabaya binmekten daha şereflidir, der…
BİR DAMLA KAN VE BİN ENDİŞE
Bir gün Şirazlı Sadi’ye sordular:
-Üstad, sizce insan nedir?
–Yek katre-i hunest ve hezar endişe,der Sadi. Yani “Tek damla kan ve bin endişe!…“