Cover Image

Kaside Der-Hakk-ı Peder-i Hiş

Ocak 23, 2025 Okuma süresi: 14 dakika
17.yüzyıl divan şairi Nefi (Ömer), Sarıkamış Sancak Beyi Mehmet Bey’in oğludur.
Övgüde olduğu gibi yergide (hicivde) de bir üstat olan şair, babasının Kırım Hanı’na nedim olup ailesini terk etmesi üzerine aşağıda verilen kasideyi yazmıştır.
Kasideler övmek amacıyla yazılan şiirler olsa da şair -burada olduğu gibi- bu nazım şeklini hiciv yazmak için de kullanmıştır.
İlgili şiir, şairin hicivlerini topladığı “Siham-ı Kaza” adlı eserinde bulunmaktadır.
Hicivlerinde bambaşka bir kişiliğe bürünen Nefi, “Kaza Okları” anlamına gelen Siham-ı Kaza’da yer yer yergiyi aşıp küfre varan kaba saba ifadeler kullanmıştır.
31 beyitten oluşan bu hiciv, aşağıda günümüz Türkçesiyle birlikte verilmiştir:

Kaside Der-Hakk-ı Peder-i Hiş

Saadet ile nedim olalı peder Han’a
Ne mercümek görür oldı gözüm ne tarhana


Babam, Kırım Hanı’na mutluluk ile nedim olduğundan beri gözüm ne mercimek ne de tarhana görür oldu.

Zügürdlük âfetüm oldı aceb midür etsem
Peder gibi buradan ben de arz-ı cer Han’a

Züğürtlük felaketim oldu, acaba ben de babam gibi Han’dan para dilensem şaşılır mı?

Eger müsaade etmezse bir tulum yağa
İki tulum kımız olsun nedür zarar 

Han’a

Eğer, bir tulum yağa müsaade etmezse iki tulum kımız olsun. Bunun zararı var nedir ki Han’a?

Buna da hısset olur mı ki günde bin Tatar
Ṭulum ṭulum ḳımızı piş-keş çeker Han’a

Bu isteklerime karşı cimrilik eder mi? Ki günde bin Tatar tulum tulum kımızı peşkeş çeker Han’a.

Pederde mi aceb imsak ḫânda mı bilsem
Nezaket ile bunı kim sual eder Han’a

Bilsem cimrilik acaba babam da mı yoksa Han’da mı, nezaket ile bunu kim sorabilir Han’a.

Peder degül bu belâ-yı siyahdur başuma
Sözüm yerinde n’ola güç gelürse ger Han’a

Baba değil bu, kara beladır başıma. Sözlerim yerindedir, Han’ın zoruna giderse ne yapayım?

Benüm zügürdlük ile ellerüm ṭaş altında
Müzahrefatın o dürr ü güher ṣatar Han’a

Benim züğürtlükten ellerim taş altındayken o süprüntülerini (şiirlerini) inci ve cevher diye satar Han’a.

Ben ıztırab ile bunda sema’a girmede ol
Dü-beyt okur nagamatıyla def çalar Han’a

Ben ıstırapla buralarda dolaşırken o Han’a ezgi ile iki beyit okuyup tef çalar.

Zügürd olursam olaydum ne çare kail idüm
Olaydı baş sokacak denlü muhtasar hâne

Züğürt olursam olaydım yapacak bir şey yok ama başımı sokacak kadar bir evim olsaydı 

razı olurdum buna.

Huda bilür ki sözüm serteser hakikatdür
Baş ağrıdur der isem lîk serbeser 
Han’a

Allah bilir ki sözüm baştan sona gerçektir. Fakat gerçeklerin hepsini anlatırsam Han’a onun başını ağrıtır.

O demde kim peder-i nâbekâr u sifle-nihâd
Beni garib ḳoyup oldı hem-sefer Han’a

Alçak tabiatlı hayırsız babam, beni garip koyup Han’a gittiği zaman…

İki kaside komışdı ekâbiri cer içün
Pür oldı anun ile şehr içinde her hâne

Şehrin ileri gelenlerinden caize almam için iki kaside bırakmıştı. Şehir içindeki her ev o kaside ile doldu.

Ne caize ne sıla var bu yerde meddaha
Meger edem yine varınca bergüzer Han’a

Kaside yazarlarına ne caize ne de hediye var burada (Erzurum/ Pasinler). Han’a gidersem bu kasideleri ona armağan edeyim bari.

Peder bu mısra’ı hod kendi söylemişdi bilür
Menâre üstine laklak çıkar yapar hâne

Babam kendi söylemişti 

bu dizeyi, bilir: “Minare üstüne leylek çıkar, yuva yapar” (Evsizliğin ne olduğunu bilir.)

Giderdüm âh veli korkaram ki ammüm de
Ṭuyarsa gitdügüm ardumca can atar Han’a

Han’a ben de giderdim ama korkarım ki amcam gittiğimi duyarsa can atarak ardımdan gelir.

Bela bir iken üç olurdı başına Han’ın
Ederdi her biri bir gune arz-ı cer Han’a

Her birimiz bir şekilde Han’a dilenir, Han’ın başındaki bela da bir iken üç olurdu.

Üçi de cerr-i muvâfık ederdi birbirine
Biri birin yine tenhada hem geçer Han’a

Üçümüz de para koparmak aramızda uzlaşırdık ama Han ile yalnız kalınca da birbirimizin arkasından konuşurduk.

Bela budur ki riayet ederse Han bize ger
Ne denlü var ise cerrar azm eder Han’a

Han bizi kabul edip ağırlarsa memlekette ne kadar dilenci varsa hepsi Han’a yönelir ki asıl bela budur.

Bu denlü asker-i cerrara memleket gereke
Ne kişver-i Leh ü Çeh ne Ḳırım yeter Han’a

Böyle bir dilenci ordusunu beslemek için ne Lehistan ve Çek ne Kırım yeter Han’a.

Bu hayret ile varup geldügümce ahbaba
Kimi söger pedere kimisi güler Han’a

Bu garip durumu dostlara varıp anlattığımda kimi babama söver kimi de Han’ın hâline güler.

Biri ki Mir Şerefdür kadimi aḥbabun
Dua-yı ḫayr eder olmaz hem ol kadar Han’a

Bu eski dostların biri de Mir Şeref’tir ki Han’a onun kadar hayır dua eden olmaz.

Görince hâlümi şetm-i galiz eder pedere
Döner yemin eder ardınca hem Tatar Han’a

Mir Şeref, hâlimi görünce babama ağır küfür eder. Sonra da dönüp Tatar Han’a yemin eder. 

Not: Kaside, aşağıdaki beyitten itibaren Mir Şeref’in ağzından devam eder.

Ki Han sevaba girüp ger babanı ḳatl etse
Dua ederdi felekden ferişteler Han’a

Ki Han sevaba girip babanı öldürse gökten melekler ona dua ederdi.

Niçün deyince heman handenâk olup der kim
Nice nedim olur öyle leim har Han’a

Niçin deyince de hemen gülerek der ki: “Öyle aşağılık bir eşek nasıl nedim olur Han’a.”

Denâetinden eger bir latife nakl etsem
Olurdı tuhfe-i makbul mâ-hazar Han’a

Babanın alçaklığından bir fıkra anlatsam bu, Han için hazırlanmış makbul bir hediye olurdu.

Soyardı nalını ölmiş eşeklerün yolda
Verürdi nan u piyaza konınca her hana

Baban yolda ölmüş eşeklerin nalını soyar, konakladığı her handa onun parasıyla ekmek ve soğan alırdı.

Nigah-ı ḥasret ile reng-i rū komaz bilürem
Meded tuyurmasun ana gelince zer Han’a

Han’a altın gelirse aman duyurmasın babana, bilirim altına bile iç çekip baksa rengini soldurur.

Kırımı Han sana verse babandan artar mı
Yabana söyleme verme varup keder Han’a

Han, Kırım’ı sana verse babandan sana kalır mı, varıp boş sözlerle Han’a keder verme. (yabana söylemek: esası olmayan şeyler söylemek, saçmalamak, boşa konuşmak.)

Babana bin deve ger sana bir keçi verse
Anı dahı bana ver deyü göz kıpar Han’a

Han; babana bin deve, sana bir keçi verse baban onu da bana ver, diye Han’a göz kırpar.

Kanaat eyle baban gibi olma sen cerrar
Sıçup bokunı ye tek verme derd-i ser Han’a

Sen kanaat et, baban gibi dilenci olma, sıç.p b.kunu ye de Han’ın başına dert olma.

Tevekkül eyle cenab-ı Huda’ya ahvalün
Ne şeri-i hara arz eyle ne Tatar Han’a

Hâlini Allah’a havale eyle. Ne eşeğin hükmüne ne Tatar Han’a arz eyle.

Nefi (Siham-ı Kaza)

Konu Anlatımı İndir!  👇

İlgili Sayfalar


Hakani ve Nefi’de Ekmek Kavgası, Saadet Karaköse
Siham-ı Kaza (Eleştirel Basım), Nefi, Hazırlayan Furkan Öztürk


Cover Image

Kaside-i Arpa

Mayıs 5, 2023 Okuma süresi: 6 dakika
Dirliğimin baharını benim
Ah kim güze çevirdi arpa

Kalmadı kapana takacak buğday
Şehirde pahalı olalı beri arpa

At zayıfladı, üf desen uçar
Dağları saman eyledi arpa

Arpa derdi ile o kadar dövdüm
Kendimi ki oldu kemiklerim arpa

Şimdi at arpa diye can verir
Evvel ata verirdi can arpa

Kalmadı at, giyecek hem harçlık
Yokluğun halkı ziyan eyledi arpa

Yükleri yolda bıraktı atsızlık
Beyleri bile yayan eyledi arpa

Zayıflamayan hiçbir at kalmadı
Kendini gizlediğinden beri arpa

Taneni para ile alan övünür
Sanki bedava almış gibi arpa

Varıp arpa falı bakana dedim
Ey falan haber ver bana arpa(dan)

Dedi ki gökteki yıldız kadar
Vezirin kapısında var çok arpa

Eğer Paşa Hazretleri buyurursa
Samanyolu yıldızı getirir arpa

Hükmederse kudretinin baharı ile
Toprakta her zaman biter arpa

Emir verirse yağdırır hemen
Gökyüzü yıldız yerine arpa

İyilik ambarından verir
Atı yolda kalmışlara arpa

Necati dahi bu umutla gelir
Ki versin cihan veziri arpa

Ey zamanın tabibi cevap ver
Ki güçsüz bıraktı beni arpa

Nice ki bu dünya hanında
Yolcuların isteği ola arpa

Kudretin saray ahırından versin
Feleğin kır atına daima arpa

Kaside-i Arpa 

(Orijinal Metin)

Kanı ol yâr-i mihriban arpa
Sayruya sıhhat ata can arpa

Galiba çâha düşdi Yusufvâr
Ol aziz-i cihân olan arpa

Nev-bahar-ı maişetümi benüm
Ah kim eyledi hazan arpa

Kalmadı faka takıcak buğday
İlde olalıdan girân arpa

At arıkladı üf dir isen uçar
Dağları eyledi saman arpa

Arpa derdi ile şol kadar dögdüm
Kendümi ki oldı üstühan arpa

Şimdi at arpa diyü can virür
Evvel ata virürdi can arpa

Kalmadı at u don u hem harçluk
Eyledi halka çak ziyan arpa

Yükleri yolda kodı atsuzluk
Begleri eyledi yayan arpa

Kalmadı hiçbir at ki arıklamadı
İdeli kendüzin nihan arpa

Danesin akçeye alan ögünür
Ki eline girdi râyegân arpa

Varuban didüm arpa salıcıya
Salı vir bana ey fülan arpa

Didi kim gökteki sitare kadar
Der-i Asaf’da var çehan arpa

Eger emr itse Hazret-i Paşa
Getüre rah-ı kehkeşan arpa

Hükm iderse baharı kudretinün
Bitüre hâk her zaman arpa

Buyruk eylerse yağdura fi’l-hâl
Necm yirine âsumân arpa

Eyler enbâr-ı lutf u himmetden
Atı kalmışlara revân arpa

Bu ümide gelür Necati dahi
Ki vire Asaf-ı cihan arpa

Ey tabib-i zaman cevap buyur
Ki eyledi beni nâ-tüvân arpa

Niçe kim bu ribât-ı gerdunda
Ola matlub-ı reh-revân arpa

Vire kadrün stabl-ı âmireden
Hınk-ı gerduna câvidân arpa

Necati

Konu Anlatımı İndir 👇

İlgili Sayfa

👉 Divan Şiiri Örnekleri

Yararlanılan Kaynak

Divan Şiirinde Sosyal Hayattan Yansımalar: Necati Ve Hayreti’nin Arpa Kıtlığını Anlatan İki Manzumesi, Ülkü Çetinkaya


Cover Image

EDEBİYATA DAİR…: NAZIM ŞEKLİ – NAZIM TÜRÜ AYRIMI

Şubat 12, 2010 Okuma süresi: ~1 dakika
NAZIM ŞEKLİ:

Manzum eserlerin kafiye şeması, ölçüsü, nazım birimi, vb. dış özelliklerine göre adlandırılmasıdır.

Örnek: koşma, semai, gazel, türkü,kaside

NAZIM TÜRÜ:

Manzum eserlerin işledikleri konuya göre aldıkları adlardır.

Örnek:

Koşma nazım türleri: güzelleme, koçaklama, taşlama, ağıt

Kaside nazım türleri: medhiye,mersiye,naat,münacaat,hicviye


TÜRK EDEBİYATI DİL ANLATIM: DİVAN EDEBİYATI DERS NOTLARI

Ocak 26, 2010 Okuma süresi: 35 dakika

DİVAN EDEBİYATI:

Divan edebiyatı, Türklerin İslâma geçişinden sonra oluşturdukları yazılı edebiyat şeklidir. Divan edebiyatı, Arap ve Fars edebiyatlarından etkilenmiştir. Bu etki, Arapça, Farsça kelimelerin Türkçeye girmesine yol açmıştır. Bu edebiyata divan edebiyatı denmesinin sebebi, şâirlerin şiirlerini divan denen el yazması kitaplarda toplamış olmalarıdır.

Kuran’ın Arapça olarak inmesinden dolayı Müslüman toplumların kültür dili değişime uğradı. İranlılar dokuzuncu yüzyıldan itibaren edebi ürünlerini, Arap edebiyatının etkisinde vermeye başlar. Türkler ise hem Arap hem iran edebiyatlarından doğrudan etkilenerek Divan edebiyatı adı verilen edebi dönemi yaratırlar. Bu edebiyatın yaratılmasında Anadolu’da kurulan Türk devletlerinin, resmi yazışma dili olarak Arapça ve Farsça’yı kullanmaları da etkili olmuştur. Böylece edebiyat dili değişmeye başladı. Saray çevresindeki şairler ve yazarlar, eserlerini Arapça, Farsça sözcüklerle yazmaya başladılar. Osmanlı Devletinde Arapça ve Farsça’nın yoğun etkisinde kalmış olan Osmanlıca dili divan edebiyatında kullanılan ana dil olmuştur.

DİVAN EDEBİYATI NAZIM BİÇİMLERİ:

1. GAZEL:
Aşk, şarap,kadın dünya güzellikleri gibi konularda yazılan divan edebiyatı nazım şeklidir. Beyit sayısı genellikle 5-15 arasında değişir. Gazelin ilk beyti mutlaka kendi arasında uyaklı olur.Diğer beyitlerinin ikinci mısraları ilk beytin kafiyesini taşır. (aa/ba/ca/da…) İlk beyte “matla”, son beyte ise “makta” adı verilir. Bir gazelin en güzel beytine “beyt-ül gazel”, şairin mahlasının bulunduğu beyte de “mahlas beyti” denir. Beyitleri arasında anlam birliği bulunan gazele “yek-âhenk”, aynı güç ve güzellikte beyitlerden oluşan gazele de “yek-âvâz” gazel adı verilir.Dize ortalarında uyak bulunan gazele musammat, sonu getirilmemiş ya da beyit sayısı 5’in altında bulunan gazellere de “natamam” gazel denir. Başka şairlerin birkaç dize ekleyerek bend biçimine dönüştürdüğü gazellere “tahmis”ya da “terbi” gibi adlar verilir.Aşka ilişkin acı, mutluluk gibi içli duyguların dile getirildiği gazeller “aşıkane”, içki, yaşama boş verme, yaşamdan zevk alma gibi konularda yazılanlara rindane denir. Aşıkane gazellere en iyi örnek Fuzûlî’nin gazelleri, rindane gazellere en iyi örnek ise Bâkî’nin gazelleridir. Kadını, içkiyi ve ten zevklerini konu edinen gazeller ise, örneğin Nedîm’in gazelleri, “şuhane”, öğretici nitelikli gazellere, örneğin Nâbî’nin gazelleri, hakimane gazel denir. Ayrıca felsefi konularda yazılmış gazeller de vardır. Gazeller eskiden bestelenerek okunurdu. Özelikle bestelenmek için yazılmış gazeller de vardır. Gazelleri makamla okuyan kişilere “gazelhan”, gazel yazan usta şairlere ise “gazelsera” adı verilir. Gazel, Türk müziğinde ise şiirin bir hanende tarafından doğaçtan seslendirilmesidir. Sesle taksim olarak da bilinir.

ÖRNEK GAZEL:

Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi
olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi

saltanat dedikleri bir cihan gavgasıdır
olmaya baht-u saadet dünyada vahdet gibi

ko bu iyş u işreti çün kim fenadır akibet
yar-i baki ister isen olmaya taat gibi

olsa kumlar sayısınca ömrüne hadd-u aded
gelmeye bu şişe-i çarh içre bir saat gibi

ger huzur etmek dilersen ey ‘Muhibbi’ fariğ ol
olmaya vahdet makamı kuşe-i uzlet gibi

Şair : Kanuni Sultan Süleyman- Muhibbi

2. KASİDE: Din ve devlet büyüklerini övmek amacıyla yazılan, beyit sayısı 33-99 arasında değişen, gazel tipi kafiyelendirilen ( aa/ba/ca/da…) divan edebiyatı nazım şeklidir. Kasidenin ilk beytine gazelde olduğu gibi “matla” son beytine “makta” en güzel beytine “beytü’l kasid”, denir. Şairin mahlasının bulunduğu beyte “taç beyit” adı verilir. Kaside türünün en ünlü şairi “Nef’i”dir.

Kasidelerin yazılmasında uygulanan belirli bir kompozisyon vardır ve şairler bu kompozisyona uygun kasideler yazarlar. Bu kompozisyonu maddeler halinde şöyle gösterebiliriz:

* Nesib ya da teşbib bölümü:
İlk bölümdür. 15-20 beyitten oluşur.Bu bölüm, şairin aşıkane duygularına yer veriyorsa “nesib” adını alır; doğa veya bahar tasvirleri yapıyorsa “teşbib” adını alır.

* Girizgah bölümü:
İkinci bölümdür.genellikle tek beyitten oluşur.Şair burada medhiyeye geçeceğini belirtir.

* Medhiye bölümü:
Üçüncü bölüm olup kasidenin asıl anemli kısmını teşkil eder.Bu bölümde övülecek olan kişinin nitliklerine, iyi yönlerine yer verilir.Beyit sayısı konuya ve şaire göre değişir.Kasidenin en sanatkarane bölümü burasıdır.

*Tegazzül bölümü:
Kasidenin dördüncü bölümüdür.Kasidenin içinde bir gazel oluşturulur.Bu gazel, kaside ile bir uyuma sahip olmakla birlikte kendine özgü ve kasideden farklı bir kafiyeye sahiptir. Bu bölüm kaside içinde bulunmak zorunda değildir. Gazel türünün ortaya çıkmasında kasidelerin içindeki tegazzül ( gazel söyleme) bölümlerinin etkili olduğu düşünülmektedir.

*Fahriye bölümü:
Beşinci bölümdür.Şairin uygun bir dille kendini ve şiir sanatını övdüğü bölümdür.Bir kaç beyiti geçmez.

*Dua bölümü:
Bu bölümde adına kaside yazılan din ya da dsevlet büyüğü için dua edilir.Bir kaç beyitten fazla olamaz.

Kasideler nesib bölümünde ele alınan konuya göre “kaside-i bahariyye, kaside-i ramazaniyye, kaside-i hamamiyye” olarak adlandırılır.Bazen uyaklarına göre adlandırılan kasideler görülür.”-r” uyağı ile biten kasidelere “kaside-i raiye”, “-l” uyağı ile biten kasidelere “kaside-i lamiyye”, “-m” uyağı ile biten kasidelere “kaside-i mimiyye” adı verilir.Rediflerine göre de “güneş kasidesi”, “su kasisesi”, “gül kasidesi” gibi adlandırılabilirler.İçinde işlenen konuya göre “tevhid,münacaat, naat,medhiye,mersiye,hicviye” gibi adlar kullanılır.

ÖRNEK KASİDE:

KASÎDE DER NA’T-I HAZRET-İ NEBEVÎ (Su Kasidesi)

Saçma ey göz eşkden gönlümdeki odlara su
Kim bu denlü dutuşan odlara kılmaz çâre su

(Ey göz! Gönlümdeki ateşlere göz yaşımdan su saçma ki, bu denli tutuşan ateşlere su fayda vermez.)

Âb-gûndur günbed-i devvâr rengi bilmezem
Yâ muhît olmış gözümden günbed-i devvâra su

(Şu dönen gök kubbenin rengi su rengi midir; yoksa gözümden akan göz yaşları dönen gök kubbeyi mi kaplamıştır, bilemem..)

Zevk-ı tîğundan aceb yoh olsa gönlüm çâk çâk
Kim mürûr ilen bırağur rahneler dîvâra su

(Senin kılıca benzeyen keskin bakışlarının zevkinden benim gönlüm parça parça olsa buna şaşılmaz. Nitekim küçük sızıntılar da zamanla duvarda yarıklar meydana getirir.)

Vehm ilen söyler dil-i mecrûh peykânun sözin
ıhtiyât ilen içer her kimde olsa yara su

(Yarası olanın suyu ihtiyatla içmesi gibi, benim yaralı gönlüm de senin ok temrenine, ok ucuna benzeyen kirpiklerinin sözünü korka korka söyler.)

Suya virsün bâğ-bân gül-zârı zahmet çekmesün
Bir gül açılmaz yüzün tek virse min gül-zâra su

(Bahçıvan gül bahçesini sele versin, boşuna yorulmasın; çünkü bin gül bahçesine su verse de senin yüzün gibi bir gül açılmaz.)

Ohşadabilmez gubârını muharrir hattuna
Hâme tek bahmahdan inse gözlerine kara su

(Hattatın beyaz kâğıda bakmaktan, gözlerine kara su inse gubârî yazısını, senin yüzündeki tüylere benzetemez. )

Ârızun yâdıyla nem-nâk olsa müjgânum n’ola
Zayi olmaz gül temennâsıyla virmek hâra su

(Senin yanağının anılması sebebiyle kirpiklerim ıslansa ne olur, buna şaşılır mı? Zira gül elde etmek dileği ile dikene verilen su boşa gitmez.)

Gam güni itme dil-i bîmârdan tîgun dirîğ
Hayrdur virmek karanu gicede bîmâra su

(Gamlı günümde hasta gönlümden kılıç gibi keskin olan bakışını esirgeme; zira karanlık gecede hastaya su vermek hayırlı bir iştir.)

ıste peykânın gönül hecrinde şevkum sâkin it
Susuzam bir kez bu sahrâda menüm-çün ara su

(Gönül! Onun ok temrenine benzeyen kirpiklerini iste ve onun ayrılığında duyduğum hararetimi yatıştır, söndür. Susuzum bu defa da benim için su ara.)

Men lebün müştâkıyam zühhâd kevser tâlibi
Nitekim meste mey içmek hoş gelür hûş-yâra su

(Nasıl sarhoşa şarap içmek, aklı başında olana da su içmek hoş geliyorsa, ben senin dudağını özlüyorum, sofular da kevser istiyorlar.)

Ravza-i kûyuna her dem durmayup eyler güzâr
Âşık olmış galibâ ol serv-i hoş-reftâra su

(Su, her zaman senin Cennet misâli mahallenin bahçesine doğru akar. Galiba o hoş yürüyüşlü, hoş salınışlı; serviyi andıran sevgiliye aşık olmuş.)

Su yolın ol kûydan toprağ olup dutsam gerek
Çün rakîbümdür dahı ol kûya koyman vara su

(Topraktan bir set olup su yolunu o mahalleden kesmeliyim, çünkü su benim rakibimdir, onu o yere bırakamam.)

Dest-bûsı ârzûsıyla ger ölsem dostlar
Kûze eylen toprağum sunun anunla yâra su

(Dostlarım! şayet onun elini öpme arzusuyla ölürsem, öldükten sonra toprağımı testi yapın ve onunla sevgiliye su sunun.)

Serv ser-keşlük kılur kumrî niyâzından meger
Dâmenin duta ayağına düşe yalvara su

(Servi kumrunun yalvarmasından dolayı dikbaşlılık ediyor. Onu ancak suyun eteğini tutup ayağına düşmesi yalvarıp aracı olması bu dikbaşlılığındankurtarabilir.)

ıçmek ister bülbülün kanın meger bir reng ile
Gül budağınun mizâcına gire kurtara su

(Gül fidanı bir hile ile bülbülün kanını içmek istiyor; bunu engelleyebilmek için suyun gül dallarının damarlarına girerek gül ağacının mizacını değiştirmesi gerekir.)

Tıynet-i pâkini rûşen kılmış ehl-i âleme
ıktidâ kılmış târîk-i Ahmed-i Muhtâr’a su

(Su Hz. Muhammed’in (s.a.v) yoluna uymuş (ve bu hâli ile) dünya halkına temiz yaratılışını açıkça göstermiştir.)

Seyyid-i nev-i beşer deryâ-ı dürr-i ıstıfâ
Kim sepüpdür mucizâtı âteş-i eşrâra su

(ınsanların efendisi, seçme inci denizi (olan Hz. Muhammed’in s.a.v) mucizeleri kötülerin ateşine su serpmiştir.)

Kılmağ içün tâze gül-zârı nübüvvet revnakın
Mu’cizinden eylemiş izhâr seng-i hâra su

(Katı taş, Peygamberlik gül bahçesinin parlaklığını tazelemek için (ve onun) mucizesinden dolayı su meydana çıkarmıştır.)

Mu’cizi bir bahr-ı bî-pâyân imiş âlemde kim
Yetmiş andan min min âteş-hâne-i küffara su

(Hz. Peygamberimiz’in mûcizeleri dünyada uçsuz bucaksız bir deniz gibi imiş ki, ondan , ateşe tapan kâfirlerin binlerce mâbedine su ulaşmış ve onları söndürmüştür.)

Hayret ilen barmağın dişler kim itse istimâ
Barmağından virdügin şiddet günü Ensâr’a su

(Mihnet günü Ensâr’a parmağından su verdiğini kim işitse hayret ile parmağını ısırır.)

Dostı ger zehr-i mâr içse olur âb-ı hayât
Hasmı su içse döner elbette zehr-i mâra su

(Dostu yılan zehri içse âb-ı hayat olur. Aksine düşmanı da su içse elbette yılan zehrine döner.)

Eylemiş her katreden min bahr-ı rahmet mevc-hîz
El sunup urgaç vuzû içün gül-i ruhsâra su

(Abdest için el uzatıp gül yanaklarına su vurunca her bir su damlasından binlerce rahmet denizi dalgalanmıştır.)

Hâk-i pâyine yetem dir ömrlerdür muttasıl
Başını daşdan daşa urup gezer âvâre su

(Su ayağının toprağına ulaşayım diye başını taştan taşa vurarak ömürler boyu, durmaksızın başıboş gezer.)

Zerre zerre hâk-i dergâhına ister sala nûr
Dönmez ol dergâhdan ger olsa pâre pâre su

(Su, onun eşiğinin toprağına zerrecikler halinde ışık salmak (orayı aydınlatmak) ister. Eğer parça parça da olsa o eşikten dönmez.)

Zikr-i na’tün virdini dermân bilür ehl-i hatâ
Eyle kim def-i humâr içün içer mey-hâra su

(Sarhoşlar içkiden sonra gelen baş ağrısını gidermek için nasıl su içerlerse, günahkârlar da senin na’tının zikrini dillerinde tekrarlamayı derman bilirler.)

Yâ Habîballah yâ Hayre’l beşer müştakunam
Eyle kim leb-teşneler yanup diler hemvâra su

(Ey Allah’ın sevgilisi! Ey insanların en hayırlısı! Susamışların yanıp dâimâ su
diledikleri gibi seni özlüyorum.)

Sensen ol bahr-ı kerâmet kim şeb-i Mi’râc’da
şebnem-i feyzün yetürmiş sâbit ü seyyâra su

(Sen o kerâmet denizisin ki mi’râc gecesinde feyzinin çiyleri sabit yıldızlara ve gezegenlere su ulaştırmış.)

Çeşme-i hurşîdden her dem zülâl-i feyz iner
Hâcet olsa merkadün tecdîd iden mimâra su

(Kabrini yenileyen (tamir eden) mimara su lazım olsa, güneş çeşmesinden her an bol bol saf, tatlı ve güzel su iner.)

Bîm-i dûzah nâr-ı gam salmış dil-i sûzânuma
Var ümîdüm ebr-i ihsânun sepe ol nâra su

(Cehennem korkusu, yanık gönlüme gam ateşi salmış, (ama) o ateşe, senin ihsan bulutunun su serpeceğinden ümitliyim.)

Yümn-i na’tünden güher olmış Fuzûlî sözleri
Ebr-i nîsândan dönen tek lü’lü şeh-vâra su

(Seni övmenin bereketinden dolayı Fuzûlî’nin (alelâde) sözleri, nisan bulutundan düşüp iri inciye dönen su (damlası) gibi birer inci olmuştur.)

Hâb-ı gafletden olan bîdâr olanda rûz-ı haşr
Eşk-i hasretden tökende dîde-i bîdâra su

(Kıyamet günü olduğu zaman, gaflet uykusundan uyanan düşkün (yahut aşık) göz, (sana duyduğu) hasretten su (gözyaşı) döktüğü zaman,)

Umduğum oldur ki rûz-ı haşr mahrûm olmayam
Çeşm-i vaslun vire men teşne-i dîdâra su

(O mahşer günü, güzel yüzüne susamış olan bana vuslat çeşmenin su vereceğini, beni mahrum bırakmayacağını ummaktayım.)

3. MESNEVİ: Her beyti kendi içinde uyaklı uzun nazım biçimidir.Bir anlamda Divan edebiyatında manzum hikayelerin yazıldığı bir biçim olarak da tanımlayabiliriz.

Mevlânâ’nın ünlü tasavvufi mesnevisi 25.700 beyitten oluşmuştur.

Mesneviler aşk, dini ve tasavvufi, ahlaki-öğretici, savaş ve kahramanlık, bir şehri ve şehrin güzelliklerini anlatma, mizah gibi türlü konularda yazılmıştır. Divan edebiyatında roman ve hikaye gibi türler olmadığı için mesneviler bir bakıma bu türlerin yerini tutmuşlardır. On bölümden oluşur.Aynı şair tarafından yazılmış beş mesneviye “Hamse” adı verilir. Hamse sahibi olarak tanınmış önemli divan şairleri: Ali Şir Nevâi, Taşlıcalı Yahya, Nev’i-zâde Atâi’dir.

4. KITA: Yalnız ikinci ve dördüncü dizeleri birbiriyle uyaklı iki beyitlik nazım biçimidir. Beyitler arasında anlam birliği bulunur. Pek çok konuda yazılabilir.

5. MÜSTEZAT: Gazelin özel bir biçimine denir. Uzun dizelere kısa bir dize eklenerek yazılır. Uzun ve kısa dizeler gazel gibi kendi aralarında uyaklanırlar. Kısa dizelere “ziyade” adı verilir.

BENTLERDE KURULAN NAZIM BİÇİMLERİ

1) RUBÂİ: Dört dizelik ve kendine özgü ayrı ölçüsü olan bir nazım biçimidir. Konusu daha çok dünya görüşüne ve şairin felsefi düşüncelerine yöneliktir.

Edebiyatımızda bu türün en başarılı son temsilcisi olarak Yahya Kemal gösterilmektedir.

2) TUYUĞ (TUYUK): Rubâi gibi dört dizelik bir nazım biçimidir. Edebiyatımızda en çok tuyuğ yazmış şair Kadı Burhanettin’dir. Bu biçim yalnızca Türk edebiyatına özgüdür. (Rubai, İran edebiyatından geçmedir).

BİRDEN ÇOK DÖRTLÜKLER

1) MURABBA: Dört dizelik kıtalardan oluşur. Bent sayısı 3-7 arasında değişir. Her konuda yazılır.

2) ŞARKI: Genellikle aşk, içki, eğlence konularında yazılan dört dizelik nazım biçimidir. Biçim bakımından “murabba”ya benzer. Çoğunlukla bestelenmek için yazılır. Bu biçim de tuyuğ gibi yalnızca Türk edebiyatına özgüdür. “Şarkı” biçiminin yaratıcısı ve en güçlü şairi Nedim’dir.

NOT: Divan edebiyatında üçlü ya da daha çok mısralı bentlerden meydana gelmiş nazım şekillerinin genel adı MUSAMMAT’tır. Yani dört dizeden oluşan murabba, şarkı gibi biçimlerin; beş dizeden oluşan tahmis, taştir, tardiyye gibi biçimlerin ya da altı veya daha çok dizeden oluşan biçimlerin tümünün üst başlığı MUSAMMAT’tır.

TERKİB-İ BENT: Bentlerle kurulan bir nazım biçimidir. Her bent, sayısı 5-10 arasında değişen beyitlerden oluşur. Bendin son beytine “vasıta beyti” denir. Terkib-i bentte vasıta beyti her beytin sonunda değişir ve vasıta beyti mutlaka kendi içinde uyaklı olur.

Terkib-i bentlerde genellikle talihten ve hayattan şikayetler, dini, tasavvufi, felsefi düşünceler anlatılmış, toplumsal yergi niteliğinde eleştirilere yer verilmiştir.

TERCİ-İ BENT: Biçim bakımından terkib-i bente benzer ; ancak vasıta beyti her bendin sonunda değişmez ve aynen tekrarlanır. Konularında daha çok Tanrının gücü, evrenin sonsuzluğu, doğanın ve yaşamın karşıtlıkları vardır.

DİVAN EDEBİYATI NAZIM TÜRLERİ

1. TEVHİT VE MÜNACÂT: Tanrının birliğini ve yüceliğini anlatan şiirlere tevhit, Tanrıya yapılan yalvarış ve yakarışları anlatan şiirlere de münacât denir. Daha çok kaside biçimiyle yazılmıştır.

2. NAAT: Hz. Muhammed’i övmek için yazılan şiirlere denir. Bunlar da daha çok kaside biçimiyle yazılmıştır.

3. MERSİYE: Bir kimsenin ölümü üzerine duyulan üzüntü ve acıyı anlatmak için yazılan şiirlerdir. Genellikle terkib-i bent biçimiyle yazılmıştır. (Bu türün, Eski Türk Edebiyatı’ndaki adı sagu, Halk Edebiyatı’ndaki adı ise ağıttır).

4. METHİYE: Bir kimseyi övmek için yazılan şiirlerdir. Bunlar da genellikle kaside biçiminde yazılmıştır.

5. HİCVİYE: Bir kimseyi yermek için yazılan şiirlerdir.

6. FAHRİYE: Şairlerin kendilerini övmek amacıyla yazdıkları şiirlerdir.

NOT: Divan edebiyatında bir şairin şiirine, başka bir şair tarafından aynı ölçü, uyak ve redifle yazılan benzerine “Nazire” denir. Bu, nazire yazan şairin diğer şaire karşı duyduğu saygı ve beğeniden ileri gelmektedir. Edebiyatımızda bu türde de pek çok ürün verilmiştir.

DİVAN EDEBİYATININ GENEL ÖZELLİKLERİ

1. Nazım birimi genellikle beyittir ve cümle beyitte tamamlanır. Beyit, cümleye egemendir.
2. Nazım ölçüsü “aruz”dur.
3. Dili Arapça, Farsça, Türkçe karışımı olan Osmanlıca’dır.
4. Şiirlerde tam ve zengin uyak kullanılmıştır.
5. Şiirlerin konuyu içeren başlıkları olmadığı için nazım biçimlerine göre adlandırılmışlardır.
6. Klişe bir edebiyattır. Duygu ve düşünceler değişmez sözlerle (Mazmun) anlatılır.
7. Anlatılan şey değil, anlatış biçimi ön plandadır.
8. Soyut bir edebiyattır. İnsan ve doğa gerçekte olduğundan farklı ele alınmıştır.
9. Aydın zümrenin edebiyatıdır. Medrese kültürü hakimdir. Genellikle saraya ve çevresine seslenir.
10. Sanatlara bolca yer verilmiş, sanat yapmak amaç durumuna gelmiştir.
11. Ulusal bir edebiyat olmayıp dinin etkisiyle şekillenmiştir. Arap ve İran edebiyatının etkisi çok fazladır.
12. Şiirde daha çok aşk, sevgili, içki, din ve kadercilik gibi konular işlenmiştir.
13. Nazım ön planda tutulmuş, nesre pek az yer verilmiştir.
14. Nesir alanında tezkireler (edebiyat tarihi görevini gören biyografik eser), münşeatlar (mektuplar), tarihler, dini metinler ve nasihatnamelere de rastlanmaktadır. Bunlarda da sanat yapma amacı ön plandadır.
15. 13.yüzyılda gelişmeye başlamış 16. ve 17. yüzyıllarda en olgun dönemini yaşamış, 19.yüzyılın sonlarına kadar sürmüştür.

DİVAN EDEBİYATININ ÖNEMLİ ŞAİR VE YAZARLARI

HOCA DEHHANİ: 13. yüzyılda yaşamıştır. Din dışı konularda şiir yazan ilk divan şairidir. Divanı vardır.

MEVLANA : XIII.yüzyılda yaşamıştır. Birkaç Türkçe beyit dışında, tüm şiirlerini Farsça ile yazan ünlü tasavvuf şairidir. Oğlu Sultan Veled de tasavvufi konuları işleyen bir şair olarak bilinir. Mesnevi, Divan-ı Kebir, Mektubat, tanınmış eserleridir.

ALİ ŞİR NEVÂİ: Çağatay lehçesinin en güzel örneklerini veren şair 15. yüzyılda yaşamıştır. Muhakemetü’l-Lugateyn adlı eserinde Türkçe’nin Farsça’dan daha üstün bir dil olduğunu savunmuştur. Hamsesi vardır. Anadolu dışında Türkçe şiir yazan ilk şairdir.

ŞEYHİ:15. yüzyılda yaşamıştır. “Harnâme” adlı eseri edebiyatımızda ilk fabl türü eser olarak bilinmektedir. Mesnevi alanında başarılı olmuştur.

SÜLEYMAN ÇELEBİ: 15. yüzyılda yaşamıştır. Hz. Muhammed için yazdığı Vesilet-ün-Necat (mevlit) adlı mesnevisiyle tanınmış bir şairdir. (İslam edebiyatında Hz. Muhammed’in hayatını anlatan eserlere SİYER denir).

FUZÛLİ: Fuzuli 16. yüzyılın en güçlü şairlerindendir. Arapça, Farsça, Türkçe divanı olan tek şairdir. Eserlerini Azeri lehçesiyle yazmıştır. Divan edebiyatının en lirik şairi olarak kabul edilmektedir. Ona göre yaşamın anlamı acı çekmekle özdeştir. Platonik bir aşk arayışı vardır. Din dışı konularda yazmakla birlikte tasavvuftan da etkilendiği bilinmektedir. Kendisine bağlanan maaşı almasında güçlük çıkaran memurları şikayet etmek için yazdığı “Şikayetnâme” adlı mektubu edebiyatımızdaki en ünlü yergilerden biridir.

Divanlarından başka bir naat olan “Su” kasidesi, Leyla vü Mecnun mesnevisi, Peygamber ailesini anlattığı Hadikat-üs-Süeda’sı Şah İsmail ile II:Bayezid’i karşılaştırdığı Beng ü Bâde’si ve tıp bilgisini sergilediği Sıhhat ve Maraz’ı en tanınmış eserleridir.

BÂKİ: Baki,16. yüzyıl şairlerindendir. Döneminde “şairler sultanı” olarak tanınmış ve saratın bütün olanaklarından yararlanmıştır. İyi bir medrese eğitimi gördüğü bilinmektedir.

Dünya nimetlerinin hepsinden yararlanma anlayışındadır. Kanuni’nin ölümü üzerine yazdığı mersiyesi çok tanınmıştır. Divanı vardır.

NÂBİ: 17. yüzyıl şairlerindendir. Divan edebiyatında didaktik şiirler yazmasıyla bir yenilik olarak kabul edilmektedir. Din, töreler ve sosyal yaşamla ilgili öğütler verir.

Nâbi’nin Divan’ından başka Hayriye, Hayrâbâd adlı iki didaktik eseri, gezi notlarını içine alan Tuhfet-ül Harameyn’i ve Münşeat adlı eserleri vardır.

NEFİ: Nefi , 17. yüzyıl şairlerindendir. Edebiyatımızdaki en ünlü kaside şairi olarak bilinir. Övgülerindeki ve yergilerindeki aşırılıklarıyla ünlüdür. Yazdığı hicviyelerindeki aşırılık boğdurulmasına neden olmuştur. Hayal gücü çok zengin olan Nefi’nin somut benzetmelerden yararlanması da belirgin bir özelliğidir. Türkçe ve Farsça divanı olan Nefi’nin ayrıca hicviyelerini topladığı Sihamı-ı Kaza adlı bir eseri de vardır.

NEDİM: 18.yüzyıl şairlerinden olan Nedim, Lale Devri’nin şairi olarak bilinir. Eserlerinde aşk, içki, zevk ve sefayı işler. “Mahallileşme akımı”nın önderi olan şairin Halk edebiyatından da etkilendiği bilinmektedir. Şiirlerinde halkın ağzından alınma deyimler olduğu gibi, halkın konuşma diline de oldukça yaklaşmıştır. Samimi ve içten bir söyleyişi olan Nedim, şarkılarıyla tanınmıştır. Divan şiirindeki klişeleri (mazmunları) bir ölçüde yıkmış olan şairin Divan’ı vardır.

ŞEYH GALİP: Divan edebiyatının 18.yüzyılda yaşamış son büyük şairidir. Galatasaray Mevlevihanesinde şeyhlik yapmıştır. Nabi’nin “Hayrâbâd”ına nazire olarak ve Mevlânâ’nın mesnevisinden etkilenerek yazdığı “Hüsn-ü Aşk” adlı meşhur mesnevisinde, tasvvuf konusundaki düşüncelerini ortaya koyar. Bu eserinde allegorik (sembolik) bir anlatım kullanan şair hayal gücünden ve masal ögelerinden de yararlanmıştır.

EVLİYA ÇELEBİ: (17.yy) Edebiyatımızda gezi türünün ilk örneklerini veren yazar, usta bir gözlemcidir. Elli yıllık bir süre içinde gezdiği yerleri konuşma diline yakın bir dille anlatmıştır. Anlatımında abartılı olmakla birlikte, Divan nesrinin kalıplarını da kırmıştır. 10 ciltlik “Seyahatnâme” adlı eseri çok tanınmıştır.

NOT: Divan edebiyatının nesir yazarı olarak tanınan diğer önemli yazarları şunlardır:

SİNAN PAŞA: (15.yy) Tazarrunâme adlı süslü nesri ile tanınır.

MERCİMEK AHMET: (15.yy) Farsça’dan çevirdiği Kabusnâme adlı eseriyle tanınır.

NAİMÂ: (17.yy) Kendi adıyla anılan (“Naima Tarihi”) adlı tarih eserinin yazarıdır.

KATİP ÇELEBİ: (17.yy) Batılıların Hacı Kalfa dedikleri yazar ve düşünürdür. Arapça, Farsça, Fransızca, Latine bilen yazarın tarih, coğrafya, matematik konularında yazılmış eserleri vardır.

TASAVVUF FELSEFESİ

Tanrı nedir? Evrenin oluşu nasıldır? Biz neyiz? Niçin geldik dünyaya? Yaşamımızın anlamı, var olmanın aslı, gerçek, başlangıç ve son nelerdir? Bu ve bunun gibi fizik ötesi sorulara cevap vermeye çalışan düşünüş yoluna “Tasavvuf” düşüncesi denir. [Vahdet-i Vücut (Varlığın Birliği) Teorisi].

Bu düşünüşe göre Tanrı tek varlıktır. (Vücud-i Mutlak). Aynı zamanda tek güzelliktir (Hüsn-i Mutlak).

Tek varlık olan Tanrı kendisini görecek gözler, sevecek gönüller istemiş ve kainat olarak tecelli etmiştir.

Bu tıpkı aynayla kaplı bir odada olmak gibidir. Ayna varlığın çeşitli görüntülerini yansıtır.

O halde, evren ve tüm insanlar Tanrı’nın bir görüntüsüdür. Öyleyse insanlar arasında renk, inanç, dil, ırk…gibi ayrımlar yapmak anlamsızdır.

Bütün görüntülerde “Varlık” ve “Yokluk” ögeleri bir aradadır. İnsan dünyaya bağlı tutku ve zevklerini yok ederek “Varlık” ögesini geliştirir. Bunun yolu da tekkelerden (tarikatlar) geçer. Burada insan sıkı bir eğitimle dünya nimetlerinden vazgeçerse, sonunda özü olan Tanrı’ya kavuşabilir. Bu da gerçek aşktır. İnsanların birbirlerine duyacakları aşk ise mecazdır. Bu, kişiyi Tanrı’dan uzaklaştırır. “Bir hırka, bir lokma” insana yetmelidir. Tekkelerde bu yolla Tanrı’ya ulaşan insan sonunda “Enel Hak” (“Ben Tanrı’yım”) derecesine varır. Bu kişilere “İnsan-ı Kâmil” ya da “Ermiş” denir.

DİVAN EDEBİYATI’NDA DÜZYAZI

Divan, şiire ağırlık veren bir edebiyattır. Düzyazı, ancak bilimsel çalışmalarda, tarihlerde, kimi sanatsal metinlerde ve gezi türü eserlerde kullanılmıştır.

Divan Edebiyatı’nda düzyazılar, yazılış amacı ve dil tutumu dikkate alınarak üçe ayrılır:

1. Sanatlı(süslü) Düzyazı

Söz ustalığı göstermek amacıyla yazılır. Sinan Paşa’nın Tazarru’at adlı eseri, bu türün en tanınmış örneğidir. Sanatlı düzyazıya inşa denir

2. Orta Düzyazı

Yer yer ağır ve süslü, yer yer sade bir dille yazılan düzyazılardır. Genellikle tarih kitaplarında bu düzyazı türü görülür. Osmanlılar zamanında tarihçilik,”vakanüvis” adı altında yürütülen bir tür memurluktu. Sarayda görevlendirilen vakanüvisler, önemli önemsiz her olayı günü gününe notlar halinde yazarlardı. Bu eserler, olay anlatımına dayalı olduğundan, bilimsel tarih anlayışıyla bağdaşmaz. Divan döneminin başlıca tarihçileri arasında Aşıkpaşazade ,Ali, Ebülgazi Bahadır Han,Naima, Peçevi, Mütercim Asım sayılabilir.

3. Sade Düzyazı

Dil ve anlatım ustalığının değil, ele alınan konunun önem taşıdığı düzyazı türüdür. Bu anlayış nedeniyle, sade düzyazılarda ustaca söz söyleme çabası görülmez; dil açık, yalın, doğaldır. Bu düzyazı türünü kullananlardan başlıcaları şunlardır: Mercimek Ahmet , Katip Çelebi, Evliya Çelebi (Eseri:Seyahatname).


Hakkında

Bu kısım siten hakkında bilgi verir. Burayı değiştirmek ve düzenlemek için admin->eklentiler->tanımı düzenle

Etiketler