Cover Image

Şair Eşref (1846-1912)

Şubat 1, 2025 Okuma süresi: 16 dakika
Şair Eşref

  • Hiciv şairi (heccav), kaymakam.
  • 1846’da Manisa’nın Kırkağaç ilçesine bağlı Gelenbe kasabasında doğdu.
  • Asıl adı Mehmet Eşref‘tir.
  • Mahalle mektebinden sonra Manisa Hatuniye Medresesinde Arapça ve Farsça okudu.
  • Özel öğretmenlerden tarih ve matematik dersi aldı.
  • 1870’li yıllarda tahrirat kâtipliği ve mal müdürlüğü yaptı.
  • 1879’dan 1902’ye kadar Fatsa, Tirebolu, Kula gibi birçok kazada kaymakam olarak çalıştı.
  • 1902’de Gördes Kaymakamı iken içkiye olan düşkünlüğü, yazdığı hicivler ve Jön Türklerle irtibat hâlinde olması gibi nedenlerle tutuklanarak İstanbul’a gönderildi.
  • Bir yıl kadar hapis yattıktan sonra İzmir’e dönüp oradan da Mısır’a kaçtı.
  • Gönüllü sürgünlüğü sırasında kısa sürelerle Fransa, İsviçre ve Kıbrıs’ta da kaldı.
  • Mısır’da yayımladığı kitaplarla II. Abdülhamit ve rejimi aleyhinde ciddi bir mücadeleye girişti.
  • II. Meşrutiyet’in ilanı (1908) sonrası ülkeye döndü.
  • Kısa sürelerle önce Turgutlu Kaymakamlığına ardından da Adana Vali Muavinliğine atanan şair, 1909’da emekliye sevk edildi.
  • 22 Mayıs 1912’de Manisa Kırkağaç’ta veremden öldü.
  • Yakın bir dostu onu şu dizelerle uğurlamıştır:

Baktı hicvine layık değil alçak dünya
Eşref de kapağı attı cennete sonunda

  • Şair Eşref’in mezar taşına yazılmasını istediği kıta ise şöyledir:

Kabrimi kimse ziyaret etmesin Allah için
Gelmesin reddeylerim billahi öz kardaşımı

Gözlerim ebna-yı âdemden o rütbe yıldı kim
İstemem ben Fatiha, tek çalmasınlar taşımı

(ebna-yı âdem: âdemoğlu, rütbe: derece, kim: ki)

  • Hiciv sanatının edebiyatımızdaki en önemli isimlerinden biridir.
  • Şiirlerinde zulüm, suistimal, yolsuzluk, rüşvet, iltimas, cehalet ve miskinlik gibi konuları sert bir dille eleştirmiştir.
  • İçeriği yeni olsa da şekil, üslup ve dil açısından divan şiirine bağlıdır.
  • Ölçü olarak yalnızca aruzu kullanmıştır.
  • Şiirlerinde halk ağzında yaşayan kimi söyleyiş ve deyimlere de yer vermiştir.
  • Şair, II. Abdülhamit ile çevresindekileri kimi zaman hakarete varan ifadelerle eleştirmekten çekinmemiştir:

Besmele gûş eyleyen şeytan gibi
Korkuyorsun “Höt!” dese bir ecnebi

Padişahım öyle alçaksın ki sen
İzzet-i nefsin Arap İzzet gibi!

(guş eylemek: işitmek)

  • Şiirlerinde sık sık “hürriyet” kavramına vurgu yapmıştır:

Eşrefa! Hürriyet uğrunda feda olsak n’ola
Zulmü sultanın yutulmaz bir bela macunudur

(Eşrefa: Ey Eşref)

Çok değildir olsa hürriyet için canlar feda 

Kalb-i millette yer eyler öyle kurbanın adı

(kalb-i millette: milletin kalbinde)

  • Şair Eşref, İkinci Meşrutiyet’ten sonra durumun değişmediğini görünce yergilerini bu sefer de yeni rejime yöneltmiştir. Bu konuyla ilgili en çok anlatılan anekdot şöyledir:

“Abdülhamid’in baskıcı yönetimine karşı büyük umut bağladığı Meşrutiyetçiler de bir baskı düzeni kurmaya kalkışınca düş kırıklığına uğrayan Şair Eşref: “Pek değişen bir şey olmadı. Abdülhamit zamanında söz söylemek yasaktı, ağzını açanın anasını ağlatırlardı. Şimdi kural değişti, söylemek serbest ama söyledikten sonra ağlatıyorlar insanın anasını.”

  • Divan şiirinde Nefi ve Süruri gibi şairler ile öne çıkan hiciv tarzının önemli temsilcilerinden biri olan Şair Eşref, kendini Nefi ile mukayese etmekten de çekinmemiştir:

Oku eşarımı bir kere benim
Deme Nefi’ye o bir harikadır
 

Ehl-i namus olana hoş görünür
Fakat alçaklara bir barikadır

(eşar: şiirler, ehl-i namus: namuslu insanlar, barika: şimşek)

Eserleri: Deccal, Şah ve Padişah, Hasbihâl, İran’da Yangın Var, İstimdad, Şair Eşref’in Külliyatı.

Hicivlerinden…

1.
Cihanda var mıdır bizler kadar bilmem garaz mutat
Görürsek kimde asar-ı liyakat, eyleriz berbat

(Bilmem, dünyada var mıdır? Bizdeki kadar kötü bir niyet. Kimde görsek hünerli bir eser / liyakat izleri hemen berbat ederiz.)

2.
Güya elektriktendir hürriyetin ziyası,
Kullanmayı bilenler eyler evi münevver
 

Bilmeksizin ederse işale kim tasaddi,
Hem kendisi olur kül hem ev yanar beraber

(Sözde, elektriktendir özgürlüğün ışığı. Onu kullanmayı bilenler de evini / ülkelerini aydınlatır. Yetkin olmayan insanların bu konuya el atması ise hem kendilerini hem de evi / ülkeyi yakmalarına neden olur.)

3.
Vükelayı sıraya çeksem eğer zahir olur
Kimi hırsız uğursuz, kimi nadan gibidir

(Şu vekilleri / bakanları sıraya çeksem kimi hırsız, kimi uğursuz kiminin de cahil olduğu ortaya çıkar.)


4.
Her biri hâlince icra-yı mezalim etmede
Görse bir memuru insan bir şaki zanneyliyor

(Her biri elinden geldiğince vatandaşa eziyet ediyor ki insan onlardan birini görünce haydut zannediyor.)

5.
Kışlalar saye-i şahanede cennet gibidir
Bir giren sonra içinden gavur olsa çıkamaz

(Padişahın sayesinde kışlalar cennete döndü, içeri düşen din değiştirse bile çıkamaz. Beyitte asıl kastedilen ise uzun askerlik süreleri nedeniyle kışlaların askerler için cehenneme dönmüş olmasıdır.)

6.
Şimdi tekkeler tembel yatağıdır bütün
Medrese sakinleri asker kaçağıdır bütün

Anekdotlar…

Hizmeti Görüldü

Hiçbir iş yapmadan uzun yıllar devletten maaş alan yüksek bir memurun öldüğünü öğrenen Eşref şöyle der: “Oh be! Nihayet öldü de devlete millete bir hizmeti görüldü.”

Hiciv Tutkusu

Şair Eşref, İstanbul’da yaşadığı günlerde arkadaşları ile Sirkeci Garı’nda sohbet ederken arkadaşları ona: “Biraz sakin ol, her şeyi de hicvetme!” deyince Eşref: “Size kendimi tanıtayım.” dedikten sonra hiciv tutkusunu anlatan şu kıtayı okur:

Ölsem de seçmem yalanı
Doğru söyler gezer bir şairim
Bir güzel mazmun bulunca Eşrefa!
Kendimi hicveylemezsem kafirim!

(İlk dizenin orijinali hâli: Eylemem ölsem de kizbi ihtiyar)

Dilenci Hükûmet

Köprüyü paralı yapıp bütçe açıklarını köprü parasıyla azaltma fikri ilk ortaya atıldığında Eşref, tepkisini şu iki dizeyle ortaya koyar:

Ahali köprüden on para vermezse geçirmezler
Ne feyz ummaktayız böyle dilenci hükumetten?

Boşuna Uğraşma

Dönemin edebiyatçılarından Muallim Naci’nin yeni bir sözlük hazırlığı içinde olduğunu duyan Eşref, ona şu notu iletir: “Eğer amacın memlekete hizmet etmekse özgün bir sözlük yazacağım diye boşuna uğraşma! Şu andaki sözlükten merhamet, himmet, cömertlik, esirgeme, çalışma gibi artık toplumumuzda bir karşılığı olmayan sözcükleri çıkar at; yeni sözlük hazırdır.”

İlgili Sayfalar

👉 Hürriyet Kasidesi’ne Tehzil

👉 Hicviye

👉 Neyzen Tevfik

Yararlanılan Kaynaklar

  • Çeşitli Yönleriyle Şair Eşref, Alpay Kabacalı
  • Yergi, taşlama ve Hazırcevaplarıyla Nüktedan Şair Eşref, Süleyman Bulut
  • TDV İslam Ansiklopedisi, Şair Eşref, Ömer Faruk Huyugüzel
  • Tanzimat’tan Bugüne Edebiyatçılar Ansiklopedisi, Yapı Kredi Yayınları


Cover Image

Rind ü Zahid

Ocak 30, 2025 Okuma süresi: 5 dakika

Fuzuli’nin Farsça kaleme aldığı mensur eseri.
Eserde yer yer manzum parçalara da yer verilmiştir (75 rubai, 54 kıta…).
Zahit aklı, Rint ise gönlü temsil etmektedir.
Eserde ibadet edip yasaklardan uzak durarak Allah’a ulaşmayı amaçlayan zahit ile bunun ancak aşk ve samimiyetle mümkün olacağını savunan rint kavramları kişileştirilmiştir.
Eser genel olarak Zahit adındaki bir baba ile onun Rint adındaki oğlu arasındaki konuşma ve tartışmalardan oluşmaktadır.
Baba ile oğul arasındaki bu çatışma, bireyin (Rint’in) kendini bulma yolundaki ruhsal mücadelesini simgeler.

Acem diyarında vakar sahibi, Allah’tan korkan Zahit’in Rint adında bir oğlu vardır. Zahit, oğlunun zekâ ve yeteneğinin farkına varınca ona öğütler vermeye başlar.
Rint, yazı sanatını öğrenmesinin iyi olacağını söyleyen babasına Hz. Peygamber’in okuryazar olmadığını (ümmi olduğunu) hatırlatır. Babası padişahlara yakın olmanın yollarını öğrenmesini öğütler ancak o: “Yaratılmışın varlığından maksat Yaradan’a kulluktur.” cevabını verir.
Bu arada hem “Var, çiftçilik yap!” öğüdünü benimsemez hem de ticarete yanaşmaz.
Sanatla uğraşmanın ise belirlenmiş bir kısmet için sıkıntıya düşmekten başka bir şey olmadığını söyler.
Oğlunun cahil kalmasından korkan baba; ilmin faziletlerinden, cehaletin kötülüklerinden örnekler verse de oğlunda söylenenleri kabule dair bir işaret göremez. Zahit, Rint’in her söylenene ters cevap vermesinden dolayı üzüntüye kapılıp çektiği emeklere yanar.
Bu sefer de dünya nimetlerini elde edebilmek için çalışmanın mecburiyetinden bahseder. Sonra da oğluna daima iyilik ettiğini ancak buna rağmen daima sıkıntıya düştüğünü söyler. Rint, babasının bezginliğini anlasa da “Meşakkat sırası bana ulaşıncaya ve geçim sıkıntısı çekinceye kadar benim rızkımı senin üzerine yazmışlar..” der.
Sonunda Rint, kendini tanımak için bir yolculuğa çıkmak ister. Zahit, oğluna yolculuk için izin verir ancak Rint, hâlen babasına ihtiyacı olduğunu belirterek onun da gelmesini ister. İkili birlikte yolculuğa çıkar. 

Zahit, yolculuk esnasında karşılarına çıkan bir mescidi oğlunun olgunlaşması için uygun bulur. Zahit: “Burası Allah’ın evidir. Temiz kalpli sofilerin mabedidir. Kulluk yeridir. İblise buradan geçit yoktur!” der. Ancak Rint, buranın kendisi için uygun bir yer olmadığı görüşündedir. Rint: “Mademki bu, Allah evidir. Doğruluk ve temizliğin de başıdır… Bu ev teklik, doğruluk ve temizlik makamıdır.. Bir kimse, ev sahibi için gerekeni bilmeyince onun evine nasıl girebilir?” der.
İkili yolculuğa devam eder. Dolaşırlarken önlerine cennet bahçelerine benzer bir bahçede kurulmuş bir bina çıkar. Binanın her tarafından neşeli sesler gelmekte kahkahalar arasından da saz sesleri duyulmaktadır.
Rint: “Bu gönül açan yer neresidir? Duyduğum ne biçim sestir?” der. “Bu şeytanın evidir!” cevabını alır! Baba, oğlunun aklı başında sözler söylemeye başladığını görünce de meyhaneye girmesine izin verir.
Rint, meyhanede gönlü aydınlık bir ihtiyar görür. İhtiyarın konuşmalarında derdinin dermanını bulur ve babasına şöyle der: “Dikkatle fikir gözümü açınca düşündüm ki mescittekiler, kendileriyle gururlanmaktadır. Meyhaneye çekilenler ise kendilerinde değiller! Mescitte ibadet edenlerin ibadetlerine olan güvenleri, onları gurur sarhoşluğuna atmış! Hatalarını itiraf etmeleri ise meyhanelerdekileri gaflet uykusundan uyandırmış!…” gibi sözlerle karşılaştırmalar yapar.
Sonrasında baba ve oğul; iyi, kötü, hakikat, mecaz, nefis, heves, günah, sevap gibi kavramları sağlam bir mantıkla tartışırlar.
Sonunda Zahit ile Rint, birbirlerine karşı gelmekten vazgeçip “teklik” mertebesine ulaşır.
Fuzuli son söz olarak: “Fânilik köyünde, akıllı ile deli birdir. Denizin dibinde taş ile inci tanesi birdir. İyi ve kötü sayma işi ortadan kalkınca mescit ile meyhane birdir.” diyecektir.

İlgili Sayfalar

👉 Fuzuli

👉 Beng ü Bade

Yararlanılan Kaynaklar

Fuzuli’nin Rind ü Zâhid Eserinde Rind ve Zâhid Değerlendirmeleri Üzerine Bir İnceleme, Ahmet İçli
Fuzuli’nin Rind ü Zahid Eserinde Mekân: Meyhane ve Mescit, Ahmet İçli
Fuzuli, Rind ile Zahid, Nilüfer Tanç


Cover Image

Gazavatname

Ocak 29, 2025 Okuma süresi: 10 dakika








Gazavatname





Gazavatname

  • Gazavat, din uğruna yapılan savaş anlamına gelen “gaza” sözcüğünün çoğuludur.
  • Gazavatname ise özellikle Osmanlılarda Hristiyan devletlere karşı yapılan savaşları konu alan eserlerin genel adıdır.
  • Tek bir akın ya da savaş konu alınmışsa eser “gazaname” olarak anılır.
  • Kahramanlık ve savaş temalı metinlerdir.
  • Halkın gururunu okşayan ve orduyu savaşa teşvik eden eserlerdir.
  • Eserler, savaşın neticesine ya da yazarın/şairin tercihine göre zafername ya da fetihname olarak da isimlendirilebilmektedir.
  • Bu tür eserler manzum, mensur ya da manzum-mensur karışık kaleme alınır.
  • Manzum olanları mesnevi nazım şekliyle yazılmıştır.
  • Eserde genellikle gazayı gerçekleştiren kişi ön plana çıkarılır. Edebiyatımızda bu tür eserlerde daha çok padişah, vezir ya da komutanların savaşları konu edilmiştir. Bunun dışında edebiyatımızda sayıları az da olsa Hz. Peygamber’in savaşlarını konu alan eserler de vardır.
  • Gazavatname, bize Arap edebiyatından geçmiş bir türdür. Başlangıçta Arap edebiyatında siyer kitaplarının bir bölümü iken daha sonra müstakil bir tür olmuştur.
  • Bu tür, Arap edebiyatında “megazî” adıyla anılmıştır.
  • Edebiyatımızda gazavatname yazma geleneği 15. yüzyılda başlamış, 16. yüzyılda da büyük gelişme göstermiştir. Özellikle Yavuz Sultan Selim (Selimname) ile Kanuni Sultan Süleyman’ın (Süleymanname) seferleri üzerine pek çok gazavatnâme yazılmıştır.
  • Türk edebiyatında bu tür edebî metinler, Osmanlı tarihinin eksik bıraktığı kimi noktaları tamamlayan önemli belgelerdir.
  • Osmanlı Devleti’nin gerileme devrine girmesiyle türe olan ilgi de azalmıştır.

İlgili Sayfa

👉 Divan Edebiyatı Nazım Türleri

Yararlanılan Kaynaklar

  • Gazanâme, İslamiyet’in İlk Yıllarına Dair Muhtasar Bir Gaza Tarihi, Hazırlayanlar: Ali Karavelioğlu, Ahmet Çolak
  • Gazavatnâmeler Üzerine Yapılan Çalışmalar Hakkında Bir Bibliyografya Denemesi, Kürşat Şamil Şahin
  • Bir Edebi Tür Olarak Gazavatnâmeler ve Dönemsel İçerik Analizi, Sultan Çetinkaya Tahtacı
  • Gazavatnâme, TDV İslam Ansiklopedisi, Mustafa Erkan


Cover Image

Divan Edebiyatı Çıkmış Soruların Çözümü

Aralık 8, 2023 Okuma süresi: 73 dakika
1. Aşağıdakilerin hangisinde bir bilgi yanlışı vardır? (2013)
A) Türk edebiyatındaki ilk şairler tezkiresi, Ali Şir Nevai’nin XV. yüzyılın sonlarına doğru Çağatay Türkçesiyle yazdığı Mecalisü’n Nefais’tir.
B) Garibname adlı büyük mesnevisiyle tanınan Âşık Paşa, devrinin önemli düşünürlerinden biridir.
C) Divan sahibi olan Ahmedî’nin en iyi bilinen eserlerinden biri de İskendername’dir.
D) Şeyhî’nin başlıca edebî eserleri; Hüsrev ü Şirin, Divan ve Harname’dir.
E) Gülşehrî’nin Çengname adlı eseri, hem dil hem de üslup yönünden devrinin önemli eserlerinden biridir.
Çözüm

Çengnâme, 15.yüzyıl divan şairi Ahmet Dai’nin eseridir. Gülşehri’nin öne çıkan eseri ise kısmen tercüme olan Mantıku’t-Tayr’dır.

Cevap E

I. Beng ü Bade
II. Leylâ vü Mecnun
III. Şikâyetname
IV. Rind ü Zahid
V. Şah u Geda
VI. Hadikatü’s-süeda
2. Yukarıda verilen eserlerden hangileri türü bakımından diğerlerinden farklıdır? (2013)
A) I. ve II.    B) I. ve VI.    C) III. ve VI.    D) IV. ve V.    E) V. ve VI.


Çözüm

I. Beng ü Bade — Mesnevi (Fuzuli)
II. Leylâ vü Mecnun — Mesnevi (Fuzuli, Ali Şir Nevai…)
III. Şikâyetname — Süslü nesir örneği olan mektup ( Fuzuli).
IV. Rind ü Zahid — Mesnevi (Fuzuli)
V. Şah u Geda — Mesnevi (Taşlıcalı Yahya)
VI. Hadikatü’s-süeda — Hz. Peygamber’in torunu Hz. Hüseyin’in Kerbela’da şehit edilmesini anlatan bu eser yer yer manzum parçalarla süslenmiş mensur bir eserdir (Fuzuli).

Buna göre türü bakımından diğerlerinden farklı olan Şikayetname ve Hadikatü’s-süeda’dır.
Cevap C

3. Aşağıdakilerden hangisi, divan şiiriyle halk şiirinin birbirine yaklaştığının göstergelerinden biri değildir? (2013)
A) Nedim ve Şeyh Galip’in hece vezni ile şiir yazması
B) Gevherî’nin aruz vezniyle şiirler kaleme alması
C) Bazı halk şairlerinin divan tertip etmesi
D) Halk ve divan şairlerinin mahlas kullanması
E) Benzer mazmunların kullanılması


Çözüm

Mahlas kullanılması iki şiir anlayışının ortak noktasıdır ancak bu, divan şiiriyle halk şiirinin birbirine yaklaştığının göstergesi olamaz.

Cevap D


I. Beş mesneviden oluşan eserlerin genel adı
II. Divan edebiyatında ünlü kişilerin biyografilerini ve sanatçı kişiliklerini anlatıp çalışmalarını örneklendiren eserler
III. Halk edebiyatındaki mâniye benzeyen, aruzun “fâilâtün fâilâtün fâilün” kalıbıyla yazılan nazım biçimi
IV. Uzun okunması gereken bir heceyi vezin gereği kısa okuma
V. Kasidelerde methiye bölümlerine geçişi sağlayan beyit
4. Divan edebiyatı ile ilgili aşağıdaki terimlerden hangisinin tanımı yukarıda verilmemiştir? (2013)
A) Hamse    B) Girizgâh    C)Tuyuğ    D)Tezkire     E) İmale


Çözüm

A) Hamse (I)
B) Girizgâh (V)
C) Tuyuğ (III)
D) Tezkire (II)
IV.’de verilen açıklama imaleye değil zihafa aittir.
Cevap E

5. Aşağıda ayraç içinde verilen terimlerden hangisi, birlikte verildiği açıklamaya uygun değildir? (2013)

A) Uyaklı beyit (Musarra)
B) Gazel ve kasidelerde ilk beyit (Matla)
C) Bir gazelin en güzel beyti (Şah beyit)
D) Özlü ve güzel anlamlı beyit (Taç beyit)
E) Gazellerde şairin adının geçtiği beyit (Mahlas beyti)


Çözüm


Taç beyit, kasidede şairin mahlasının geçtiği beyittir. Taç beyit, genellikle fahriye ya da dua bölümünde olur.
Cevap D

Her sanatçı önceleri başkalarını taklit eder. Fakat sonra gerek dünya görüşü gerekse sanat gücüyle kendine özgü bir üsluba kavuşur ve taklitten kurtulur.
6. Bu parçada dile getirilenler divan şairi açısından değerlendirildiğinde aşağıdaki kavramlardan hangisi, divan şairinin “taklit” dönemi için kullanılabilecek bir kavramdır? (2013)
A) Nazire   B) Tercüme   C) Caize   D) Şerh   E) Haşiye


Çözüm

Nazire; bir şiirin aynı ölçü, uyak ve redifle yazılan benzeridir. Bir şairin şiirlerine nazire yazılması o şairin beğenildiğini ve örnek alındığını gösterir. Nazire geleneği, özellikle şiire yeni başlayan bir şairin adını duyurabilmesine imkan verir. Nazire yazmada amaç, en az aslı kadar güzel bir şiir yazabilmektir. Bu nedenlerle cevap nazire olmalı.
Caize, divan şairlerinin sundukları kasideler karşılığında aldıkları para ya da hediyedir.
Şerh; bir şiirin açıklanıp yorumlanmasıdır.
Haşiye ise kitapların sayfa boşluklarına yazılan kısa açıklamalardır.

Cevap A


Divan şiirinde en çok kullanılan nazım şekli gazeldir. Bu nazım şekli daha çok “aşk” kavramıyla özdeşleşmiş olsa da “hikmet, tasavvuf, rintlik, neşe” gibi pek çok temayı dile getirmede de kullanılmıştır.
7.Buna göre, aşağıdaki beyitlerin hangisinde âşıkane duygu ve düşüncelerin dile getirildiği söylenemez? (2014)
A) Ol gün kanı ki gün gibi sûzân idim sana
Olsan revân sâye-i bîcân idim sana
B) Ey Necâtî yürü sabreyle elinden ne gelir
Hûblar cevr ü cefâyı kime öğretmediler
C) Gözü meyhâne-i nâz ü kaşı mihrâb-ı niyâz
Yaraşır her ne kadar etse niyâz ehline nâz
D) Gül istedim diken oldu yârim ne çâre kılam
Meger libâs-ı hayâtımı pâre pâre kılam
E) El verse safâ fırsatı fevt eyleme bir dem
Dünyâ ona değmez ki cefâsın çeke âdem


Çözüm

Bu tip sorularda beyitleri günümüz Türkçesine çevirmeye çalışmak zaman kaybı olacaktır. Beyitleri okuduktan sonra birkaç sözcükten yola çıkarak soruyu çözmek mümkündür.
A’da sevgiliye hitap edilmiş (suzan idim sana)
B’de “hûblar” sözcüğü “güzeller” anlamındadır: Güzeller cefa çekmeyi kime öğretmediler…
C’de anahtar sözcükler: “naz” ve “kaş”
D’de ise direkt “yâr” sözcüğü geçiyor. Sevgiliden beklentisi gül olması iken diken olmuş.
E’de verilen beyitte ise beşeri bir aşktan söz edilmemiş. Beyitte söylenmek istenen şudur: Bu hayat sana bir an bile olsa sefa fırsatı verirse bunu kaçırma; çünkü insan için dünya, sıkıntısını çekmeye değmez.
Cevap E


Meded meded bu cihânın yıkıldı bir yanı
Ecel Celâlileri aldı Mustafâ Hân’ı

Tolundı mihr-i cemâli bozıldı erkânı
Vebâle koydular âl ile Âl-i Osmânı

8. Kanuni Sultan Süleyman’ın oğlu Şehzade Mustafa’nın öldürülmesini anlatan ve yukarıda ilk iki beyti verilen mersiye, divan şiiriyle ilgili olarak aşağıda verilen özelliklerden hangisiyle örtüşmemektedir? (2014)
A) Sosyal konulardan uzak durması
B) Belli mazmunlara yer vermesi
C) Aruz veznini kullanması
D) Sanatlı bir dille yazılması
E) Belirli nazım şekillerini kullanması


Çözüm

Şiir (mersiye) yaşanmış, somut bir olayı anlattığı için cevap A olmalı. Sosyal konulardan uzak olmak, divan şiiri için yapılan bir genellemedir. Ancak bu genelleme Taşlıcalı Yahya’nın (Şehzade Mustafa’nın yakın arkadaşı) bu şiiri için söylenemez.
Cevap A


—- Lale Devri’nin İstanbul’unu yansıtan şiirlerinde dış dünyadan aldıklarını; duyduğu, gözlemlediği gibi aktarmaya çalışır. Gazel ve kasidelerinin yanında —- nazım biçimini tercih etmesi; yaşama sevincini içinde duyan, hor görülen geçici dünya zevklerini tatmayı amaçlayan bir yaradılışın doğal sonucudur.
9. Bu parçada boş bırakılan yerlere, aşağıdakilerden hangisi sırasıyla getirilmelidir? (2014)
A) Baki – murabba
B) Fuzuli – mesnevi
C) Şeyh Galip – şarkı
D) Nedim – şarkı
E) Nefî – mesnevi


Çözüm

18. yüzyıl divan şairi Nedim gerek yaşamı gerekse sanat anlayışı nedeniyle Lale Devri‘nin (1718-1730) sembol isimlerinden biridir (III. Ahmet Dönemi). Şair, aynı zamanda yerli nazım şekli olan şarkının en büyük ustası olarak kabul edilir. Diğer şairlerin yaşadıkları ya da etkin oldukları yüzyıllar ise şöyledir:
Baki (1526-1600) — 16.yy.
Fuzuli (1483? – 1556) — 16.yy.
Şeyh Galip (1757-1799) — 18.yy.
Nefi (1575? – 1635) — 17.yy.
Cevap D

👉 Nedim Hakkında Çıkmış Tüm Sorular


10.Tezkire ile ilgili olarak aşağıda verilen bilgilerden hangisi yanlıştır? (2014)
A) Dönemin şairlerinin biyografisine yer verilir.
B) Şairlerin şiirlerinden örneklere rastlamak mümkündür.
C) Yer yer şiirle ilgili eleştiriler veya değerlendirmeler yapılır.
D) Birbirinin tekrarı mahiyetinde bilgiler bulunabilmektedir.
E) Şairlerin kendi şiirleriyle ilgili değerlendirmeleri geniş olarak yer alır.


Çözüm

Tezkire, divan edebiyatında önemli kişilerin hayatı hakkında kısa bilgiler içeren çalışmaların genel adıdır. Tezkirelerin önemli bir kısmını şuara tezkireleri oluşturur. Şuara, “şair” sözcüğünün çoğuludur. Şuara tezkirelerinde daha çok, divan şairleri anlatılır. Şuara tezkirelerinde divan şairlerinin hayatı, sanat anlayışı ve şiirlerinden örnekler verilir. Ancak bu çalışmalarda şairlerin kendi şiirleriyle ilgili değerlendirmelerine pek yer verilmez.
Cevap E


Çağdaşlarına göre zarif bir dile, zengin bir hayale, canlı bir tasvir yeteneğine sahip olan —-, her yönüyle büyük bir şairdir. İslami ilimlere ve Acem edebiyatına tam olarak vakıf olduğu bazen çok sanatlı olan kasidelerinden anlaşılır. Edebiyatımızdaki yergi türünün şaheserlerinden birini ortaya koyan şair; II. Murat’a sunduğu, “öküzlerdeki boynuza sahip olmayı uman bir eşeğin kulağından ve kuyruğundan olması” ana fikrini işlediği, mesnevi nazım biçimini kullandığı sembolik tarzdaki eseriyle ünlüdür.
11.Bu parçada boş bırakılan yere aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir? (2015)
A) Neşatî
B) Nailî
C) Ahmet Paşa
D) Şeyhî
E) Fuzûlî


Çözüm

Parçada sözü edilen mesnevi Harname’dir. 126 beyitlik küçük bir mesnevi olan eser, 15. yüzyıl divan şairi Şeyhi’ye aittir.

Cevap D

👉 Harname Günümüz Türkçesi


XVII. yüzyılda sanatlı nesrin en önemli temsilcilerinden biri olan yazar, ilk defa mensur hamse oluşturmuş; XV. yüzyılda temelleri atılmış olan süslü nesre yeni bir boyut kazandırmıştır. Sanat ve maharet göstermek amacıyla o döneme kadar kullanılmamış Arapça ve Farsça kelimelere yer vermiş, zincirleme tamlamalar ve uzun cümlelerle özgün bir üslup geliştirmiştir.
12. Bu parçada kendisinden söz edilen sanatçı aşağıdakilerden hangisidir? (2015)
A) Veysî
B) Nergisî
C) Katip Çelebi
D) Nâbî
E) Sinan Paşa


Çözüm

Mensur hamsesi ile tanınan sanatçı Nergisi’dir. Bir şairin beş mesnevisini karşılamak için kullanılan “hamse” kavramı, Nergisi ile farklı bir boyuta ulaşmıştır.

Cevap B

👉 Nergisi

 
I. Özünde genellikle “övgü”ye yer verilen divan edebiyatı nazım şekli
II. 5-15 beyit arasında değişen, ilk beytinin dizeleri birbiriyle, sonraki beyitlerin ikinci dizeleri birinci beyitle uyaklı, genellikle lirik bir eda ile söylenen nazım biçimi
III. Aruz vezninin kısa kalıplarıyla değişik konularda yazılan, her beyti kendi içinde kafiyeli uzun manzum eser
IV. Aruzun iki eşit parçaya bölünebilen kalıplarıyla yazılan ve mısra ortalarında iç kafiyesi bulunan gazeller
13.Aşağıdaki terimlerden hangisinin tanımı yukarıda verilmemiştir? (2014)
A) Musammat   B) Kaside   C) Muhammes   D) Mesnevi   E) Gazel


Çözüm


I — kaside
II — gazel
III — mesnevi
IV — musammat
Tanımı verilemeyen terim muhammestir. Bu nazım şekli beşer dizelik bentlerden oluşmaktadır.

Cevap C


—- şiirlerinde en çok dikkat çeken mekânlardan biri Sa’dâbâd’dır. Büyük ve görkemli bir alanı ifade eden Sa’dâbâd; su kanalı, köşkler, saray, mesire alanı ve kamelyalarıyla şairin hayal dünyasını süsleyen bir tablo şeklinde sunulmuştur.
14. Bu parçada boş bırakılan yere aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir? (2015)
A) Bağdatlı Rûhî’nin
B) Bâkî’nin
C) Nedîm’in
D) Şeyh Galip’in
E) Nef’î’nin


Çözüm

Şiirlerinde İstanbul’un eşsiz güzelliklerini anlatan şair, Nedim’dir. Patrona Halil İsyanı sırasında ölen şair, Lale Devri’nin (1718-1730) sembol isimlerinden biridir. Sadabat ise bu devrin ünlü mesire ve eğlence alanıdır.
Cevap C


Evet, tarz-ı kadîm-i şi’ri bozduk, herc ü merc ettik,
Nedir şi’r-i hakiki safha-i irfâna derc ettik

15. Bu manzumede geçen “tarz-ı kadîm” ifadesiyle belirtilen şiir anlayışı aşağıdakilerden hangisidir? (2015)
A) Divan şiiri
B) Tanzimat Dönemi şiiri
C) Halk şiiri
D) İslamiyet’ten önceki Türk şiiri
E) Servetifünun Dönemi şiiri


Çözüm

Beyit Tanzimat şairi Abdülhak Hamit Tarhan’a aittir. şairin “tarz-ı kadim” ifadesiyle belirttiği divan şiiridir. Kadim, eski; tarz ise usul, üslup ya da şekil gibi anlamlara gelmektedir.
Cevap A

16. Aşağıdaki açıklamalardan hangisi ayraç içinde verilen terimle uyuşmamaktadır? (2015)
A) Din uğruna yapılan savaşları konu alan eserler (Gazavatnâme)
B) Sanatlı bir dille yazılmış düzyazıların ve mektupların bir araya toplandığı eserler (Münşeat)
C) Elçi olarak bir ülkeye gönderilen kişilerin elçilikleri sırasındaki gözlemlerini dile getirdikleri eserler (Sefaretnâme)
D) Herhangi bir manzumeyi alaycı bir şekilde taklit etmek için oluşturulmuş eserler (Tehzil)
E) Bir şehrin güzelliklerinin sanatkârane bir biçimde dile getirildiği eserler (Surnâme)


Çözüm

Bir şehrin güzelliklerinin dile getirildiği eserlere verilen isim surname değil şehrengizdir. Surname, Osmanlı saray düğünleri ve şenlikleri hakkında yazılan eserlerin genel adıdır.
Cevap E


I. Bahariyye – Pastoral şiir
II. Nasihatname – Lirik şiir
III. Gazavatname – Epik şiir
IV. Menakıbname – Satirik şiir
17.Yukarıda numaralanmış tür eşleştirmelerinden hangileri yanlıştır? (2016)
A) I. ve II.   B) I. ve III.   C) II. ve III.   D) II. ve IV.   E) III. ve IV.


Çözüm

I — Kasidelerin nesip bölümünde bahar mevsiminin güzelliği anlatıyorsa bu kasideler bahariyye olarak adlandırılır. Bu nedenle pastoral şiire örnek olarak verilebilir.
II — Nasihatname (pendname) türü şiirler lirik değil didaktiktir.
III — Gaza, İslam dinini korumak ya da yaymak amacıyla Müslüman olmayanlara karşı yapılan kutsal savaş anlamındadır. Gazavatname ise bu tür savaşları konu alan kitapların genel adıdır. Yani “epik şiir” özelliği gösterir.
IV. — Menakıpname ise menkıbelerden oluşan eserlere verilen ortak isimdir. Menkıbe; din büyüklerinin (ermiş kişi, veli, evliya) yaşamları, maceraları ve olağanüstü davranışlarıyla ilgili hikayelerdir. Çoğunluğu mensur olmakla birlikte manzum veya manzum-mensur karışık olarak yazılanları da vardır. Bu tür eserleri şiir biçiminde bile olsa satirik şiir ile eşleştiremeyiz. Satirik şiir (hiciv, taşlama, yergi), eleştirici bir anlatım içerir.

Cevap D

Türk nesri, —- ile edebî bir kimlik kazanmıştır. Divan edebiyatının özenli hatta bir çeşit süslü nesrinin ilk büyük sanatkârı odur. Fars edebiyatının seçili cümlelerini ve mecazlı anlatımını benimsemiş olan sanatçı, bir bakıma klasik nesrin temelini attığı dinî-tasavvufi içerikli —- adlı eserinin ön sözünde, eseri güzel görünsün diye bu tür söz sanatlarına yöneldiğini belirtmiştir. Eserin dili süslü ve özenli olsa da devrine göre anlaşılabilir biçimdedir.

18. Bu parçada boş bırakılan yerlere aşağıdakilerden hangisi sırasıyla getirilmelidir? (2016)
A) Âşık Paşa – Garibnâme
B) Nergisî – Nihâlistan
C) Sinan Paşa – Tazarrunâme
D) Veysî – Hâbname
E) Evliya Çelebi – Seyahatnâme


Çözüm

Divan edebiyatında süslü nesrin kurucusu Sinan Paşa’dır. Sanatçının en önemli eseri mensur bir münacat olan Tazarrunâme’dir.
Cevap C

👉 Sinan Paşa


Türk edebiyatında gerçek anlamda ilk mizahi ürünler; masallar, fıkralar ve seyirlik oyunlardır. Divan edebiyatında bir kimseyi yermek, olumsuz bir gidişatı eleştirmek amacıyla yazılan hicviyeler de bir çeşit mizah ürünüydü. Bu tür metinlerde abartılı bir dil kullanılır ve hicvedilen kişi âdeta yerin dibine geçirilmeye çalışılırdı. —-, bu bağlamda akla gelen ilk örneklerden biridir.
19.Bu parçada boş bırakılan yere aşağıdakilerden hangisi getirilemez? (2016)
A) Nâbî’nin Hayriyye’si
B) Şeyhî’nin Harnâme’si
C) Nef’î’nin Siham-ı Kaza’sı
D) Bağdatlı Rûhî’nin Terkib-i Bend’i
E) Fuzûli’nin Şikâyetnâme’si


Çözüm

Nabi’nin Hayriyye adlı eseri bir nasihatnamedir. Hikemi tarzın öncü şairi Nabi, eserini yedi yaşındaki oğlu için yazmıştır. Diğer eserler ise kişileri ya da toplumda görülen aksaklıkları eleştirmek için kaleme alınmıştır.
Cevap A

👉 Hayriyye


—-; gazellerinde gerçek aşkı, zevki ve eğlenceyi gerçekçi bir üslupla dile getirmiştir. O, —- gibi üzüntü ve acılarını tasavvufi kavramlardan hareketle sembolik bir dille yansıtan yanık bir âşık değil neşeli bir kişiliktir.
20.Bu parçada boş bırakılan yerlere aşağıdakilerden hangisi sırasıyla getirilmelidir? (2016)
A) Hoca Dehhani – Nesimi
B) Nedîm – Fuzûli
C) Bâkî – Hayali
D) Zâtî – Şeyhülislam Yahya
E) Bağdatlı Rûhî – Şeyh Galip


Çözüm

Divan şiirinde sembolize edilmiş kadın önemli bir temadır ancak Nedim’in şiirlerindeki güzeller şairin günlük hayatındaki gerçek kişilerdir. Lale Devri’nin sembol ismi olan Nedim, hoşsohbeti ile tanınan neşeli bir karakterdir. Aşkın ve ızdırabın şairi olarak tanınan Fuzuli ise yaşadığı coğrafyadaki sıkıntıları derinden hissetmiş bir şairdir.

Cevap B


Bir gazele ait üç beyit şu şekildedir:
I. Ne denlü ağlasa zâr olsa âşık
Açılsa gülse gül-zâr olsa dilber
II. Cefâyı az kılsa Hayretî’ye
Sözüm bu kim vefâ-dâr olsa dilber
III. Öpülse yâr ile yâr olsa dilber
Koculsa râm-ı dil-dâr olsa dilber
21. Bu beyitlerin şiirde yer alma sırası aşağıdakilerden hangisinde doğru olarak verilmiştir? (2018)
A) I – III – II
B) II – I – III
C) II – III – I
D) III – II – I
E) III – I – II


Çözüm


Gazelde ilk beyti (matla) kendi arasında kafiyelidir (a, a). Bu nedenle III. sıradaki beyit ilk sırada yer almalıdır. II. sıradaki beyitte şairin mahlası geçiyor. Gazellerde şairin mahlası son yani makta beytinde geçtiğine göre bu beyit sıralamada sonda yer almalıdır. Buna göre beyitlerin sıralaması şöyle olmalı: III – I – II
Cevap E

👉 Divan Şiiri Nazım Şekillerine GirişHer beyti başlı başına bağımsız bir şiir olmakla birlikte bütün beyitleri arasında bir duygu ve düşünce birliği bulunan şiirlere Divan edebiyatında —- denir. Örneğin Fuzûlî’nin gerek Divan’ında gerekse —- mesnevisinde bu türden şiirlerin sayısı oldukça fazladır.
22. Bu parçada boş bırakılan yerlere aşağıdakilerden hangisi sırasıyla getirilmelidir? (2018)
A) yek-ahenk gazel – Leyla vü Mecnun
B) rindane gazel – Şikâyetname
C) âşıkane gazel – Rind ü Zâhid
D) yek-avaz gazel – Hadîkatü’s-Süeda
E) beytü’l gazel – Beng ü Bade


Çözüm

Gazel beyit bütünlüğüne dayalı bir nazım şeklidir. Yani anlam beyitte tamamlanır ve genelde beyitler arasında bir konu bütünlüğü aranmaz. Buna rağmen bir gazelin bütününde bir duygu ve düşünce birliği varsa bu tür gazellere yekâhenk gazel denir.
Diğer boşluğa uygun düşen yani türü mesnevi olan üç eser var: Leyla vü Mecnun, Farsça kaleme alınan Rind ü Zâhid ve Beng ü Bade. Ancak yek-ahenk gazeli bilmek soruyu çözmek için yeterli olacaktır. Şikayetname (mektup) ile Hadîkatü’s-Süeda ise sanatçının mensur eserleridir. Kerbela olayını işleyen Hadîkatü’s-Süeda’nın yer yer manzum parçalarla süslenmiş olduğunu da hatırlatmış olalım.
Cevap A

“Kuşların dili” anlamına gelen ve mesnevi nazım şeklinde yazılmış olan —- adlı eser, İranlı şair Feridüddin Attar tarafından kaleme alınmıştır. İçinde tasavvufi hikâyeler bulunan eserin Türkçe uyarlaması, yazıldığı dönemin dil özelliklerini göstermesi bakımından oldukça önemlidir.
23. Bu parçada boş bırakılan yere aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir? (2018)
A) Makâlât
B) Garibnâme
C) Mantıku’t-Tayr
D) Dânişmendnâme
E) Atebetü’l-Hakâyık


Çözüm


Parçada sözü edilen eser Mantıku’t-Tayr’dır. İranlı şair Feridüddin Attar’ın bu ünlü eserini Türkçeye tercüme eden de Gülşehri’dir. Gülşehri, eseri tercüme etmekle kalmamış farklı metinlerle zenginleştirmiştir.
Cevap C

👉 Gülşehri

XVIII. yüzyılda yaşamış Klasik Türk edebiyatı şairidir. Sebki Hindi’nin önemli temsilcileri arasında gösterilir. Genç yaşta divan sahibi olmuştur. Divan şiiri geleneğinin son büyük temsilcilerinden biri olarak gösterilir. Mesnevi yazma gücünü alegorik bir eser olan Hüsn-ü Aşk ile ispat etmiştir.
24. Bu parçada söz edilen şair aşağıdakilerden hangisidir? (2018)
A) Nabî
B) Nedim
C) Şeyh Galip
D) Şeyhülislam Yahya
E) Hayali


Çözüm

Parçada sözü edilen şair, Şeyh Galip’tir. Soruda şairle ilgili birçok ipucu verilmiş: yaşadığı yüzyıl, Sebki Hindi, Hüsn-ü Aşk… Bunların yanı sıra divan edebiyatının son büyük temsilcilerinden biri olarak ifade edilmesi de soruyu daha da kolay bir hâle getirmiş.
Cevap C

👉 Sebkihindi


Gözle konşu hakkını dinle beni 

İster isen Hak seve dâ’im seni

Kırma gönlün hoş geçin mü’min isen
Dü cihânda olmak istersen esen

Konşusunu kim ederse bî-huzûr
Dü cihânda Hak anı ede kusûr

25. İçerik özelliklerinden hareketle bu beyitlerin aşağıdaki metin türlerinin hangisinden alındığı söylenebilir? (2018)
A) Surnâme   

B) Pendnâme   

C) Kıyafetnâme   

D) Seyahatnâme   

E) Gazavatnâme


Çözüm

Parçanın bir nasihatnameden alındığı açık ancak şıklarda nasihatname yok. Soruyu çözebilmek için Farsça bir sözcük olan “pend”in nasihat anlamına geldiğini bilmek gerekiyor (pendname / nasihatname)
Cevap B


Yazar — Yüzyıl — Eser


󠀻I — 14. yüzyıl — İskendername
Nâbî — II — Hayrâbâd
Şeyh Gâlip — 18. yüzyıl — III


26. Bu tabloda numaralanmış yerlere aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir? (2019)


A) (I) Âşık Paşa (II) 15. yüzyıl (III) Ferhad u Şîrîn
B) (I) Zâtî (II) 16. yüzyıl (III) Hadîkatü’s-Süedâ
C) (I) Ahmedî (II) 17. yüzyıl (III) Hüsn ü Aşk
D) (I) Ahmed Paşa (II) 18. yüzyıl (III) Hüsn ü Aşk
E) (I) Hayretî (II) 17. yüzyıl (III) Çengnâme

Çözüm

İskendername adlı ansiklopedik mesnevinin Ahmedi’nin eseri olduğunu bilmek soruyu çözmek yeterli. Eğer sadece Hüsn ü Aşk’tan eminseniz C ile D arasında kaldınız demektir. Bu arada Nabi’nin (1642-1712) genel olarak 17. yüzyıl şairi olarak gösterilmesine rağmen 18. yüzyılı da gördüğünü hatırlatalım.

Cevap C

Gündelik yaşamın önemli bir parçası olan mutfak kültürü, divan şiirine de yansımıştır. Osmanlı mutfağının zenginliğini yansıtan baklava, güllaç, işkembe çorbası, biryan, musakka, yahni gibi geleneksel yemekler ve tatlılar, divan şairlerinin hayal dünyasında çeşitli anlamlar kazanmıştır.
27. Bu parçaya göre aşağıdaki beyitlerden hangisi, Osmanlı mutfak kültürünü temsil eden bir örnek olamaz? (2019)
A) Giceyle uyhuda mekteb hâcesinin gözine
Sahan böreği ile baklava gelir görünür
B) Yahni ile turşî-i şalgam verir insâna ferah
Girde balık çorbası hem virdi zarîfâne ferah
C) N’ola kılsam leb-i dildâr içün âh
Kanı âlemde bir bî-dûd helvâ
D) Dün tabîbe derd-i dilden bir devâ sordum didi
Gam yemeden özge bu derdün devâsın bilmedüm
E) İderse ehl-i meclis n’ola ikrâm
Begayet pûhtedir yahni degül hâm


Çözüm

Tek yapmamız gereken beyitlerdeki yiyecek ya da yemek adlarını bulmak.
A’da sahan böreği,
B’de yahni, turşu, şalgam, balık çorbası
C’de helva
E’de yine yahni
Cevap D

Anadolu’da XVI. yüzyılda oluşmaya başlayan biyografi geleneğinin ilk ürünleri, Ali Şir Nevâi’nin Mecâlisü’n-Nefâis adlı eseri örnek alınarak yazılmıştır. 1538 yılında Sehî Bey’in kaleme aldığı; şairler hakkında bilgiler içeren Heşt Behişt adlı eseri bu türün Anadolu sahasındaki ilk örneğidir.

28. Bu parçada sözü edilen edebî tür aşağıdakilerden hangisidir? (2019)
A) Mecmua   B) Tezkire   C) Surnâme   D) Mersiye   E) Menakıbnâme


Çözüm

Sözü edilen tür tezkiredir. Klasik edebiyatta önemli kişilerin hayatı hakkında kısa bilgiler içeren çalışmaların genel adıdır.
Cevap B


Eser Adı

I. Divân-ı Hikmet
II. Muhakemetü’l Lugateyn
III. Atabetü’l Hakayık
IV. Dede Korkut Kitabı
V. Divânu Lugâti’t-Türk

Eser Özelliği

Ahmet Yesevi ve dervişleri tarafından öne çıkarılan bir türe ait şiirlerin toplandığı eser olarak bilinir.
Kaşgarlı Mahmut tarafından yazılan bu eser, Türkçe-Arapça sözlük niteliğindedir.
Birçok hikâyeden oluşan bu eser, Oğuzların sosyokültürel hayatını kurgusal bir anlatımla ele alır.
29. Yukarıdaki eser adları ile özellikleri eşleştirildiğinde hangi iki eser adı dışta kalır? (2020)
A) I ve II B) I ve IV C) II ve III D) III ve V E) IV ve V


Çözüm

Ahmet Yesevi ve dervişleri — Divan-ı Hikmet
Kaşgarlı Mahmut — Divanü Lugati’t-Türk
Halk Hikâyesi — Dede Korkut Kitabı
Cevap C


Bâtıl isteyü hakdan ayrıldum
Boynuz umdum kulakdan ayrıldum

Ne yüküm bir nefes giderici var
Ne biraz çekmeğine yarıcı var

Ger tonuzlara olmaya buyruk
Âh gitti kulağ ile kuyruk

30. Bu beyitler aşağıdaki eserlerin hangisinden alınmıştır? (2020)
A) Harnâme    B) Şikâyetnâme    C) Mantıku’t-Tayr
D) İskendernâme     E) Sihâm-ı Kaza


Çözüm

Her beyit kendi arasında kafiyeli olduğuna göre verilen bölüm bir mesnevinden alınmış. Şıklarda türü mesnevi olan üç eser var: Harname, Mantıku’t-Tayr ve İskendernâme. Ancak cevap Harname. “Har” Farsça eşek demektir. Şeyhi’nin bu ünlü mesnevisinde öküzlere özenen bir eşeğin hikâyesi anlatılır. 126 beyitten meydana gelen eser, fabl türünün edebiyatımızda bilinen ilk örneğidir.
Cevap A

31. Aşağıdaki açıklamalardan hangisi ayraç içinde verilen terimle uyuşmamaktadır? (2020)
A) Bir kimseyi yermek amacıyla abartılı bir üslup kullanılarak yazılan şiirlere denir. (Hicviye)
B) Dört dizeden oluşan bu nazım şekli yalnızca Türk edebiyatında görülür. (Tuyuğ)
C) Ahenk sağlamak amacıyla bir gazelin her dizesine kısa bir dize eklenerek oluşturulan nazım şeklidir. (Müstezat)
D) Hemen hemen her kasidede yer alan bu bölümde şairler kendilerini ve şiirlerini mübalağalı bir şekilde överler. (Fahriye)
E) Her beytinin dizeleri kendi arasında kafiyeli olan bu nazım şekli, divan edebiyatının en uzun nazım şeklidir. (Murabba)


Çözüm

E’de verilen açıklama mesneviye ait. Murabba ise dörder dizelik bentlerden oluşan bir nazım şeklidir.
Cevap E


—-, Kanuni’ye sunduğu şiirlerle onun himayesini kazanmıştır. Padişahın ölümü üzerine edebiyatımızın en güzel mersiyelerinden birini yazmıştır. Şairler sultanı olarak tanınan şair, gazellerindeki güçlü ifade kudretiyle dikkati çeker.
32. Bu parçada boş bırakılan yere aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir? (2020)
A) Hayâlî B) Taşlıcalı Yahyâ C) Fuzûlî D) Bâkî E) Necâtî


Çözüm

Kanuni Mersiyesi’nin şairi Baki’dir. Yaşadığı dönemde -16. yüzyılda- “Şairler Sultanı” olarak anılan şair, nazım tekniği bakımından kusursuz mısralar söylemiştir.
Cevap D

Divan şiirinde “hikemî tarz”ın kurucusu kabul edilen şair, sosyal ve siyasal huzursuzlukların yaşandığı XVII. yüzyılda yetişmiştir. Gerek döneminin gerekse kendi mizacının etkisiyle, hikmet ve darbımesel ağırlıklı şiirler yazmıştır. Şiirlerinde duygu, hayal ve kelime

oyunlarından çok, tecrübeli bir devlet adamının sosyal eleştirileri ve yol gösterici öğütleri yer alır.
33. Bu parçada söz edilen şair aşağıdakilerden hangisidir? (2020)
A) Neşâtî   B) Şeyhülislam Yahyâ   C) Nef’î   D) Nâilî   E) Nâbî


Çözüm

Parçada sözü edilen şair Nabi’dir. Nabi, yaşadığı dönemde gördüğü haksızlıkları ve sosyal sorunları sanattan taviz vermeden işlemiştir. Şiirlerinde kimi zaman öğütler de veren şair sorunlara dair çözüm yolları da gösterir.
Cevap E


“Esnaftandır. Ayakkabıcı olduğu için ona ‛Huffî’ şeklinde seslenmişlerdir. Tahsil ile kazanılmış ilimlerden mahrum ve halk arasında ümmîliği ile meşhur idi. Ama zâtında kabiliyet ve tabiatında selâkat (güzel söz söyleme yeteneği) olduğu için bütün söz ve ibâreleri fasih ve sahih idi. Mürettep Divan’ı ve şiirleriyle hayli şöhreti vardı. Şiir sanatlarından cinasa mâyildir.”
34. Bu parça aşağıdaki edebî türlerin hangisinden alınmış olabilir? (2021)
A) Seyahatname
B) Tezkire
C) Şehrengiz
D) Pendname
E) Surname


Çözüm


Son on yılda sorulan üçüncü tezkire sorusu. Biyografi ile benzerlik gösteren bu türde (şuara tezkirelerinde) divan şairlerinin hayatı (doğum yeri, mahlası, mesleği ya da resmî görevi, hayatındaki önemli değişiklikler, ölümü, mezarının bulunduğu yer…), sanat anlayışı ve şiirlerinden örnekler verilir.
Cevap B
35. Aşağıdaki beyitlerin hangisi bir kasidenin “fahriye” bölümünden alınmış olabilir? (2021)
A) Lâle-hadler yine gülşende neler itmediler
Servi yürütmediler gonceyi söyletmediler
B) Ayagı yer mi basar zülfüne ber-dâr olanun
Zevk ü şevk ile virür cân u seri döne döne
C) Yok bu şehr içre senin vasf ettiğin dil-ber Nedîm
Bir perî-sûret görünmüş bir hayâl olmuş sana
D) Görüp bu hâli gül-istanda dondu cedvel-i âb
Bahâra dek duramaz korkarım kenâr çizer
E) Arab u Rûm’da üstâd-ı sühandır Vehbî
Acemî oldu yanında şuârası Acem’in

Çözüm

Müstakil yazılmış fahriyeler olsa da fahriye, kasidenin bir bölümüdür. Bu bölümde şairler, kendilerini ve şairlik yeteneklerini överler. E’de şair Vehbi, Arap ve Rum diyarında üstat kabul edildiğini, İranlı şairlerin de kendi yanında acemi kaldığından bahsetmiş.
Cevap E

Fatih Sultan Mehmet ve II. Bayezid zamanında şiirler yazmıştır. Şiirleri, o daha hayattayken, bütün Anadolu ve Rumeli’ye yayıldığı gibi Hüseyin Baykara’nın Herat’taki sarayında dahi okunur olmuş, kendisinden sonraki şairleri de etkilemiştir. Türk edebiyatı tarihinde Şeyhi ile Necati arasında yetişen şairlerin en tanınmışlarındandır. Onun “kerem”, “benefşe” ve “âb” redifli kasideleri, bilinen eserleri arasındadır.
36. Bu parçada söz edilen şair aşağıdakilerin hangisidir? (2021)
A) Süleyman Çelebi
B) Ahmet Paşa
C) Sehi Bey
D) Taşlıcalı Yahya
E) Âşık Paşa

Çözüm

Parçada sözü edilen divan şairi Ahmet Paşa’dır. Divan’ı dışında eseri olmayan şair, Fatih zamanında “Şairler Sultanı” olarak anılmıştır. Bir kusuru yüzünden Fatih tarafından zindana atılan şair, zindandan Padişah’a yazdığı Kerem Kasidesi ile kurtulmuştur.
Cevap B

Ey serv-i sehi sen geleli seyr ile bağa
Baş çekmedi ar’ar
Çok ali-nesebler özünü saldı ayağa
Kul böldü sanavber

37. Biçim ve içerik özellikleri dikkate alındığında bu şiirin nazım şeklinin aşağıdakilerden hangisi olduğu söylenebilir? (2021)
A) Müstezat
B) Kıt’a
C) Şarkı
D) Terkibibent
E) Rubai


Çözüm

Müstezat tanınması en kolay nazım şeklidir. Bu nazım şekli, her dizenin sonuna eklenen kısa bir dizeyle yapılır. Eklenen kısa mısralara ziyade (artık) denir.
Cevap A

I.
Siz “Lim derdiniz” bana, “bir gülümsememe ne verirsin?”
“Canımı” derdim.
“Hayır” diye itiraz ederdiniz, “o zaten benim!”

II.
Âşık oldur kim kılur cânını fedâ cânânına
Meyl-i cânân itmesün her kim ki kıymaz cânına

38. Aşağıdakilerin hangisi farklı edebî dönemlerden alınmış bu şiir parçalarının ortak özelliğidir? (2021)
A) Tema
B) Dil ve üslup
C) Kafiye düzeni
D) Nazım birimi
E) Ölçü


Çözüm


İlki modern şiirden diğeri divan şiirinden alınan bu iki parçanın dil-üslup, uyak düzeni, nazım birimi ve ölçü bakımından ortak özellik göstermediği açık. İki şiirin ortak özelliği ele alınan temadır. İkinci parçada anlatılan şudur. “Âşık dediğin o dur ki canını sevgilisine feda eder. Kim ki canına kıyamaz boşuna sevgiliye meyletmesin.”

Cevap A

39. Aşağıdaki beyitlerin hangisi ayraç içinde verilen ifadeyi örneklemez? (2021)
A) Yok sende kanâat gözün aç olduğu oldur
Rızkın erişir yoksa eğer subh eğer şâm
(var olanla yetinmeme)
B) Bir nâ-halefi cübbe vü destâr ile görsen
Eylersin anın cübbe vü destârına ikrâm
(dış görünüşe önem verme)
C) Yazık sana kim eyleyesin hırs u tama’dan
Bir habbe için kendini âlemlere bed-nâm
(küçük duruma düşme)
D) Gör zahidi kim sâhib-i irşâd olayın der
Dün mektebe vardı bugün üstâd olayın der
(haddini bilmeme)
E) Hâlin kime açsan sana der hikmeti vardır
Öldürdü bizi âh bilinmez mi bu hikmet
(bilgisiyle övünme)


Çözüm

E’de anlatılanların -ki gayet açık bir Türkçe ile yazılmış- “bilgisiyle övünme” ile ilgili olmadığı açık. ÖSYM, öğrencilere divan şiirinden korkmayın biraz gayretle -beyitteki her sözcüğün anlamını bilmeseniz de- ne anlatıldığını çıkarabilirsiniz diyor.

Cevap E

Kaynağını kutsal kitaplardan alan bu mesnevinin olay örgüsünde asıl kahramanın kıskanılarak kardeşleri tarafından kuyuya atılması, köle pazarında satılması, rüya tabirlerinde bulunması, güzelliğiyle beğenilmesi, tüm sıkıntılara karşı sabır ve sadakat göstermesi hikâyenin önemli noktalarını oluşturur. Bu hikâyedeki gömlek, kuyu, buğday ve rüya tabirleri simgesel değerleriyle anlatımı zenginleştiren unsurlardandır.
40. Bu parçada söz edilen eser aşağıdakilerden hangisidir? (2022)
A) Leylâ vü Mecnûn
B) Yûsuf u Züleyhâ
C) Hüsrev ü Şîrîn
D) Şem ü Pervâne
E) Vâmık u Azrâ


Çözüm

Parçada özetlenen mesnevi Yusuf u Züleyha’dır. İslami edebiyatta pek çok kez işlenen bir hikayedir. Konu Kuran’da geçen Yusuf kıssasına dayanır. Birçok şair tarafından kaleme alınan hikâyenin öne çıkan şairleri Şeyyad Hamza ile Taşlıcalı Yahya’dır.
Cevap B

Çâresüz kaldum Hudâyâ çâre kıl yâ Rab bana
Nefs ü şeytandan halâs eyle beni iy pâdişâ

Bir yanum ateş olupdur bir yanumda oldı su
Od ile su arasından sen beni eyle rehâ

Hücre-i kalbüm dolu kıl şu’le-i envâr ile
Nice bir cürm ü hatâyile ola gönlüm kara

Sana yüz tutdum Hudâyâ sen hidâyet eylegil
Senden özge kime kılam pâdişâhum ilticâ

Ben Murâd’a kıl inâyet fazlunı ey zü’l-celâl
Senden özge kimsenem yokdur benüm yâ Rabbenâ

41. İçerik özellikleri dikkate alındığında bu beyitlerin aşağıdaki türlerden hangisine ait olduğu söylenebilir? (2022)
A) Tevhit B) Methiye C) Münacat D) Naat E) Mersiye


Çözüm


Münacat, Allah’a yakarmak amacıyla yazılan manzum ve mensur eserlerdir. İlk dizede şair “Ey Allah’ım (Hüdâyâ) çaresiz kaldım, ya Rab bana derman ver.” diyor. Sırf bu dizeden şairin sıkıntılarından dolayı Yaradan’a sığınıp ona yakardığı çıkarılabilir. Şiirin Osmanlı padişahı III. Murat’a ait olduğunu da hatırlatalım.
Cevap C


Klasik Türk şiirinde kaside ustası olarak bilinen şair, özellikle fahriye bölümlerinde gösterdiği sanatlı anlatımla adından söz ettirir. Kasidelerindeki mübalağalı ifadeler ve özgün hayallerle bu dönem şairleri arasında dikkat çekerken zengin ve ahenkli anlatımıyla Türkçenin ses zenginliğini başarıyla yansıtır. Övgü ve yergilerinde uç noktalarda gezinen şairin Türkçe ve Farsça olmak üzere iki divanı vardır. Ölümünden sonra adı, hiciv alanında dönemini aşan bir eseriyle özdeşleşir.
42. Bu parçada söz edilen şair aşağıdakilerden hangisidir? (2022)
A) Nedim B) Nabi C) Ahmedi D) Baki E) Nef’i


Çözüm

Nefi, kaside nazım şeklinin en büyük şairi kabul edilir. Övgüde olduğu gibi yergide de sınır tanımayan şair, hicivlerini Siham-ı Kaza adlı kitapta toplamıştır. Kendisini övme konusunda da sınır tanımaz Nefi’nin kasidelerinde fahriye bölümleri olması gerekenden daha uzundur.
Cevap E


Anadolu sahası şairlerinden olan — XV. yüzyılın önemli isimlerindendir. Onun başarısı; şiirlerinde halk söyleyişlerini, deyim ve atasözlerini kullanmakta gösterdiği ustalığa dayanır. Şairin ustaca kaleme aldığı şiirlerine pek çok şair tarafından nazire yazılmıştır. Özellikle “döne döne” redifli gazeliyle tanınan şair, yaşadığı devirde Anadolu şairlerinin sultanı anlamında “Hüsrev-i Rûm” olarak anılmıştır.
43. Bu parçada boş bırakılan yere aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir? (2022)
A) Şeyhi   B) Necati   C) Ahmet Paşa   D) Ahmed-i Dai   E) Fuzuli


Çözüm


Necati Bey, yaşadığı çağda Türkçeye gerçek değerini vermiş ve Türkçeyi bir şiir dili olarak başarıyla kullanmıştır. Şiirlerinde atasözü ve deyimlere yer vermiştir. Şairin elde bulunan tek eseri Divan’ıdır. Fuzuli ve Baki gibi büyük şairler onun şiirlerine nazireler söylemiştir.
Cevap B


Türk edebiyatında ordunun akınlarını, savaşlarını, kahramanlıklarını, zaferlerini; manzum ve mensur biçimde anlatan eserlere verilen addır. Belli bir döneme ilişkin olayları ayrıntılı biçimde anlattıkları için tarihsel önem taşıyan bu eserler, tarihçilerin çalışmalarına da ışık tutmuştur.
44. Bu parçada söz edilen tür aşağıdakilerden hangisidir? (2022)
A) Gazavatname
B) Menakıbname
C) Seyahatname
D) İskendername
E) Sefaretname


Çözüm

Parçada sözü edilen tür gazavatnamedir. Gaza, İslam dinini korumak ya da yaymak amacıyla Müslüman olmayanlara karşı yapılan kutsal savaş anlamındadır.
Cevap A


I.
Beni ağlan beni kim üstüme gelmez ölicek
Bir avuç toprak atar bâd-ı sabâdan gayrı (Necati)

II.
Ne yanar kimse bana âteş-i dilden özge
Ne açar kimse kapum bâd-ı sabâdan gayrı (Fuzuli)

45. Bu beyitlerle ilgili aşağıdakilerden hangisi söylenemez? (2022)
A) İki beyitte de yalnızlık teması işlenmiştir.
B) İki beyitte de sabah rüzgârı, vefalı bir dost olarak gösterilmiştir.
C) İkinci beyitte tevriye sanatına yer verilmiştir.
D) İki beytin de kafiye düzeni aynıdır.
E) Birinci beyitte teşhis sanatına başvurulmuştur.


Çözüm

I — Bana ağlayın. (O kadar yalnızım ki) öldüğüm zaman sabah rüzgârından başka üstüme toprak atacak kimse yok. Burada yalnızlık temasının yanı sıra sabah rüzgârının kişileştirilerek vefalı bir dost olarak gösterildiğini görüyoruz.
II — Gönlümün ateşinden başka kimse bana yanmaz (üzülmez). Sabah rüzgarından başka da kapımı çalan olmaz. Bu beyitte de yalnızlık teması işlenmiş. Necati’nin beytinde olduğu gibi rüzgâr vefalı bir dost olarak gösterilmiş ancak beyitte tevriye (ikili anlam) sanatına yer verilmemiş.
Cevap C


Birinci çadıra dört sofra kuruldu. İlk sofraya sadrazam hazretleri başkanlık etti. İkinci sofrada sağ yanda Silâhdar İbrahim Paşa ve sol yanda Nişancı Mustafa Paşa ile kapıcıbaşılardan beş ağa birlikte oturdular. Üçüncü sofrada defterdar efendi, küçük ruznameci ve dokuz kapıcıbaşı ağa bir araya geldiler. Dördüncü sofrada ise yedi kapıcıbaşı, çaşnigirbaşı, çavuşlar kâtibi ve çavuş emini oturdu. Arta kalan yiyecekler vezirlerin ve ağaların yardımcılarına ikram olundu.
46. Biçim ve içerik özellikleri dikkate alındığında bu parçanın aşağıdaki edebî türlerin hangisinden alındığı söylenebilir? (2023)
A) Pendname
B) Surname
C) Şehrengiz
D) Sefaretname
E) Tezkire


Çözüm

A — Pendname, nasihatname demek. Verilen parçanın bir nasihatname olmadığı açık.
B — Surname, Osmanlı saray düğünleri ve şenlikleri hakkında yazılan eserlerin genel adıdır. Surnameler; manzum, mensur (düzyazı) ya da manzum-mensur karışık olabilir. Parçada çadırların kurulup ziyafet verildiğinden bahsedildiğine göre parçanın bir surnameden alındığını söylemek mümkündür.
C — Şehrengiz, bir şehrin güzellikleri ve güzelleri hakkında yazılan eserlerdir.
D — Sefaretname, Osmanlı Devleti’nin yabancı memleketlere göndermiş olduğu elçilerin İstanbul’dan başlayarak yaşadıklarını, o ülke ile ilgili izlenimlerini ve yabancı devlet adamları ile yaptıkları görüşmeleri aktardıkları raporlara verilen isimdir.
E — Tezkire ise biyografi ile benzerlik gösteren bir türdür. Tezkirelerin önemli bir kısmı da divan şairleri hakkında yazılan şuara tezkireleridir.
Cevap B

👉 Surname


Divan edebiyatında öyküleyici niteliğe sahip eserler üzerine çalışmalar yaparken şairlerin özellikle bir nazım şekline ağırlık verdiğini fark ettim. Bu nedenle söz konusu nazım şeklinde eserler veren şairlere odaklandım. Araştırmama öncelikle bu nazım şekliyle kaleme alınan ve Türk edebiyatındaki ilk siyasetname örneği olan eserle başladım. Sonrasında ise Anadolu sahasındaki Türk edebiyatına yönelerek Âşık Paşa, Nâbi ve Şeyh Galip’in bu nazım şekliyle kaleme aldığı eserlerini inceledim. Bununla birlikte hamse sahibi şairlerden bahsetmeyi de ihmal etmedim. Araştırmanın kapsamlı olabilmesi için Türk edebiyatındaki birçok şairi etkileyen farklı eserlere bakmam gerekiyordu. Bu nedenle Doğu edebiyatının Türk edebiyatına ilham veren eserlerini de araştırmama kattım.
47. Bu araştırmayla ilgili aşağıdakilerden hangisi söylenemez? (2023)
A) Odaklanılan nazım şekli Türk edebiyatına İran edebiyatından geçmiştir.
B) Araştırmada Lâmî Çelebi ve Ali Şir Nevâi gibi hamse sahibi şairlerden söz edilmiştir.
C) Araştırmanın başında incelenen eser Yusuf Has Hâcip tarafından kaleme alınmıştır.
D) Anadolu sahası Türk şairleri arasında İskendername’yi yazan şaire yer verilmiştir.
E) Şehname ve Mantıku’t Tayr gibi klasikler araştırmaya dâhil edilmiştir.


Çözüm

Baştan söyleyelim ki bu bir paragraf sorusu değil.
A — İlk cümlede “öyküleyici niteliğe sahip” diyor ki bu bizi mesnevi nazım şekline götürüyor. Bu nazım şekli edebiyatımıza İran’dan geçmiştir.
B — Parçada hamse sahibi şairlerden söz edildiği söylenmiş ki Lami Çelebi ve Ali Şir Nevai hamse sahibidir.
C — Edebiyatımızdaki ilk siyasetname örneği Yusuf Has Hacip’in kaleme aldığı Kutadgu Bilig’tir.
D — İskendername’nin yazarı Ahmedi’dir ancak parçada bizi Ahmedi’ye götürecek bir ifadeye yer verilmemiştir.
E — Firdevsi tarafından yazıya geçirilen Şehname ile Feridüddin Attar tarafından yazılan Mantıku’t Tayr, Türk edebiyatına ilham veren eserlerin en önemlileridir. Son iki cümlede eser ismi verilmese de bu iki eserin araştırmaya dâhil edildiği açıktır.
Cevap D


Sevgioğulları kabilesinden bir kız ve bir erkek çocuk; aynı okula gider, arkadaş olur ve birbirlerini severler. Kabile büyükleri, ikisinin evlenebilmesi için bir şart koşar: Erkek kahraman, Kalp ülkesine gidecek ve orada kimyayı bulup getirecektir. Kahraman, yolda türlü zorluklarla karşılaşır; kuyuya düşer, bir dev tarafından hapsolunur, sonrasında bir cadının eline düşer ve Çin padişahının kızı tarafından kandırılır. Bütün bu zorluklardan onu kurtaran Sühan adlı bir ihtiyardır. Kalp ülkesine ulaştıklarında Sühan, ona gizli sırrı açıklar ve o da anlar ki aradığı şey kendi içindedir, ondan ayrı değildir.
48. Bu parçada söz edilen eser aşağıdakilerden hangisidir? (2023)
A) Leylâ vü Mecnûn
B) Hüsn ü Aşk
C) Hüsrev ü Şîrîn
D) Cemşîd ü Hurşîd
E) Şem ü Pervâne


Çözüm

Parçada sözü edilen eser, Şeyh Galip’in fantastik, alegorik mesnevisi Hüsn ü Aşk’tır. Eserdeki kahramanlar, nesneler ve tüm mekânlar tasavvufî birer semboldür. Eser, tasavvuf yoluna giren kişinin manevi yolculuğunu anlatır.

Cevap B


Bağdat’ın fethi sırasında tanıştığı —-, Leylâ vü Mecnûn mesnevisini yazması konusunda Fuzûli’yi teşvik etmiştir. Bu önemli rolüyle birlikte şair, Türk edebiyatındaki asıl ayrıcalıklı konumunu hamse sahibi olmasıyla kazanmıştır. Hamsesinde Yûsuf u Züleyhâ mesnevisiyle klasik bir çizgide ilerlerken Şâh u Gedâ ile özgün konulara yönelmiştir.
49. Bu parçada boş bırakılan yere aşağıdaki şairlerden hangisi getirilmelidir? (2023)
A) Hayâli Bey
B) Bâki
C) Taşlıcalı Yahya
D) Şeyhi
E) Ahmedi


Çözüm

Parçada sözü edilen şair, Fuzuli ile tanıştığına göre 16. yüzyılda yaşamıştır. Bu nedenle D ve E şıklarını eleyebiliriz. Baki ve Hayali de mesnevi türünde eser vermediğine göre geriye tek seçenek kalıyor o da Taşlıcalı Yahya. Tabii parçada verilen iki eserin kime ait olduğunu biliyorsanız bunların hiçbirini düşünmeye gerek yok. Bu arada sayılan şairlerden sadece Taşlıcalı Yahya’nın hamse sahibi olduğunu da hatırlatalım.
Cevap C

Konu Anlatımı İndir 👇

Koca Ragıp Paşa (1699-1763)

Temmuz 18, 2023 Okuma süresi: 11 dakika








Koca Ragıp Paşa (1699-1763)




Koca Ragıp Paşa (1699-1763)

  • Osmanlı devlet adamı, şair.
  • 1699’da İstanbul’da doğan şairin asıl ismi Mehmet’tir.
  • Mahlası “Ragıp” olsa da daha çok “Koca Ragıp Paşa” diye bilinir.
  • Devlet adamlığı ve şairliğinin yanı sıra ilim, kültür ve imar faaliyetlerine verdiği önemle tanınmıştır.
  • Kendi adına İstanbul’da bir kütüphane yaptırmış, bütün eserlerini de buraya bağışlamıştır.
  • Nükteleri, hazırcevaplığı ve sohbetleri ile dikkat çeken biridir.
  • 1763’te İstanbul’da ölmüştür.

Edebi Şahsiyeti

  • 18. yüzyıl divan şairi.
  • Nedim ve Şeyh Galip’ten sonra bu yüzyılın en önemli ismidir.
  • Nabi’den sonra Hikemi şiirin en önemli şairidir.
  • Ancak Nabi’deki çok yönlülük ve derinlik onda yoktur.
  • Şiirlerinde sıkça atasözlerine ya da atasözü değeri taşıyabilecek özlü sözlere yer vermiştir (irsalimesel).
  • Bir giden bir dahi gelmez aceb ne hikmettir“, “Söyle derd-i dilini her ne çıkarsa kısmet” gibi mısralar onun üslubunda önemli bir yer tutmaktadır.
  • Asıl başarısını gazel türünde göstermiştir.
  • Abartılı ifadelerden uzak doğal bir söyleyişe sahiptir.
  • Koca Ragıp Paşa’nın şiirleri ölümünden sonradan tanzim edilerek Divan haline getirilmiştir.

Şiirlerinden Seçme Beyitler

Miyân-ı güft ü gûda bed-meniş îhâm eder kubhun
Şecaat arz ederken merd-i Kıpti sirkatin söyler

Açıklaması: Kötü huylu insanlar, dedikodu yaparken kendi iç dünyalarını ele verir. Çingene de kahramanlığını anlatırken farkında olmadan yaptığı hırsızlıkları anlatır.

Nâdir bulunur tıynet-i kâmilde kusûr
Kem-mâyeden eyler ne kim eylerse zuhur

Açıklaması: Olgun kimselerde kusur nadir bulunur. Her kötülük mayası bozuk olan kimselerden çıkar.

Var ise bir hünerin arz ile isbât eyle
Olamaz mahz-ı mübâhât bu davaya delil

Açıklaması: Bir hüner sahibi isen onu ortaya koyarak ispat etmelisin. Sadece övünmek bu davaya delil olamaz.

Olma gâfil havaya sarf etme
Nakd-i enfâsı bil hisâb iledir

Açıklaması: Bedavaya alıp verdiğin nefeslerin bir hesabı var; gafil olma ve zamanını boşuna harcama!

İlgili Sayfalar

👉 Hikemi Tarz

👉 18. Yüzyıl Divan Edebiyatı

Yararlanılan Kaynaklar

  • XVIII. Yüzyıl Türk Edebiyatı, T.C. Anadolu Üniversitesi, Açıköğretim Fakültesi Yayını
  • Koca Ragıp Paşa’nın Şiirlerinde Kültürel Bellek Yansımaları Süleyman Solmaz
  • Belgrad Hakkında Râgıp Paşa’ya Ait Bir Risale:Fethiyye-İ Belgrad (1739) Fatma Çiğdem Uzun


Cover Image

Beng ü Bade

Temmuz 12, 2023 Okuma süresi: 7 dakika

Fuzuli’nin alegorik eseri.
Beng, esrar; bade ise şarap anlamındadır.
444 beyitlik bir mesnevidir.
Türkçe yazılan eser, Safevi hükümdarı Şah İsmail’e sunulmuştur.
Eserin başında kısa birer tevhit, münacat, naat ve Hz. Ali methiyesinden sonra Şâh İsmail için söylenmiş bir methiye vardır.

Ol ki başlar zamânında bezm-i ferâğ
Pâdşehler başından eyler ayağ

Meclis-efrûz-ı bezmgâh-ı Halil
Cem’-i eyyâm-ı Şâh İsmail

Bu beyitlere göre Fuzulî, eserini Şah İsmail’in Şeybek Han’ı (Şeybani Han) mağlup edip kafatasından kadeh yaptırması olayından yani 1510’dan sonra kaleme almıştır.
Eserde Beng, Bâde, Boza, Rakı, Berş, Afyon, Nebiz, Kebap gibi içki ve yiyeceklere teşhis ve intak sanatlarıyla kişilik verilmiştir.


Şah İsmail ve Bayezid

Eserdeki Bade ve Beng’in kimleri temsil ettiği üzerine birçok fikir ileri sürülmüştür. Bunların içinde en çok öne çıkan görüş, Bâde ile Safevi hükümdarı Şâh İsmail’in ve Beng ile de Osmanlı Padişahı Sultan Bayezid’in sembolize edildiğidir.
Eserde Beng’in ihtiyar, sakin, sufi; Bâde’nin ise genç, hareketli ve savaşçı olması gibi unsurlar bu fikri güçlendirmektedir.
Bayezid’in şehzadeliğinden saltanatının ortalarına kadar olan dönemi zevk ve sefa alemleriyle geçmiştir. Bu dönemde afyon macunu da kullanmıştır. Ancak ömrünün sonuna doğru kendisini dine ve bilime vermiş, sık sık edebî ve bilimsel toplantılar tertip ettirmiştir.
Bâde (şarap), ateş ve su gibi iki zıt unsuru içeren bir içecektir. Bâde, su ve ateşin (yakıcılığın) bir arada, iç içe olduğu bir nesnedir. Akıcı, yani su tarafı görünür olsa da ateş onun içinde gizlidir. Bâde’deki bu iki zıt özellik, sembolize ettiği Şah İsmail’in hayatı ve eserleriyle uyumludur. Fuzuli, eserde Bâde’yi Beng’e şöyle hitap ettirir:

Men nebîre-i tâkem
Men şafak gibi âlam
Men çerâğ-ı encümenem
Nevres-i cihân-sûzam
Eylerem seni fâni

(Ben üzüm kütüğünün torunuyum, şafak rengi gibi kırmızıyım, meclislerin aydınlatıcı mumuyum, ben dünyayı yakan yeni yetme delikanlıyım, seni yok ederim)

Eserdeki başkarakter Bâde’dir (Şah İsmail, şarap). Ancak Fuzuli, Bâde’yi idealleştirmemiş; tıpkı Beng gibi kusurlarıyla birlikte ele almıştır. Eserin sonunda Beng savaşı kazanır gibi gösterilmiş ancak sonuçta kazanan Bâde (Şah İsmail) olmuştur.

Özet

Bâde mecliste ahbapları Rakı, Nebiz (hurma şarabı) ve mayası bozuk Boza ile oturup içmektedir. Bir süre sonra içkinin tesiriyle kendini övüp meydan okumaya başlar. Bu arada Saki araya girip Beng’in bahsini açar. Onun eşsiz olmaktan dem vurduğunu ve dünyada kendisine eş kimsenin olamayacağını belirttiğini bildirir. 

Saki’nin sözleri Bâde’nin canını sıkar. Beng’e karşı tedbir aramaya başlayan Bâde, dostlarını toplayıp onlarla istişare eder. Rakı söz alıp sabırlı olmayı ve görmezden gelmeyi öğütler. Nebiz yakıp yok etmekten yana nasihat eder, Boza ise Beng’i lütuflarla aldatıp hileye başvurarak ondan kurtulmak gerektiğini belirtir.
Sonunda Beng, elçi olarak Boza’yı görevlendirir. 
Beng, Boza’nın sözlerine kulak verirse Bâde’nin dostluğunu kazanacak, aksi takdirde onunla savaşmak zorunda kalacaktır. Boza bir bahar zamanı çimenlik içindeki evinde ahbabıyla keyif süren Beng’in huzuruna çıkar. Bâde’nin sözlerini bire bin katarak Beng’e aktarır. Burada Boza’nın aslında daha önce Beng’in hizmetinde olduğu anlaşılır. Onun ihanetini yüzüne vuran Beng, yine de kendi evine elçi sıfatıyla gelen Boza’yı hoş tutup misafir eder. Beng’in meclisinde keyiflenen Boza da kaypaklık edip saf değiştirir. 

Beng ise dostları Afyon, Berş ve Macun’a danışıp onların öğütlerini dinler. Sonuçta o da Bâde gibi elçi göndererek öğütlerde bulunma yolunu tercih eder. Anlattığı hikâyeler vasıtasıyla Bâde’nin kötü özelliklerinden dem vuran Beng, diğer taraftan hikâye ve örneklerle kendisinin mizaç, ahlak ve tabiatının üstün yönlerini bütün incelikleriyle vurgular. 

Elçi seçilen ilim ve irfan ehli Macun, Bâde’nin meclisine gidip Beng’in sözlerini aktarır. Macun, Bâde’nin kendi safına geçme teklifini kabul edip onun yanında saf tutar. Her iki taraf da asker yığıp savaşa tutuşurlar. Beng savaşta üstünlük sağlasa da Bâde, Allah’a sığınıp adaklar adar ve Allah’ın inayetiyle Beng’i mağlup eder. Beng ve arkadaşlarını esir etse de Bâde, adağına uyup Beng’in arkadaşlarını birer işle görevlendirir. Beng ise mağlubiyeti kabullenemeyip kaçar ve Bâde’den uzak bir şekilde yaşar. İkisi arasındaki husumet de son bulur.

Konu Anlatımı İndir 👇

İlgili Sayfalar


Beng ü Bade Mesnevisinde Muhteva ve Yapı Mehmet Halil Erzen
Fuzuli’nin Beng ü Bâde Mesnevisi ve Bâde Sembolü, Ali Yıldırım


Divan Edebiyatı Karma Test 3

Temmuz 3, 2023 Okuma süresi: 13 dakika

Her şeyden önce ilahî bir kaynağa dayandığı için sıradan bir aşk hikâyesi değildir. Bir bütün olarak değerlendirildiği zaman aile, çocuklar ve bunlar arasındaki münasebetler, aile idaresi, çocuk terbiyesi, toplumun çeşitli hâlleri, insan tipleri, devlet idaresi gibi konuların eserin temelini oluşturduğu görülür. Güzellik, aşk ve hasret ise hikâyeyi sürükleyen unsurlardır.

1. Aşağıdakilerin hangisinde parçada sözü edilen hikâye ve onu kaleme alan divan şairi doğru verilmiştir?
A) Ali Şir Nevai – Leyla ile Mecnun
B) Şeyhi – Harname
C) 
Şeyyad Hamza – Yusuf ile Zeliha

D) Fuzuli – Beng ü Bade
E) Nabi – Hayriye


2. Aşağıdaki beyitlerden hangisi bir kasidenin “fahriye” bölümünden alınmıştır?
A) Her sözüm gülşen-i manaya gönül bezminden
Gül gibi renkli nergis gibi mestane gelir
B) Huda sadrında daim eylesin ol sadr-ı zî-şânı
İşi sultan-ı dini daima hayra delalettir
C) Ne alayişdir alayındaki alayiş ü tertib
Ya divan-ı hümayunundaki haşmet ne haşmetdir
D) Hazret-i Sultan-ı Gazi Han Murad ol şah kim
Nev-bahar-ı adli dünyayı gülistan eyledi
E) Ne rica eylesem olurdu yanında makbul
Ne murad itsem iderdi anı hasıl ol an

Yerli unsurların, gelenek ve görenekler ile halk söyleyişlerinin, deyim ve atasözlerinin edebiyatımıza girmesi olarak nitelendirilen mahallileşme akımı, 18. asırda yaşayan — ile zirveye taşınmıştır.
3. Parçada bırakılan boşluğa aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?
A) Necati
B) Nabi
C) Süleyman Çelebi
D) Nedim
E) Enderunlu Fazıl

Osmanlı şair tezkirelerinde onun hakkında verilen bilgiler oldukça sınırlıdır. Bunda şairin hayatı boyunca Bağdat ve Kerbela çevresinde yaşaması etkili olmuştur. Üç dilde yazdığı divanları, mesnevileri ve mensur eserleri ile Türk edebiyatının en büyük şairlerden biridir. Şiir dili ağırlıklı olarak Azeri Türkçesinin özelliklerini yansıtmakla beraber devrinin Osmanlı Türkçesinden ve Çağatay Türkçesinden de uzak değildir.
4. Aşağıdaki divan şairlerin hangisinin şiirlerinde sebkihindi akımının etkisi yoktur?
A) Baki   B) Nefi   C) Neşati   D) Naili   E) Şeyh Galip

Yunus Emre’nin çağdaşı ve bir anlamda takipçisi olan — yeni yazı kültürünün öncülerindendir. Bu anlamda, onun 1330’da kaleme aldığı — adlı eseri Batı Türkçesiyle yazılmış ilk telif eser niteliğindedir. O, yeni Türk nazım dilini şuurla işlemeye çalışmış, bazen hoş ve güzel mısralar kaleme almış ve eserini bilinçli olarak Türkçe yazmıştır.

5. Parçada bırakılan boşluklara aşağıdakilerden hangileri sırasıyla getirilmelidir?
A) Mevlana, Mesnevi
B) Aşık Paşa, Garipname
C) Sultan Veled, İbtidânâme
D) Ahmet Fakîh, Çarhname
E) Ahmedi, İskendername

6. Aşağıdakilerden hangisi 16. yüzyılda yaşamış bir divan şairi değildir?
A) Taşlıcalı Yahya
B) Hayali
C) Bağdatlı Ruhi
D) Zati
E) Nabi

I. Reva mıdır ki güneş yüzüne kamer diyeler 

Gece ile seyre çıkarsan dahi neler diyeler
II. Ey Necâtî yürü sabreyle elünden ne gelür
Hûblar cevr ü cefâyı kime öğretmediler
III. Ehl-i dildir diyemem sinesi sâf olmayana 

Ehl-i dil birbirini bilmemek insâf değil
IV. Çıkalı göklere âhum şereri döne döne
Yandı kandîl-i sipihrün ciğeri döne döne
V. Ey şûh Nedimâ ile bir seyrin işittik
Tenhâca varıp Göksu’ya işret var içinde
7. Yukarıdaki numaralanmış beyitlerden hangisi bir gazelin “matla” ya da “makta” beyti değildir?
A) I   B) II   C) III   D) IV   E) V

8. Aşağıdaki beyitlerin hangisinde mecazi aşkın işlendiği söylenemez?
A) Lebün dirgürmege canlar virürken
Gözün katlüme her dem niyyei eyler
B) Her nefeste ol tabib-i cana ben öldüm desem
Hâlime kılmaz nazar vermez cevâb üç günde bir
C) Hak Te’alâ acısın göstermesin cânanenin
Ben öleyim eşiğinde bana canan acısın
D) Sabr edeyim cefâna eyâ cevri çok güzel
Ya ben ölem firak ile yâ sen usanasın
E) Ger olmasaydı hükm-i kazâ-yı irâdetün
Bir harf yazmaz idi kader levhine kalem

Tek bentlik bir nazım şekli olup Arap, İran ve Türk edebiyatında çokça rağbet görmüştür. Kısa olmasına rağmen düşündürücü ve derinlik içeren bir şiirdir. Halk edebiyatındaki mani türüyle benzerlik gösterir. İkisinin de dörtlük olması ve genellikle üçüncü mısralarının serbest olması da benzeştikleri başka bir noktadır.
9. Parçada sözü edilen nazım şekli aşağıdakilerden hangisidir?
A) Tuyuğ
B) Rubai
C) Murabba
D) Şarkı
E) Terkibibent

17. yüzyıl fahriyeler açısından bir dönüm noktasıdır. —, fahriyeyi neredeyse şiirin ana unsuru olarak ele almıştır. Kendisinden üstün şair tanımayan sanatçı, şiirlerinde “ben” zamirini çok fazla kullanan ve bu yönüyle de diğer şairlerinden ayrılan bir özelliğe sahiptir. Devlet büyüklerini methetmek amacıyla yazdığı kasidelerinde bile asıl maksadı kendisini övmektir.
10. Parçada bırakılan boşluğa aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?
A) Fuzuli
B) Nabi
C) Neşati
D) Şeyhülislam Yahya
E) 

Nefi

Fuzuli gibi ıstırap şairi olmaktan çok zevk ve eğlencenin şairidir. Bu sebeple onun Divan’ında tevhit, münâcât, naat gibi dinî ve tasavvufi muhtevalı manzumeler yer almaz. Şiirlerindeki söyleyiş kudreti, devrinden başlayarak pek çok şairi etkilemiştir. Çağdaşlarında rastlanan imale ve zihaf gibi söyleyiş kusurları onda pek görülmez. Mesnevi türünde eser vermeyen şair, Daha çok bir gazel şairi olarak tanınmıştır.
11. Parçada sözü edilen divan şairi aşağıdakilerden hangisidir?
A) 
Baki
B) Bağdatlı Ruhi
C)
Taşlıcalı Yahya
D) Enderunlu Fazıl
E) Şeyh Galip

—, baştan sona “bireysel” yaşantıların gerçek zaman ve uzam çerçevesinde ele alınıp işlendiği ve olayların büyük oranda gerçek kişiler üzerinden geliştiği bir anlatıdır. Eserde sürgündeki bir şairin bireysel yaşantısı hemen her yönüyle gözler önüne serilir ve anlatılanlar sadece şairin bireysel yaşantısının aktarımıyla da sınırlı kalmaz; şair birey olarak yaşadığı toplumsal çevre, zaman ve mekân dahilinde bir bütün olarak işlenir.
12. Parçada bırakılan boşluğa aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?
A) Garipname
B) İskendername
C) Hayrabat
D) Hüsn-ü Aşk
E) Mihnet-i Keşan

XVII. yüzyılda yaşamış önemli bir şair ve fikir adamıdır. Yaşadığı dönemde toplumda görülen olumsuzluklara kayıtsız kalmamış ve toplumun düştüğü buhrana yönelik eserler kaleme alarak bunlara çözüm önerileri sunmaya çalışmıştır.
13. Parçada sözü edilen sanatçı aşağıdakilerden hangisidir? 

A) Evliya Çelebi
B) Nabi
C) Nefi
D) Şeyhülislam Yahya
E) Nevizade Atayi

Gazel söyleme, gazel tarzında şiir yazma anlamına gelen —, kasidelerin içinde, genellikle methiye bölümünden sonra, bir fırsatını düşürüp aynı ölçüde ve kafiyede bir gazel söylemektir.
14. Parçada boş bırakılan yere aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?
A) Tahmis
B) Taştir
C) Terbi
D) Tegazzül
E) Teşbib

Övme-övünme-yerme üçlüsüyle özetlenebilecek şiirini mübalağa ile beslemiştir. Sözü güzel söylemede ustalaşmış, söylemek istediğini mazmunlar arkasına saklamak yerine açıkça söylemeyi tercih etmiştir. Anlam üzerinde yoğunlaşmış, derinleşmeyi zengin hayallerle desteklemiştir. Kelime oyunları yerine ahenk ve musikiye, manaya ve mazmuna önem verir.
15. Parçada sözü edilen divan şairi aşağıdakilerden hangisidir?
A) Şeyhi
B) Şeyhülislam Yahya
C) Nefi
D) Nedim
E) Şeyh Galip

16. Aşağıda verilenlerden hangisi ayraç içinde verilen türle ilgili değildir?
A) Allah’a yakarış amacıyla yazılan manzume. (tevhit)
B) Şehzadelerin tahta çıkmaları üzerine yazılan şiir. (cülûsiye)
C) Atlar için yazılan kaside ve mersiyelere verilen isimdir. (rahşiye)
D) Divan edebiyatında bir eseri övmek amacıyla yazılan sunuş/takdim yazılarıdır. (takriz)
E) Bayramın gelişi nedeniyle bir devlet büyüğünü över nitelikte yazılan kasidelerdir. (ıydiye)

I. Leskofçalı Galip
II. Hersekli Arif Hikmet Bey
III. İbrahim Şinasi
IV. Namık Kemal
V. Üsküdarlı Hakkı Bey
17. Yukarıda numaralanmış şairlerden hangisi “Encümen-i Şuara” olarak bilinen edebî topluluğun üyelerinden biri değildir?
A) I   B) II   C) III   D) IV   E) V


18. Aşağıdaki dizelerin hangisinde atasözü ya da deyim kullanılmamıştır?
A) Gerdenin öpdür bana varsa günâhı boynuma
Böyle pâkize güneh dûş-ı dile zîver gibi
B) Tekmîl-i kusûr etmedir âyîn-i mahabbet
Noksana nazar eyleyen ahbâb degildir
C) Dilde yek-dâğ-ı hevesle aşk-ı yâr olmaz bedîd
Bir çiçekle mevsim-i tâb-ı bahâr olmaz bedîd
D) İş başa düşdü kayd-ı ser oldı bana terâş
Kesdi dilin o berber bâ-ser berâberi
E) Lâle-hadler yine gülşende neler etmediler
Servi yürütmediler goncayı söyletmediler

Cevaplar

1.C  2.A  3.D  4.A  5.B  6.E  7.C  8.E  9.B  10.E  11.A  12.E  13.B  14.D  15.C  16.A  17.C  18.E


Divan Sanatçıları Konu Testi 5

Kasım 2, 2022 Okuma süresi: 9 dakika
Klasik Türk edebiyatının kurucularından sayılan —, 15. yüzyıl Anadolu sahası Türk edebiyatının en önemli temsilcilerindendir. 14. yüzyılın son çeyreği ile 15. yüzyılın ilk yarısında yaşayan şair, bu şiirin ilk büyük üstadı olarak da kabul edilmektedir. Kaynakların ittifakla üzerinde durduğu bir husus, onun mesnevi alanındaki ustalığıdır. Şiirlerinde tasavvuf önemli bir yer tutsa da mutasavvıf bir şair değildir.
3. Parçada sözü edilen divan şairi aşağıdakilerden hangisidir?
A) Mevlana
B) Aşık Paşa
C) Şeyhi
D) Ahmet Paşa
E) Taşlıcalı Yahya

XIV-XV. yüzyıl Azeri sahası divan şairlerinden biridir. Hurufi olup inancını yaymak için Anadolu ve Suriye’ye seyahat etmiştir. Şiirlerinde Hurufiliğin propagandasını yapsa da inancından bağımsız şiirler de kaleme almıştır. Hurufi inancına bağlı olması yüzünden Halep’te derisi yüzdürülerek öldürülmüştür. Hem kendi dönemindeki hem de kendinden sonraki şairleri etkilemeyi başaran şairin biri Farsça ve diğeri Türkçe olmak üzere iki divanı bulunmaktadır.
4. Parçada sözü edilen divan şairi aşağıdakilerden hangisidir?
A) Kadı Burhanettin
B) Hallac-ı Mansur
C) Ahmedi
D) Nesimi
E) Pir Sultan Abdal

Hükümdarlara yönelik tavsiyeler içeren nasihatnamelerin kökeni Antik İran medeniyetine kadar dayanmaktadır. Bu eserlerde, devlet adamlarına veya doğrudan hükümdara seslenilerek devlet yönetimi konusunda tavsiyeler verilirdi.
5. Aşağıdakilerden hangisi parçada sözü edilen türe örnek olarak verilebilir?
A) Mercimek Ahmet – Kabusname
B) Fuzuli – Şikayetname
C) Sinan Paşa – Maarifnâme
D) Gülşehri – Felekname
E) Nergisi – Nihalistan

Dedesi ve babası Mevlevi olan şair, Mevlevilik çevresi içinde doğup büyüdüğünden sonunda tarikata girerek Mevlevi dervişi olmuştur. Şairin hem tarikat hem sanat hayatının en parlak dönemi Galata Mevlevihane’sindeki yıllarıdır. Sebk-i Hindi’nin bizdeki en önemli temsilcisi olan şair, 1799’da henüz 42 yaşındayken vefat etmiştir.
6. Parçada sözü edilen divan şairi aşağıdakilerden hangisidir?
A) Şeyhi
B) Hamdullah Hamdi
C) Bahaeddin Veled
D) Şeyhülislam Yahya
E) Şeyh Galip

Şairin babasından başlayarak devletin çeşitli kademelerindeki paşaları, dönemin bazı şairlerini hicvettiği bir eserdir. Şair, Türkçe ve Farsça Divanı’nda daha çok memduhunu övmüş, yer yer üstü kapalı olarak hicvetmiştir. Bu eserde ise hicvin en yüksek seviyesine çıkarak sövgüye varan bir üslup kullanmıştır.
7. Parçada sözü edilen şair ve eser aşağıdakilerden hangisidir?
A) Nefi – Siham-ı Kaza
B) şeyhi – Harname
C) Bağdatlı Ruhi – Terkib-i Bent
D) Gülşehri – Mantıku’t Tayr
E) Fuzuli – Şikayetname

1526-1600 yılları arasında yaşayan sanatçı, hayattayken değeri bilinen nadir şairlerimizdendir. Bütün ömrünü şeyhülislam olmak sevdasıyla geçirmiş fakat bu arzusuna hiçbir zaman ulaşamamıştır. Söyleyişi çok ince ve sanatkârane olan şair, eserlerinde tasavvufi konuları işlememiştir. Şiirlerinde dikkat çeken bir başka unsur da İstanbul Türkçesidir. Eserlerinde kullandığı dil, genel olarak dönemine göre sadedir.
8. Parçada sözü edilen divan şairi aşağıdakilerden hangisidir?
A) Fuzuli
B) Kadı Burhanettin
C) Baki
D) Ali Şir Nevai
E) Nedim

Hayatı entrikalar, mücadeleler ve savaşlar içinde geçmiştir. Kendine has bir lirizmle beşeri yönü ağır basan âşıkane şiirler yazmıştır. Gazellerindeki acı ve ızdırap terennümlerine dayanan psikolojik yapısı ile Fuzuli’yi hatırlatan şairin şiirlerinde geçen ana tema ise aşktır. Türkçe divanındaki gazel, rubai ve tuyuğlarından hareketle dilinin 14. asır Azeri lehçesinin hususiyetlerini taşıdığını söylemek mümkündür.
9. Parçada sözü edilen divan şairi aşağıdakilerden hangisidir?
A) Hoca Dehhani
B) Zati
C) Baki
D) Kadı Burhanettin
E) Necati Bey

Onun hayatında eğlencenin yeri pek büyüktür. Daha doğrusu onu; eğlenen, dünyadan zevk almaya çalışan, eğlence meclislerinde kendisiyle birlikte birçok kişiyi de coşturan bir şair olarak tanırız. Hayat anlayışına yaşadığı dönemin büyük oranda etkisi olduğu bilinmektedir. Şiirlerinde İstanbul’un eşsiz güzelliklerini anlatan şairin şu kısacık hayattan en büyük beklentisi neşe, huzur ve mutluluktur.
10. Parçada sözü edilen şair aşağıdakilerden hangisidir?
A) Fuzuli
B) Nedim
C) Şeyh Galip
D) Taşlıcalı Yahya
E) Nabi

16. yüzyılda divan şiiri, klasik üslupta —, —, — gibi şairlerle zirveye ulaşmıştır. Bu sebeple 17. yüzyılda divan şairleri yeni üslup arayışlarına girmişlerdir. Gerek 17. yüzyılda yaşanan sorunların toplumsal sorumluluk sahibi olan birinin ilgisiz kalamayacağı nitelikte olması, gerek yeni bir söyleyiş yakalama isteği ve gerekse karakter özellikleri ile — bu tarzın en büyük şairi olmuş, sonraki dönemlerde de hikemi şiirin temsilcisi olarak kabul edilmiştir.
11. Parçadaki boşluklara aşağıdakilerden hangisi getirilemez?
A) Baki
B) Naili
C) Fuzuli
D) Hayali
E) Nabi

Kaynakların “cesur, sert, yetenekli, hırçın, pervasız, atak, mağrur…” gibi sıfatlarla tasvir ve tavsif ettikleri şairin şiir dünyasında da bu coşkun, kabına sığmaz, sınır tanımaz kişiliğin yansımalarını görebiliriz. Şiirlerinde sıkça başvurduğu savaş ve mücadele ile ilgili göstergeler, onun kişiliğini yansıtan bir ayna durumundadır. Yüzyılın ve klasik edebiyatımızın en tanınmış kaside şairidir. Henüz hayatta iken takdir edilmiş ve şöhrete kavuşmuştur. Kendisi de şairlik kabiliyetinin, söz söylemedeki üstün başarısının ve dahası klasik şiire getirdiği yeni edanın farkındadır. Divanının ilk manzumesi olan “sözüm” redifli naatına fahriye ile başlaması hep bu farkındalığın yansımalarıdır.
12. Parçada sözü edilen divan şairi aşağıdakilerden hangisidir?
A) Nabi
B) Hoca Mesut
C) Ahmet Dai
D) Nefi
E) Gülşehri

Gazellerinin birçoğu ve şarkıları, Nedim’in getirdiği birtakım hususiyetlerin kendi mizacı ve yetişme tarzına uygun olarak gelişmesinden ibarettir. Bu yakınlık tesadüf değildir. Öyle ki her iki şair de İstanbulludur. O da tıpkı Nedim gibi zekâsı, neşesi ve konuştuğu dile kadar sanatının çeşitli unsurlarıyla şehir çocuğudur. Onun divanında İstanbul ağzı, İstanbul’un gezinti yerleri ve özellikle Boğaziçi önemli bir yer tutmaktadır.
13. Parçada sözü edilen şair aşağıdakilerden hangisidir?
A) Enderunlu Vasıf
B) Hamdullah Hamdi
C) Şeyh Galip
D) Necati
E) Baki

— bilim ve devlet adamı kimliğinin yanında müderris ve sanatçı kişiliğiyle de dikkat çekmiştir. Süslü nesrin ilk örneği olarak kabul edilen — adlı eseri onun ilk ve en bilinen yapıtıdır.
14. Parçada bırakılan boşluklara sırasıyla aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?
A) Ali Şir Nevai – Muhakemetü’l Lugateyn
B) Sinan Paşa – Tazarruname
C) Ahmedi – İskendername
D) Evliya Çelebi – Seyahatname
E) Akif Paşa – Tabsıra

Osmanlı devri Türk ilim tarihinin en büyük bibliyografyacısı ve coğrafyacısıdır. Belgelere dayalı olarak ve belirli bir metodoloji çerçevesinde birçok ilim dalında nitelikli eserler vermiştir. Bu bakımdan eserleri, bugün hâlâ üzerinde görüş farklılıklarının olduğu birçok konuya ışık tutar niteliktedir.
15. Aşağıdakilerden hangisi parçada sözü edilen sanatçıya ait değildir?
A) Keşfü’z-Zunûn
B) Cihannüma
C) Tuhfetü’l-Kibar
D) Mizanü’l-Hakk
E) Sedd-i İskenderî


Cover Image

Divan Edebiyatı – Slayt – Ders Notu

Haziran 6, 2022 Okuma süresi: 16 dakika
Divan Edebiyatı Hakkında Bilgi, Divan Edebiyatı Genel Özellikleri, Divan Edebiyatı Nazım Biçimleri konulu slayt, ders notu

Divan Edebiyatı hakkında hazırladığımız sunumu ders notunun sonundaki renkli bağlantıdan indirebilirsiniz. 

Divan Edebiyatı nedir? Divan Edebiyatı’nın Genel Özellikleri ayrıntılarıyla veriliyor.  

Divan Edebiyatı Nazım Şekilleri (Gazel, kaside, mesnevi, rubai, şarkı…) maddeler halinde genel özellikleri ve öne çıkan şairleri yine slaytta yer alıyor. 

Divan Edebiyatı Nedir?

13-19. yüzyıllar arasında oluşan, İslam kültürünün ortak
özelliklerini yansıtan, geniş ölçüde Arap ve Fars (İran) edebiyatının etkisini
taşıyan yazılı edebiyatımızdır.

Divan Edebiyatının Genel Özellikleri

  • Başlangıcından itibaren şiir, düzyazıdan önde gitmiş ve daha
    çok  gelişmiştir.
  • Dili; Arapça, Farsça, Türkçe karışımı olan Osmanlıcadır.
  • Duygu ve düşünceler kalıplaşmış sözlerle (mazmunlarla) anlatılır.
  • Anlatılan konu değil; konunun anlatış biçimi ön plandadır.
  • Soyut bir edebiyattır. İnsan ve doğa gerçekte olduğundan
    farklı ele alınmıştır.
  • Divan Edebiyatı’nın kendine özgü bir sanat anlayışı, sınırlı
    bir duygu ve şiir dünyası, sanatlı bir dili, İslam dini ve tasavvufa dayalı bir
    düşünce örgüsü vardır.
  • Şekilci, kuralcı ve idealist bir edebiyattır.
  • Aydın zümrenin edebiyatıdır. Medrese kültürü hakimdir.
    Genellikle Osmanlı sarayına ve çevresine seslenir.
  • Sanatlara bolca yer verilmiş, sanat yapmak amaç olmuştur.
  • Arap ve İran edebiyatının etkisi ile ortaya çıkmış, bir süre
    sonra milli bir edebiyat kimliği kazanmıştır.
  • Şiir ön planda tutulmuş düzyazıya pek az yer verilmiştir.
  • 13. yüzyılda gelişmeye başlamış, 16 ve 17. yüzyıllarda en
    olgun dönemini yaşamış, 18. yüzyılın sonlarına kadar sürmüştür.
  • Nazım birimi genellikle beyittir ve cümle beyitte
    tamamlanır. Beyit, cümleye hakimdir.
  • Tam ve zengin uyak kullanılmıştır.
  • Şiirler, konuyu içeren başlıkları olmadığı için nazım
    biçimlerine göre adlandırılmıştır.
  • Şiirde daha çok aşk, sevgili, din gibi konular işlenir.
  • Parça güzelliğine önem verilmiştir.
  • Arapça-Farsça sözcük ve tamlamalar yoğun olarak
    kullanılmıştır.
  • Ağırlıklı olarak aşk acısından duyulan mutluluk dile
    getirilmiştir.
  • Nazım birimi genellikle beyittir ve cümle beyitte
    tamamlanır. Beyit, cümleye hakimdir.
  • Tam ve zengin uyak kullanılmıştır.
  • Şiirler, konuyu içeren başlıkları olmadığı için nazım
    biçimlerine göre adlandırılmıştır.
  • Şiirde daha çok aşk, sevgili, din gibi konular işlenir.
  • Parça güzelliğine önem verilmiştir.
  • Arapça-Farsça sözcük ve tamlamalar yoğun olarak
    kullanılmıştır.
  • Ağırlıklı olarak aşk acısından duyulan mutluluk dile
    getirilmiştir.

Divan Edebiyatı Nazım Biçimleri

1. Gazel

  • İran edebiyatından alınmıştır.
  • Aşk, sevgilinin güzelliği, sevgilinin aşığa çektirdiği cefa,
    ilgisizliğinden şikayet, kıskanma, ayrılığın verdiği ıstırap, kavuşma arzusu,
    sevgiliye karşı yakarışlar, dost sohbetlerindeki hallerin yanı sıra bazen de
    tasavvufi konular, hayat, dünya, ahiret, Allah aşkı, peygamber sevgisi de
    işlenir.
  • 5-15 beyit arasında yazılır. (daha çok 5-7)
  • aa, ba, ca … şeklinde uyaklanır.
  • İlk beyte matla, son beyte makta denir. Mahlas
    genellikle son beyitte yer alır.
  • En güzel beyte beyt’ül gazel veya şah beyit
    denir.
  • Konu birliği olan gazellere yek ahenk gazel; aynı
    güzellikteki beyitlerden oluşan gazellere yek-avaz gazel denir.
  • İç uyaklı gazellere musammat gazel denir.

2. Kaside

  • Genellikle din ve devlet büyüklerini övmek için yazılır.
  • 31-99 beyitten oluşur.
  • aa, ba, ca… şeklinde uyaklanır.
  • —  İlk
    beyte matla; son beyte makta denir. En güzel beyit beyt’ül
    kasid
    ismi verilir. Şairin mahlası taç beyitte geçer.

Kasidenin Bölümleri

1.Tevhid:Allah’ın birliğini ve yüceliğini anlatan
kasidelerdir.

2.Münacat:Allah’a yalvarmak,dua etmek amacıyla
yazılan kasidelerdir.

3.Naat:Hz.Muhammed’i övmek için yazılan kasidelerdir.

4.Mersiye:Bir kişinin ölümü üzerine yazılan
kasidelerdir.(İslam öncesi sagu;halk edebiyatı ağıt)

5Methiye:Bir kimseyi övmek için yazılan kaside.

6.Hicviye:Bir kimseyi yermek,eleştirmek için yazılan
kaside.

Bazı kasideler rediflerine göre ‘gül,sünbül,lale,menevşe,su’
kasidesi gibi isimler alabilirler.

3. Mesnevi

  • Aşk, tasavvuf, savaş ve kahramanlık, şehir ve şehrin
    güzellikleri, mizah gibi değişik konularda yazılan mesnevi edebiyatımıza İran
    edebiyatından gelmiştir.
  • Günümüzdeki roman ve hikayenin yerini tutar.
  • Bir şairin 5 mesnevisi varsa buna hamse adı
    verilir.Ali Şir Nevai, Taşlıcalı Yahya, Nev’izade Atai gibi isimler hamse
    sahibi şairlerdir.
  • Her beytin kendi içinde uyaklı olduğu uzun nazım
    biçimidir. aa, bb, cc… şeklinde uyaklandığı için uzundur. Beyit sayısı
    sınırsızdır.
  • Aruzun kısa kalıplarıyla yazılır.
  • Ali Şir Nevai, Şeyhi, Fuzuli, Nabi, Şeyh Galip
    mesnevileriyle ünlüdür.

4. Kıt’a

  • Genellikle 2 beyitten oluşur.
  • Gazele benzer. Ama matla beyti yoktur. (xa,xa)
  • Beyitler arasında anlam birliği vardır.
  • Mahlas çoğu zaman yoktur.
  • Daha çok felsefi ve toplumsal düşünceler yer alır.

5. Müstezat

  • Gazelin özel biçimidir.
  • Uzun dizelere bir kısa dize eklenerek yazılır.
  • Uzun ve kısa dizeler gazel gibi kendi aralarında uyaklanır.
  • Kısa dizelere ‘ziyade’ adı verilir.
  • Aruzun tek kalıbıyla yazılır. Makta beyti yoktur.

6. Muhammes

  • Beşer dizelik bentlerle kurulan nazım içimidir.
  • Genellikle aaaaa, bbbba… şeklinde uyaklanır.
  • Her konuda yazılabilir.

7. Rubai

  • 4 dizelik tek kıtadan oluşur. Genellikle aaba şeklinde
    uyaklanır.
  • Mahlas geçmez. Rubailerde kullanılan 24 ayrı aruz kalıbı
    vardır.
  • Hikmet taşıyan düşünceler, dünya görüşleri, maddi ve manevi
    aşk anlayışları, felsefi düşünceler, tasavvuf konu olarak yer alır.
  • Tek bir düşünce en kısa yoldan, en yoğun şekilde anlatılır.
    Bunun için dizelerde tam bir anlam bütünlüğü vardır.
  • 1 ve 2. dize hazırlıktır. Asıl söylenmek istenen 3-4.
    dizelerde söylenir.
  • İran kaynaklıdır. Rubai alanında Ömer Hayyam (İran), Azmizade
    Haleti
    (Divan ed.) ve Yahya Kemal Beyatlı’dır.(son dönemde)

8. Tuyuğ

  • Bir dörtlükten meydana gelir.
  • Birçok özelliğiyle rubaiye benzer. Rubaiden ölçüsüyle
    ayrılır. Tuyuğ aruzun yalnız bir kalıbıyla yazılır.
  • aaba şeklinde uyaklanır.
  • Sadece Türkler kullanmıştır. Maninin karşılığı olarak kabul
    edilir.
  • Dünya görüşleri, dini tasavvufi düşünceler dile getirilir.
    Konu sınırlaması yoktur.
  • Tuyuğ türünün en önemli şairi Kadı Burhanettin’dir.

9. Murabba

  • Dört dizelik bentlerden oluşur.
  • aaaa, bbba, ccca… şeklinde uyaklanır.
  • Bendin son dizesi tekrar edilirse buna murabba-i mütekerrir
    denir.
  • 3-7 benttir.
  • Felsefi konular, aşk gibi konular yer alır.

10. Şarkı

  • Aşk, eğlence gibi konular işlenir.
  • Dört dizelik üç ya da beş bentten oluşur.
  • Biçim olarak murabbaya benzer.
  • Şarkı türü bestelenmek amacıyla yazılır.
  • Türk edebiyatına özgüdür. Koşma ve türkünün Divan
    Edebiyatındaki karşılığı sayılabilir.
  • İlk dörtlükte 2. ve 4. diğer bentlerde 4. dize tekrarlanır.
    Bu dizelere nakarat denir.
  • aaaa, bbba, ccca… şeklinde uyaklanır.
  • Divan Edebiyatında Nedim, son dönem Türk Edebiyatında
    Yahya Kemal şarkılarıyla ünlüdür.

11. Terkibibent

  • Beyitlerle oluşan bentlerden meydana gelir.(5-15 beyit)
  • Kafiyelenişi gazel gibidir.(aa,ba,ca…)
  • Her bendin son beyti kendi içinde uyaklıdır. Bu beyte vasıta
    beyit
    denir. Vasıta beyit her bendin sonunda değişir.
  • Toplumun bozuk yönleri, felsefi görüşler, talihten ve
    hayattan şikayet gibi konular işlenir.
  • Bağdatlı Ruhi(Divan Ed.) ve Ziya Paşa(Tanzimat
    dönemi) terkib-i bendleriyle ünlüdür.

12. Terciibent

  • Terkibibende benzer.
  • Vasıta beyit her bentte aynıdır.
  • Allah’ın varlığı ve kudreti, dünyanın faniliği, insanın bu
    kudret ve sonsuzluk karşısındaki durumu, hayattaki zıtlıklar gibi konular
    işlenir.

Divan Edebiyatı Slaytı İndir

İNDİR: Divan Edebiyatı Slayt 


Cover Image

Terkibi Bent Şiir Türü ve Özellikleri

Ocak 6, 2016 Okuma süresi: 2 dakika
Terkibibent şiir türü hakkında slayt, ders notu

Divan Edebiyatı şiir türlerinden biri olan terkibibent şiir türüyle ilgili hazırlanmış sunumu aşağıdan indirebilirsiniz.

Terikibibent hakkında bilgi

Terkibibent, bentlerle (kıtalarla) kurulan uzun bir şiir türüdür.  Hane adı verilen 5-15 beyitlik bentlerin vasıta adlı beyitlerle birbirine bağlanmasından oluşan uzun bir şiir türüdür. Terkibibentler 3-17 bentten oluşur.
Konu olarak felsefi düşünceler, dini, tasavvufi konular, hayattan şikayet ve toplumsal eleştirilerin işlendiği şiirlerdir.
Edebiyatımızda Necatî Bey, Yahya Bey, Bakî, Neşati, Şeyh Galip, Fuzulî gibi şairler terkibibent yazmıştır. 

Ancak BAĞDATLI RUHİ terkibibentin en önemli şairidir. Bağdatlı Ruhi’nin yazdığı terkibibentte dönemindeki aksaklıklara, yolsuzluklara ağır eleştiriler yapmış. Alaycı bir dille hicvetmiştir.  Ayrıca Tanzimat dönemi şairi Ziya Paşa’nın da terkibibentleri önemlidir.

Terkibibent türüyle ilgili sorular

1. Terkibibentlerde hane ve vasıta beyiti ne demektir?
2. Terkibibentlerde hangi konular işlenir?
3. En önemli terkibibent şairi ………………………’dir.


İNDİR: Terkib-i Bent Sunumu


Cover Image

Şair Nedim – Slayt

Aralık 28, 2015 Okuma süresi: 4 dakika
Lale Devri Şairi Nedim hakkında bilgi
Şair Nedim Hayatı ve Edebi Kişiliği
Divan Edebiyatı şairlerinden Nedim hakkındaki slaytı ders notunun sonundaki verdiğim renkli bağlantıdan indirebilirsiniz. Lale Devri şairi olan Nedim’in hayatı, şiir anlayışı, İstanbul sevgisi slaytta öz bir şekilde verilmiştir. 

Nedim’in Hayatı ve Edebi Kişiliği

Nedim 18. yüzyılda yaşayan divan şairidir. Asıl ismi Ahmet olan şair, Lale Devrinin en gözde isimlerinden olmuştur. 

Lale devrinin coşkun zevk, eğlence şairidir.
Nedim’in neşeli ve coşkulu bir üslubu vardır. Hiçbir şaire benzemeyen bir üslubu (söyleyişi) vardır. Asıl şöhretini gazel ve şarkılarıyla kazanmıştır.
Onun gazel ve şarkılarının konusu genellikle aşk, sevgili ve şaraptır. Nedîm maddi aşkı işlemiştir. Dini konular ve tasavvuf şiirlerinde yer almaz.
Nedîm şiire yaşadığı devrin hayatını sokmuştur. Şiirlerinde bütün olayları, güzellikle­ri ve canlılığıyla o devir İstanbul’unun birçok özelliğini bulmak mümkündür.
15. yüzyılda Necâtî Beyle başlayan ve devam ettirilen mahallileşme hareketi Nedim’de daha da gelişmiştir.
Bu Şehr-i Sitanbul ki bir sengine acem mülkü fedadır
Nedim İstanbul Şairi

Halk dilinde kullanılan kelime ve deyimler, adetler Nedim’in şiirinde daha çok ve ustaca kullanılmıştır. Özellikle sanatçı İstanbul’u her yönüyle yansıtmakta oldukça başarılıdır. Bu yüzden ona İstanbul şairi de denir.
Nedim, Divan Edebiyatının şarkı şairi olarak bilinir.
Lale Devrini sona erdiren Patrona Halil İsyanında öldürüldüğü söylenir.

NEDİM SUNUMU İNDİR

Divan Edebiyatının önemli şairlerinden biri olan Nedim’le ilgili hazırlanmış olan sunumu aşağıdaki indirme linkinden indirebilirsiniz.
İNDİR: Nedim Sunumu

Diğer 10. Sınıf Edebiyat Dersi Konuları için tıklayınız.


Cover Image

Divan Edebiyatı Konu Anlatımı

Aralık 9, 2011 Okuma süresi: 14 dakika
Divan Edebiyatı Genel Özellikleri Konu Anlatımı

Divan edebiyatı, Türklerin İslâm dinini benimsemesinden sonra ortaya çıkan yazılı edebiyattır. Arap ve Fars edebiyatının etkisi altında gelişmiştir. Bu etki, Arapça ve Farsça sözcüklerin Türkçe’ye girmesinin yanı sıra, bu dillerin anlatım biçimlerinin benimsenmesiyle de kendini gösterir. Bu edebiyata Divan edebiyatı denmesinin nedeni, şâirlerin şiirlerini divan denen el yazması kitaplarda toplamış olmalarıdır.

İslâm dininin benimsenmesinden sonra,Kuran’ın Arapça olmasından dolayı pek çok toplumun kültür dili değişime uğradı. İranlılar 9. yüzyılda edebiyat ürünlerini, Yeni Farsça diye adlandırılan bir dille vermeye başladılar. İran edebiyatının bu ürünlerinden Türk edebiyatı büyük ölçüde etkilenmiştir. Öte yandan Anadolu’da kurulan Türk devletleri, resmi yazışma dili olarak Arapça ve Farsça’yı kullandılar. Bu durum edebiyat dilinin değişmesine de yol açtı. Özellikle saray çevresindeki şairler ve yazarlar, yapıtlarını Arapça ve Farsça yazmaya başladılar. Osmanlı Devleti döneminde Arapça ve Farsça’nın yoğun etkisinde kalmış olan Osmanlıca dili divan edebiyatında kullanılan ana dildir.

Divan Edebiyatında Nazım Birimi

Bir Osmanlı bahçe eğlencesi: şâir, misâfir ve sâki betimlemesi. 16. yüzyıl, Dîvân-ı Bâkî`den.Nazım sözlük anlamıyla “sıra”, “düzen” demektir. Ama Divan edebiyatında nazım dendiğinde şiir anlaşılır. Divan edebiyatı, daha çok şiir türünde örnekler içerir ve düzyazı ürünler azdır. Divan şiiri, kurallarını Arap ve İran edebiyatından alan aruz ölçüsüyle yazılmıştır. Bunun yanında Nedim ve Şeyh Galip gibi bazı şairlerde hece ölçüsüyle yazılmış şiirlere de rastlamak mümkündür. Divan şiirinde daha çok Kur’an, Muhammed’in sözleri olan hadisler, peygamber ve kutsal kişilere ilişkin öyküler, tasavvufun ortaya attığı sorular, ünlü bir İran efsanesini konu alan Şehname gibi konular işlenmiştir. Bu şiirlerde Türk kültürüne ilişkin ögelerden de yararlanılmıştır.
Divan şairi bu konuları, aruz ölçüleri içinde ve çok yaygın biçimiyle beyitlerle yazmıştır. Tek satırdan oluşan dize ya da mısra, genelde şiirin en küçük birimidir. Divan şiirinde ise en küçük birim beyitten, yani iki mısradan oluşur. Sözcük olarak beyit “ev” anlamına gelir. Mısra’ ise, çift kanatlı bir kapının kanatlarından her birine verilen addır.
Aruz ölçüsünde açık ve kapalı heceler çeşitli kalıplarda, kendilerine özgü bir düzen içinde sıralanır. Şairler eserlerini yazarken seçtikleri kalıba mutlaka uymak zorundadır. Aruz, esas olarak hecelerin uzunluğu ve kısalığı temeline dayanan bir şiir ölçüsüdür. Aruz ölçüsünü bir öğreti biçiminde ilk olarak ortaya koyan ünlü Arap dilcisi İmam Halil bin Ahmed’dir. Aruz ölçüsü, Arap, Türk, Fars, Afgan, Pakistan ve kısmen Hint edebiyatında kullanılmıştır. Türklerin İslamiyet’i kabul etmelerinden sonra medrese kültürü ile yetişen şairlerin Farsça’yı edebiyat dili olarak benimsemeleri, aruzun Türk edebiyatına da girmesini sağlamıştır.
Aruz ölçüsü nazım şekillerine göre değişik kalıplarda kullanılır. Örneğin Rubâi nazım şekli ahreb ve ahrem adı verilen belli aruz kalıplarıyla yazılabilir. Rubai’de mısralar; a+a+b+a şeklinde kafiyelidir.

Divan Şiiri’nin Nazım Biçimleri

Ölçülü ve kafiyeli söz ya da yazıya “manzum” ya da “manzume” denir. Şiirde mısra’ sayısı, dörtlük sayısı, sıralanış düzeni, kafiye yapısı gibi dış özelliklerin tümü, nazım biçimini oluşturur. Divan şiirinde pek çok nazım biçimi vardır, ama bazıları daha yaygın olarak kullanılmıştır.
Divan Edebiyatı ;
Dini nazım biçimleri :Tevhid Münacat Na’t Medh-i çar-yar-ı güzin) Maktel-i Hüseyin Miraciye Hilye Mevlid Kırk hadis Menkıbname Kısse
Ladini nazım biçimleri : Bahariye, Cemreviye, Fahriye, Mersiye, Medhiye, Gazavatname, Sahilname, Sâkiname, Kıyafetname, Sürname, Hamamname, Şehrengiz, Hicviye, Hezliyat, Tarih düşürme, Muamma, Lugaz, Dariye, Rahşiye
Dini nesir biçimleri :Evliya tezkiresi, Kısas-ı enbiya, Siyer
Ladini nesir biçimleri :Tezkire, Tarih, Sefaretname, Seyahatname, Siyasetname, Münazara, Münşeat
Söz sanatları : Mecaz Mecaz-ı mürsel Teşbih Telmih Tecahül-i arif İstiare Tevriye Hüsn-i talil Leff ü neşr Kinaye Teşhis ve intak Tekrir


Divan Şiiri Genel Özellikleri
Aşk teması,divan şiirinin merkezini oluşturur. Divan edebiyatı eserlerinde aşk-aşık-maşuk kalıbı her daim bulunur. Aşk uzlaşımsaldır; yani temel özellikleri hiç değişmez. Mesela bütün aşklar tek yanlıdır, aşık hep sever, acı çeker, hiçbir karşılık görmez, her zaman ondan ayrı kalışını dile getirir; ayrıca rakipleri de vardır. Bu yüzden hep kıskançlık içinde kıvranır durur. Sevgili ise hemen her zaman aşığa ilgisiz davranır, onu tanımazlıktan gelir. Sevgili (maşuk) hep bir sultan, efendi, sahip kimliğinde gösterilir. Sevgili şah, aşık ise kuldur. Aşık için en tehlikeli durum, sevgilinin eziyet ve cefa çektirmekten vazgeçmesidir.Divan şiirinde betimlenen sevgili tipi de tektir ve değişmez. Bütün divan şairleri farklı çağrışımlara yol açabilecek mazmunlar kullansalar da, gerçekte tek bir tip sevgili imajı çizerler. Bu geleneksel sevgili tipinin boyu servi gibi uzun, beli ince, saçları uzun ve siyah, yanakları gül kırmızısı, gözleri siyah, bakışları kılıç gibi keskin, ok gibi yaralayıcıdır. Başka bir özelliği de hep genç oluşudur. Böyle betimlenen sevgilinin aşığının (yani şairin) gözyaşı Nil ya da Fırat ırmakları gibi akar. Divan şiirinde bütün şairlerin kullandığı bu tür benzetmelere “mazmun” denir. Bu mazmunları yerli yerinde ve başarılı bir biçimde kullananlar başarılı şair sayılırdı.
Divan şiirinde aşk 2 türlü işlenmiştir. Dünyevi aşk ve ilahi aşk. Aşk konusu ozanın dünya görüşüne koşut olarak anlam kazanırdı.(ilahi aşk) Tasavvuf yoluna giren ozan için amaç mutlak güzellik olan tanrıya kavuşmaktır. Bu da ancak maddeden sıyrılıp benliği yitirmek ve aşk (dervişlik) yoluna girmekle olur. İlahi aşk; maddi aşkla başlar: dünya üstündeki bir güzele aşık olan ozan, dünyanın güzelliklerine aşık olan ozan, bu durumu soyutlama yoluyla ilahi aşka dönüştürür ve Tanrı’nın benliğine kavuşmaya çalışır; Tanrı’da kendi benliğini eritme anlamına gelen “fenafillah” aşamasına erişince de gerçek mutluluğu bulur. Ama bu aşama ölümden sonra gerçekleşebilecektir. Divan şiirinde sevgilinin, erkek kimliğinde görülmesi, doğrudan doğruya tasavvuftan kaynaklanır. Yunan düşünürü Platon’a kadar uzanan bu yaklaşımda, en saf ve en gerçek aşk önemlidir; tensel zevkler, cinsellik söz konusu edilemez. Tensel zevkler ancak neslin devamı sağlanması açısından kadınlara duyulan aşklarda söz konusu olabilir. Bu nedenle Tanrı’nın gerçek güzelliğinin yansıdığı, gerçek aşk kaynağı genç erkekler, ilahi aşkın nesnesi olmuştur.(dünyevi aşk) Aşk konusu, yaşama bağlı ozanlar tarafından da dindışı bir anlayışla ele alınmış ve işlenmiştir. Yaşamdaki güzellikler ve güzelliğiyle simgeleşen kadın, divan şiirinde önemli yer tutar. Dünya nimetlerine bağlı divan edebiyatı ozanları, bu nimetlerden zevk alarak yararlanmasını bilmişlerdir. Söz konusu ozanlar için kadın tapılacak biridir: güzelliğiyle büyüler, zaman zaman ilgi gösterip zaman zaman rakipleriyle gönül eğlendirerek ağşığını üzer. Aşık sürekli bir üzüntü içinde kıvranıp durur, daha doğrusu platonik aşkın girdabında boğulacak gibi olur.
Divan şirinde yaygın işlenen konulardan biri de doğadır. Ama doğa, şairin hünerini göstermesi için bir araçtır. Çünkü şair, doğayı kendisinin gördüğü gibi değil, önceki usta şairlerin gözüyle yansıtır. Doğa, daha çok kasidelerin ve mesnevilerin konusu olmuştur. Bahar ve kış mevsimleri o kadar çok işlenmiştir ki, bu iki mevsimi anlatan şiirlere ayrı adlar bile verilmiştir. Baharı anlatan şiirlere bahariye, kışı anlatanlara da şitaiye denmiştir. Bahar, şair için sevinç kaynağıdır. Bahar için yapılan benzetmelerden biri sultandır. Örneğin bahar sultanı ordusunu toplar, kış sultanına hücum ederek onu yener. Bâkî’nin “Bahar Kasidesi”, en güzel bahariye örneğidir. Bahar betimlenirken gül, bülbül, lâle, sümbül, çimen gibi sözcüklere sıkça başvurulmuştur. Divan şairine göre bahar, yaşam ve canlılığın kaynağıdır. Kış ise can sıkıcı ve bunaltıcıdır; zalim bir padişaha benzetilir.
Divan şiirinde, işlendiği biçimiyle doğa belli öğelerle sınırlı kalmıştı. Örneğin orman, dağ, ova, rüzgâr, yağmur gibi öğeler Divan şiirinde hemen hiç kullanılmamıştır. Divan şiirinde kayıklar vardır, ama deniz yoktur. Divan şiirinde bilinçli olarak yapay bir dünya yaratılmıştır.

Divan Şiirinde Söz Sanatları

Divan şairinin başarılı olabilmesi için dilin inceliklerini bilmesi gerekirdi. Şairin söz sanatlarındaki ustalığı şiirinin değerini arttırırdı. Bu nedenle şairler, hüsn-i ta’lil ve teşbih sanatına sıkça başvurmuşlardır. Hüsn-i ta’lil, nedeni bilinen bir olayı, daha güzel biçimde açıklama ve anlamlandırma sanatıdır. Benzetme de denen teşbih ise, bir durumu, bir oluşu, bir varlığı daha güzel bir duruma, bir oluşa, bir varlığa benzetmektir. Divan şairi için benzetilenler, daha doğrusu neyin neye benzetileceği belliydi ve kalıplaşmıştı. Bu amaçla hazırlanmış listeler bile vardı. Ama asıl yenilik hüsn-i ta’lil sanatıyla ortaya koyulurdu. Böylece şair bir sözcüğe ya da deyime, kullandığı dili iyi bilmesi oranında artan anlamlar yüklenmiş oluyordu…

Divan Edebiyatında Nesir

Divan edebiyatında üç tür düzyazı biçimi vardır. Yalın düzyazı, süslü düzyazı ve orta düzyazı. Yalın düzyazıda halkın konuştuğu dil kullanılmış, halk kitapları, halk öyküleri, Kur’an tefsirleri, hadis açıklamaları bu türde yazılmıştır.
Süslü düzyazıda hüner ve marifet göstermek amaçlanmıştır. Bu türe genellikle medrese öğrenimi görmüş, Osmanlıca’yı iyi bilen yazarlar yönelmiştir. Çok uzun cümlelerin, bol söz ve anlam oyunlarının göze çarptığı bu türün en belirgin örneklerini Veysi ve Nergisi vermiştir. Süslü düzyazıda çok ürün verilmiş bir alan da tezkire’dir. Bu türün ilk klasik örneğini, 16. yüzyılda Aşık Çelebi yazmış ve tezkire geleneği 19. yüzyılda Fatih Efendi’ye değin sürmüştür.
Orta düzyazı ise, divan edebiyatının hemen hemen bütün klasik yazarlarının yazdığı bir türdür. Belirgin özellikleri, söz ve anlam oyunlarından, hüner ve marifet göstermekten kaçınılmış ve içeriğin ön planda tutulmuş olmasıdır. Özellikle tarih, gezi, coğrafya ve din kitapları bu türde yazıldı.

Divan Edebiyatı’nın Tarihsel Gelişimi

Divan edebiyatının ilk örnekleri 13. yüzyılda ortaya çıktı. Bu edebiyatın ilk ürünlerini veren Mevlana Celaleddini Rumi bütün yapıtlarını Farsça yazdı. Aynı yüzyılın bir başka büyük şairi Hoca Dehhani’ydi. Horasan’dan gelip Konya’ya yerleşen Dehhani, özellikle İranlı şair Firdevsi’nin etkisinde şiirler kaleme aldı. 14. yüzyılda Konya, Niğde, Kastamonu, Sinop, Sivas, Kırşehir, İznik, Bursa gibi kültür merkezlerinde şairler ve yazarlar Divan edebiyatının yeni örneklerini verdiler. Bunların çoğu kahramanlık hikâyeleri, öğretici, eğitici ve dinsel yapıtlardı. Bu arada İran edebiyatının konuları da Türk edebiyatına girmeye başladı. Mesud bin Ahmed ile yeğeni İzzeddin’in 1350’de yazdıkları Süheyl ü Nevbahar, Şeyhoğlu Mustafa’nın 1387’de yazdığı Hurşidname, Süleyman Çelebi’nin (1351-1422) Vesiletü’n-Necât başlığını taşımakla birlikte Mevlid adıyla bilinen ünlü yapıtı, İran edebiyatının etkisiyle yazılmıştır. Divan edebiyatı, özellikle şiir alanında en parlak dönemini 16. yüzyılda yaşadı. Bâkî ve Fuzuli Divan şiirinin en iyi örneklerini verdiler. 17. yüzyıla girildiğinde Divan edebiyatının ulaştığı düzey, İran edebiyatınınkinden geri değildi. Divan şairleri, şiirlerinde “fahriye” denen ve kendilerini övdükleri bölümlerde şiir ustalığının doruğuna çıkmışlardı. Öğretici şiirleriyle tanınan Nabi ve bir yergi ustası olan Nef’i bu yüzyılın ünlü şairleriydi. Divan edebiyatı, en özgün şairlerinden olan Nedim’in ve Şeyh Galib’in ardından, 18. yüzyılda bir duraklama dönemine girdi. Daha sonraki şairler özellikle bu iki şairi taklit ettiler ve özgün yapıtlar ortaya koyamadılar. 19. yüzyılda Divan edebiyatı artık gözden düşmüş ve eleştiri konusu olmuştu. İlk eleştiriyi getiren Namık Kemal’di. Tanzimat’la birlikte Türk edebiyatında Batı etkisinde yeni biçimler, konular denenmeye başlandı. Divan edebiyatı böylece önemini yitirmekle birilikte, Tevfik Fikret, Mehmet Âkif Ersoy ve Yahya Kemal Beyatlı, Türk edebiyatının aruz ölçüsüyle son şiirlerini yazdılar, denilirse de zamanımızda da bu vezni kullanabilen şâirler vardır. Arûzun az kullanılıyor olması, zorluğundandır. Yoksa başka ölçülerle veya ölçüsüz yazılan şiirlerdeki lirizm ve âhenk âruzla yazılan şiirlerin yerini tutamaz.


Cover Image

Fuzuli ve Su Kasidesi [Slayt]

Nisan 13, 2010 Okuma süresi: 43 dakika
Fuzuli ve Su Kasidesi

Divan Edebiyatı şairi Fuzuli hakkında bilgi ve onun en önemli şiirlerinden olan ve edebiyat kitabında yer alan Su Kasidesi’nin beyitlerinin, açıklamasının, söz sanatlarının tek tek açıklandığı slayt çalışmamızı yazının sonundaki renkli bağlantıdan indirebilirsiniz…

FUZULİ KİMDİR?

    1480’de Kerbela’da doğduğu ve 1556’da yine Kerbela’da öldüğü sanılır. Gerçek adı
Mehmed b. Süleyman’dır.

Ò  Şiirde
“Fuzûlî” adını, kendi şiirlerinin başkaları ile, başkalarının
şiirlerinin de kendi şiirleriyle karıştırılmaması için aldığını, böyle bir takma
adı kimsenin beğenmeyeceğini düşündüğünden kullandığını söyler. Ama “işe
yaramayan”, “gereksiz” gibi anlamlara gelen “fuzûlî”
sözcüğünün başka bir anlamı da “erdem”dir. Onun bu iki karşıt
anlamdan yararlanmak amacını güttüğünü ileri sürenler de vardır.

Türkçe divanındaki şiirlerini Azeri lehçesinde yazmıştır.
Aynı zamanda Arapça ve Farsça divanlarından bu dilleri de çok iyi bildiği
anlaşılmaktadır.

Ò  Fuzûlî,
kendinden sonra gelen Türk Divan şairleri arasında Bâkî, Ruhî, Nâili, Neşâti,
Nedim ve Şeyh Galib gibi sevgiyi şiirlerinin odağı durumuna getiren şairleri
etkilemiştir.

Ò  *Divan edebiyatının en büyük şairidir. Kerbela’da yaşamıştır. Türbedarlık yapmış iyi
bir eğitim görmüştür.

*Şiirlerini Azeri Türkçesi ile yazmıştır, Dönemine göre dili sadedir. Gazel
şairi olarak bilinir. Divan şiirinin bütün ölçülerini, biçimlerini kullanan
Fuzûlî’nin sanat gücü, düşünce derinliği, söyleyiş akıcılığı daha çok
gazellerinde görülür.

*Şiirde tasavvuf önemlidir.

Ò  ESERLERİ

.Divan (Türkçe Divan)
.Sıhhat ve Maraz,
.Enisü’l-Kalb
.Terceme-i Hadis-i Erbain
(“Kırk Hadis Çevirisi”);
.Beng ü Bâde
.Hadikatü’s-Süedâ (“Mutluların Bahçesi”);
.Leylâ ve Mecnun 
.Rindü Zahid
.Divan (Arapça Divançe)
.Mektuplar (Şikayetname de içinde)
.Divan (Farsça Divançe)
.Heft Câm

SU
KASİDESİ HAKKINDA AYRINTILI BİLGİ 

  • Nazım Şekli: Kaside
  • Vezni: Aruz
  • Nazım Türü: Nat
  • Kalıbı: Fâilâtün / Fâilâtün / Fâilâtün / Fâilün
  • Kafiyesi: “-are”: Zengin kafiye
  • Redifi: “ su” isimlendirme redife göre)
  • Kafiye Düzeni: Gazel tipi kafiye
  • Kafiye şeması: aa ba ca da ea fa ….
  • Nazım Birimi: Beyit                     

Ò  Saçma
ey göz eşkden gönlümdeki odlara su
Kim bu denlü dutuşan odlara kılmaz çâre su

Mübalağa: Şairin gönlündeki ateş suyla söndürülemez.

Mecaz: od (ateş) kelimesinde.

Tezat: su ve ateş kelimeleriyle.

Açık istiare: Yüreğindeki acılar ateşe benzetilmiştir.

Teşbih: Gözyaşı suya benzetilmiştir.

Hüsn-i Ta’lil: Gözyaşlarının gönüldeki ateşi söndürmek için
akıtıldığını söyler.

Nida sanatı: Ey göz diyerek göze seslenmektedir.

Ò  Âb-gûndur
günbed-i devvâr rengi bilmezem Yâ muhît olmış gözümden günbed-i devvâra su

Tecahül-i Arif: Gökyüzünün mavi olduğunu bilmez gibi
davranması

Hüsn-i Talil: Göğe kendi gözyaşlarının renk verdiğini
söylemesi

Mübalağa: Gözyaşlarının gökyüzünü kapladığını söylemesi

Tenasüp: ‘Göz, aşk, su, saç-; od, dutuş-’ kelimeleri
arasında anlam ilgileri vardır.

Soru (istifham): Gökyüzü su renginde midir?

Tenasüp: Göz, ab, su kelimeleri arasında

Ò  Zevk-ı
tîğundan aceb yoh olsa gönlüm çâk çâk
Kim mürûr ilen bırağur rahneler dîvâra su

Açık İstiare: Bakış, anlamı keskin bakış anlamına gelen
“tîg” (kılıç) kelimesiyle anlatılır.

Leff ü neşr sanatı: Birinci mısrada altı çizili kelimelere
denk ikinci mısradaki altı çizili kelimeler kullanılmıştır.

Teşbih: Aşığın parça parça olmuş gönlü yarılmış açılmış
duvara benzetilmiş.

Tekrir: Çak kelimesinin 1. mısrada iki kez tekrarlanmasıyla…

Tenasüp: ‘Tiğ-çak; su-mürur-rahne; zevk-gönül’ kelimeleri
arasında anlam ilgileri bulundurularak bir araya getirilmiş.

Ò  Vehm
ilen söyler dil-i mecrûh peykânun sözin
İhtiyât ilen içer her kimde olsa yara su

İrsal-i Mesel: Yarası olanın su içmemesi gerektiğinin
söylenmesi Leff ü neşr: Vehm ilen söyler–ihtiyat ilen içer, dil-i mecruh–yara
ve peykan–su kelimeleri arasında.

Açık istiare: peykan ile sevgilinin kirpikleri
kastedilmiştir.

Teşbih: Yaralı gönül hasta bir insana benzetilmiştir.

Tenasüp: Mecrûh-yare; vehm-ihtiyat; söz-söyle; su-iç-”
kelimeleri arasında anlam ilgileri bulunarak bir araya getirilmiş.

Ò  Suya
virsün bâğ-bân gül-zârı zahmet çekmesün
Bir gül açılmaz yüzün tek virse min gül-zâra su

Teşbih: Yüz, rengi ve şekli dolayısıyla güle benzetilir.

Tenasüp: Suya vermek, bağban, gülzar, gül, su kelimeleriyle…

Tevriye: ‘Tek’ kelimesinin hem ‘bir’ anlamı hem de ‘gibi’
anlamı vardır. (Sevgilinin bir tane, benzeri olmayan, eşsiz olması)

Tezat: Bir ve min kelimeleri arasında.

Ò  Ohşadabilmez
gubârını muharrir hattuna
Hâme tek bahmahdan inse gözlerine kara su

Teşbih: Yüzdeki tüylerle gubâri hat arasında.

Tenasüp: “gubâr-hat; muharrir-hâme-kara su (mürekkep)”
kelimeleri arasında.

Kinaye: 1. Kalemin gözlerinden kara su (mürekkep) inmesi-
gerçek anlam 2. Kağıda, yazıya devamlı bakan insanın gözlerinin kızardığının,
kanlandığının, karardığının, mecazen zayıfladığı ve kör olmaya yüz tuttuğunun
vurgulanmasıyla…

Ò  Ârızun
yâdıyla nem-nâk olsa müjgânum n’ola
Zayi olmaz gül temennâsıyla virmek hâra su

Teşbih: Yanak güle ve kirpikler ise gül dikenine
benzetilerek

Leff ü neşr: “ârız-gül, “yâd-temennâ”, “nem-nâk-su”,
“müjgân-hâr” kelimeleri ile…

Kinaye: Kirpiklerim nemlense 1. Kirpiklerin nemli olduğu
gerçeği 2.Mecazen ağlamak anlamının kastedilmesi.

Tenasüp: “Ârız-müjgan; gül-hâr-su vir-; hâr-gül;
yâd-temennâ” kelimeleri arasında.

Ò  Gam
güni itme dil-i bîmârdan tîgun dirîğ
Hayrdur virmek karanu gicede bîmâra su

İrsal-i mesel: “Geceleyin hastaya su vermek sevaptır”
sözüyle.

Leff ü neşr: “gam güni- karanu gice”, “dil-i bimâr- bimâr”,
“tîg-su” kelimeleri arasında.

Açık istiare: Sevgilinin keskin, yaralayıcı bakışları kılıca
benzetilmiş. Sadece kendisine benzetilen söylenmiş.

Tenasüp: “Gam güni, dil-i bimar, karanu gice, bîmar, hayr,
su” kelimelerinin arasındaki anlam ilgisi gözönünde bulundurularak bir araya
getirilmiş.

Ò  İste
peykânın gönül hecrinde şevkum sâkin it
Susuzam bir kez bu sahrâda menüm-çün ara su

Tecrid sanatı: Şair “gönül” ü kendisinden ayrı birisi gibi
düşünmekle tecrit sanatı yapmıştır.

Teşhis sanatı/ Kapalı istiare: “gönül” şaire su arayan
birisi gibi düşünüldüğünden

Kirpik yerine “peykan” kelimesinin kullanılmasıyla açık
istiare

Tezat: Şevk (şiddetli arzu) ile sakin kelimeleri arasında.

Tenasüp: “Su-susuzam-sahra; peykân-hecr; şevk-gönül”
kelimeleri arasında.

Tevriye: kez (defa, kere) kelimesinin “gez” şeklinde “gezip
ara” anlamında okunmasıyla.

Leff ü neşr: Peykan-su, şevk-susuzluk, hecr- sahra
kelimeleri arasında.

Ò  Men
lebün müştâkıyam zühhâd kevser tâlibi
Nitekim meste mey içmek hoş gelür hûş-yâra su

Tezat: su ve şarap (haram helal olma noktasından); mest,
hûş-yâr kelimeleriyle tezat sanatı yapılmıştır.

Teşbih: Kendini sarhoşa, zahitleri de aklı başında olanlara
benzetmiş.

Tenasüp: “mest-mey-su-içmek” kelimeleri arasında.

Leff-ü neşir: “men, leb, zühhad ve kevser” kelimeleri
sıralandıktan sonra bunlarla ilgili ve tamamlayıcı nitelikte, paralelindeki
“mest, mey, hûş-yar ve su” kelimelerinin 2. mısrada belli bir düzen içinde
söylenmesiyle.

Ò  Ravza-i
kûyuna her dem durmayup eyler güzâr
Âşık olmış galibâ ol serv-i hoş-reftâra su

Açık istiare: Servi ile sevgili kastedilmiştir.

Teşhis sanatı /Kapalı istiare: Su insan gibi şairin sevdiği
güzele aşık olmuştur.

Teşbih: Sevgilinin bulunduğu yer Cennet’e benzetilmiş.

Tecahül-i ârif: Suyun akışının sebebini bilmiyormuş gibi
yapmış.

Hüsn-i ta’lil:Genellikle su kenarında yetişen servilerin
altından akan suyun bu halini şair “O, hoş salınışlı serviye aşık olduğu için
su bahçeye ağaçlara doğru akar” diyerek.

Teşbih: “kûy” sevgilinin bulunduğu köşedir. “Ravza-i kûy”
tamlamasıyla  sevgilinin bulunduğu köşe
cennet köşesine benzetilmiştir.

Ò  Su
yolın ol kûydan toprağ olup dutsam gerek
Çün rakîbümdür dahı ol kûya koyman vara su

Teşhis/Kapalı istiare: Suyun şairin sevgilisine aşık olması

Tevriye: Toprak olmak hem ölmek hem suyun yoluna set olmak
anlamında kullanılmış

Tenasüp: “Su yolu, toprak, su” kelimeleriyle

Ò  Dest-bûsı
ârzûsıyla ger ölsem dostlar
Kûze eylen toprağum sunun anunla yâra su

Aliterasyon: Beyitte s sesi ile ve şiir okunurken “su”
haline dönüşebilen “sı” heceleri ile.

Leff ü neşr: “ölmek-toprak”, “dost-yâr” kelimeleri arasında

Tenasüp: “Bûs-arzu; dost-yâr; kûze-toprak kelimeleri
arasında.

Nida: Şair herhangi bir ünlem kullanmadan “dostlar”ına seslenmiş.

Ò  Serv
ser-keşlük kılur kumrî niyâzından meger
Dâmenin duta ayağına düşe yalvara su
 

Teşhis: Kumrunun serviye aşık olup yalvarması

Hüsn-i Talil: Servinin başını sağa sola sallamasının,
kumrunun ötmesinin ve suyun ağaçlık yerlerde akmasının sebebi aslında bilinir
ancak burada daha güzel bir sebebe bağlanmış.

Tenasüp: “Serv-kumru-su; dâmenin tut-ayağa düş-yalvar”
kelimeleri arasında..

Açık istiare: Servi sevgiliye, kumru aşığa benzetilmiş.

Ò  İçmek
ister bülbülün kanın meger bir reng ile
Gül budağınun mizâcına gire kurtara su

Telmih: Beyitte gül – bülbül efsanesi hatırlatıldığından.

Hüsn-i talil: Efsaneden hareketle gülün rengini bülbülün
kanından aldığının söylenmesiyle

Tevriye:“Reng” kelimesi hem renk hem de hile anlamında
kullanıldığından.

Kişileştirme: Su ve gül kelimeleri kişileştirilmiştir.

Tenasüp: “Bülbül-gül-reng-kan; kan-su-gül” kelimelerinde.

Ò  Tıynet-i
pâkini rûşen kılmış ehl-i âleme
İktidâ kılmış târîk-i Ahmed-i Muhtâr’a su

Su, Hz. Muhammet (S.A.V.)’e tabi olan insan gibi kabul
edilip teşhis sanatı /Kapalı istiare yapılmıştır.

Tenasüp: “Pâk-rûşen kıl-; pâk-su” kelimeleri arasında.

NOT: Bu beyit Kasidenin Girizgâh beyitidir.

Ò  Seyyid-i
nev-i beşer deryâ-ı dürr-i ıstıfâ
Kim sepüpdür mucizâtı âteş-i eşrâra su

Teşbih: Hz. Muhammed, seçkin incilerin çıktığı denize
benzetilmiş.

“Derya, dür, sepmek, su” kelimeleriyle tenasüp sanatı

“Ateş- su” kelimeleriyle tezat sanatı yapılmıştır.

Telmih: Peygamberin doğumundaki mecusilerin ateşinin sönmesi
mucizesi

Ò  Kılmağ
içün tâze gül-zârı nübüvvet revnakın
Mu’cizinden eylemiş izhâr seng-i hâra su

Telmih: Beyitte peygamberimizin taştan su çıkarma
mucizesine.

Tenasüp: “Gülzar, taze, revnak, su” kelimeleriyle.

Teşbih: Peygamberlik gül bahçesine benzetilmiş.

Hüsn-i Ta’lil: Katı taştan su çıkmasının sebebi olarak.

Ò  Mu’cizi
bir bahr-ı bî-pâyân imiş âlemde kim
Yetmiş andan min min âteş-hâne-i küffara su

Teşbih: Peygamberimizin mucizelerinin denize benzetilmesiyle

Telmih: Beyitte Hz. Muhammet (S.A.V)’nin doğumuyla bin
yıldır hiç sönmeyen Kisra sarayındaki ateşin sönmesi hatırlatılarak

Tezat: Bahr-su ve ateş” kelimeleriyle

Tekrir: min min kelimesinin tekrarıyla.

Tevriye: “Yetmiş” kelimesi hem erişmiş, hem de kifayet etmiş
anlamıyla.

Ò  Hayret
ilen barmağın dişler kim itse istimâ
Barmağından virdügin şiddet günü Ensâr’a su

Telmih: Peygamberimizin parmaklarından su akıtma mucizesine
telmihte bulunulmuştur.

Tenasüp: “Hayret-parmağını dişlemek” kelimeleri arasında
tenasüp sanatı vardır

Ò  Dostı
ger zehr-i mâr içse olur âb-ı hayât
Hasmı su içse döner elbette zehr-i mâra su

“Dost-hasım”, “âb-ı hayat- zehr-i mâr” kelime ve
terkipleriyle tezat

Leffü Neşir: Dost-hasım, zehr-i mâr-su, olur-döner, âb-ı
hayat-zehr-i mar” kelimelerinde. 1. mısrada sıralanan kelimelerin tamamlayıcı
karşılığı 2.mısrada verilmiştir.

Tenasüp: “Âb-ı hayat-su-iç-; âb-su; zehir-mâr kelimelerinde.

Telmih: Peygamberin mucizesine atıf

Ò  Eylemiş
her katreden min bahr-ı rahmet mevc-hîz
El sunup urgaç vuzû içün gül-i ruhsâra su

Teşbih: yanak güle benzetilir

Tezat: “Katre ve bahr” kelimeleri arasında

Tenasüp: Su ile ilgili “katre, bahr, su, vuzû”
kelimeleriyle.

Açık istiare: Gül-i ruhsar derken Hz. Peygamber
kastedilmiştir.

Ò  Hâk-i
pâyine yetem dir ömrlerdür muttasıl
Başını daşdan daşa urup gezer âvâre su

Teşhis/Kapalı istiare: Su, kişileştirilmiştir.

Mecaz-ı mürsel: Su ile benzetme yapmadan ırmak, çay, dere
kastedilmiş.

Hüsn-i Ta’lil: Suyun gezmesinin sebebi olarak. Yine Suyun
taşların arasında onlara çarpa çarpa gitmesini şair “üzüntüsünden,
pişmanlığından dolayı suyun başını taştan taşa vurduğu” şeklinde açıklayarak
hüsn-i talil yapmıştır

Tenasüp: Hâk-daş-su; ömr-muttasıl; baş-âvâre-gez-”
kelimeleri arasında.

Tezat: Ayak ve baş kelimeleri arasında.

Ò  Zerre
zerre hâk-i dergâhına ister sala nûr
Dönmez ol dergâhdan ger olsa pâre pâre su

Teşhis: Su,insan gibi, âşık gibi düşünülmüş

Hüsn-i talil: Suyun akma sebebi olarak.

Leff ü neşr: Zerre zerre – pâre pâre, nûr-su
kelimeleriyle

Mecaz-ı Mürsel: Hak-i dergah: Peygamberin türbesi.

Ò  Zikr-i
na’tün virdini dermân bilür ehl-i hatâ
Eyle kim def-i humâr içün içer mey-hâra su

Teşbih: Günahkârlar, sarhoşlara benzetilmiş. 

Tezat: “Humâr – derman” kelimeleriyle

Leff ü neşr: “Zikr-i na’tün virdi – su içmek, ehl-i hatâ
  mey-hara, derman-def-i humar”
kelimeleriyle

Tenasüp: Mey-hara, içer, humar, ehl-i hata kelimeleriyle

Ò 
Habîballah yâ Hayre’l beşer müştakunam
Eyle kim leb-teşneler yanup diler hemvâra su

Tenasüp: Müştâk-habib; leb-teşne-su-yan” kelimeleriyle.

Teşbih: Peygambere olan tutkuyu suyu dilemeye/ muştaka
benzetmiş. Müştak: Susuzluktan yanıp tutuşan insanları su dilemeleri

Nida: Peygambere seslenmiş.

Tezat: yan-, su kelimeleriyle.

Ò  Sensen
ol bahr-ı kerâmet kim şeb-i Mi’râc’da
Şebnem-i feyzün yetürmiş sâbit ü seyyâra su

Teşbih: Rasülullah, keramet denizine benzetiliyor.

Tezat: “Bahr-şeb-nem (çiy); sabit-seyyar” kelimeleriyle

Tenasüp: bahr-şebnem-feyz-su kelimeleriyle.

Telmih: miraç gecesi

Ò  Çeşme-i
hurşîdden her dem zülâl-i feyz iner
Hâcet olsa merkadün tecdîd iden mimâra su

Teşbih: Güneş çeşmeye, ışıklar da zülâl(saf su)e
benzetilmiştir.

Tenasüp: “Çeşme-su; mimar-tecdid-merkad-zülal-çeşme-su”
kelimeleriyle.

Tezat: hurşid ve su kelimeleri arasında.

Ò  Bîm-i
dûzah nâr-ı gam salmış dil-i sûzânuma
Var ümîdüm ebr-i ihsânun sepe ol nâra su

Tezat: “nâr-su kelimeleri ile bîm–ümîd” kelimeleri
arasında

Tenasüp: “cehennem-nâr-suzan ve ebr-su-sep” kelimeleri
arasında.

Leff ü neşr: “Bîm-i dûzah-ümid, nâr-ı gam- ebr-i ihsan,
salmak-sepmek, suzan-nâr” kelimeleri ile.

Ò  Yümn-i
na’tünden güher olmış Fuzûlî sözleri
Ebr-i nîsândan dönen tek lü’lü şeh-vâra su

Telmih: İncinin, nisan yağmurundan olduğu inancına.

Tevriye: “Fuzuli’nin sözleri” hem Fuzuli’nin sözleri hem de
değersiz boş sözler anlamına gelebileceğinden

Tenasüp: “yümn-ebr-i nisan-su; lü’lü-güher ve na’t-şahvar
sözlerinin birlikte kullanılmasıyla.

Teşbih: Fuzuli sözlerini gühere (inciye) benzetmiş.

Leff-ü neşir: yümni nat-ebri nisan; güher-lü’lü ü şehvar;
Fuzuli sözleri-su kelimelerinin karşılıklı kullanılmasıyla.

Hüsn-i Talil: Fuzulinin sözlerinin güzel olması Peygamberi
övmenin bereketiyledir.

Tecrid: Fuzuli kendinden değil sanki başkasından bahsediyor
gibi.

Ò  Hâb-ı
gafletden olan bîdâr olanda rûz-ı haşr
Eşk-i hasretden tökende dîde-i bîdâra su

Düşkün ile açık istiare, aşık göz kapalı
istiare, mecaz-ı mürsel, teşhis sanatları yapılmıştır.

Gaflet ve bîdâr kelimeleri arasında tezat sanatı yapılmış

Tenasüp: “dide-eşk-su-tök-” kelimeleri arasında.

Ò  Umduğum
oldur ki rûz-ı haşr mahrûm olmayam
Çeşm-i vaslun vire men teşne-i dîdâra su

Tenasüp: “çeşme-teşne-su; haşr-vasl” kelimeleri arasında.

Mecaz-ı mürsel: “Çeşme-i vasl” tamlaması ile benzetme ilgisi
kurulmaksızın Cennet’teki ebedi saadet kastedilmiştir.

                 

 Fuzuli ve Su Kasidesi Slaytı İndir

İNDİR: Fuzuli ve Su Kasidesi


18. YÜZYIL DİVAN EDEBİYATI SANATÇILARI

Nisan 13, 2010 Okuma süresi: 5 dakika

Divan edebiyatımız 18. yüzyılda da hem nazımda hem nesirde önemli sanatçılar yetiştirerek gelişimini sürdürür.17. yüzyılda başlayan Sebk-i Hindi akımı 18. yüzyıla da yansımış ve özellikle Şeyh Galip’in katkılarıyla gelişimini sürdürmüştür.Sebk-i Hindi’nin zıddı olan Mahallileşme akımı önceki yüzyıllarda başlayan serüvenini Nedim gibi güçlü şairlerin katılımıyla yükseltir.Böylece şiirimizde Türk zevki, İstanbul ağzı ve yerli hayatımız yer edinmeye başlar.Lale Devri (1718-1730) eğlenceleri de mahallileşme akımını hızlandıran etmenlerdendir.

Nesirde “sefaretname” türü başlar ve büyükleçilerimiz görevlendirildikleri ülkelerle ilgili gözlem ve hatıralarını sefaretnamelerinde anlatırlar.

1. NEDİM

Bir İstanbul insanıdır. Dolayısıyla İstanbul’a aşıktır.Bu yüzden İstanbul, şiirlerinde geniş yer tutar. İstanbul ağzı ile gazel, kaside ve şarkılar yazar. Mahallileşme akımının en önemli temsilcisi sayılır.Şarkı türünün önde gelen şairi olup şarkı türünü geniş kitlelere sevdirmeyi başarmıştır.Din dışı konulara rağbet eden Nedim, Lale devri eğlencelerini şiirlerine katmış ve şiirlerinde dünya nimetlerinden yararlanmaya yer vermiştir.

Hiç Mesnevi yazmayan Nedim’in hece ölçüsüyle yazdığı bir türküsü vardır. Tek eseri “Divan”ıdır.

2. ŞEYH GALİP

Divan edebiyatımızın son büyük şairi olan Şeyh Galip, tasavvufa gönül vermiş bir Mevlevi şeyhidir.Sebk-i Hindi akımını 18. yüzyılda şiirlerinde uygulayan Şeyh Galip’in sembollerle örülü ince hayallerle dolu bir şiir dili vardır.Bazı şiirlerinde ise Sebk-i Hindi’nin aksine mahallileşme akımına uygunolarak , hece ölçüsü ve halk dili kullanılmıştır.
Divan“ının yanısıra en önemli eseri olan Hüsn ü Aşk mesnevisini yazmıştır. Şeyh Galip bu mesneviyi Nabi’nin Hayrabad mesnevisinin çok beğenilmesi üzerine yazmaya karar verir. Hayrabad’dan daha güzel bir mesneviyi kısa sürede (6 ay) yazacağına dair yakın çevresiyle iddiaya giren Şeyh Galip sözünü tutar ve Hüsn ü Aşk mesnevisini yazmayı başarır.

Tamamen sembolik -ve tabiki alegorik- olan Hüsn ü Aşk’taki sembollere bir göz atalım:

Beni Muhabbet kabilesinde (Sevgioğulları) bir gün bir kız (Hüsn) ve bir oğlan (Aşk) dünyaya gelir.Bu çocuklar büyür ve Edep mektebine giderler.Hocalarının adı Molla-yı Cünun (çılgın Hoca) dur.Bu aşka engel olmak isteyen Hayret (şaşkın) adlı bir kişi; ve genç aşıklara yardımcı olmak isteyen Gayret (çaba) adlı bir sevenleri vardır. Kabile büyükleri toplanır ve Aşk’ın Hüsn’e kavuşabilmesi için Kalb ülkesinden Kimya adlı iksiri getirmesi şartını koşarlar.Aşk, heyecanlı ve macera dolu yolculuğuna çıkar.Ateş denizinde mumdan bir gemiyle seyahat ederek yola koyulur.Bu yolculukta ona Sühan ( söz) rehberlik edecektir.

3. YİRMİSEKİZ MEHMET ÇELEBİ
Sefaretname adlı eseriyle ünlü bir büyükelçimizdir. Kaleme aldığı “Fransa Sefaretnamesi
adlı eseriyle sefaretname türünü başlatmıştır.

Koca Ragıp Paşa,Fıtnat Hanım,Sümbülzâde Vehbî, Enderunlu Fâzıl bu yüzyılın diğer önemli şairleridir.

Nesirde ise tarih türünde Raşit, Çelebizade Âsım, Silahdar Mehmet Ağa; tezkirecilikte ise Safai, Salim Efendi ve İsmail Beliğ Efendi ön plandadır. Halk edebiyatında dinî-tasavvufî konularda yazan Marifetnâme şairi Erzurumlu İbrahim Hakkı adları anılabilir.


17. YÜZYIL DİVAN EDEBİYATI SANATÇILARI

Nisan 13, 2010 Okuma süresi: 11 dakika

Osmanlı Devletinin gerileme sürecine girdiği 17. yüzyılda Divan edebiyatımız gelişmesini sürdürür.Divan edebiyatımız, Arap- Fars edebiyatlarının tesirinden kurtularak kendini kanıtlama yolunda büyük aşama sağlar.Özellikle kaside ve gazel türlerinde çok başarılı bir dönem yaşanmıştır. Kasidede Nef’i, Gazelde Şeyhülislam Yahya ön plandadır. 17. yüzyılda Sebk-i hindi akımı başlamıştır. Hint tarzı girift hayallerle süslü şiirler yazılmaya başlanır. nef’i, Naili, Neşati (ve 18. yüzyılda Şeyh Galip) Sebk-i Hindinin önemli temsilcileridir.Bu arada Nabi ise hikemi tarz şiirleriyle ün kazanmıştır.17. yüzyılda nesir türünde de önemli adımlar atılmaktadır. Evliya çelebi, Seyahatname’siyle, Katip Çelebi ise bilim kitaplarıyla nesir sahasını doldururlar.

Bu yüzyılda âşık edebiyatı da büyük gelişme göstermiştir. Başta Karacaoğlan, Kayıkçı Kul Mustafa, Âşık Ömer, Gevheri gibi büyük saz şairleri bu dönemde yetişmiştir. Âşık tarzı Türk şiiri, bu yüzyılda yetişen Karacaoğlan’la altın çağını yaşamıştır. Gevherî, Âşık Ömer’in şiirlerinde ise divan edebiyatının etkileri belirgin bir biçimde görülmeye başlamıştır.

1. NEF’İ: Erzurumlu şairimiz Nef’i’nin asıl adı Ömer olup mert ve yiğit bir Anadolu insanıdır. Nef’i asıl ününü kasideleriyle sağlamıştır. Fakat Nef’i ölçüsüzce över ya da yerer. Yani övdü mü göklere çıkarır; Yerdi mi yerin dibine sokar. Şiirlerinde sese çok önem veren Nef’i’nin tasvir yeteneği ve hayal gücü çok gelişmiştir.Şiirlerinde dil oldukça ağır, ama akıcıdır. Şiirlerinde iç ahenge dikkat eden şair, tantanalı, mûsıkîli, ihtişamlı bir şiir dili oluşturmuştur. “Mübalağa” onun sanatını açıklamada anahtar sözcüktür.Övdüklerini idealize ederek göklere çıkarır, yerdiklerini yerin dibine geçirir. Daha önce övdüğü birini, belli bir süre sonra hiç çekinmeden hicveder. Kendisinden birazcık zarar gördüğü herkesi hicvetmiştir. Babasından sadrazama kadar herkesi hicvetmiştir. Babasını, “Peder değil, başıma belâ-yı siyahtır bu.” sözleriyle hicveder. Sivri dilinin cezasını canıyla ödemiştir. Kaside şairi olarak tanınan Nef’î’nin gazelleri de başarılıdır.Türkçe ve Farsça divanı vardır. Hiciv türündeki şiirlerini Siham-ı Kaza adlı bir kitapta toplamıştır. Mesnevisi yoktur.Sebk-i Hindi temsilcilerindendir.

2. NABİ

Eğitimli bir şair olan Nabi’nin şiirlerinde düşünce ön plandadır. Toplumun aksak yönleri ni eleştirir; din ve töreyle ilgili öğütler içeren didaktik şiirler yazar Şiirlerinde hikmetli sözlere yer verir.

Toplumcu bir şair olan Nâbî, estetik güzellikten çok iyi ve doğru olanın peşindedir. Şiirlerinde âşıkâne duygulara, içki ve eğlenceye yer vermez; Onun şiirlerinde düşünce vardır. Bu yüzden şiirlerinde lirizm bakımından kuru ve durgundur.Kendinden sonraki şairleri etkilemiş ve böylece edebiyatımızda “Nâbi Ekolü” diyebileceğimiz bir edebiyat çığırı açmıştır.

Şairin “Divan”ından başka “Hayriyye” ve “Hayrabad” adlı mesnevileri, ve mektuplarından oluşan “Tuhfetü’l-Harameyn” ve “Münşeat” adlı kitapları vardır.

Hayriye, oğluna dair yazılmış bir ahlak ve öğüt kitabıdır.

Hayrâbad, eserin asıl yazarı İranlı F. Attar’dır. Bir aşk ve macera öyküsüdür.

3. NAİLİ

Gazelde türünde başarılı olmuş bir şairdir. Şiirlerinde anlam derinliğine önem verir.Sebk-i Hindi akımının temsilcilerindendir. Divanı vardır.

4.NEŞATİ
Edirneli kökenli şair, Mevlevi’dir. Divanı vardır.Sebk-i Hindi akımına bağlıdır.

5. ŞEYHÜLİSLAM YAHYA

4.Murat’ın Revan ve Bağdat seferlerine katıldı.Baki’nin ölümünden sonra gazelde üstat sayılmıştır.Dili temiz, hayalleri incedir, lirizmde derindir. Divanı vardır.

6.NEV’İZADE ATAYİ

Mesnevileri ile tanınır.

7. KARACAOĞLAN

Aşık tarzı halk edebiyatının önde gelen şairlerindendir. Çukurova bölgesinde, Varsak boyu arasında yetişmiştir. Anadolu’yu Balkanları, Kafkasya’yı ve Suriye’yi dolaştığı şiirlerinden anlaşılmaktadır. Din dışı konulara eğilen Karacaoğlan şiirlerinde aşk, gurbet, güzellik, ölüm gibi temaları işler. Koşma, semai, varsağı biçimli şiirleri halk arasında yayılmış olup günümüzde de çalınıp söylenmektedir. Sade, canlı, özlü bir Türkçesi, coşkulu ve duygulu (lirik) bir üslubu vardır.

8.GEVHERİ

Doğum ve ölüm tarihleri ve hayatı hakkında kesin bilgi yoktur. Kırımlı olduğu, 1730’lu yıllara kadar yaşadığı bilinir. Bir ara Rumeli sınır boylarında bulunduğu, İstanbul’a gelerek bir padişahın divan katipliğini yapmıştır. Aşık Ömer gibi, medrese tahsilinden geçtiği, Divan tarzında şiirler de yazdığı bilinmekle birlikte, asıl ününü koşma, semai, varsağı, türkü biçimli şiirleriyle yapmıştır. Halk şiir zevkine uygun, akıcı bir dili vardır. Yabancı sözcük ve tamlamaları oldukça az kullanır.

9.AŞIK ÖMER
Konya-Karaman yöresine doğup yetişmiş bir ordu ozanıdır. Birçok sefere katılmış, sınır boylarında bulunmuş İstanbul’da da uzun süre kalmış, 1707’de (İstanbul’da) ölmüştür.Aşık tarzının en ünlü ve usta ozanlarındandır. Gerçek ününü koşma, semai ve varsağı biçimli şiirleri ile yapmıştır. Aruz ölçüsüyle kaside ve gazeller de denemiştir. Doğal ve coşkun bir dili vardır. Dilindeki yabancı sözcük sayısı Karacaoğlan’a göre daha fazladır

10.KAYIKÇI KUL MUSTAFA

Bir yeniçeri şairidir. Bağdat Seferini anlattığı Genç Osman Destanı ile tanınmıştır.

11.EVLİYA ÇELEBİ
Hem 17. yüzyılın hem de Türk edebiyatının en büyük seyahatname yazarıdır. Toplam 10 ciltten oluşan “Seyahatname“sinde Osmanlı yerleşim birimlerinin yanısıra Avusturya, Almanya,İran ve Rusya gezileri hakkında da detaylı bilgiler verir. Onun seyahatnamesinde coğrafi bilgiler, tarihi bilgiler, etnografik yapı, sosyoloji, hukuk vb. bilgiler de vardır. Evliya Çelebi’nin dili sadedir. Seyahatname ise sade nesrin en güzel örneğidir.

12. KATİP ÇELEBİ

İyi eğitim almış komle bir bilimadamıdır.hayatını bilime ve kitaplara adamıştır.Batılılar onu “Hacı Halife, Hacı Kalfa” olarak bilirler.Eserleri sade ve orta nesrin örneklerini oluşturur.

Arapça yazdığı “Keşfü’z Zünûn” birçok bilim dalı ile ilgili 1450 kitabı tanıtır. Bu eser Batı dillerine de çevrilmiştir.

Cihan-nüma” adlı eseri dünya ve Osmanlı ülkeleri coğrafyası kitabıdır.

Fezleke” ve “Takvimü’t-Tevarih” tarih alanındaki eserleridir.

Denizcilikle ilgili olarak yazdığı “Tuhfetü’l-Kibar Fi-Esfâr-il-Bihar” büyük deniz savaşlarını anlattığı kitabıdır.

Mîzânü’l-Hak” tarih felsefesi üzerine bir eserdir. Dini ve sosyal meseleleri müspet bir görüşle inceler.

13. NAİMA

Tarihçi Nâimâ’nın “Nâimâ Tarihi” olarak bilinen altı ciltlik eseri, hem tarih, hem de edebiyat açısından önemli bir kaynaktır. Yazar, 1591-1636 yılları arasındaki olayları tarafsız bir biçimde anlatır. Devletin aksayan yönlerini eleştirir, oldukça başarılı tasvirleri vardır.

14. PEÇEVİ

İbrahim Peçevî’nin “Peçevi Tarihi“adlı eserinde Kanuni ve IV.Murat devrinin olayları sade bir dille anlatır. Yazar canlı ve doğal bir üslupla olayları objektif biçimde anlatır.

15. KOÇİ BEY
Sultan IV. Murad’a, sonra I. İbrahim’e sun­duğu raporlarla tanınır. Sonradan risale haline getirilen bu raporların adı “Koçi Bey Risalesi” olarak kalmıştır. padişahlara Osmanlı devlet teşkilâtını, bu teş­kilâttaki bozuklukları, alınması gereken tedbirleri, padişa­hın görev ve yetkilerini anlatmıştır. Devrin sosyal, idari ve iktisadi durumu hakkında bilgi vermesi bakımından önemli bir eserdir.

16. NERGİSİ
Süslü nesrin önde gelen temsilcilerindendir.

17. VEYSİ
Süslü nesrin önde gelen temsilcilerindendir.


Cover Image

Divan Edebiyatı Slayt sunum indir

Şubat 27, 2010 Okuma süresi: 2 dakika

Divan Edebiyatı genel özelliklerini anlatan uzunca bir slayt. Tamamı 66 slayttan oluşan sunuda Divan Edebiyatının tarihçesi, türleri, önemli şairleri ve devirleri gibi bilgiler mevcut.

İNDİR: Divan Edebiyatı Slayt ve Ders Notu👈

Konuyla ilgili diğer içerikler için buradan EDEBİYAT Sayfasına gidin.

NABİ’NİN GAZEL İNCELEMESİ

Şubat 21, 2010 Okuma süresi: 6 dakika

Bağ-ı dehrin hem hazanın hem baharın görmüşüz
Biz neşatın da gamın da ruzgarın görmüşüz

Bu dünya bahçesinin hem sonbaharını hem de ilkbaharını görmüşüz.Biz hem sevinç hem üzüntü zamanlarını yaşamışız.

Hazan,bahar sözcüklerinde tezat vardır.Sevinç ve üzüntü(neşat, gam) sözcüklerinde de yine aynı şekilde tezat sanatı görülmektedir. “hazan(sonbahar)=> gam (dert) ile bahar=> neşat(sevinç) sözcüklerinde leff ü neşir sanatı görülmektedir.Dünya bahçesi söz grubunda dünyanın bahçeye benzetildiğini görürüz.Bu teşbih-i beliğdir.Rüzgar sözcüğünde ise hem geçen zaman(günler) anlamı vardır hem de sevinç rüzgarı üzüntü rüzgarı söz gruplarında çokluk, furya anlamı var.Bu iki anlamlılığa tevriye diyoruz.

Çok da mağrur olma kim meyhane-i ikbalde
Biz hezaran mest-i mağrurun humarın görmüşüz

Talih meyhanesinde çok da gururlanma çünkü biz gururdan sarhoş olanların binlercesini daha sonra sersemlemiş halde görmüşüz.

Dünya kelimesi yerine dolaylama yapılarak meyhane-i ikbal denilmiş. Açık istiare var, çünkü benzeyen varlık yani dünya söylenmemiş.mağrur sözcüklerinin tekrarıyla tekrir sanatı; mest,meyhane ve humar(ayılma sersemliği) kelimeleriyle de tenasüp sanatı oluşturulmuş.”ikbal ile mağrurların sonu” söz grupları arasında tezat vardır.Zaten didaktik ve hikemi şiirleriyle tanınan Nabi, okuyucularına ahlak ve erdemi gösterecektir.

Top-ı ah-ı inkisara payidar olmaz yine
Kişver-i cahın nice sengin hisarın görmüşüz

Biz mevki ve ikbal ülkesinin nice taş kalelerini görmüşüz ki aldıkları beddua toplarıyla yıkılıp gitmişlerdir.

Sert taştan yapılan hisar ile o hisarın yıkılması tezat oluşturuyor.Garibanların bedduası topa benzetiliyor.Sadece benzeyen ve benzetilenle yapılan bu sanata teşbih-i beliğ denir.

Bir huruşiyle eder bin hane-i ikbali pest
Ehl-i derdin seyl-i eşk-i inkisarın görmüşüz

Biz dertlilerin sel gibi akan öfke gözyaşlarıyla binlerce talih evini yerle bir ettiğini görmüşüz.

Dertlilerin gözyaşları sele benzetilmiş: teşbih sanatı… Gözyaşlarının binlerce sarayı yıkması mübalağa sanatıdır.

Bir hadeng-i can-güdaz-ı ahdır sermayesi
Biz bu meydanın nice çabuk-süvarın görmüşüz

Biz bu meydanda nice binici görmüşüz ki can alıcı ah oklarıyla yere serilmişlerdir.

Bu dünyadaki iyi biniciler diyerek dünya nimetlerinden yararlananlar kastediliyor.Benzetilen(binici, süvari) var; benzeyen (insanlar, zenginler) yok.O halde açık istiare vardır.beddua, can alıcı oka benzetilmiş.(can alıcı beddua oku): kısaltılmış teşbih, çünkü benzetme edatı yok.Bu meydan diye kastedilen ise dünyadır.Benzeyen yok,açık istiaredir.

Kase-i der yuzeye tebdil olur cam-ı murad
Biz bu bezmin Nabiya çok bade-harın görmüşüz.

İsteklerin kadehi dilenci çanağına döner
Ey Nabi biz bu meclisin içki içenlerini çok görmüşüz.

Ey Nabi derken nida sanatı yapılıyor.Şair kendine sanki başka biriymiş gibi seslenmekle tecrid sanatını uyguluyor.Cam-ı muradın yani makul isteklerin dilenci çanağına dönmesi ile aşırı hırs ve hepbanacılık kastediliyor ve eleştiriliyor.Açgözlüler kastediliyor.Dilenci çanağı (açgözlülerin doymak bilmeyen hırsları): açık istiaredir. İstek kasesi: normal ihtiyaçlar için Allah’tan dua ve çalışmak suretiyle rızkın istenmesidir, yani ideal insan davranışıdır: O halde istek kasesi açık istiaredir. İstek kasesi ile dilenci çanağı: tezat sanatıdır. Bade-har (içiciler): açgözlüler anlamında açık istiaredir.

Şair Nabi’nin “görmüşüz” ifadelerini redif olarak her beytin sonunda tekrar etmesi şiire hikemi tarz kazandırıyor ve dünya malı peşinde koşmanın anlamsızlığını gözler önün seriyor.Aynı zamanda akurlara şiirin bilge bir kişinin ağzından çıktığı izlenimini kuvvetli olarak veriyor.


EDEBİYATA DAİR…: DİVAN EDEBİYATINDA ARUZ ÖLÇÜSÜ

Şubat 14, 2010 Okuma süresi: 3 dakika
Türkler 9. yüzyılda İslamiyete girerek yeni bir medeniyetin etkisinde kalmışlardır.Bu dönemde din ve bilim konularında Arapçanın, edebiyatta ise Farsçanın etkisi ağır basar.

11. yüzyıldan itibaren klasik dönemin ilk ürünleri görülmeye başlanır.Bu dönemin başlıca manzum ürünleri mesnevilerdir.Bu eserlerde daha çok dini, ahlaki, tasavvufi konular işlenir.Klasik edebiyatta şairlerin şiirlerini topladıkları eserlere “divan” adı verilir. Bu yüzden klasik edebiyatımıza ” divan edebiyatı ” da denilmektedir.

1. Klasik Türk Edebiyatında Başlıca Nazım Şekilleri ve Nazım Türleri

a) Kuruluşları Yönünden: Klasik şiirimizin nazım birimi beyittir.Bu nazım birimiyle gazel, kaside, mesnevi gibi nazım şekilleri oluşturulur.Kimi nazım şekillerinde beyitler, gruplar halinde bendleri meydana getirir. Bendlerle kurulan nazım şekilleri ise terkib-i bend ve terci-i benddir.

b) Konuları Yönünden: Klasik Türk edebiyatında görülen nazım şekilleri belirli konuları işler.Gazelin konusu aşk,şarap ve kadın güzelliğidir.Kaside genelde bir övgü şiiridir.Mesnevi nazım şekli uzun öyküleri anlatır.Tuyuğ ve rubai duygusal ve fikri konuları işler.Terkib-i bend ve terci-i bendlerde ise felsefi konular işlenir.

2. Aruz ölçüsü ve Özellikleri

Aruz Ölçüsü: Aruz hecelerin uzunluğuna ve kısalığına dayanan ve Araplar tarafından bulunmuş bir ölçü biçimidir.Bu ölçüyü Araplardan alıp kullanan ilk millet İranlılardır. Daha sonra Türkler de aruz ölçüsüyle eserler vermeye başlarlar.Türkler altı asır boyunca aruzu kullanırlar.Aruzu Türkçeye uyarlamak zordur.çünkü Türkçede uzun sesliler yoktur.Hal böyle olunca aruz, Türk şiirinde kusurlu olarak uygulanmıştır.Bu kusurlar imale ve zihaf olarak sınıflandırılır. Ancak divan edebiyatı sona ermek üzereyken Tevfik Fikret ve Mehmet Akif, aruzu Türk şiirine mükemmel uyarlamışlardır. Özellikle Mehmet Akif, manzumelerine aruzla yazılmış günlük konuşma cümlelerini dahil ederek neredeyse bir Türk aruzu yaratır. Yahya Kemal’in de kusursuz şiirlerinde kullanılan aruz ölçüsü günümüzde artık kullanımdan tamamen düşmüştür.

a) Açık (kısa) Heceler: Sonu ünlüyle biten heceler açık (kısa) kabul edilir.ve nokta ile gösterilir:
a-lı-na-cak (. . . _ )
ya-ta-ko-da-sı (. . . . . )
ge-li-ver-se (. . _ .)

b) Kapalı (uzun) Heceler: Sonu ünsüzle biten heceler kapalı hece kabul edilir ve çizgi ile gösterilir.Arapça ve Farsçadan dilimize giren uzun ünlüler de kapalı hece ( uzun) kabul edilir:
gel-mez-sen gel-me (_ _ _ _ .)
ley-lek-ler (_ _ _)

c) Bir Buçuk Hece ( Medli Hece): İçinde hem uzun ünlü bulunup hem de ünsüzle biten hecelere denir ve bir çizgi ve nokta ile gösterilir.

bâb (_ .)


Cover Image

TÜRK EDEBİYATI DİL ANLATIM: NEF’İ’NİN HİCİV ZEKASI

Ocak 29, 2010 Okuma süresi: 4 dakika






TÜRK EDEBİYATI DİL ANLATIM: NEF’İ’NİN HİCİV ZEKASI


NEF’İ’NİN HİCİV ZEKASI

Şair Nef’i bir mecliste yaranla oturup hoşça sohbet ederken içeriye hiç sevmediği biri girer.Adam herkese ciddi ciddi selam verdiği halde Nef’i’ye lakayt bir tavırla “Merhaba canım!” der.Nef’i bu, durur mu hiç, lafı gediğine koyar:”Derhal çıkıyorum.


TÜRK EDEBİYATI DİL ANLATIM: RUBAİ

Ocak 28, 2010 Okuma süresi: ~1 dakika
ömer hayyam rubaileri-ömer hayyam-Ömer Hayyam-rubai-Rubai-Sebahattin Eyüboğlu-Çeviri-Çeviri şiir-ömer hayyam çevirisi-hikemi şiir-felsefi şiir-felsefe şiiri-kalenderlik-dünyaya boşvermişlik-melamilik-


RUBAİ
OVADA HER KIZIL LALENİN TENİ
BİR PADİŞAHIN KANIYLA BESLENDİ
YERDE BİTEN ŞU MOR MENEKŞE YOK MU
BİR GÜZELİN YANAĞINDAKİ BENDİ


Hakkında

Bu kısım siten hakkında bilgi verir. Burayı değiştirmek ve düzenlemek için admin->eklentiler->tanımı düzenle

Etiketler