Cover Image

Kaside Der-Hakk-ı Peder-i Hiş

Ocak 23, 2025 Okuma süresi: 14 dakika
17.yüzyıl divan şairi Nefi (Ömer), Sarıkamış Sancak Beyi Mehmet Bey’in oğludur.
Övgüde olduğu gibi yergide (hicivde) de bir üstat olan şair, babasının Kırım Hanı’na nedim olup ailesini terk etmesi üzerine aşağıda verilen kasideyi yazmıştır.
Kasideler övmek amacıyla yazılan şiirler olsa da şair -burada olduğu gibi- bu nazım şeklini hiciv yazmak için de kullanmıştır.
İlgili şiir, şairin hicivlerini topladığı “Siham-ı Kaza” adlı eserinde bulunmaktadır.
Hicivlerinde bambaşka bir kişiliğe bürünen Nefi, “Kaza Okları” anlamına gelen Siham-ı Kaza’da yer yer yergiyi aşıp küfre varan kaba saba ifadeler kullanmıştır.
31 beyitten oluşan bu hiciv, aşağıda günümüz Türkçesiyle birlikte verilmiştir:

Kaside Der-Hakk-ı Peder-i Hiş

Saadet ile nedim olalı peder Han’a
Ne mercümek görür oldı gözüm ne tarhana


Babam, Kırım Hanı’na mutluluk ile nedim olduğundan beri gözüm ne mercimek ne de tarhana görür oldu.

Zügürdlük âfetüm oldı aceb midür etsem
Peder gibi buradan ben de arz-ı cer Han’a

Züğürtlük felaketim oldu, acaba ben de babam gibi Han’dan para dilensem şaşılır mı?

Eger müsaade etmezse bir tulum yağa
İki tulum kımız olsun nedür zarar 

Han’a

Eğer, bir tulum yağa müsaade etmezse iki tulum kımız olsun. Bunun zararı var nedir ki Han’a?

Buna da hısset olur mı ki günde bin Tatar
Ṭulum ṭulum ḳımızı piş-keş çeker Han’a

Bu isteklerime karşı cimrilik eder mi? Ki günde bin Tatar tulum tulum kımızı peşkeş çeker Han’a.

Pederde mi aceb imsak ḫânda mı bilsem
Nezaket ile bunı kim sual eder Han’a

Bilsem cimrilik acaba babam da mı yoksa Han’da mı, nezaket ile bunu kim sorabilir Han’a.

Peder degül bu belâ-yı siyahdur başuma
Sözüm yerinde n’ola güç gelürse ger Han’a

Baba değil bu, kara beladır başıma. Sözlerim yerindedir, Han’ın zoruna giderse ne yapayım?

Benüm zügürdlük ile ellerüm ṭaş altında
Müzahrefatın o dürr ü güher ṣatar Han’a

Benim züğürtlükten ellerim taş altındayken o süprüntülerini (şiirlerini) inci ve cevher diye satar Han’a.

Ben ıztırab ile bunda sema’a girmede ol
Dü-beyt okur nagamatıyla def çalar Han’a

Ben ıstırapla buralarda dolaşırken o Han’a ezgi ile iki beyit okuyup tef çalar.

Zügürd olursam olaydum ne çare kail idüm
Olaydı baş sokacak denlü muhtasar hâne

Züğürt olursam olaydım yapacak bir şey yok ama başımı sokacak kadar bir evim olsaydı 

razı olurdum buna.

Huda bilür ki sözüm serteser hakikatdür
Baş ağrıdur der isem lîk serbeser 
Han’a

Allah bilir ki sözüm baştan sona gerçektir. Fakat gerçeklerin hepsini anlatırsam Han’a onun başını ağrıtır.

O demde kim peder-i nâbekâr u sifle-nihâd
Beni garib ḳoyup oldı hem-sefer Han’a

Alçak tabiatlı hayırsız babam, beni garip koyup Han’a gittiği zaman…

İki kaside komışdı ekâbiri cer içün
Pür oldı anun ile şehr içinde her hâne

Şehrin ileri gelenlerinden caize almam için iki kaside bırakmıştı. Şehir içindeki her ev o kaside ile doldu.

Ne caize ne sıla var bu yerde meddaha
Meger edem yine varınca bergüzer Han’a

Kaside yazarlarına ne caize ne de hediye var burada (Erzurum/ Pasinler). Han’a gidersem bu kasideleri ona armağan edeyim bari.

Peder bu mısra’ı hod kendi söylemişdi bilür
Menâre üstine laklak çıkar yapar hâne

Babam kendi söylemişti 

bu dizeyi, bilir: “Minare üstüne leylek çıkar, yuva yapar” (Evsizliğin ne olduğunu bilir.)

Giderdüm âh veli korkaram ki ammüm de
Ṭuyarsa gitdügüm ardumca can atar Han’a

Han’a ben de giderdim ama korkarım ki amcam gittiğimi duyarsa can atarak ardımdan gelir.

Bela bir iken üç olurdı başına Han’ın
Ederdi her biri bir gune arz-ı cer Han’a

Her birimiz bir şekilde Han’a dilenir, Han’ın başındaki bela da bir iken üç olurdu.

Üçi de cerr-i muvâfık ederdi birbirine
Biri birin yine tenhada hem geçer Han’a

Üçümüz de para koparmak aramızda uzlaşırdık ama Han ile yalnız kalınca da birbirimizin arkasından konuşurduk.

Bela budur ki riayet ederse Han bize ger
Ne denlü var ise cerrar azm eder Han’a

Han bizi kabul edip ağırlarsa memlekette ne kadar dilenci varsa hepsi Han’a yönelir ki asıl bela budur.

Bu denlü asker-i cerrara memleket gereke
Ne kişver-i Leh ü Çeh ne Ḳırım yeter Han’a

Böyle bir dilenci ordusunu beslemek için ne Lehistan ve Çek ne Kırım yeter Han’a.

Bu hayret ile varup geldügümce ahbaba
Kimi söger pedere kimisi güler Han’a

Bu garip durumu dostlara varıp anlattığımda kimi babama söver kimi de Han’ın hâline güler.

Biri ki Mir Şerefdür kadimi aḥbabun
Dua-yı ḫayr eder olmaz hem ol kadar Han’a

Bu eski dostların biri de Mir Şeref’tir ki Han’a onun kadar hayır dua eden olmaz.

Görince hâlümi şetm-i galiz eder pedere
Döner yemin eder ardınca hem Tatar Han’a

Mir Şeref, hâlimi görünce babama ağır küfür eder. Sonra da dönüp Tatar Han’a yemin eder. 

Not: Kaside, aşağıdaki beyitten itibaren Mir Şeref’in ağzından devam eder.

Ki Han sevaba girüp ger babanı ḳatl etse
Dua ederdi felekden ferişteler Han’a

Ki Han sevaba girip babanı öldürse gökten melekler ona dua ederdi.

Niçün deyince heman handenâk olup der kim
Nice nedim olur öyle leim har Han’a

Niçin deyince de hemen gülerek der ki: “Öyle aşağılık bir eşek nasıl nedim olur Han’a.”

Denâetinden eger bir latife nakl etsem
Olurdı tuhfe-i makbul mâ-hazar Han’a

Babanın alçaklığından bir fıkra anlatsam bu, Han için hazırlanmış makbul bir hediye olurdu.

Soyardı nalını ölmiş eşeklerün yolda
Verürdi nan u piyaza konınca her hana

Baban yolda ölmüş eşeklerin nalını soyar, konakladığı her handa onun parasıyla ekmek ve soğan alırdı.

Nigah-ı ḥasret ile reng-i rū komaz bilürem
Meded tuyurmasun ana gelince zer Han’a

Han’a altın gelirse aman duyurmasın babana, bilirim altına bile iç çekip baksa rengini soldurur.

Kırımı Han sana verse babandan artar mı
Yabana söyleme verme varup keder Han’a

Han, Kırım’ı sana verse babandan sana kalır mı, varıp boş sözlerle Han’a keder verme. (yabana söylemek: esası olmayan şeyler söylemek, saçmalamak, boşa konuşmak.)

Babana bin deve ger sana bir keçi verse
Anı dahı bana ver deyü göz kıpar Han’a

Han; babana bin deve, sana bir keçi verse baban onu da bana ver, diye Han’a göz kırpar.

Kanaat eyle baban gibi olma sen cerrar
Sıçup bokunı ye tek verme derd-i ser Han’a

Sen kanaat et, baban gibi dilenci olma, sıç.p b.kunu ye de Han’ın başına dert olma.

Tevekkül eyle cenab-ı Huda’ya ahvalün
Ne şeri-i hara arz eyle ne Tatar Han’a

Hâlini Allah’a havale eyle. Ne eşeğin hükmüne ne Tatar Han’a arz eyle.

Nefi (Siham-ı Kaza)

Konu Anlatımı İndir!  👇

İlgili Sayfalar


Hakani ve Nefi’de Ekmek Kavgası, Saadet Karaköse
Siham-ı Kaza (Eleştirel Basım), Nefi, Hazırlayan Furkan Öztürk


Sözüm Kasidesi

Şubat 18, 2022 Okuma süresi: 10 dakika
24.
Hâsid-i keçrev hayâle râst gelmezse nola
Ehl-i dil yârâne her dem yâr-ı cânıdır sözüm

Kıskanç insanlar benim hayallerimi anlamasa ne olur
Şiirden anlayan, ehil insanlara candan bir dosttur sözüm

25.
Ben cihânârâ şehenşâh-ı cihân-ı manayım
Sözlerin de pâdişâh-ı kâmrânıdir sözüm

Ben mana âleminin cihanı süsleyen yüce sultanıyım
Bütün sözlerin de bahtiyar sultanıdır sözüm

26.
Dönse şemşîr-i hatîbe nola şemşîr-i zebân
Mülk-i nazmın hutbe-i emn ü amânıdır sözüm

Dil kılıcım, hatibin kılıcına benzerse bunda ne var
Şiir mülkünün güven veren hutbesidir sözüm

Not: Hatipler, kılıçla fethedilmiş beldelerde hutbe okurken ellerinde sembolik olarak bir kılıç bulundururlardı. Bunun yanı sıra sultanlar saltanatlarına delil olsun diye adlarına hutbe okuturlardı.

27.
Tabının bir tercümân-ı ter zebânıdır kalem
Hâmemin bir hemzebân-ı nüktedânıdır sözüm

Kalem, şairliğimin benzersiz bir tercümanıdır
Kalemimin zarif, ince bir arkadaşıdır sözüm

28.
Pâsbân olmuş bir ejderdir kalem genc-i dile
Ki o gencin şebçirâğı-ı pâsbânıdır sözüm

Kalem, bekçi olmuş bir ejderdir gönül hazinesine
O hazine bekçisinin elindeki ışıktır sözüm

29.
Tâ sabâh-ı haşre dek bin mübtelâyı mest eder
Bezm-i aşkın neşve-i rıtl-ı girânıdır sözüm

Ta kıyamet sabahına kadar binlerce aşığı sarhoş eder
Aşk meclisinin neşe veren büyük kadehidir sözüm

Girizgah

30.
Rind-i huşyârım harâbât-ı muhabbettir dilim
Âşık-ı hercâîyim vahdet nişânıdır sözüm

Ayık bir rindim, aşkın meyhanesidir gönlüm
Kararsız bir aşığım, birliğin işaretidir sözüm

Methiye

31.
Olalı peygamber-i âhır zamâne naatgû
Âb-ı rûy-ı ümmet-i âhır zamânîdir sözüm

Son peygamberi öven şiirler yazdığımdan beri
Ahir zaman ümmetinin yüz suyudur sözüm

32.
Naat-ı şâhenşâh-ı evreng-i nübüvet ki anın
Feyz-i medhiyle dilin cân-ı cihânıdır sözüm

Peygamberlik tahtının en büyük padişahı ki onu
Övmenin bereketiyle gönül dünyasının canıdır sözüm

33.
Cân-ı âlem fahr-ı âdem Ahmed-i mürsel ki tâ
Haşr olunca naatgûy u naathânıdır sözüm

Peygamber ki âlemin canı, insanlığın övüncü ta
Kıyamete kadar onun niteliklerini övecektir sözüm

34.
Olalı gavvâs-ı deryâ-yı hayâl-i midhati
Cevherî-i tabımın zîb-i dükkânıdır sözüm

Onun övgüsüyle hayal denizinin dalgıcı olalı
Şairliğimin mücevher dükkanını süsler sözüm

35.
Ol kadar el verdi manâ feyz-i evsâfiyle ki
Gûyiyâ miftâh-ı genc-i şâygânîdir sözüm

Niteliklerinin bereketiyle o kadar anlam buldum ki
Sanki Hüsrev’in hazinesinin anahtarıdır sözüm

36.
Maşrık-ı subh-ı hidâyettir senâsiyle dilim
Mihr-i kudsî pertev-i kevkebfeşânıdır sözüm

Övgüsüyle gönlüm hidayet sabahının doğduğu yer
Onun yıldız saçan kutsal ışıklı güneşidir sözüm

37.
Kevkeb-efşân âfitâb olmazsa ger ol maşrıkın
Ikd-ı pervîn-i güsiste rîsmânıdır sözüm

Doğunun o yıldız saçan güneşi olmasa bile
İpi kopmuş Ülker yıldızının gerdanlığıdır sözüm

38.
Başlasam mirâcını tahkîke âb u tâb ile
Gevher-i şehvâr-ı gûş-ı Ümmühânî’dir sözüm

Miracını canla başla anlatmaya başlasam da
Ümmühani’nin kulağındaki büyük incidir sözüm

Not: Ümmühani; Hz. Peygamber’in amcasının kızı, bazı kaynaklarda miraç hadisesinin onun evinde gerçekleştiği rivayet edilir.

39.
Addolunmaz mucizâtı hadden efzûn neylesin
Gerçi ki bir râvî-i muciz beyânîdir sözüm

Mucizeleri sayılmayacak kadar çoktur güç yetmez
Her ne kadar onun mucizelerini aktarsa da sözüm

40.
Gerçi ben dûrum cenâbından hele şükrüm budur
Çehre-fersâ-yı cenâb-ı âstânıdır sözüm

Gerçi huzurundan uzağım ama şükrüm şudur
Onun eşiğine yüz sürmektedir sözüm

41. (Taç Beyit)

Nefîyim endîşe-i naat ile oldum kâmyâb
Nâmurâdân-ı cihâna müjdegânîdir sözüm

Nefi’yim, onu övme düşüncesi ile bahtiyar oldum
Cihanda muradına ermemişlere bir müjdedir sözüm

Dua

42.
Hâkpây-ı naat gûyânım ki arş-ı azamın
Zikr ü tesbîh-i lisân-ı kudsiyânıdır sözüm

Naat söyleyenlerin ayağının toprağıyım ki
Melekler alemindeki dillerin duasıdır sözüm

43.
Şâdkâm oldum neşât-ı feyz-i naat-i pâk ile
Şimdiden sonra duâ-yı şâdmânîdir sözüm

Mübarek naatının verdiği bereketle mutlu oldum
Şimdiden sonra mutluluk duasıdır sözüm

44.
Tâ ki manâ-yı latîf ü lafz-ı rengâmîz ile
Rûzgârın bir dilârâ dâstânıdır sözüm

Renkli sözler ve latif manalarla bezendiğinden beri
Devrin gönülleri süsleyen bir destanıdır sözüm

45.
Her dem endîşemden olsun rûhuna yüz bin selâm
Arşa dek îsâle peyk-i râygânîdir sözüm

Ruhuna her an düşüncemden yüz bin selam olsun
Bu selamı arşa kadar ulaştıran gönüllü ulaktır sözüm

Nefi

Not: Hz. Muhammed’i övmek amacıyla yazılan bu kaside (naat), gelenekten farklı olarak fahriye başlar. Naatın 1-29. beyitler arası fahriye, 30. beyit girizgâh, 31-41. beyitler arası methiye, 42-45. beyitler arası da dua bölümüdür.

İlgili Sayfa

👉 Divan Şiiri Örnek Metinler

Yararlanılan Kaynaklar

Nefi Divanı, Metin Akkuş
Nefi’nin “Sözüm” Redifli Kasidesinin İstiare Zemini Osman Horata
Bir Söz Sanatçısı Nefi, Bahir Selçuk
Övgü ve Yerginin Zirve Şairi Nefi, Mücahit Kaçar


17. YÜZYIL DİVAN EDEBİYATI SANATÇILARI

Nisan 13, 2010 Okuma süresi: 11 dakika

Osmanlı Devletinin gerileme sürecine girdiği 17. yüzyılda Divan edebiyatımız gelişmesini sürdürür.Divan edebiyatımız, Arap- Fars edebiyatlarının tesirinden kurtularak kendini kanıtlama yolunda büyük aşama sağlar.Özellikle kaside ve gazel türlerinde çok başarılı bir dönem yaşanmıştır. Kasidede Nef’i, Gazelde Şeyhülislam Yahya ön plandadır. 17. yüzyılda Sebk-i hindi akımı başlamıştır. Hint tarzı girift hayallerle süslü şiirler yazılmaya başlanır. nef’i, Naili, Neşati (ve 18. yüzyılda Şeyh Galip) Sebk-i Hindinin önemli temsilcileridir.Bu arada Nabi ise hikemi tarz şiirleriyle ün kazanmıştır.17. yüzyılda nesir türünde de önemli adımlar atılmaktadır. Evliya çelebi, Seyahatname’siyle, Katip Çelebi ise bilim kitaplarıyla nesir sahasını doldururlar.

Bu yüzyılda âşık edebiyatı da büyük gelişme göstermiştir. Başta Karacaoğlan, Kayıkçı Kul Mustafa, Âşık Ömer, Gevheri gibi büyük saz şairleri bu dönemde yetişmiştir. Âşık tarzı Türk şiiri, bu yüzyılda yetişen Karacaoğlan’la altın çağını yaşamıştır. Gevherî, Âşık Ömer’in şiirlerinde ise divan edebiyatının etkileri belirgin bir biçimde görülmeye başlamıştır.

1. NEF’İ: Erzurumlu şairimiz Nef’i’nin asıl adı Ömer olup mert ve yiğit bir Anadolu insanıdır. Nef’i asıl ününü kasideleriyle sağlamıştır. Fakat Nef’i ölçüsüzce över ya da yerer. Yani övdü mü göklere çıkarır; Yerdi mi yerin dibine sokar. Şiirlerinde sese çok önem veren Nef’i’nin tasvir yeteneği ve hayal gücü çok gelişmiştir.Şiirlerinde dil oldukça ağır, ama akıcıdır. Şiirlerinde iç ahenge dikkat eden şair, tantanalı, mûsıkîli, ihtişamlı bir şiir dili oluşturmuştur. “Mübalağa” onun sanatını açıklamada anahtar sözcüktür.Övdüklerini idealize ederek göklere çıkarır, yerdiklerini yerin dibine geçirir. Daha önce övdüğü birini, belli bir süre sonra hiç çekinmeden hicveder. Kendisinden birazcık zarar gördüğü herkesi hicvetmiştir. Babasından sadrazama kadar herkesi hicvetmiştir. Babasını, “Peder değil, başıma belâ-yı siyahtır bu.” sözleriyle hicveder. Sivri dilinin cezasını canıyla ödemiştir. Kaside şairi olarak tanınan Nef’î’nin gazelleri de başarılıdır.Türkçe ve Farsça divanı vardır. Hiciv türündeki şiirlerini Siham-ı Kaza adlı bir kitapta toplamıştır. Mesnevisi yoktur.Sebk-i Hindi temsilcilerindendir.

2. NABİ

Eğitimli bir şair olan Nabi’nin şiirlerinde düşünce ön plandadır. Toplumun aksak yönleri ni eleştirir; din ve töreyle ilgili öğütler içeren didaktik şiirler yazar Şiirlerinde hikmetli sözlere yer verir.

Toplumcu bir şair olan Nâbî, estetik güzellikten çok iyi ve doğru olanın peşindedir. Şiirlerinde âşıkâne duygulara, içki ve eğlenceye yer vermez; Onun şiirlerinde düşünce vardır. Bu yüzden şiirlerinde lirizm bakımından kuru ve durgundur.Kendinden sonraki şairleri etkilemiş ve böylece edebiyatımızda “Nâbi Ekolü” diyebileceğimiz bir edebiyat çığırı açmıştır.

Şairin “Divan”ından başka “Hayriyye” ve “Hayrabad” adlı mesnevileri, ve mektuplarından oluşan “Tuhfetü’l-Harameyn” ve “Münşeat” adlı kitapları vardır.

Hayriye, oğluna dair yazılmış bir ahlak ve öğüt kitabıdır.

Hayrâbad, eserin asıl yazarı İranlı F. Attar’dır. Bir aşk ve macera öyküsüdür.

3. NAİLİ

Gazelde türünde başarılı olmuş bir şairdir. Şiirlerinde anlam derinliğine önem verir.Sebk-i Hindi akımının temsilcilerindendir. Divanı vardır.

4.NEŞATİ
Edirneli kökenli şair, Mevlevi’dir. Divanı vardır.Sebk-i Hindi akımına bağlıdır.

5. ŞEYHÜLİSLAM YAHYA

4.Murat’ın Revan ve Bağdat seferlerine katıldı.Baki’nin ölümünden sonra gazelde üstat sayılmıştır.Dili temiz, hayalleri incedir, lirizmde derindir. Divanı vardır.

6.NEV’İZADE ATAYİ

Mesnevileri ile tanınır.

7. KARACAOĞLAN

Aşık tarzı halk edebiyatının önde gelen şairlerindendir. Çukurova bölgesinde, Varsak boyu arasında yetişmiştir. Anadolu’yu Balkanları, Kafkasya’yı ve Suriye’yi dolaştığı şiirlerinden anlaşılmaktadır. Din dışı konulara eğilen Karacaoğlan şiirlerinde aşk, gurbet, güzellik, ölüm gibi temaları işler. Koşma, semai, varsağı biçimli şiirleri halk arasında yayılmış olup günümüzde de çalınıp söylenmektedir. Sade, canlı, özlü bir Türkçesi, coşkulu ve duygulu (lirik) bir üslubu vardır.

8.GEVHERİ

Doğum ve ölüm tarihleri ve hayatı hakkında kesin bilgi yoktur. Kırımlı olduğu, 1730’lu yıllara kadar yaşadığı bilinir. Bir ara Rumeli sınır boylarında bulunduğu, İstanbul’a gelerek bir padişahın divan katipliğini yapmıştır. Aşık Ömer gibi, medrese tahsilinden geçtiği, Divan tarzında şiirler de yazdığı bilinmekle birlikte, asıl ününü koşma, semai, varsağı, türkü biçimli şiirleriyle yapmıştır. Halk şiir zevkine uygun, akıcı bir dili vardır. Yabancı sözcük ve tamlamaları oldukça az kullanır.

9.AŞIK ÖMER
Konya-Karaman yöresine doğup yetişmiş bir ordu ozanıdır. Birçok sefere katılmış, sınır boylarında bulunmuş İstanbul’da da uzun süre kalmış, 1707’de (İstanbul’da) ölmüştür.Aşık tarzının en ünlü ve usta ozanlarındandır. Gerçek ününü koşma, semai ve varsağı biçimli şiirleri ile yapmıştır. Aruz ölçüsüyle kaside ve gazeller de denemiştir. Doğal ve coşkun bir dili vardır. Dilindeki yabancı sözcük sayısı Karacaoğlan’a göre daha fazladır

10.KAYIKÇI KUL MUSTAFA

Bir yeniçeri şairidir. Bağdat Seferini anlattığı Genç Osman Destanı ile tanınmıştır.

11.EVLİYA ÇELEBİ
Hem 17. yüzyılın hem de Türk edebiyatının en büyük seyahatname yazarıdır. Toplam 10 ciltten oluşan “Seyahatname“sinde Osmanlı yerleşim birimlerinin yanısıra Avusturya, Almanya,İran ve Rusya gezileri hakkında da detaylı bilgiler verir. Onun seyahatnamesinde coğrafi bilgiler, tarihi bilgiler, etnografik yapı, sosyoloji, hukuk vb. bilgiler de vardır. Evliya Çelebi’nin dili sadedir. Seyahatname ise sade nesrin en güzel örneğidir.

12. KATİP ÇELEBİ

İyi eğitim almış komle bir bilimadamıdır.hayatını bilime ve kitaplara adamıştır.Batılılar onu “Hacı Halife, Hacı Kalfa” olarak bilirler.Eserleri sade ve orta nesrin örneklerini oluşturur.

Arapça yazdığı “Keşfü’z Zünûn” birçok bilim dalı ile ilgili 1450 kitabı tanıtır. Bu eser Batı dillerine de çevrilmiştir.

Cihan-nüma” adlı eseri dünya ve Osmanlı ülkeleri coğrafyası kitabıdır.

Fezleke” ve “Takvimü’t-Tevarih” tarih alanındaki eserleridir.

Denizcilikle ilgili olarak yazdığı “Tuhfetü’l-Kibar Fi-Esfâr-il-Bihar” büyük deniz savaşlarını anlattığı kitabıdır.

Mîzânü’l-Hak” tarih felsefesi üzerine bir eserdir. Dini ve sosyal meseleleri müspet bir görüşle inceler.

13. NAİMA

Tarihçi Nâimâ’nın “Nâimâ Tarihi” olarak bilinen altı ciltlik eseri, hem tarih, hem de edebiyat açısından önemli bir kaynaktır. Yazar, 1591-1636 yılları arasındaki olayları tarafsız bir biçimde anlatır. Devletin aksayan yönlerini eleştirir, oldukça başarılı tasvirleri vardır.

14. PEÇEVİ

İbrahim Peçevî’nin “Peçevi Tarihi“adlı eserinde Kanuni ve IV.Murat devrinin olayları sade bir dille anlatır. Yazar canlı ve doğal bir üslupla olayları objektif biçimde anlatır.

15. KOÇİ BEY
Sultan IV. Murad’a, sonra I. İbrahim’e sun­duğu raporlarla tanınır. Sonradan risale haline getirilen bu raporların adı “Koçi Bey Risalesi” olarak kalmıştır. padişahlara Osmanlı devlet teşkilâtını, bu teş­kilâttaki bozuklukları, alınması gereken tedbirleri, padişa­hın görev ve yetkilerini anlatmıştır. Devrin sosyal, idari ve iktisadi durumu hakkında bilgi vermesi bakımından önemli bir eserdir.

16. NERGİSİ
Süslü nesrin önde gelen temsilcilerindendir.

17. VEYSİ
Süslü nesrin önde gelen temsilcilerindendir.


Cover Image

TÜRK EDEBİYATI DİL ANLATIM: NEF’İ’NİN HİCİV ZEKASI

Ocak 29, 2010 Okuma süresi: 4 dakika






TÜRK EDEBİYATI DİL ANLATIM: NEF’İ’NİN HİCİV ZEKASI


NEF’İ’NİN HİCİV ZEKASI

Şair Nef’i bir mecliste yaranla oturup hoşça sohbet ederken içeriye hiç sevmediği biri girer.Adam herkese ciddi ciddi selam verdiği halde Nef’i’ye lakayt bir tavırla “Merhaba canım!” der.Nef’i bu, durur mu hiç, lafı gediğine koyar:”Derhal çıkıyorum.


Hakkında

Bu kısım siten hakkında bilgi verir. Burayı değiştirmek ve düzenlemek için admin->eklentiler->tanımı düzenle

Etiketler