Cover Image

Şair Eşref (1846-1912)

Şubat 1, 2025 Okuma süresi: 16 dakika
Şair Eşref

  • Hiciv şairi (heccav), kaymakam.
  • 1846’da Manisa’nın Kırkağaç ilçesine bağlı Gelenbe kasabasında doğdu.
  • Asıl adı Mehmet Eşref‘tir.
  • Mahalle mektebinden sonra Manisa Hatuniye Medresesinde Arapça ve Farsça okudu.
  • Özel öğretmenlerden tarih ve matematik dersi aldı.
  • 1870’li yıllarda tahrirat kâtipliği ve mal müdürlüğü yaptı.
  • 1879’dan 1902’ye kadar Fatsa, Tirebolu, Kula gibi birçok kazada kaymakam olarak çalıştı.
  • 1902’de Gördes Kaymakamı iken içkiye olan düşkünlüğü, yazdığı hicivler ve Jön Türklerle irtibat hâlinde olması gibi nedenlerle tutuklanarak İstanbul’a gönderildi.
  • Bir yıl kadar hapis yattıktan sonra İzmir’e dönüp oradan da Mısır’a kaçtı.
  • Gönüllü sürgünlüğü sırasında kısa sürelerle Fransa, İsviçre ve Kıbrıs’ta da kaldı.
  • Mısır’da yayımladığı kitaplarla II. Abdülhamit ve rejimi aleyhinde ciddi bir mücadeleye girişti.
  • II. Meşrutiyet’in ilanı (1908) sonrası ülkeye döndü.
  • Kısa sürelerle önce Turgutlu Kaymakamlığına ardından da Adana Vali Muavinliğine atanan şair, 1909’da emekliye sevk edildi.
  • 22 Mayıs 1912’de Manisa Kırkağaç’ta veremden öldü.
  • Yakın bir dostu onu şu dizelerle uğurlamıştır:

Baktı hicvine layık değil alçak dünya
Eşref de kapağı attı cennete sonunda

  • Şair Eşref’in mezar taşına yazılmasını istediği kıta ise şöyledir:

Kabrimi kimse ziyaret etmesin Allah için
Gelmesin reddeylerim billahi öz kardaşımı

Gözlerim ebna-yı âdemden o rütbe yıldı kim
İstemem ben Fatiha, tek çalmasınlar taşımı

(ebna-yı âdem: âdemoğlu, rütbe: derece, kim: ki)

  • Hiciv sanatının edebiyatımızdaki en önemli isimlerinden biridir.
  • Şiirlerinde zulüm, suistimal, yolsuzluk, rüşvet, iltimas, cehalet ve miskinlik gibi konuları sert bir dille eleştirmiştir.
  • İçeriği yeni olsa da şekil, üslup ve dil açısından divan şiirine bağlıdır.
  • Ölçü olarak yalnızca aruzu kullanmıştır.
  • Şiirlerinde halk ağzında yaşayan kimi söyleyiş ve deyimlere de yer vermiştir.
  • Şair, II. Abdülhamit ile çevresindekileri kimi zaman hakarete varan ifadelerle eleştirmekten çekinmemiştir:

Besmele gûş eyleyen şeytan gibi
Korkuyorsun “Höt!” dese bir ecnebi

Padişahım öyle alçaksın ki sen
İzzet-i nefsin Arap İzzet gibi!

(guş eylemek: işitmek)

  • Şiirlerinde sık sık “hürriyet” kavramına vurgu yapmıştır:

Eşrefa! Hürriyet uğrunda feda olsak n’ola
Zulmü sultanın yutulmaz bir bela macunudur

(Eşrefa: Ey Eşref)

Çok değildir olsa hürriyet için canlar feda 

Kalb-i millette yer eyler öyle kurbanın adı

(kalb-i millette: milletin kalbinde)

  • Şair Eşref, İkinci Meşrutiyet’ten sonra durumun değişmediğini görünce yergilerini bu sefer de yeni rejime yöneltmiştir. Bu konuyla ilgili en çok anlatılan anekdot şöyledir:

“Abdülhamid’in baskıcı yönetimine karşı büyük umut bağladığı Meşrutiyetçiler de bir baskı düzeni kurmaya kalkışınca düş kırıklığına uğrayan Şair Eşref: “Pek değişen bir şey olmadı. Abdülhamit zamanında söz söylemek yasaktı, ağzını açanın anasını ağlatırlardı. Şimdi kural değişti, söylemek serbest ama söyledikten sonra ağlatıyorlar insanın anasını.”

  • Divan şiirinde Nefi ve Süruri gibi şairler ile öne çıkan hiciv tarzının önemli temsilcilerinden biri olan Şair Eşref, kendini Nefi ile mukayese etmekten de çekinmemiştir:

Oku eşarımı bir kere benim
Deme Nefi’ye o bir harikadır
 

Ehl-i namus olana hoş görünür
Fakat alçaklara bir barikadır

(eşar: şiirler, ehl-i namus: namuslu insanlar, barika: şimşek)

Eserleri: Deccal, Şah ve Padişah, Hasbihâl, İran’da Yangın Var, İstimdad, Şair Eşref’in Külliyatı.

Hicivlerinden…

1.
Cihanda var mıdır bizler kadar bilmem garaz mutat
Görürsek kimde asar-ı liyakat, eyleriz berbat

(Bilmem, dünyada var mıdır? Bizdeki kadar kötü bir niyet. Kimde görsek hünerli bir eser / liyakat izleri hemen berbat ederiz.)

2.
Güya elektriktendir hürriyetin ziyası,
Kullanmayı bilenler eyler evi münevver
 

Bilmeksizin ederse işale kim tasaddi,
Hem kendisi olur kül hem ev yanar beraber

(Sözde, elektriktendir özgürlüğün ışığı. Onu kullanmayı bilenler de evini / ülkelerini aydınlatır. Yetkin olmayan insanların bu konuya el atması ise hem kendilerini hem de evi / ülkeyi yakmalarına neden olur.)

3.
Vükelayı sıraya çeksem eğer zahir olur
Kimi hırsız uğursuz, kimi nadan gibidir

(Şu vekilleri / bakanları sıraya çeksem kimi hırsız, kimi uğursuz kiminin de cahil olduğu ortaya çıkar.)


4.
Her biri hâlince icra-yı mezalim etmede
Görse bir memuru insan bir şaki zanneyliyor

(Her biri elinden geldiğince vatandaşa eziyet ediyor ki insan onlardan birini görünce haydut zannediyor.)

5.
Kışlalar saye-i şahanede cennet gibidir
Bir giren sonra içinden gavur olsa çıkamaz

(Padişahın sayesinde kışlalar cennete döndü, içeri düşen din değiştirse bile çıkamaz. Beyitte asıl kastedilen ise uzun askerlik süreleri nedeniyle kışlaların askerler için cehenneme dönmüş olmasıdır.)

6.
Şimdi tekkeler tembel yatağıdır bütün
Medrese sakinleri asker kaçağıdır bütün

Anekdotlar…

Hizmeti Görüldü

Hiçbir iş yapmadan uzun yıllar devletten maaş alan yüksek bir memurun öldüğünü öğrenen Eşref şöyle der: “Oh be! Nihayet öldü de devlete millete bir hizmeti görüldü.”

Hiciv Tutkusu

Şair Eşref, İstanbul’da yaşadığı günlerde arkadaşları ile Sirkeci Garı’nda sohbet ederken arkadaşları ona: “Biraz sakin ol, her şeyi de hicvetme!” deyince Eşref: “Size kendimi tanıtayım.” dedikten sonra hiciv tutkusunu anlatan şu kıtayı okur:

Ölsem de seçmem yalanı
Doğru söyler gezer bir şairim
Bir güzel mazmun bulunca Eşrefa!
Kendimi hicveylemezsem kafirim!

(İlk dizenin orijinali hâli: Eylemem ölsem de kizbi ihtiyar)

Dilenci Hükûmet

Köprüyü paralı yapıp bütçe açıklarını köprü parasıyla azaltma fikri ilk ortaya atıldığında Eşref, tepkisini şu iki dizeyle ortaya koyar:

Ahali köprüden on para vermezse geçirmezler
Ne feyz ummaktayız böyle dilenci hükumetten?

Boşuna Uğraşma

Dönemin edebiyatçılarından Muallim Naci’nin yeni bir sözlük hazırlığı içinde olduğunu duyan Eşref, ona şu notu iletir: “Eğer amacın memlekete hizmet etmekse özgün bir sözlük yazacağım diye boşuna uğraşma! Şu andaki sözlükten merhamet, himmet, cömertlik, esirgeme, çalışma gibi artık toplumumuzda bir karşılığı olmayan sözcükleri çıkar at; yeni sözlük hazırdır.”

İlgili Sayfalar

👉 Hürriyet Kasidesi’ne Tehzil

👉 Hicviye

👉 Neyzen Tevfik

Yararlanılan Kaynaklar

  • Çeşitli Yönleriyle Şair Eşref, Alpay Kabacalı
  • Yergi, taşlama ve Hazırcevaplarıyla Nüktedan Şair Eşref, Süleyman Bulut
  • TDV İslam Ansiklopedisi, Şair Eşref, Ömer Faruk Huyugüzel
  • Tanzimat’tan Bugüne Edebiyatçılar Ansiklopedisi, Yapı Kredi Yayınları


Cover Image

Kaside Der-Hakk-ı Peder-i Hiş

Ocak 23, 2025 Okuma süresi: 14 dakika
17.yüzyıl divan şairi Nefi (Ömer), Sarıkamış Sancak Beyi Mehmet Bey’in oğludur.
Övgüde olduğu gibi yergide (hicivde) de bir üstat olan şair, babasının Kırım Hanı’na nedim olup ailesini terk etmesi üzerine aşağıda verilen kasideyi yazmıştır.
Kasideler övmek amacıyla yazılan şiirler olsa da şair -burada olduğu gibi- bu nazım şeklini hiciv yazmak için de kullanmıştır.
İlgili şiir, şairin hicivlerini topladığı “Siham-ı Kaza” adlı eserinde bulunmaktadır.
Hicivlerinde bambaşka bir kişiliğe bürünen Nefi, “Kaza Okları” anlamına gelen Siham-ı Kaza’da yer yer yergiyi aşıp küfre varan kaba saba ifadeler kullanmıştır.
31 beyitten oluşan bu hiciv, aşağıda günümüz Türkçesiyle birlikte verilmiştir:

Kaside Der-Hakk-ı Peder-i Hiş

Saadet ile nedim olalı peder Han’a
Ne mercümek görür oldı gözüm ne tarhana


Babam, Kırım Hanı’na mutluluk ile nedim olduğundan beri gözüm ne mercimek ne de tarhana görür oldu.

Zügürdlük âfetüm oldı aceb midür etsem
Peder gibi buradan ben de arz-ı cer Han’a

Züğürtlük felaketim oldu, acaba ben de babam gibi Han’dan para dilensem şaşılır mı?

Eger müsaade etmezse bir tulum yağa
İki tulum kımız olsun nedür zarar 

Han’a

Eğer, bir tulum yağa müsaade etmezse iki tulum kımız olsun. Bunun zararı var nedir ki Han’a?

Buna da hısset olur mı ki günde bin Tatar
Ṭulum ṭulum ḳımızı piş-keş çeker Han’a

Bu isteklerime karşı cimrilik eder mi? Ki günde bin Tatar tulum tulum kımızı peşkeş çeker Han’a.

Pederde mi aceb imsak ḫânda mı bilsem
Nezaket ile bunı kim sual eder Han’a

Bilsem cimrilik acaba babam da mı yoksa Han’da mı, nezaket ile bunu kim sorabilir Han’a.

Peder degül bu belâ-yı siyahdur başuma
Sözüm yerinde n’ola güç gelürse ger Han’a

Baba değil bu, kara beladır başıma. Sözlerim yerindedir, Han’ın zoruna giderse ne yapayım?

Benüm zügürdlük ile ellerüm ṭaş altında
Müzahrefatın o dürr ü güher ṣatar Han’a

Benim züğürtlükten ellerim taş altındayken o süprüntülerini (şiirlerini) inci ve cevher diye satar Han’a.

Ben ıztırab ile bunda sema’a girmede ol
Dü-beyt okur nagamatıyla def çalar Han’a

Ben ıstırapla buralarda dolaşırken o Han’a ezgi ile iki beyit okuyup tef çalar.

Zügürd olursam olaydum ne çare kail idüm
Olaydı baş sokacak denlü muhtasar hâne

Züğürt olursam olaydım yapacak bir şey yok ama başımı sokacak kadar bir evim olsaydı 

razı olurdum buna.

Huda bilür ki sözüm serteser hakikatdür
Baş ağrıdur der isem lîk serbeser 
Han’a

Allah bilir ki sözüm baştan sona gerçektir. Fakat gerçeklerin hepsini anlatırsam Han’a onun başını ağrıtır.

O demde kim peder-i nâbekâr u sifle-nihâd
Beni garib ḳoyup oldı hem-sefer Han’a

Alçak tabiatlı hayırsız babam, beni garip koyup Han’a gittiği zaman…

İki kaside komışdı ekâbiri cer içün
Pür oldı anun ile şehr içinde her hâne

Şehrin ileri gelenlerinden caize almam için iki kaside bırakmıştı. Şehir içindeki her ev o kaside ile doldu.

Ne caize ne sıla var bu yerde meddaha
Meger edem yine varınca bergüzer Han’a

Kaside yazarlarına ne caize ne de hediye var burada (Erzurum/ Pasinler). Han’a gidersem bu kasideleri ona armağan edeyim bari.

Peder bu mısra’ı hod kendi söylemişdi bilür
Menâre üstine laklak çıkar yapar hâne

Babam kendi söylemişti 

bu dizeyi, bilir: “Minare üstüne leylek çıkar, yuva yapar” (Evsizliğin ne olduğunu bilir.)

Giderdüm âh veli korkaram ki ammüm de
Ṭuyarsa gitdügüm ardumca can atar Han’a

Han’a ben de giderdim ama korkarım ki amcam gittiğimi duyarsa can atarak ardımdan gelir.

Bela bir iken üç olurdı başına Han’ın
Ederdi her biri bir gune arz-ı cer Han’a

Her birimiz bir şekilde Han’a dilenir, Han’ın başındaki bela da bir iken üç olurdu.

Üçi de cerr-i muvâfık ederdi birbirine
Biri birin yine tenhada hem geçer Han’a

Üçümüz de para koparmak aramızda uzlaşırdık ama Han ile yalnız kalınca da birbirimizin arkasından konuşurduk.

Bela budur ki riayet ederse Han bize ger
Ne denlü var ise cerrar azm eder Han’a

Han bizi kabul edip ağırlarsa memlekette ne kadar dilenci varsa hepsi Han’a yönelir ki asıl bela budur.

Bu denlü asker-i cerrara memleket gereke
Ne kişver-i Leh ü Çeh ne Ḳırım yeter Han’a

Böyle bir dilenci ordusunu beslemek için ne Lehistan ve Çek ne Kırım yeter Han’a.

Bu hayret ile varup geldügümce ahbaba
Kimi söger pedere kimisi güler Han’a

Bu garip durumu dostlara varıp anlattığımda kimi babama söver kimi de Han’ın hâline güler.

Biri ki Mir Şerefdür kadimi aḥbabun
Dua-yı ḫayr eder olmaz hem ol kadar Han’a

Bu eski dostların biri de Mir Şeref’tir ki Han’a onun kadar hayır dua eden olmaz.

Görince hâlümi şetm-i galiz eder pedere
Döner yemin eder ardınca hem Tatar Han’a

Mir Şeref, hâlimi görünce babama ağır küfür eder. Sonra da dönüp Tatar Han’a yemin eder. 

Not: Kaside, aşağıdaki beyitten itibaren Mir Şeref’in ağzından devam eder.

Ki Han sevaba girüp ger babanı ḳatl etse
Dua ederdi felekden ferişteler Han’a

Ki Han sevaba girip babanı öldürse gökten melekler ona dua ederdi.

Niçün deyince heman handenâk olup der kim
Nice nedim olur öyle leim har Han’a

Niçin deyince de hemen gülerek der ki: “Öyle aşağılık bir eşek nasıl nedim olur Han’a.”

Denâetinden eger bir latife nakl etsem
Olurdı tuhfe-i makbul mâ-hazar Han’a

Babanın alçaklığından bir fıkra anlatsam bu, Han için hazırlanmış makbul bir hediye olurdu.

Soyardı nalını ölmiş eşeklerün yolda
Verürdi nan u piyaza konınca her hana

Baban yolda ölmüş eşeklerin nalını soyar, konakladığı her handa onun parasıyla ekmek ve soğan alırdı.

Nigah-ı ḥasret ile reng-i rū komaz bilürem
Meded tuyurmasun ana gelince zer Han’a

Han’a altın gelirse aman duyurmasın babana, bilirim altına bile iç çekip baksa rengini soldurur.

Kırımı Han sana verse babandan artar mı
Yabana söyleme verme varup keder Han’a

Han, Kırım’ı sana verse babandan sana kalır mı, varıp boş sözlerle Han’a keder verme. (yabana söylemek: esası olmayan şeyler söylemek, saçmalamak, boşa konuşmak.)

Babana bin deve ger sana bir keçi verse
Anı dahı bana ver deyü göz kıpar Han’a

Han; babana bin deve, sana bir keçi verse baban onu da bana ver, diye Han’a göz kırpar.

Kanaat eyle baban gibi olma sen cerrar
Sıçup bokunı ye tek verme derd-i ser Han’a

Sen kanaat et, baban gibi dilenci olma, sıç.p b.kunu ye de Han’ın başına dert olma.

Tevekkül eyle cenab-ı Huda’ya ahvalün
Ne şeri-i hara arz eyle ne Tatar Han’a

Hâlini Allah’a havale eyle. Ne eşeğin hükmüne ne Tatar Han’a arz eyle.

Nefi (Siham-ı Kaza)

Konu Anlatımı İndir!  👇

İlgili Sayfalar


Hakani ve Nefi’de Ekmek Kavgası, Saadet Karaköse
Siham-ı Kaza (Eleştirel Basım), Nefi, Hazırlayan Furkan Öztürk


Hirrename

Kasım 29, 2022 Okuma süresi: ~1 dakika

Günümüz Türkçesi

Kedimin her gece böbrekle dolardı sepeti
Yok idi nimetinin rahatının hiç adedi
Şehla gözleri, ayırt ederken kötüyü iyiyi
Sardı etrafını bin türlü düşman türedi
Kedimi talihsizlik faresi gafletle yedi
Buna yandı yüreğim ah kedi vah kedi


Devamını okuyayım »


Cover Image

Neyzen Tevfik (1879-1953)

Şubat 5, 2022 Okuma süresi: 2 dakika
I.

Pantolonum döndü billâh eleğe
Ne söyleyeyim o utanmaz feleğe
Sanatkârlar ibret ile bakınız
Sırtımdaki şu ceketle yeleğe

II.

Kime sordumsa seni doğru cevap vermediler
Kimi hırsız, kimi alçak, kimi deyyus dediler
Künyeni almak için partiye ettim telefon
Bizdeki kayda göre o şimdi mebus dediler

(mebus: milletvekili)

III.

Serserinim, düştüm aşkınla meye,
Nasıl girdin elimdeki şu ney’e
Hem seversin beni Neyzen’im diye
Hem de sarhoş diye destan edersin

IV.

Hayliden hayli kalınlaştı yobazlık yeniden
Softalık zorlu anırtı ile aldı yürüdü
Kara bir kinle taassup pusudan çıktı
Yurdu şahane cehalet yeni baştan bürüdü

V. (Günümüz Türkçesi)

Karakolda bir haylice süre yattım
Allah’ın lütfuyla başımdan bunu da atlattım
Çıktım ama tanıdıklar vermezdi bana selam
Nerde olsam lanetli iki casus sabah akşam
Yolda ardıma düşüp sürerdi gizlice izimi
Dostları görünce ben de çevirirdim yüzümü
Anladım ki burada yaşamak benim için müşkül
Sonu zindanda olacaktır çaresiz sefil
Bir ölüm, başka çıkar yol olamaz vatanı terkin

VI. (Günümüz Türkçesi)

Kimse ayıplamaz biz kafa göz yarsak da
Dövüşe, kavgaya var milletin elbet hakkı
Yatalı beş senedir sade mısır ekmeğine
Kalmadı halkımızın Hint horozundan farkı

Not: Şair bu dörtlüğü, Birinci Dünya Savaşı’nda halkın normal ekmek bulamaması üzerine yazmıştır.

VII. 


Hakkında

Bu kısım siten hakkında bilgi verir. Burayı değiştirmek ve düzenlemek için admin->eklentiler->tanımı düzenle

Etiketler