Uzun mısralar kendi aralarında, kısa mısralar kendi aralarında iki ayrı gazel gibi kafiyelenir.
Müstezadlar genel itibariyle gazelden türemiş nazım şekilleri olmakla birlikte, az sayıda da olsa rübai, kıt’a ve kasideden türemiş olanları da vardır.
Ey şûh-ı kerempîşe dil-i zâr senindir
Yok minnetin asla
Ey kân-ı güher anda ne kim var senindir
Pinhân ü hüveydâ
Sen kim gelesin meclise bir yer mi bulunmaz
Baş üzre yerin var
Gül goncasısın gûşe-i destâr senindir
Gel ey gül-i ra’nâ
N’eylersen edüp bir iki gün bâr-ı cefaya
Sabr eyle de sonra
Peymâne senin hâne senin yâr senindir
Ey dil tek ü tenhâ
Bir bûse-i can bahşına ver nakd-ı hayatı
Ger kâ’il olursa
Senden yanadır söz yine bâzâr senindir
Ey âşık-ı şeydâ
Çeşmân-ı siyeh mest-i sitem kâkülü pür-ham
Ebrûları pür-çîn
Benzer ki bu dildâr-ı cefâkâr senindir
bî-şübhe Nedîmâ
mef’ûlü mefâîlü mefâîlü faûlün
mef’ûlü faûlün
Nedîm
Açıklaması:
Ey âlicenap şuh, zavallı gönlüm senindir; hiç minnet etme ve ey mücevher madeni, bu gönüldeki gizli açık ne varsa hepsi senindir.
Sen meclise gelirsin de bir yer mi bulunmaz; yerin baş üzerindedir; çünkü, gül goncasısın, senin yerin sarığın köşesidir, gel ey gül-i ra’nâ! (sarı ve kırmızı yaprakları olan gül)
Ey gönül, ne yaparsan yap, bir iki gün cefa yüküne sabret; sonra kadeh de ev de sevgili de senindir; hem de yalnız senin!
Ey çılgın aşık, eğer o güzel razı olursa, ölülere can veren bir öpücüğü karşılığında bütün ömrünü ver; bu sözüm sana, ama yine de sen bilirsin.
Ey Nedim, gözleri zilzurna zulüm sarhoşu, kâkülü kıvrım kıvrım, kaşları çatık bu güzelin senin zalim sevgilin olduğu anlaşılıyor; bunda hiç şüphe yok.