Cover Image

Bağ-ı Dehrin Hem Hazanın Hem Baharın Görmüşüz

Nisan 2, 2022 Okuma süresi: 5 dakika
Top-ı âh-ı inkisâra pâydâr olmaz yine
Kişver-i câhın nice sengin hisârın görmüşüz

Bir hurûşiyle eder bin hâne-i ikbâli pest
Ehl-i derdin seyl-i eşk-i inkisârın görmüşüz

Bir hadeng-i cân-güdâz-ı âhdır sermâyesi
Biz bu meydânın nice çâbük-süvârın görmüşüz

Bir gün eyler dest-beste pây-gâh-ı cây-gâh
Bi-aded mağrur-ı sadr-ı itibârın görmüşüz

Kâse-i der-yüzeye tebdîl olur câm-ı murâd
Biz bu bezmin Nâbiyâ çok bâde-hârın görmüşüz

Nabi

Vezin: fâilâtün / fâilâtün / fâilâtün / fâilün

Günümüz Türkçesi ve Açıklamalar

I.

Bağ-ı dehrin hem hazânın hem bahârın görmüşüz
Biz neşâtın da gamın da rüzgârın görmüşüz

bağ-ı dehr: dünya bahçesi
hazan: sonbahar
gam: keder, üzüntü
neşât: sevinç, mutluluk
rüzgar: zaman, devir, yel

Günümüz Türkçesi: Dünya denen şu bahçenin hem sonbaharını (yaşlılığını) hem ilkbaharını (gençliğini) gördük. Yani biz, sevincin de üzüntünün de çağını yaşadık ya da tüm bunların bir rüzgar gibi gelip geçtiğini gördük.
Zaman, çağ, devir gibi anlamlara da gelen “rüzgâr” sözcüğü dizede tevriyeli olarak kullanılmış. Öğüt verecek olgunluğa ve tecrübeye sahip olduğunu düşünen şair; beyitte hazan-bahar, neşe-gam tezadından yararlanarak hayatın değişkenlik gösterdiğine vurgu yapmıştır.

II.

Çok da mağrur olma kim meyhâne-i ikbâlde
Biz hezâran mest-i mağrurun humârın görmüşüz

mağrur: gururlu
kim: ki bağlacı
ikbal: mutluluk, talih, refah
meyhâne-i ikbâl: ikbal meyhanesi (yüksek mevki-makam)
hezâran: pek çok, binlerce
mest: sarhoş
humâr: sarhoşluğun verdiği sersemlik

Günümüz Türkçesi: Talihin meyhanesinde çok da gururlanma ki biz orada, nice gurur sarhoşunun sonunda baş ağrısı (sıkıntı) çektiğini görmüşüz.
Beyitte makam ve mevkilerini ebedi zanneden ve elindekilerle gururlanan insanlara uyarı yapılmıştır. Ancak bu sarhoşluk uzun sürmez. Hayatta birçok şey gören şair, binlerce gurur sarhoşunun ayıldıktan sonraki halini görmüştür.

III.

Top-ı âh-ı inkisâra pâydâr olmaz yine
Kişver-i câhın nice sengin hisârın görmüşüz

top-ı ah-ı inkisar: beddua ahlarının topu
pây-dâr: sağlam, devamlı
kişver-i câh: makam, mevki ülkesi
seng: taş

Günümüz Türkçesi: Mevki-makam ülkesinin taştan nice hisarları vardı ama beddualar nedeniyle (tüm bunların) yine de ayakta kalamadığını gördük.
Beyit, milletlerin kaderine hâkim olan iktidar sahiplerine bir uyarıdır. Onlar, taştan hisarlarla çevrili şehirlerde otururlar ve saltanatlarının ebedi olduğunu düşünürler. Gün gelir yıkılmaz diye bilinen bu kaleler bir âh topu (beddua ateşi) ile yerle bir olur.

IV.

Bir hurûşiyle eder bin hâne-i ikbâli pest
Ehl-i derdin seyl-i eşk-i inkisârın görmüşüz

huruş: gürültü, ağlayıp inleme
pest: alçak, aşağı
ehl-i dert: dert ehli, dert sahibi
eşk: gözyaşı
seyl: sel
inkisar: kırılma, gücenme, beddua

Günümüz Türkçesi: D

Şair, beyitte gününü gün eden nice insanın elindeki kadehin bir gün dilenci tasına dönüştüğünü söylemektedir.


17. YÜZYIL DİVAN EDEBİYATI SANATÇILARI

Nisan 13, 2010 Okuma süresi: 11 dakika

Osmanlı Devletinin gerileme sürecine girdiği 17. yüzyılda Divan edebiyatımız gelişmesini sürdürür.Divan edebiyatımız, Arap- Fars edebiyatlarının tesirinden kurtularak kendini kanıtlama yolunda büyük aşama sağlar.Özellikle kaside ve gazel türlerinde çok başarılı bir dönem yaşanmıştır. Kasidede Nef’i, Gazelde Şeyhülislam Yahya ön plandadır. 17. yüzyılda Sebk-i hindi akımı başlamıştır. Hint tarzı girift hayallerle süslü şiirler yazılmaya başlanır. nef’i, Naili, Neşati (ve 18. yüzyılda Şeyh Galip) Sebk-i Hindinin önemli temsilcileridir.Bu arada Nabi ise hikemi tarz şiirleriyle ün kazanmıştır.17. yüzyılda nesir türünde de önemli adımlar atılmaktadır. Evliya çelebi, Seyahatname’siyle, Katip Çelebi ise bilim kitaplarıyla nesir sahasını doldururlar.

Bu yüzyılda âşık edebiyatı da büyük gelişme göstermiştir. Başta Karacaoğlan, Kayıkçı Kul Mustafa, Âşık Ömer, Gevheri gibi büyük saz şairleri bu dönemde yetişmiştir. Âşık tarzı Türk şiiri, bu yüzyılda yetişen Karacaoğlan’la altın çağını yaşamıştır. Gevherî, Âşık Ömer’in şiirlerinde ise divan edebiyatının etkileri belirgin bir biçimde görülmeye başlamıştır.

1. NEF’İ: Erzurumlu şairimiz Nef’i’nin asıl adı Ömer olup mert ve yiğit bir Anadolu insanıdır. Nef’i asıl ününü kasideleriyle sağlamıştır. Fakat Nef’i ölçüsüzce över ya da yerer. Yani övdü mü göklere çıkarır; Yerdi mi yerin dibine sokar. Şiirlerinde sese çok önem veren Nef’i’nin tasvir yeteneği ve hayal gücü çok gelişmiştir.Şiirlerinde dil oldukça ağır, ama akıcıdır. Şiirlerinde iç ahenge dikkat eden şair, tantanalı, mûsıkîli, ihtişamlı bir şiir dili oluşturmuştur. “Mübalağa” onun sanatını açıklamada anahtar sözcüktür.Övdüklerini idealize ederek göklere çıkarır, yerdiklerini yerin dibine geçirir. Daha önce övdüğü birini, belli bir süre sonra hiç çekinmeden hicveder. Kendisinden birazcık zarar gördüğü herkesi hicvetmiştir. Babasından sadrazama kadar herkesi hicvetmiştir. Babasını, “Peder değil, başıma belâ-yı siyahtır bu.” sözleriyle hicveder. Sivri dilinin cezasını canıyla ödemiştir. Kaside şairi olarak tanınan Nef’î’nin gazelleri de başarılıdır.Türkçe ve Farsça divanı vardır. Hiciv türündeki şiirlerini Siham-ı Kaza adlı bir kitapta toplamıştır. Mesnevisi yoktur.Sebk-i Hindi temsilcilerindendir.

2. NABİ

Eğitimli bir şair olan Nabi’nin şiirlerinde düşünce ön plandadır. Toplumun aksak yönleri ni eleştirir; din ve töreyle ilgili öğütler içeren didaktik şiirler yazar Şiirlerinde hikmetli sözlere yer verir.

Toplumcu bir şair olan Nâbî, estetik güzellikten çok iyi ve doğru olanın peşindedir. Şiirlerinde âşıkâne duygulara, içki ve eğlenceye yer vermez; Onun şiirlerinde düşünce vardır. Bu yüzden şiirlerinde lirizm bakımından kuru ve durgundur.Kendinden sonraki şairleri etkilemiş ve böylece edebiyatımızda “Nâbi Ekolü” diyebileceğimiz bir edebiyat çığırı açmıştır.

Şairin “Divan”ından başka “Hayriyye” ve “Hayrabad” adlı mesnevileri, ve mektuplarından oluşan “Tuhfetü’l-Harameyn” ve “Münşeat” adlı kitapları vardır.

Hayriye, oğluna dair yazılmış bir ahlak ve öğüt kitabıdır.

Hayrâbad, eserin asıl yazarı İranlı F. Attar’dır. Bir aşk ve macera öyküsüdür.

3. NAİLİ

Gazelde türünde başarılı olmuş bir şairdir. Şiirlerinde anlam derinliğine önem verir.Sebk-i Hindi akımının temsilcilerindendir. Divanı vardır.

4.NEŞATİ
Edirneli kökenli şair, Mevlevi’dir. Divanı vardır.Sebk-i Hindi akımına bağlıdır.

5. ŞEYHÜLİSLAM YAHYA

4.Murat’ın Revan ve Bağdat seferlerine katıldı.Baki’nin ölümünden sonra gazelde üstat sayılmıştır.Dili temiz, hayalleri incedir, lirizmde derindir. Divanı vardır.

6.NEV’İZADE ATAYİ

Mesnevileri ile tanınır.

7. KARACAOĞLAN

Aşık tarzı halk edebiyatının önde gelen şairlerindendir. Çukurova bölgesinde, Varsak boyu arasında yetişmiştir. Anadolu’yu Balkanları, Kafkasya’yı ve Suriye’yi dolaştığı şiirlerinden anlaşılmaktadır. Din dışı konulara eğilen Karacaoğlan şiirlerinde aşk, gurbet, güzellik, ölüm gibi temaları işler. Koşma, semai, varsağı biçimli şiirleri halk arasında yayılmış olup günümüzde de çalınıp söylenmektedir. Sade, canlı, özlü bir Türkçesi, coşkulu ve duygulu (lirik) bir üslubu vardır.

8.GEVHERİ

Doğum ve ölüm tarihleri ve hayatı hakkında kesin bilgi yoktur. Kırımlı olduğu, 1730’lu yıllara kadar yaşadığı bilinir. Bir ara Rumeli sınır boylarında bulunduğu, İstanbul’a gelerek bir padişahın divan katipliğini yapmıştır. Aşık Ömer gibi, medrese tahsilinden geçtiği, Divan tarzında şiirler de yazdığı bilinmekle birlikte, asıl ününü koşma, semai, varsağı, türkü biçimli şiirleriyle yapmıştır. Halk şiir zevkine uygun, akıcı bir dili vardır. Yabancı sözcük ve tamlamaları oldukça az kullanır.

9.AŞIK ÖMER
Konya-Karaman yöresine doğup yetişmiş bir ordu ozanıdır. Birçok sefere katılmış, sınır boylarında bulunmuş İstanbul’da da uzun süre kalmış, 1707’de (İstanbul’da) ölmüştür.Aşık tarzının en ünlü ve usta ozanlarındandır. Gerçek ününü koşma, semai ve varsağı biçimli şiirleri ile yapmıştır. Aruz ölçüsüyle kaside ve gazeller de denemiştir. Doğal ve coşkun bir dili vardır. Dilindeki yabancı sözcük sayısı Karacaoğlan’a göre daha fazladır

10.KAYIKÇI KUL MUSTAFA

Bir yeniçeri şairidir. Bağdat Seferini anlattığı Genç Osman Destanı ile tanınmıştır.

11.EVLİYA ÇELEBİ
Hem 17. yüzyılın hem de Türk edebiyatının en büyük seyahatname yazarıdır. Toplam 10 ciltten oluşan “Seyahatname“sinde Osmanlı yerleşim birimlerinin yanısıra Avusturya, Almanya,İran ve Rusya gezileri hakkında da detaylı bilgiler verir. Onun seyahatnamesinde coğrafi bilgiler, tarihi bilgiler, etnografik yapı, sosyoloji, hukuk vb. bilgiler de vardır. Evliya Çelebi’nin dili sadedir. Seyahatname ise sade nesrin en güzel örneğidir.

12. KATİP ÇELEBİ

İyi eğitim almış komle bir bilimadamıdır.hayatını bilime ve kitaplara adamıştır.Batılılar onu “Hacı Halife, Hacı Kalfa” olarak bilirler.Eserleri sade ve orta nesrin örneklerini oluşturur.

Arapça yazdığı “Keşfü’z Zünûn” birçok bilim dalı ile ilgili 1450 kitabı tanıtır. Bu eser Batı dillerine de çevrilmiştir.

Cihan-nüma” adlı eseri dünya ve Osmanlı ülkeleri coğrafyası kitabıdır.

Fezleke” ve “Takvimü’t-Tevarih” tarih alanındaki eserleridir.

Denizcilikle ilgili olarak yazdığı “Tuhfetü’l-Kibar Fi-Esfâr-il-Bihar” büyük deniz savaşlarını anlattığı kitabıdır.

Mîzânü’l-Hak” tarih felsefesi üzerine bir eserdir. Dini ve sosyal meseleleri müspet bir görüşle inceler.

13. NAİMA

Tarihçi Nâimâ’nın “Nâimâ Tarihi” olarak bilinen altı ciltlik eseri, hem tarih, hem de edebiyat açısından önemli bir kaynaktır. Yazar, 1591-1636 yılları arasındaki olayları tarafsız bir biçimde anlatır. Devletin aksayan yönlerini eleştirir, oldukça başarılı tasvirleri vardır.

14. PEÇEVİ

İbrahim Peçevî’nin “Peçevi Tarihi“adlı eserinde Kanuni ve IV.Murat devrinin olayları sade bir dille anlatır. Yazar canlı ve doğal bir üslupla olayları objektif biçimde anlatır.

15. KOÇİ BEY
Sultan IV. Murad’a, sonra I. İbrahim’e sun­duğu raporlarla tanınır. Sonradan risale haline getirilen bu raporların adı “Koçi Bey Risalesi” olarak kalmıştır. padişahlara Osmanlı devlet teşkilâtını, bu teş­kilâttaki bozuklukları, alınması gereken tedbirleri, padişa­hın görev ve yetkilerini anlatmıştır. Devrin sosyal, idari ve iktisadi durumu hakkında bilgi vermesi bakımından önemli bir eserdir.

16. NERGİSİ
Süslü nesrin önde gelen temsilcilerindendir.

17. VEYSİ
Süslü nesrin önde gelen temsilcilerindendir.


NABİ’NİN GAZEL İNCELEMESİ

Şubat 21, 2010 Okuma süresi: 6 dakika

Bağ-ı dehrin hem hazanın hem baharın görmüşüz
Biz neşatın da gamın da ruzgarın görmüşüz

Bu dünya bahçesinin hem sonbaharını hem de ilkbaharını görmüşüz.Biz hem sevinç hem üzüntü zamanlarını yaşamışız.

Hazan,bahar sözcüklerinde tezat vardır.Sevinç ve üzüntü(neşat, gam) sözcüklerinde de yine aynı şekilde tezat sanatı görülmektedir. “hazan(sonbahar)=> gam (dert) ile bahar=> neşat(sevinç) sözcüklerinde leff ü neşir sanatı görülmektedir.Dünya bahçesi söz grubunda dünyanın bahçeye benzetildiğini görürüz.Bu teşbih-i beliğdir.Rüzgar sözcüğünde ise hem geçen zaman(günler) anlamı vardır hem de sevinç rüzgarı üzüntü rüzgarı söz gruplarında çokluk, furya anlamı var.Bu iki anlamlılığa tevriye diyoruz.

Çok da mağrur olma kim meyhane-i ikbalde
Biz hezaran mest-i mağrurun humarın görmüşüz

Talih meyhanesinde çok da gururlanma çünkü biz gururdan sarhoş olanların binlercesini daha sonra sersemlemiş halde görmüşüz.

Dünya kelimesi yerine dolaylama yapılarak meyhane-i ikbal denilmiş. Açık istiare var, çünkü benzeyen varlık yani dünya söylenmemiş.mağrur sözcüklerinin tekrarıyla tekrir sanatı; mest,meyhane ve humar(ayılma sersemliği) kelimeleriyle de tenasüp sanatı oluşturulmuş.”ikbal ile mağrurların sonu” söz grupları arasında tezat vardır.Zaten didaktik ve hikemi şiirleriyle tanınan Nabi, okuyucularına ahlak ve erdemi gösterecektir.

Top-ı ah-ı inkisara payidar olmaz yine
Kişver-i cahın nice sengin hisarın görmüşüz

Biz mevki ve ikbal ülkesinin nice taş kalelerini görmüşüz ki aldıkları beddua toplarıyla yıkılıp gitmişlerdir.

Sert taştan yapılan hisar ile o hisarın yıkılması tezat oluşturuyor.Garibanların bedduası topa benzetiliyor.Sadece benzeyen ve benzetilenle yapılan bu sanata teşbih-i beliğ denir.

Bir huruşiyle eder bin hane-i ikbali pest
Ehl-i derdin seyl-i eşk-i inkisarın görmüşüz

Biz dertlilerin sel gibi akan öfke gözyaşlarıyla binlerce talih evini yerle bir ettiğini görmüşüz.

Dertlilerin gözyaşları sele benzetilmiş: teşbih sanatı… Gözyaşlarının binlerce sarayı yıkması mübalağa sanatıdır.

Bir hadeng-i can-güdaz-ı ahdır sermayesi
Biz bu meydanın nice çabuk-süvarın görmüşüz

Biz bu meydanda nice binici görmüşüz ki can alıcı ah oklarıyla yere serilmişlerdir.

Bu dünyadaki iyi biniciler diyerek dünya nimetlerinden yararlananlar kastediliyor.Benzetilen(binici, süvari) var; benzeyen (insanlar, zenginler) yok.O halde açık istiare vardır.beddua, can alıcı oka benzetilmiş.(can alıcı beddua oku): kısaltılmış teşbih, çünkü benzetme edatı yok.Bu meydan diye kastedilen ise dünyadır.Benzeyen yok,açık istiaredir.

Kase-i der yuzeye tebdil olur cam-ı murad
Biz bu bezmin Nabiya çok bade-harın görmüşüz.

İsteklerin kadehi dilenci çanağına döner
Ey Nabi biz bu meclisin içki içenlerini çok görmüşüz.

Ey Nabi derken nida sanatı yapılıyor.Şair kendine sanki başka biriymiş gibi seslenmekle tecrid sanatını uyguluyor.Cam-ı muradın yani makul isteklerin dilenci çanağına dönmesi ile aşırı hırs ve hepbanacılık kastediliyor ve eleştiriliyor.Açgözlüler kastediliyor.Dilenci çanağı (açgözlülerin doymak bilmeyen hırsları): açık istiaredir. İstek kasesi: normal ihtiyaçlar için Allah’tan dua ve çalışmak suretiyle rızkın istenmesidir, yani ideal insan davranışıdır: O halde istek kasesi açık istiaredir. İstek kasesi ile dilenci çanağı: tezat sanatıdır. Bade-har (içiciler): açgözlüler anlamında açık istiaredir.

Şair Nabi’nin “görmüşüz” ifadelerini redif olarak her beytin sonunda tekrar etmesi şiire hikemi tarz kazandırıyor ve dünya malı peşinde koşmanın anlamsızlığını gözler önün seriyor.Aynı zamanda akurlara şiirin bilge bir kişinin ağzından çıktığı izlenimini kuvvetli olarak veriyor.


Cover Image

TÜRK EDEBİYATI DİL ANLATIM: NABİ’NİN BİLGELİĞİ

Ocak 30, 2010 Okuma süresi: 4 dakika






TÜRK EDEBİYATI DİL ANLATIM: NABİ’NİN BİLGELİĞİ


NABİ’NİN BİLGELİĞİ

Hikemi şiirlerin üstadı Nabi’nin padişaha yakın olmasını kıskanan bazı şairler onu zor durumda bırakmak için gayret ederlerdi.Bir gün bu haset kişilerden biri Nabi’yle karşılaştığında ona Arapçada,Farsçada ve Türkçede “Nereye” anlamına gelen:
-Eyne,küca,kanceru, diye ukalaca bir soru sorar.Koca Nabi bilgelikte onları cebinden çıkaracak birikime sahiptir:
-Fevki,bala,yukaru diye cevap vererek kötü niyetlerini ters yüz eder.


Hakkında

Bu kısım siten hakkında bilgi verir. Burayı değiştirmek ve düzenlemek için admin->eklentiler->tanımı düzenle

Etiketler