Çaresaz

Kasım 12, 2024 Okuma süresi: 6 dakika
Halide Edip Adıvar

Halide Edip Adıvar’ın romanı.
1961’de Cumhuriyet gazetesinde tefrika edilen roman, ilk kez 1971’de sanatçının “Akile Hanım Sokağı” romanı ile basılmıştır.
Bu küçük eser, kurgusu bakımından yazarın diğer romanlarına göre oldukça zayıftır.
Çaresaz, romanın ana kahramanı olan Mediha’nın lakabıdır. Sözcük; çare bulan, çare olan, yardımsever ve fedakâr gibi anlamlara gelmektedir.

Mediha, çok erken yaşta annesini kaybettiği ve babasıyla da sorunlu bir ilişkisi olduğundan kendisini sevdirmek için daima fedakârlık etmesi gerektiğine inanmaktadır.
Eserde toplum tarafından erkek ve kadına biçilen roller özellikle aşk ve evlilik üzerinden ele alınmıştır.
İlahi bakış açısıyla yazılan romanda olaylar İstanbul’da geçer.

Özet

Mediha, Erenköy’de bir ilkokulda öğretmendir. Çevresi tarafından sevilip sayılan genç kadın, Hoşkadem Bacı adlı bir kadının evinde kalmaktadır. Herkesin yardımına koşması nedeniyle “Çaresaz” olarak anılan Mediha, annesini küçük yaşta kaybedince babası Selim Bey tarafından yetiştirilmiştir.
Selim Bey, II. Abdülhamit zamanında Yıldız Sarayı’nda Kilercibaşı’nın yanında mühim bir mevki sahibi iken Padişah’ın tahtan indirilmesi ile işinden olmuştur. Mediha, bu sırada sekiz yaşındadır. Sonrasında içkiye başlayan babası zamanla varını yoğunu kaybetmiştir. 

Komşuları Nikolaki Efendi’nin yardımlarıyla Üsküdar Koleji’nde okuyan Mediha, babasını da okuldan mezun olduğu sırada kaybeder.
Hikâyeler de yazan Mediha, çocuklarla nasıl meşgul olacağını bilen iyi bir öğretmendir. Mahalle halkının yardımına koşup sorunlarına çare arayan Mediha’nın destek olduğu kişilerden biri de Neyyire Hanım’dır. Neyyire Hanım, oğlu Münir ile Çaresaz’ın kaldığı evin karşısındaki eski yeşil köşkte oturmaktadır. Yardım etme içgüdüsüne engel olamayan genç kadın sık sık köşke uğrar.
Bu sırada da Neyyire Hanım’ın adliyede küçük bir memur olan oğlu Münir’le yakınlaşmaya başlar. Mediha bu kez de ağır bir rahatsızlık geçiren Münir’e bakmak için okuldan izin alır. Ancak Münir’in uzun süre bakıma ihtiyaç duyduğunu düşünmesi üzerine öğretmenlikten istifa ederek köşke yerleşir. Babasıyla ilgilendiği zamanlardaki gibi Münir ve annesiyle de ilgilenen
Mediha, onlar için maddi ve manevi bir sığınak olacaktır. Bu arada hem İngilizce ders vermekte hem de yazdığı kitapları satarak eve katkıda bulunmaktadır.

Münir ise hukuku bitirip hâkim olmuştur. İki yılın sonunda dedikoduları engellemek için imam nikahı kıyarlar. Mediha, karşılıklı özgür olmak koşuluyla bu evliliğe rıza gösterir. Mediha ile ilgili duygularını netleştiremeyen Münir, iki yılın sonunda danslı bir toplantıda tanıştığı ve oldukça güzel bir kadın olan Şehnaz’a âşık olur. Şehnaz, resmî nikâh olması şartı ile Münir’in evlenme teklifini kabul eder.
Mediha, bu durumu olumlu karşılar hatta bu evliliğe karşı çıkan Neyyire Hanım’ı ikna etmek bile ona düşer. Ancak Şehnaz’ın kıskançlığı köşkteki huzuru zamanla bozacaktır.
Onlar balayında iken Çaresaz, Nikolaki Efendilere gider. Balayından dönen Münir ise Mediha’yı evde göremeyince telaşlanır. Kıskançlığı artan Şehnaz ise hamiledir. Ancak hamileliğin tehlikeli olacağı öğrenilince çocuğu aldırmak zorunda kalırlar.
Şehnaz, yaşadıklarından dolayı Mediha’yı suçlar. İki yıl sonra tekrar hamile kalır. Bu arada Neyyire Hanım ölür. Şehnaz, Neyyire Hanım’ın ölümüyle Çaresaz’ın köşkteki varlığının sona ereceğini düşünse de durum umduğu gibi olmaz. Her cumartesi Nikolaki Efendilere giden Çaresaz’ın arkasından Münir de gitmektedir.
Şehnaz’ın kıskançlıkları ve hırçınlığı gittikçe artınca Mediha evden ayrılır ve Nikolaki Efendilerin üst katında aldığı daireye taşınır.
Mediha’nın köşkten ayrılması, Münir için tam bir yıkım olur. Münir ona Şehnaz’dan boşanıp kendisiyle evleneceğini söyler. Mediha bu arada Çaresazlık etmeyerek Münir’e bir kadın gibi davranmaya başlar. Mediha, Münir’in çocuğu olana kadar resmi nikâhlı eşinin yanında kalmasını ister. Ancak bu evlilik bebeğin doğumundan sonra ancak bir yıl kadar sürer. Münir, kiraya verdiği konağın kirasının bir kısmını kızına bırakarak Mediha’nın yanında bulduğu huzurlu günlerine döner.

Halide Edip Romanlarında Erkek Figürlerin İnşası, Elif Bulut


Cover Image

Sinekli Bakkal

Haziran 21, 2022 Okuma süresi: 7 dakika

Halide Edip Adıvar’ın olgunluk dönemi eseridir.
Roman ilk olarak 1935 yılında İngilizce olarak The Clown and His Daugter (Soytarı ve Kızı) adıyla yayımlanmıştır.
1936’da Türkçe olarak basılan roman, 1942’de CHP roman ödülünü kazanır.
Eserde gözlem ve araştırma ön plandadır. Bu nedenle realist
 bir eserdir.
Bir “töre romanı” olan eserde II. Abdülhamit dönemindeki İstanbul’un kenar mahalleleri, sosyal sınıfları, gelenek-görenekleri, konak ve eğlence hayatına dair görünümler yer almaktadır.

Sinekli Bakkal, Halide Edip’in toplumsal konulara yöneldiği tezli eserlerinden biridir.
Romanda olaylar Sinekli Bakkal semti ile Selim Paşa Konağı’nda geçer. Birbirinden her anlamda uzak olan bu iki mekâna ait sosyal tabakayı Rabia birbirine bağlar.
Romanın ana karakteri olan Rabia, kimliğindeki geleneksel tarafı koruyan ancak Batı’ya yüz çevirmeyen ideal bir tiptir.

Doğu-Batı Sentezi

Batılılaşma sürecinin ele alındığı eserde yazar, Doğu-Batı sentezine ulaşmak ister. Başka bir deyişle roman, Doğu ile Batı’nın birbirini tamamen reddeden kavram ve değerler topluluğu olmadığı ve bunların belirli noktalarda birleşebileceği esası üzerine kurulmuştur. Romanda Doğu-Batı sentezi, Rabia ile Peregrini aşkı çevresinde ele alır. Batı’yı temsil eden Peregrini ile mistik Doğu’yu temsil eden Rabia’nın evlendirilmesi de bu birleşimi bir bakıma sağlamaktadır.

Din ve Müzik

Eserde Batılılaşma sürecine din, müzik, kıyafet gibi toplumsal değerler üzerinden bakılarak birtakım uzlaşı yolları gösterilmeye çalışılmaktadır.
Romanda din olgusu birbirine taban tabana zıt olan iki karakter üzerinden verilir: İlhami Efendi ve Vehbi Dede. Rabia’nın dedesi mahalle imamı İlhami Efendi din anlayışı korku ve ceza üzerine kurulmuşken Mevlevi olan Vehbi Dede’ninki sevgi ve hoşgörü üzerine kuruludur.
Bunun yanı sıra romanda Vehbi Dede klasik Doğu müziğini temsil ederken Peregrini (Osman) ise Batı müziğini temsil eder. Peregrini ve Vehbi Dede aralarında müziğin Doğu’da ve Batı’da temsil ettiği değeri tartışırlar. Rabia bu iki müzik hocasından da eğitim alır ve öğrendiklerini harmanlayarak yeni bir okuyuş şekli ortaya koyar.

Romanın Özeti


Sinekli Bakkal mahallesi imamı İlhami Efendi’nin kızı Emine, babası istemediği halde, aynı mahallede bakkallık eden karagözcü ve orta oyuncu Tevfik ile evlenir. Tevfik, ortaoyununda “zenne” rolüne çıktığı için “Kız Tevfik” diye anılmaktadır. Bağnaz bir adam olan babasının eğitimi ile yetişen Emine, kocasıyla geçinemeyerek babasının evine döner. Tevfik ise bir oyunda karısının taklidini yaptığı için İstanbul’dan sürülür.
Emine’nin Tevfik’ten bir kızı olur, adını Rabia koyarlar. İmam, kızı gibi Rabia’yı da sıkı bir dinî eğitim ile yetiştirir ve hafız yapar.
Abdülhamit’in Zaptiye Nazırı Selim Paşa ile karısı Sabiha Hanım, konaktaki bir okuma sırasında sesinden etkilendikleri Rabia’nın eğitimi ve tüm ihtiyaçlarıyla ilgilenmeye başlarlar. Olağanüstü güzel bir sesi olan kıza, aynı konağa gidip gelen Mevlevi şeyhi Vehbi Dede alaturka musiki dersi verir. Onun yanı sıra, paşanın oğlu Hilmi’ye piyano dersi vermek için konağa gelen İtalyan piyanist Peregrini kızın sesine hayran olur ve o da Rabia’ya ders vermeye başlar.
Ünü bütün İstanbul’a yayılan Rabia, Kur’an ve Mevlit okumak için cami cami dolaşmakta ve bütün kazancını dedesi İlhami Efendi’ye vermektedir.
Günün birinde Tevfik sürgünden döner, Sinekli Bakkal’daki eski bakkal dükkânını yeniden açar. Rabia da dedesinden ayrılır, babasıyla oturmaya başlar. Kızın sanatına hayran olan Vehbi Dede ve Peregrini, Tevfik’in evine gidip gelmeye başlar.
Aynı yıllarda “Jön Türkler”, Abdülhamit’in istibdadını kaldırmak için gizli gizli çalışmaktadır. Selim Paşa’nın oğlu Hilmi de bunlardan biridir. Tevfik, Hilmi’nin isteği üzerine kadın kılığına girip Jön Türklerin Avrupa’dan gelen ihtilâlci gazetelerini Fransız postanesinden alırken yakalanır. İş açığa çıkınca Tevfik ile Hilmi Şam’a, ötekiler de Yemen ve Fizan’a sürülür.
Babasının orta oyunundaki arkadaşı cüce ile yalnız kalan Rabia, bakkallık ve hafızlıkla geçinmektedir. Rabia’ya âşık olan Peregrini, annesinden kalan serveti alarak İstanbul’a yerleşir, Rabia’nın isteği üzerine Müslüman olur, Osman adını alarak Rabia ile evlenir.
Bu arada İmam İlhami Efendi ölür; Rabia kendi çevresinden ayrılmak istemez. İmam’dan kalan eve yerleşirler. Abdülhamit’e tam bir görev duygusuyla bağlı bulunan ve padişah aleyhinde çalışanlara türlü işkenceler ettirmekten çekinmeyen Selim Paşa, kendi oğlunu da sürdükten sonra yavaş yavaş değişmeye başlar. Babalık ve insanlık duyguları uyanır, görevinden ayrılır. 1908’de Meşrutiyet ilân edilince Tevfik sürgünden döner. Rabia’nın da bir çocuğu olmuştur.

İlgili Sayfa

👉 Eser Özetleri

Yararlanılan Kaynaklar

Halide Edip Adıvar’ın Eserlerinde Doğu ve Batı Meselesi, İnci Enginün
Halide Edip Adıvar’ın Vurun Kahpeye, Sinekli Bakkal, Tatarcık; Peyami Safa’nın Sözde Kızlar, Cumbadan Rumbaya, Yalnızız Romanlarında Doğu-Batı İkileminde Eğitim Problemlerinin Karşılaştırılması – Tuğba Tezcan

Halide Edip, Yakup Kadri ve Reşat Nuri’nin Romanlarında Nesil Çatışmaları, Abdülkadir Hayber


Cover Image

Sinekli Bakkal

Haziran 21, 2022 Okuma süresi: 7 dakika

Halide Edip Adıvar’ın olgunluk dönemi eseridir.
Roman ilk olarak 1935 yılında İngilizce olarak The Clown and His Daugter (Soytarı ve Kızı) adıyla yayımlanmıştır.
1936’da Türkçe olarak basılan roman, 1942’de CHP roman ödülünü kazanır.
Eserde gözlem ve araştırma ön plandadır. Bu nedenle realist
 bir eserdir.
Bir “töre romanı” olan eserde II. Abdülhamit dönemindeki İstanbul’un kenar mahalleleri, sosyal sınıfları, gelenek-görenekleri, konak ve eğlence hayatına dair görünümler yer almaktadır.

Sinekli Bakkal, Halide Edip’in toplumsal konulara yöneldiği tezli eserlerinden biridir.
Romanda olaylar Sinekli Bakkal semti ile Selim Paşa Konağı’nda geçer. Birbirinden her anlamda uzak olan bu iki mekâna ait sosyal tabakayı Rabia birbirine bağlar.
Romanın ana karakteri olan Rabia, kimliğindeki geleneksel tarafı koruyan ancak Batı’ya yüz çevirmeyen ideal bir tiptir.

Doğu-Batı Sentezi

Batılılaşma sürecinin ele alındığı eserde yazar, Doğu-Batı sentezine ulaşmak ister. Başka bir deyişle roman, Doğu ile Batı’nın birbirini tamamen reddeden kavram ve değerler topluluğu olmadığı ve bunların belirli noktalarda birleşebileceği esası üzerine kurulmuştur. Romanda Doğu-Batı sentezi, Rabia ile Peregrini aşkı çevresinde ele alır. Batı’yı temsil eden Peregrini ile mistik Doğu’yu temsil eden Rabia’nın evlendirilmesi de bu birleşimi bir bakıma sağlamaktadır.

Din ve Müzik

Eserde Batılılaşma sürecine din, müzik, kıyafet gibi toplumsal değerler üzerinden bakılarak birtakım uzlaşı yolları gösterilmeye çalışılmaktadır.
Romanda din olgusu birbirine taban tabana zıt olan iki karakter üzerinden verilir: İlhami Efendi ve Vehbi Dede. Rabia’nın dedesi mahalle imamı İlhami Efendi din anlayışı korku ve ceza üzerine kurulmuşken Mevlevi olan Vehbi Dede’ninki sevgi ve hoşgörü üzerine kuruludur.
Bunun yanı sıra romanda Vehbi Dede klasik Doğu müziğini temsil ederken Peregrini (Osman) ise Batı müziğini temsil eder. Peregrini ve Vehbi Dede aralarında müziğin Doğu’da ve Batı’da temsil ettiği değeri tartışırlar. Rabia bu iki müzik hocasından da eğitim alır ve öğrendiklerini harmanlayarak yeni bir okuyuş şekli ortaya koyar.

Romanın Özeti


Sinekli Bakkal mahallesi imamı İlhami Efendi’nin kızı Emine, babası istemediği halde, aynı mahallede bakkallık eden karagözcü ve orta oyuncu Tevfik ile evlenir. Tevfik, ortaoyununda “zenne” rolüne çıktığı için “Kız Tevfik” diye anılmaktadır. Bağnaz bir adam olan babasının eğitimi ile yetişen Emine, kocasıyla geçinemeyerek babasının evine döner. Tevfik ise bir oyunda karısının taklidini yaptığı için İstanbul’dan sürülür.
Emine’nin Tevfik’ten bir kızı olur, adını Rabia koyarlar. İmam, kızı gibi Rabia’yı da sıkı bir dinî eğitim ile yetiştirir ve hafız yapar.
Abdülhamit’in Zaptiye Nazırı Selim Paşa ile karısı Sabiha Hanım, konaktaki bir okuma sırasında sesinden etkilendikleri Rabia’nın eğitimi ve tüm ihtiyaçlarıyla ilgilenmeye başlarlar. Olağanüstü güzel bir sesi olan kıza, aynı konağa gidip gelen Mevlevi şeyhi Vehbi Dede alaturka musiki dersi verir. Onun yanı sıra, paşanın oğlu Hilmi’ye piyano dersi vermek için konağa gelen İtalyan piyanist Peregrini kızın sesine hayran olur ve o da Rabia’ya ders vermeye başlar.
Ünü bütün İstanbul’a yayılan Rabia, Kur’an ve Mevlit okumak için cami cami dolaşmakta ve bütün kazancını dedesi İlhami Efendi’ye vermektedir.
Günün birinde Tevfik sürgünden döner, Sinekli Bakkal’daki eski bakkal dükkânını yeniden açar. Rabia da dedesinden ayrılır, babasıyla oturmaya başlar. Kızın sanatına hayran olan Vehbi Dede ve Peregrini, Tevfik’in evine gidip gelmeye başlar.
Aynı yıllarda “Jön Türkler”, Abdülhamit’in istibdadını kaldırmak için gizli gizli çalışmaktadır. Selim Paşa’nın oğlu Hilmi de bunlardan biridir. Tevfik, Hilmi’nin isteği üzerine kadın kılığına girip Jön Türklerin Avrupa’dan gelen ihtilâlci gazetelerini Fransız postanesinden alırken yakalanır. İş açığa çıkınca Tevfik ile Hilmi Şam’a, ötekiler de Yemen ve Fizan’a sürülür.
Babasının orta oyunundaki arkadaşı cüce ile yalnız kalan Rabia, bakkallık ve hafızlıkla geçinmektedir. Rabia’ya âşık olan Peregrini, annesinden kalan serveti alarak İstanbul’a yerleşir, Rabia’nın isteği üzerine Müslüman olur, Osman adını alarak Rabia ile evlenir.
Bu arada İmam İlhami Efendi ölür; Rabia kendi çevresinden ayrılmak istemez. İmam’dan kalan eve yerleşirler. Abdülhamit’e tam bir görev duygusuyla bağlı bulunan ve padişah aleyhinde çalışanlara türlü işkenceler ettirmekten çekinmeyen Selim Paşa, kendi oğlunu da sürdükten sonra yavaş yavaş değişmeye başlar. Babalık ve insanlık duyguları uyanır, görevinden ayrılır. 1908’de Meşrutiyet ilân edilince Tevfik sürgünden döner. Rabia’nın da bir çocuğu olmuştur.

İlgili Sayfa

👉 Eser Özetleri

Yararlanılan Kaynaklar

Halide Edip Adıvar’ın Eserlerinde Doğu ve Batı Meselesi, İnci Enginün
Halide Edip Adıvar’ın Vurun Kahpeye, Sinekli Bakkal, Tatarcık; Peyami Safa’nın Sözde Kızlar, Cumbadan Rumbaya, Yalnızız Romanlarında Doğu-Batı İkileminde Eğitim Problemlerinin Karşılaştırılması – Tuğba Tezcan

Halide Edip, Yakup Kadri ve Reşat Nuri’nin Romanlarında Nesil Çatışmaları, Abdülkadir Hayber


Cover Image

Tatarcık

Haziran 20, 2022 Okuma süresi: ~1 dakika


Yararlanılan Kaynaklar

Halide Edip Adıvar’ın Eserlerinde Doğu ve Batı Meselesi, İnci Enginün
Halide Edip Adıvar’ın Vurun Kahpeye, Sinekli Bakkal, Tatarcık; Peyami Safa’nın Sözde Kızlar, Cumbadan Rumbaya, Yalnızız Romanlarında Doğu-Batı İkileminde Eğitim Problemlerinin Karşılaştırılması – Tuğba Tezcan
Halide Edip Adıvar’ın “Tatarcık” Romanında Sosyal / Kültürel Değişmenin İzleri, Türkan Fırıncı Orman
Edebiyatımızda Eserler Sözlüğü, Behçet Necatigil


Cover Image

ROMAN TÜRÜYLE İLGİLİ DERS NOTLARI

Ocak 29, 2010 Okuma süresi: 8 dakika
roman nedir-roman türü-roman türünün gelişimi- roman terimleri-romanlar-tarihi roman-macera romanları-aşk romanları-polisiye romanlar-peymi safa-psikolojik tahlil romanları-sosyal romanlar-töre romanları-nehir roman-tezli roman-yılanların öcü-sinekli bakkal-

R O M A N :

Roman,Latincede, yazı parçası anlamına gelir. Roman sözcüğü eski Roma’da bozulmuş Latinceye verilen ad olarak kullanılırken daha sonra yaşanmış bir olayı hikâye etme anlamında kullanılmaya başlanmış; günümüzde ise, yaşanmış ya da yaşanabilir olayları, yer, zaman, çevre ve insan unsurlarına dayanarak, geniş bir bakış açısıyla anlatan yazı türüne roman denmektedir.

Konusu insan ve dünyadır. Gerçek yaşamı yansıtmaya çalışır. Anlattığı olay, çevre ve kişiler, yaşamdan alınır. Olay ve kişileri ayrıntılı anlatma, tahlil ve tasvirlere çok yer verme, bir ana olay etrafında bir çok küçük olaya yer verme bakımından hikâye türünden ayrılır.

ROMAN TÜRÜNÜN TARİHİ GELİŞİMİ:

Roman türünün ilk örneğini ilk defa 16. Yüzyılda İspanyol yazar Miguel de Cervantes, Don Kişot adlı eseriyle vermiştir. 17. Yüzyılda Madam de la Fayette, “Princesse de Clevs” adlı eseriyle ikinci roman yazarı olmuş aynı zamanda bu eseri psikolojik roman türünün ilk örneği kabul edilmiştir. 19.yy’da. gelişen romantizm ve realizm akımları bu türün de gelişmesinde etkili olmuştur.
Türk Edebiyatında daha önceleri bu türün yerini tutan mesneviler vardı. Batılı anlamdaki roman türü bizde önce çevirilerle başlar. İlk olarak Yusuf Kâmil Paşa Fransız yazar Fenelon’dan “Telemaque” adlı eseri dilimize çevirmiş ; sonra Wictor Hugo’dan Sefiller, Daniel Defo’dan Robinsun Crosoe ve Alexandre Dumas’dan Monte Criestodilimize tercüme edilmiştir. Bizde ilk yerli romanı Şemsettin Sami “Taaşşuk u Talat ve Fitnat” adıyla yazmıştır. Ahmet Mithat Efendi yüzlerce macera romanı yazar.Bu yüzden adı yazı makinesine çıkar.Ancak bunlar roman tekniği bakımından kusurlu eserlerdir.Daha sonra Namık Kemal “İntibah” adlı eseriyle ilk edebi roman örneğini yazmıştır. İlk köy romanı Nabizade nazım’ın “Karabibik”i olur.Halit Ziya Uşaklıgil “Mai ve Siyah”la ilk modern roman örneğini vermişlerdir. Bunları Recaizade Mahmut Ekrem’in yazdığı ilk realist romanımız “Araba Sevdası ” takip eder. Mehmet Rauf’un Eylül adlı romanı ,ilk psikolojik roman olurken ilk tarihi roman Namık Kemal’in “Cezmi”siyle kaleme alınır. Milli Mücadele döneminde Halide Edip “Ateşten Gömlek”, Yakup Kadri “Yaban” Reşat Nuri “Çalıkuşu” adlı romanlarıyla bu türü mükemmele ulaştırır.

ROMAN ÇEŞİTLERİ:

A ) KONULARINA GÖRE:

1. Tarihi Roman : Tarihteki olay ya da kişileri konu alan romanlardır. Yazar tarihi gerçekleri kendi hayal gücüyle birleştirerek anlatır. İlk örneği Valter Scott’un “Vaverley” adlı eseridir. Bunu Gogol’un “Toros Bulba” , Victor Hugo’nun “Notre Damın Kamburu” , A. Dumas’ın “Monte Criesto” ve “Üç Silahşörler” adlı eserleriyle devam ettirir. Türk edebiyatında ilk örneği Namık Kemal’in “Cezmi” adlı romanıdır. Nihal Atsız’ın “Bozkurtlar ” adlı serisi, Tarık Buğra’nın “Küçük Ağa”sı , Kemal Tahir’in “Yorgun Savaşçı”sı ve “Devlet Ana”sı tarihi roman türünün örnekleridir.

2 – Macera Romanı:Günlük hayatta her zaman rastlanmayan, şaşırtıcı, sürükleyici, esrarengiz olayları anlatan romanlardır Serüven Romanları da denir. Bir araştırma ve izlemeyi anlatan Polisiye Romanlar, alışılmışın dışında uzak yerleri ve yaşamları anlatan Egzotik Romanlar da bu gruba girer. Dünya edebiyatında R. L. Stevenson’un “Hazine Adası” Daniel Defo’nun “Robinson Cruseo”su Rudyard Kipling’in “Cangel Kitabı” Jonathan Swift’in ” Gülliver’in Seyahatleri” macera romanlarına örnektir.

Türk edebiyatında A. Mithat Efendinin “Hasan Mellah”, “Dürdane Hanım” adlı romanları, Peyami Safa’nın ” Cingöz Recai” serisi bu türün en tanınmış örnekleridir.

3) Sosyal Roman : İnsan yaşamınn sınırsız kültür birikimi içinde yer alan ve insanı derinden etkileyen toplumsal, siyasi olaylar, inançlar, gelenek ve görenekleri bazen eleştirisel, bazen de bilimsel açıdan ele alıp anlatan romanlardır Dünya edebiyatında : W. Hugo’nun “Sefiller”, Dostoyevski’nin “Suç ve Ceza”sı bu türün örnekleridir.

Türk edebiyatında Namık Kemal’in “İntibah”, R. M. Ekrem’in Araba Sevdası” A. Mithat Efendinin “Felatun Bey ile Rakım Efendi” adlı eserleri bu tür romanlardır. Cumhuriyet dönemim romancıları daha çok sosyal içerikli romanlara eğilmişler ve çok başarılı örnekler ortaya koymuşlardır.Orhan Kemal’in Baba Evi,Hanımın Çiftliği,Gurbet Kuşları” adlı eserleri, Yaşar Kemal’in “İnce Memed”i, Kemal Tahir’in “Rahmet Yolları Kesti” adlı eseri sosyal romanlardır.

Bir fikri savunup bilimsel verilerle olaya yaklaşan romanlara “Tezli Roman” denir. Yakup Kadri’nin “Yaban” romanı gibi. Toplumdaki inanç ve gelenekleri anlatan romanlara “Töre Romanı” denmektedir. Halide Edip’in “Sinekli Bakkal” adlı romanları töre romanı örneğidir. Bunlar farklı bir tür olmayıp sosyal romanın içindeki türlerdir.

4)Psikolojik Roman ( Tahlil Romanı ) : Dış alemdeki olaylardan çok , kahramanların iç dünyasını, ruh hallerini ele alarak kişilerin toplumla ilişkilerini, bunların birbirinden nasıl etkilendiklerini anlatan romanlardır. İlk örneği: Madame de La Fayette’in “Prencesse de Clevs” adlı romandır. Bizde ilk psikolojik roman denemesi Nabizade nazım’ın yazdığı “Zehra” adlı roman olsa da bu eser başarılı olmamış ve ilk psikolojik roman Mehmet Rauf’un “Eylül”ü olmuştur. Batılı anlamda ilk psikolojik tahlil romanı ise peyami Safa’nın “9. Hariciye Koğuşu”dur. Peyami Safa’nın “Matmazel Noralya’nın Koltuğu”, “Bir Tereddütün Romanı” adlı eserleri de psikolojik romanlardır.

5) Otobiyografik Roman: Yazarın kendi yaşamın anlattığı romanlardır. Dünya edebiyatındaki örnekleri Tolstoy’un “Yaşayan Ölü” , ” Çocukluk” adlı eserleridir.Bizde iseYakup Kadri Karaosmanoğlu’nun “Anamın Kitabı” Peyami Safa’nın “Dokuzuncu Hariciye Koğuşu” bu türün örnekleridir.

NEHİR ROMAN : Bir kişinin, bir toplumun hayatındaki gelişmeleri ya da tarihi bir olayı birden fazla cilt halinde anlatan romanlardır.

Tarık Buğra’’nın “Küçük Ağa”, “Küçük Ağa Ankara’da” , “Firaun İmanı”; Nihal Adsız’ın “Bozkurtlar “ , “Bozkurtların Ölümü”, “Bozkurtlar Diriliyor” romanları gibi.

B) KONULARIN İŞLENİŞİNE GÖRE ROMANLAR:

1 Romantik Roman . Romantik akıma uygun olarak, duygu ve hayallerin ön plânda olduğu romanlardır.( İntibah, Eylül, Mai Ve Siyah gibi. )

2 – Realist Roman : Gerçekçi akıma uygun olarak gözlem ve deneyimin duygu ve hayalden daha ön plânda olduğu akımdır İlk örneği R. M. Ekrem’in Araba Sevdası .

3 – Natüralist Roman: Bilimsel araştırmalara bağlı kalarak kahramanlarını gözlemlerle seçen romanlardır.Emile ZOLA’nın Germinal adlı eseri ve bizde Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın eserleri naturalizme örnektir.


Hakkında

Bu kısım siten hakkında bilgi verir. Burayı değiştirmek ve düzenlemek için admin->eklentiler->tanımı düzenle

Etiketler