Cover Image

Küçük Ağa Özet

Ocak 15, 2023 Okuma süresi: 12 dakika
Tarık Buğra

Tarık Buğra’nın 1963’te yayımlanan tarihî romanı.

Eserde olaylar Akşehir’de geçer.
Birinci Dünya Savaşı sonrasında başlayan olaylar, Milli Mücadele’nin kazanıldığı zamana kadar süren yaklaşık dört yıllık bir süreyi kapsar.
Eserde vatanın kurtuluşunu hâlâ padişahta görenler ile Kuvayımilliyeciler arasındaki mücadele anlatılmaktadır.
Kuvayımilliye taraftarları Padişah’ın İngilizlerin elinde tutsak olduğu fikrini savunurken İstanbul Hükümeti, 
Kuvayımilliye taraftarlarını isyancı olarak görmektedir.
Karakterler

Küçük Ağa: İstanbul Hükumeti tarafından Akşehir’e gönderilen Mehmet Reşit Efendi’nin geçirdiği dönüşüm romanın merkezini teşkil eder. Romanının başkişisi olan Küçük Ağa, esere Akşehir’e imam olarak atanan İstanbullu Hoca olarak girer. Hoca, Akşehir’den kaçtıktan sonra da Küçük Ağa adını alır. Mehmet Reşit Efendi; genç, boylu poslu, kültürlü, şahsi çıkarları peşinde koşmayan, konuşmaları ile insanları etkileyen, vatanını ve milletini seven bir din adamıdır. Hoca’nın Akşehir’e geliş amacı ise Kuvayımilliye hareketini engellemektir.

Çolak Salih: Romanın bir diğer önemli karakteri Çolak Salih’tir. Savaştan tek kollu dönen Salih, harpten yenilgiyle çıkan Osmanlı Devleti’nin askerî gücünü temsil eder. Pusulasını kaybeden bir gemi gibi oradan oraya savrulan Salih, yakın arkadaşı Niko ve arkadaşlarının gerçek yüzünü gördükten sonra Kuvayımilliye saflarına geçerek önemli vazifeler görür. Salih’in en önemli hizmetlerinden biri de İstanbullu Hoca’nın Kuvayımilliye saflarına katılmasını sağlamasıdır.


Ali Emmi: 
Akşehir’in bilgesi, güngörmüş ihtiyarıdır. Oğlunu cephede şehit veren Ali Emmi, oğlundan emanet kalan gelini ve üç torunuyla yaşamaktadır. O, romanda Kurtuluş Savaşı’nın ruhunu temsil eder.

Reis Bey: Reis Bey, kararlılığı ve kültürel birikimiyle romanda aklın temsilcisidir. Akşehir’de çok sevilen ve sayılan bir kişidir. Oldukça sade ve alçak gönüllüdür. Çakırsaraylı çetesinin mekânına tek başına giderek çetenin Akşehir’i basmasını engelleyecek kadar da cesurdur.

Doktor Haydar Bey: Doktor Haydar, Akşehir’in tanınmış ailelerindendir. Askerî doktor olarak uzun süre savaşta yer almıştır. Memleketine geldikten sonra Kuvayımilliye saflarında yer alır. Eserde Kuvayımilliye için çalışan bir komutan, amir görünümündedir. Kuvayımilliye saflarına katılan halkın silahlı eğitimiyle ilgilenir. Ankara’dan gelen emirlerin yerine getirilmesini sağlar.

Özet

Roman savaştan sonra memleketlerine dönen askerlerin hikayesi ile başlar. Halep Cephesi’nden Akşehir’e dönen Salih, savaştan tek kollu, yüzünün yarısı tanınmaz halde döner. Artık o Çolak Salih’tir. Salih, döndükten sonra her şeyin değiştiğini fark eder. Salih’in ilk şaşkınlığı çocukluk arkadaşı Niko’nun Osmanlıyı ve kendi halkını artık aynı kefeye koymadığını hissettiren “sizinkiler” ve “bizimkiler” sözleridir. Savaşa gönderilmeyen diğer Rumlar gibi Niko da durumundan memnundur. İşgal ordularından gelen haberlerle iki halk arasındaki uçurum günden güne artmaktadır. Salih, yüzyıllardır Osmanlı himayesinde yaşayan Rumların davranışlarını ihanet olarak görse de arkadaşı Niko’dan kopamaz. Daha önceleri Niko için “Salih’in Niko’su” diyenler, artık Salih için “Niko’nun Salih’i” demeye başlamıştır. Salih’in Rumlarla olan dostluğu fark edilince kasabalı tarafından dışlanır. Salih bir kararsızlık içinde ne yapacağına bir türlü karar veremez. Çocukluk arkadaşı Niko, onu kahve açmaya ikna eder. Salih, Rum sermayeli bir kahve açacağını hiç düşünmeden işe koyulur.

Büyük bir kaos içindeki Akşehir’e bir gün İstanbul’dan Mehmet Reşit Efendi isminde bir hoca gönderilir. Kurtuluşun yolunu hâlâ padişahta gören Hoca’ya kasaba halkı kısa sürede büyük bir saygı ve sevgi duyar. İstanbullu Hoca olarak anılmaya başlayan Mehmet Reşit Efendi’nin yaptığı konuşmalar
Kuvayımilliyeye zarar vermektedir. Cuma
namazlarında verdiği hutbelerde Kuvayımilliyeyi çetelerle bir tutar. Hoca’nın Akşehir’de kurduğu hâkimiyeti ilk sarsan şey ise Konya’nın ele geçirilmesi haberi olur. Kuvayımilliye tarafından İstanbullu Hoca’ya konuşmalarındaki üslubu değiştirmesi yönünde ihtar yapılır. Hatta onu kendi saflarına geçirmeye çalışırlar. Bu teklifi de kabul etmeyen Hoca hakkında “vur emri” çıkarılır. Bu arada Hoca, Emine adında bir kadınla evlenir. Onun etrafına yaydığı olumlu izlenim, hakkında verilen kararı hep geciktirir. Fakat konuşmaları Kuvayımilliyeyi çökertmek doğrultusundadır. Fuat Paşa, İstanbullu Hoca’nın fikirlerinde ısrar etmesi üzerine öldürülmesini ister. Hoca evini barkını bırakıp halkın da zorlamasıyla Akşehir’den kaçar. Ülkenin yönetimindeki boşluğu fırsat bilen çetelerden biri olan Çakırsaraylı‘nın çetesine sığınan Hoca, burada “Küçük Ağa” olarak çağrılır. Çakırsaraylı çetesine katılan İstanbullu Hoca tanınmamak için yeni bir kimliğe bürünür. Sakalını keser; sarığını, cübbesini çıkarır.

Ona “Küçük Ağa” adını yanında kalmaya başladığı çete reisi Çakırsaraylı verecektir: “Emme sana Hoca demeyelim gayri Hoca Efendi, kusura kalmazsın değ mi? Sana Ağa deriz. Bana da ağa derler. Karışmasın diye sana gel Küçük Ağa diyelim.” (s. 257)

Çolak Salih, bir gün meyhanede Niko ve diğer Rumların Osmanlıya düşmanca konuşmalarını duyar. Salih, tanık olduğu olay sonrası gerçeklerin farkına vararak kendine çekidüzen vermeye çalışır. Niko ve diğer ayrılıkçı Rumlarla ilişkisini kesen Çolak Salih, sol koluyla her gün atış talimi yapar. Kısa bir süre sonra tek koluyla attığını vuran iyi bir nişancı olup çıkar. Akşehir’deki Kuvayımilliye’nin temsilcilerinden olan Doktor Haydar Bey’e giderek Nikoların Pontus Rum Devleti ile ilgili toplantısını anlatır ve vatan için çalışmak istediğini söyler. Bir süre sonra da Kuvayımilliyeye katılır. Bunu ilk duyan kasabanın büyük değer verdiği Ali Emmi olur. Ali Emmi, “pis çolak” dediği Salih’in Kuvayımilliyeye katıldığını öğrenince artık ona “oğlum” diye hitap etmeye başlar.
Kuvayımilliyeciler, İstanbullu Hoca’yı öldürmesi için Çolak Salih’i görevlendirir. Çolak Salih, İstanbullu Hoca’yı bulur fakat onun gibi değerli bir adamın vurulmasını doğru bulmaz. Onun gibi birinin vatana hizmet edebileceğini düşünür. Küçük Ağa’ya ya vatan için çalışmasını ya da kendisini vurmasını söyler. Hoca, Çolak Salih’in etkisiyle Kuvayımilliyeye katılır. 

Beraberce Çerkez Ethem’in kardeşi Tevfik Bey’in kuvvetlerine katılırlar. Çerkez Ethem ve kardeşleri Milli Mücadele’de büyük rollerden birini üstlenmiştir. Fakat düzenli ordu altına girmek söz konusu olunca zıt bir tavır takınarak Ankara’ya karşı isyan ederler. Küçük Ağa ise Çerkez Ethem’in kuvvetlerinden altı bin kişiyi kendi safına çekerek Ankara Hükumeti’nin emrine girer.
Romanın sonlarına doğru, ülke zafere doğru gitmektedir. Bu sırada Küçük Ağa kendisini Akşehir’den tanıyan ve bir zamanlar zıt fikirleri yüzünden tartıştığı Doktor Haydar Bey ile buluşur. Doktor, Küçük Ağa’ya kendi tarafına katılışından duyduğu mutluluğu ifade eder.
Bu arada Akşehir’de Hoca’nın öldüğü haberi yayılmıştır. Dul kaldığını sanan Emine, yaşlı bir adam ile evlendirilmiştir. Eşi ve çocuğunun özlemiyle yanan Küçük Ağa gizlice Akşehir’e gelir ve eşinin hastalığını öğrenir. Emine kısa bir süre sonra ölür. Mustafa Kemal Paşa tarafından cephede gösterdiği kahramanlıklar dolayısıyla Ankara’ya çağrılan Küçük Ağa, üç yaşındaki oğlu Mehmet’i de yanına alarak Ankara’ya döner.

İlgili Sayfalar

Tarık Buğra

Yararlanılan Kaynaklar

Küçük Ağa Romanının Tematik ve Yapı Bakımından İncelenmesi, Adem Gürbüz

Tarık Buğra’nın “Küçük Ağa” Romanında Çatışan Unsurlar, Mustafa Karabulut
Tarihi Romanlarda Değişen Bakış Açısı, Küçük Ağa ve Küçük Ağa Ankara’da, İlknur Tatar Kırılmış
Tarık Buğra’nın “Küçük Ağa” ve Samim Kocagöz’ün “Kalpaklılar” Adlı Romanları Üzerine Karşılaştırmalı Bir İnceleme, Şerefnur Atik
Tarık Buğra’nın Küçük Ağa ve Uwe Timm’in Morenga Romanlarının Film Sanatına Aktarımı, Filiz İlknur Cuma
Tarık Buğra’nın Küçük Ağa Romanında Kahramanın Sonsuz Yolculuğu, Ahmet Faruk Güler


Cover Image

Osmancık

Haziran 24, 2022 Okuma süresi: 10 dakika
Tarık Buğra

Tarık Buğra’nın Osmanlı Devleti’nin kuruluş yıllarını konu alan tarihî romanı.
Roman, Osman Bey’in gençliğinden Bursa’nın fethine kadar geçen süreyi ele almaktadır.

Beş bölümden oluşan romanda Osman’ın gençlik halleri, Malhun Hatun’a âşık olması, Şeyh Ede Balı’nın telkinleriyle yaşadığı dönüşüm ve kazandığı zaferler destansı bir anlatımla okuyucuya sunulur.

Özet

Roman, ölüm döşeğindeki Osman Gazi’nin Bursa’nın fetih haberini beklediği sahneyle başlar. Ardından geriye dönüşle Osmancık’ın gençlik dönemleri anlatılır.

Ertuğrul Gazi’nin küçük oğlu olan Osman; uçarı, hareketli, yiğit bir gençtir. Osmancık’ın delişmen yönleri onu ağabeyleri Savcı ve Gündüz’den farklı kılar. O, eğlence dolu bir hayat içinde amaçsız yaşamaktadır.

“Çocukluğunda ele avuca sığmazdı. Delikanlılığa yöneldiği yıllarda da kabına sığmıyordu. Derken ‘Nerde çalgı, orda kalgı’ dönemi başladı: Gücünün, kuvvetinin sahibi değildi; gücü, kuvveti onun sahibiydi. Uzun ve boğum boğum kollarında kılıç, kocaman ellerinde yay, üstünleştikçe üstünleşiyor; asıl önemlisi, bu üstünleşme kendini gösterme tutkusuna kayıyordu: Değil bir meydan okumaya, bir yan bakışa, bir dudak büküşe bile katlanamazdı.” (s.7)


Onun bu hayat tarzı, Şeyh Ede Balı tarafından tenkit edilir. Bu arada Osman, Şeyh Ede Balı’nın kızı Malhun Hatun’a aşık olmuştur.

İlerleyen günlerde Osman, av arkadaşlarıyla beraber, İnönü Bey’i Mahmut Bey’e konuk olur. Konukevinde daha önce hayatını kurtardığı Mihail Kosses ile karşılaşır. Osman’ın Malhun Hatun’a âşık olduğunu duyan Al Zahid, İnönü Beyi Mahmut’un evini basarak Osmancık’ı ister. Onun da gönlü Malhun Hatun’dadır. Osman ve arkadaşları Al Zahid ile adamlarını püskürtür.
Malhun Hatun’a olan özlemi günden güne artan Osman Bey, dergâha giderek 
Ede Balı’ya kızıyla evlenmek istediğini söyler. Ancak Ede Balı, Osman’ın fevri davranışlarından kurtulamayacağı görüşündedir. Bu nedenle kızını ona vermeyi reddeder. 

“Osmancık, soyuna soylu, boyuna boylu amma ki kötü huylu. Öfkesine yenik, tek güttüğü benlik. Kavga
düşkünüdür, kavgası benliği yolunadır. Güçlüdür,
kuvvetlidir, akıllıdır; gücün, kuvvetin, aklın neye yaradığını merak etmez. Vurur, vurur, bir gün gelir vurulur. Bir gün gele, körün oku denk gele; bir gün gele,
gaflet ala, çolak hançer böğür dele. O zaman Malhun
Hatun ne ola ?.. Can Malhun’a şehit dulu diyemezsin;
aklanıp vahlanmana saygı bulamazsın. Malhun’uma
kıyamam ben.”
(s. 94)


Osman bunun üzerine her gün dergâha gitmeye başlar. Malhun Hatun, onun Zümrüdüanka’sıdır. Ede Balı tarafından bir dizi sınavdan geçirilerek benini, öfkesini ve gururunu yenmesini başarır ve ruhsal arınma sürecini yaşar. Osman’ın dergâhta kaldığı bir gece gördüğü düş, onun için şifrenin çözümü olur. Ede Balı’dan yükselen ayın (Malhun Hatun) Osman’ın göğsüne girmesi ve dünya ağacı konumundaki çınarın dal budak salarak evreni kaplaması, Osmancık’tan Osman Gazi Hana uzanacak bir geleceğin müjdesidir. Osmancık; arayışını tamamlamış; nefsini, benliğini aşabilmiştir. O, bundan sonra kendisi için değil; soyu, soyunun ülküsü için yaşayacak; her türlü engeli aşmada Zümrüdüanka’sından güç alacaktır.
Ede Balı sonunda evliliğe onay verir, kısa sürede düğün yapılır. Bu süreçte Osman’ın yaşadığı ruh inkılâbı Ede Balı tarafından cihan ülküsüne dönüştürülmüş, Osman da bey seçilmiştir.
Osman Bey, Aya Nikola’nın düzenlediği ve Mihail Kosses’i öldürme amaçlı Harman Kaya baskınını haber alınca yirmi beş kadar adamını Mihail’in evine göndererek baskını bertaraf eder. Yayla inişi Oğuz beylerini toplayarak onları kardeşlik ve kader birliğine çağırır. 

“Ben, Ertuğrul oğlu Osman, ant içerim ki, yolum hepimizin yoludur. Ben, Ertuğrul oğlu Osman, Tanrı bir, inanırım ki, bu yol ayrılı gayrılı aşılmaz ve ayrıya gayrıya düşende ne kimseye beylik kala ne ad ne san kala. Ve ben Ertuğrul Gazi oğlu Osman, derim ki yücelik, ululuk cihat ganimetidir, ancak paylaşıla; tek kişinin olmaya.” (s. 199)

Beylerin desteğini aldıktan sonra, Kulacahisar’ı düşürmeye karar verir ve Bilecik tekfuru ile anlaşır. Osman Bey, Kulacahisar’ı düşürür. Gazadan döndüğünde annesi Cankız’ı, ardından da babası Ertuğrul Bey’i kaybeder. Bu arada oğlu Orhan dünyaya gelir. 

İnegöl gazasına giderken Ermeni Beli’nde yeğeni Bay Koca, Kalonoz tarafından şehit edilir. Kalanoz, ağabeyi Savcı’yı da şehit etmiştir. Osman Bey Kalanoz’u gaza yerinde yakalayarak öldürür.
İlerleyen günlerde Aydos Kalesi’ni ele geçirmek isteyen Osman Bey, kale kumandanı Nikeforos’a Abdullah adında bir elçi gönderir. Nikeforos, elçiyi dinlemeyerek onu surlardan aşağı attırır. Bu olaya Mihail de şahit olur. Kuşatma için hazırlıklar yapılırken Nikeforos’un yeğeni Evdoksiya, Osman Bey’in silah arkadaşlarından Gazi Rahman’a bir mektup göndererek onlara yardım edeceği sözünü verir. İkili arasında daha önceden bir yakınlaşma olmuştur. Evdoksiya’nın da yardımıyla kale ele geçirilir. Nikeforos öldürülür. Evdoksiya da Saniye adını alarak Gazi Rahman’ın eşi olur. Mihail bu olaylar sonrası Müslüman olur ve şehit düşen Abdullah’ın adını alır. Bu arada Malhun Hatun’un ikinci oğlu Alaaddin dünyaya gelmiştir.
Orhan da büyümüş, babasının gençliği gibi güçlü ve yetenekli bir delikanlı olmuştur. Orhan, pazar yerinde karşılaştığı Yarhisar tekfurunun kızı Holofira’ya gönlünü kaptırır. Holofira’ya dünür gönderilir, ancak ret cevabı alınır.
Bu sırada Osman Bey, aldıkları yerler arasına Mudurnu ve Göynük’ü de ekler. Konya sultanına ganimetler gönderir ve sultan da karşılığında ona Hz. Osman’ın kılıcını gönderir. Karacahisar tekfurunun Konya’ya saldırması üzerine oraya da baskın yapılır. Savaş sırasında halkı sürekli Osman Bey’e karşı kışkırtan amcası Dündar Bey, Osman Bey tarafından öldürülür.
Osman Bey’e Selçuklu Sultanı tarafından hanlık verilir. Tekfurlar bir araya gelerek Holofira’nın düğüne Osman Bey’i de davet edip onu öldürmeyi planlarlar. Osman’ın ölümünden sonra Türk birliğinin dağılacağını düşünürler. Plandan haberdar olan Osman Bey, düğüne hazırlıklı gider ve Bilecik de düşer. Holofira, Nilüfer ismiyle Müslüman olur ve Orhan ile evlenir.
Ede Balı vefat etmiş, İznik düşmüş, Osman Gazi de ağır hastadır. Orhan Bey’e Bursa’yı almasını, kendisini oraya gömmesini vasiyet eder. Malhun Hatun da tandırın başında ansızın yığılıp hayata veda etmiştir.
Malhun Hatun’un ölümünden sonra Osman Bey, Azrail’in ayak seslerini daha yakından işitir. Hayata gönül rahatlığıyla veda edebilmek için oğlu Orhan’dan müjde bekler. Ona hasta yatağında iken Bursa’nın düştüğünü gelen atlıların nal sesleri müjdeleyecektir.


Tarık Buğra’nın Romancılığı, Yıldıray Bulut
Karakter Sentezleyici Bir Roman Olarak Osmancık’ta Yapı Unsurları, Tuba Dalar
Kuruluş Devrini Konu Alan Romanlar Üzerine, Bilge Ercilasun
Osmancık Romanının Arketipsel Sembolizm Bakımından Çözümlenmesi, Tank Özcan


Hakkında

Bu kısım siten hakkında bilgi verir. Burayı değiştirmek ve düzenlemek için admin->eklentiler->tanımı düzenle

Etiketler