Ey gül-i bağ-ı vefa malûmun olsun bu senin
Hâr-ı cevr ile sakın terk eylemem pîrâhenin
Ölme var ayrılma yoktur öyle tuttum dâmenin
Gizlesem de aşikâr etsem de canımsın benim
Gâhi ikrar eyleyip gâhî gelip inkârdan
Aksini seyreylerim âyînede divârdan
Gerçi bu suretle pinhân eylerim ağyârdan
Gizlesem de aşikâr etsem de canımsın benim
Beste kıldım sâz-ı efkârı o zülf-i sünbüle
Oldu Galib perde-i âhım muhayyer sünbüle
Herçİ bâdâbâd bağlandım hevâ-yı kâküle
Gizlesem de aşikâr etsem de canımsın benim
Şeyh Galip
Günününüz Türkçesi ve Açıklamalar
1.
Ey işve fidanı (sevgili) taze fidanımsın benim
Gördüğüm günden beri kalbimdesin benim
Demeye gerek var mı sevdiğimsin benim
Gizlesem de açık etsem de canımsın benim
Açıklama: “Akan ruh”, “su gibi akıp giden ruh” gibi anlamlara gelen “rûh-ı revân” tamlaması şiirde can (sevgili) anlamında kullanılmıştır.
2.
Aşkının derdini boş yere açık eylemem
Ah çekip inlemeyi lafta kendime kâr eylemem
Kısacası âlem bilir bu sırrı inkâr eylemem
Gizlesem de açık etsem de canımsın benim
Açıklama: Aşk ıstırabı ile âh etmek ve inlemek, şikâyet anlamına gelir ki gerçekten seven, böyle bir duruma düşmez.
3.
Ey vefa bahçesinin gülü! Şunu iyi bilmelisin
Gömleğini bırakmam dikenin cefası yüzünden
Ölmek var ayrılmak yoktur öyle tuttum eteğini senin
Gizlesem de açık etsem de canımsın benim
Açıklama: Bu dörtlükte sevgiliye bağlılık (vefa) ve acıya katlanma fikri üzerinde durulmuştur. Gülün dikeni olduğu gibi aşkın da ıstırabı vardır. Gerçek âşık, bütün acılara katlanarak sevgilisine bağlı kalır.
4.
Kâh söylerim kâh vazgeçerim inkârdan
Hayalini seyrederim duvardaki aynadan
Gerçi, bu sayede saklarım yabancılardan
Gizlesem de açık etsem de canımsın benim
Açıklama: Ayna sembolü tasavvufta Tanrı’nın kâinatta tecelli etmesi (görünür olması) fikrini ifade eder. Şair, Yaradan’a olan hayranlığını yaratılmışlar üzerinden ifade etmektedir.
5.
Fikrimin sazını sümbül saçlarına bağladım
Galip, ahımın perdesi muhayyer-sümbüle oldu
Ne olursa olsun kâkülünün havasına bağlandım
Gizlesem de açık etsem de canımsın benim
Açıklama: Divan şiirinde sevgilinin saçı sümbüle benzetilir. “Sünbüle” ise klasik Türk müziğinde bir makamın adıdır. “Beste kılmak” da hem bağlamak hem de beste yapmak anlamında kullanılmıştır. “Muhayyer-sünbüle”, ise “sünbüle” makamının değişik bir şeklidir.
İlgili Sayfa
Divan edebiyatımız 18. yüzyılda da hem nazımda hem nesirde önemli sanatçılar yetiştirerek gelişimini sürdürür.17. yüzyılda başlayan Sebk-i Hindi akımı 18. yüzyıla da yansımış ve özellikle Şeyh Galip’in katkılarıyla gelişimini sürdürmüştür.Sebk-i Hindi’nin zıddı olan Mahallileşme akımı önceki yüzyıllarda başlayan serüvenini Nedim gibi güçlü şairlerin katılımıyla yükseltir.Böylece şiirimizde Türk zevki, İstanbul ağzı ve yerli hayatımız yer edinmeye başlar.Lale Devri (1718-1730) eğlenceleri de mahallileşme akımını hızlandıran etmenlerdendir.
Nesirde “sefaretname” türü başlar ve büyükleçilerimiz görevlendirildikleri ülkelerle ilgili gözlem ve hatıralarını sefaretnamelerinde anlatırlar.
1. NEDİM
Bir İstanbul insanıdır. Dolayısıyla İstanbul’a aşıktır.Bu yüzden İstanbul, şiirlerinde geniş yer tutar. İstanbul ağzı ile gazel, kaside ve şarkılar yazar. Mahallileşme akımının en önemli temsilcisi sayılır.Şarkı türünün önde gelen şairi olup şarkı türünü geniş kitlelere sevdirmeyi başarmıştır.Din dışı konulara rağbet eden Nedim, Lale devri eğlencelerini şiirlerine katmış ve şiirlerinde dünya nimetlerinden yararlanmaya yer vermiştir.
Hiç Mesnevi yazmayan Nedim’in hece ölçüsüyle yazdığı bir türküsü vardır. Tek eseri “Divan”ıdır.
2. ŞEYH GALİP
Divan edebiyatımızın son büyük şairi olan Şeyh Galip, tasavvufa gönül vermiş bir Mevlevi şeyhidir.Sebk-i Hindi akımını 18. yüzyılda şiirlerinde uygulayan Şeyh Galip’in sembollerle örülü ince hayallerle dolu bir şiir dili vardır.Bazı şiirlerinde ise Sebk-i Hindi’nin aksine mahallileşme akımına uygunolarak , hece ölçüsü ve halk dili kullanılmıştır.
“Divan“ının yanısıra en önemli eseri olan Hüsn ü Aşk mesnevisini yazmıştır. Şeyh Galip bu mesneviyi Nabi’nin Hayrabad mesnevisinin çok beğenilmesi üzerine yazmaya karar verir. Hayrabad’dan daha güzel bir mesneviyi kısa sürede (6 ay) yazacağına dair yakın çevresiyle iddiaya giren Şeyh Galip sözünü tutar ve Hüsn ü Aşk mesnevisini yazmayı başarır.
Tamamen sembolik -ve tabiki alegorik- olan Hüsn ü Aşk’taki sembollere bir göz atalım:
Beni Muhabbet kabilesinde (Sevgioğulları) bir gün bir kız (Hüsn) ve bir oğlan (Aşk) dünyaya gelir.Bu çocuklar büyür ve Edep mektebine giderler.Hocalarının adı Molla-yı Cünun (çılgın Hoca) dur.Bu aşka engel olmak isteyen Hayret (şaşkın) adlı bir kişi; ve genç aşıklara yardımcı olmak isteyen Gayret (çaba) adlı bir sevenleri vardır. Kabile büyükleri toplanır ve Aşk’ın Hüsn’e kavuşabilmesi için Kalb ülkesinden Kimya adlı iksiri getirmesi şartını koşarlar.Aşk, heyecanlı ve macera dolu yolculuğuna çıkar.Ateş denizinde mumdan bir gemiyle seyahat ederek yola koyulur.Bu yolculukta ona Sühan ( söz) rehberlik edecektir.
3. YİRMİSEKİZ MEHMET ÇELEBİ
Sefaretname adlı eseriyle ünlü bir büyükelçimizdir. Kaleme aldığı “Fransa Sefaretnamesi” adlı eseriyle sefaretname türünü başlatmıştır.
Koca Ragıp Paşa,Fıtnat Hanım,Sümbülzâde Vehbî, Enderunlu Fâzıl bu yüzyılın diğer önemli şairleridir.
Nesirde ise tarih türünde Raşit, Çelebizade Âsım, Silahdar Mehmet Ağa; tezkirecilikte ise Safai, Salim Efendi ve İsmail Beliğ Efendi ön plandadır. Halk edebiyatında dinî-tasavvufî konularda yazan Marifetnâme şairi Erzurumlu İbrahim Hakkı adları anılabilir.