Merdiven

Kasım 22, 2024 Okuma süresi: 2 dakika
Nazım Kurşunlu

Nazım Kurşunlu'nun üç perdelik oyunu.
Bir emeklilik trajedisi olan oyunda emekli bir memurdan hareket edilerek toplumdaki aksaklıklar yansıtılmıştır.
Eser, emekli ikramiyesi ile yaptırdığı bahçeli evi bir üçkâğıtçıya kaptırıp sonra da yine borç harç bir gecekonduya yerleşen Hamdi Bey'in hikâyesidir.

Özet

Devlet dairesinde otuz yıl çalışan Muamelat Müdürü Hamdi Bey emekli olur. Eşi Şefika Hanım ile bahçeli bir eve taşınıp bahçede çiçek yetiştirmek en büyük hayalidir. Bu hayali gerçekleştirmek için şehirden uzak bir arsaya bahçeli küçük bir ev yapmaya çalışır. Burası, bir bodrum üstüne kurulmuş henüz tamamlanmamış tek katlı bir evdir. Ancak Hamdi Bey emeklilik parasının tümünü harcasa da evi bitiremez.

Devamını okuyayım »


Cover Image

Cumhuriyet Dönemi Tiyatro Konu Testi 2

Temmuz 30, 2024 Okuma süresi: 6 dakika
4. Aşağıdaki sanatçılardan hangisinin tiyatro türünde eseri yoktur?
A) Faruk Nafiz Çamlıbel
B) Ahmet Muhip Dıranas
C) Necip Fazıl Kısakürek
D) Ahmet Hamdi Tanpınar
E) Melih Cevdet Anday

5. Yurt dışında sahnelenen ilk Türk tiyatro eseri ve yazarı aşağıdakilerin hangisinde doğru verilmiştir?
A) Ferhat ile Şirin – Nazım Hikmet
B) Ayışığında Şamata – Haldun Taner
C) Ayak Bacak Fabrikası – Sermet Çağan
D) Paydos – Cevat Fehmi Başkut
E) Sarı Naciye – Recep Bilginer

I. Dışarıda Yağmur Var
II. Asiye Nasıl Kurtulur
III. Seferi Ramazan Bey’in Nafile Dünyası
IV. Bir Ölümün Toplumsal Anatomisi
V. Rumuz Goncagül
6. Yukarıda numaralanmış oyunlardan hangisi farklı bir yazarımıza aittir?
A) I    B) II    C) III    D) IV    E) V

Sanatçının “İktidar Üçlemesi” başlığı altında yayımladığı oyunlarda 1623-1651 yılları arasında Osmanlı sarayında yaşanan iktidar mücadeleleri anlatılmaktadır. Tarihî dram özelliği gösteren oyunlarda kişiler hem beşeri hem de evrensel boyutta ele alınmıştır. İktidar çatışması üzerine kurulan oyunlarda yazar, tarihî birer şahsiyet olan IV. Murat’ı, Sultan İbrahim’i ve Kösem Sultan’ı dönemin havasına uygun olarak canlandırmıştır.
7. Parçada sözü edilen üçleme aşağıdaki sanatçılardan hangisine aittir?
A) Turan Oflazoğlu
B) Güngör Dilmen
C) Vedat Nedim Tör
D) Orhan Asena
E) Refik Erduran

Türk edebiyatında daha çok romancılığıyla bilinen bir yazardır. Romandan önce oyun yazarlığında tecrübe edinen yazarın ele aldığı konular çoğu romanlarıyla paralellik gösterir. Kimi romanlarını tiyatro metni olarak da yazan sanatçının ilk oyunu 1919 tarihli Hançer’dir.
8. Aşağıdakilerden hangisi parçada sözü edilen yazara ait değildir?
A) Hülleci
B) Eski Şarkı
C) Balıkesir Muhasebecisi
D) Kenan Çobanları
E) Tanrıdağı Ziyafeti

— tarafından ortaya konulan epik tiyatro anlayışı Almanya’da 1930’lu yıllarda görülür. Bu anlayışın edebiyatımızdaki etkisi ancak 1960’larda kendini gösterir. — , — ve — başta olmak üzere epik oyun yazarlarımız bu anlayışı geleneksel tiyatro anlayışımızla birleştirerek bize özgü özel bir tarz oluşturmuşlardır.
9. Aşağıdakilerden hangisi parçada bırakılan boşluklardan herhangi birine getirilemez?
A) Bertolt Brecht
B) Sermet Çağan
C) Orhan Asena
D) Haldun Taner
E) Vasıf Öngören

I. Kurban
II. Akad’ın Yayı
III. Canlı Maymun Lokantası
IV. Deli Dumrul
V. Büyük Jüstinyen
10. Yukarıdaki numaralanmış oyunlardan hangisi farklı bir yazara aittir?
A) I   B) II   C) III   D) IV   E) V

—, bu eserinde bürokrasinin aksayan yönlerini, yıllardır kimliğine kavuşmak için çabalayan Yaşar üzerinden verirken toplumsal sorunları gülmece aracılığıyla izleyici ile paylaşmak ister. Yaşar, absürt gerekçelerle kimliğine bir türlü sahip olamaz. Böylelikle yazar, bürokratik işleyişin gündelik gerçeklikle çeliştiği noktada, devletin kimin için var olduğuna dair bir sorgulama yaratır. Bu sayede yazar, izleyiciyi katılıklar üzerine düşünmeye sevk eder.
11. Parçada bırakılan boşluğa aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?
A) Aziz Nesin
B) Vedat Nedim Tör
C) Nazım Kurşunlu
D) Başar Sabuncu
E) Turan Oflazoğlu

Şiirinde dile getiremediği gözlem ve tespitlerini hikaye, roman ve oyunları aracılığıyla aktarmıştır. Klasik kurallar altında yazdığı oyunlarını, Aristotelesçi (benzetmeci) tiyatro anlayışı doğrultusunda oluştururken sade bir anlatım dili benimsemiştir. Öykülerinden, romanlarından ve tiyatro eserlerinden bir çoğu televizyon dizisi ve sinema filmi olarak da değişik yönetmenler tarafından ekrana getirilmiştir. Konularını yerli kaynaklardan alarak tamamen yerli unsurları kullanmıştır. Tiyatromuzda yabancı oyunların egemenliği karşısında durarak ulusal tiyatromuzun gelişimine hizmet etmiştir.
12. Parçada sözü edilen sanatçı aşağıdakilerden hangisidir?
A) Ahmet Kutsi Tecer
B) Cevat Fehmi Başkut
C) Necati Cumalı
D) Haldun Taner
E) Orhan Asena

Reşat Nuri’nin 1944’te yayımlanan — isimli romanı, — tarafından Sarıpınar 1914 adıyla tiyatroya uyarlanmıştır. Eser, Osmanlı Devleti’nin ihmal edilmiş ve bakımsız yüzlerce kazasından biri olan Sarıpınar’da geçmektedir. Eser, sözde yaşanan şiddetli depremin ardından ilçenin yöneticileri ile İstanbul arasında yaşanan komik olayları konu almaktadır.
13. Yukarıdaki parçada bırakılan boşluklara aşağıdakilerden hangisi sırasıyla getirilmelidir?
A) Son Sığınak, Haldun Taner
B) Değirmen, Turgut Özakman
C) Son Sığınak, İsmail Hakkı Baltacıoğlu
D) Miskinler Tekkesi, Turgut Özakman
E) Değirmen, Haldun Taner


Cover Image

Gecikenler

Ağustos 16, 2023 Okuma süresi: 2 dakika
Nazım Kurşunlu

Nazım Kurşunlu'nun üç perdelik komedisi.
Eserde iki torunu ve damadıyla aynı evde yaşayan yaşlı ve bakıma muhtaç bir kadının hikâyesi anlatılmaktadır.

Özet

Eserin ana karakteri Afet Hanım; büyük torunu Ahsen, onun eşi Lemi ve küçük torunu Birsen ile aynı evde yaşamaktadır. Afet Hanım, iyice elden ayaktan düşmüştür. Büyükanne ile daha çok Birsen ilgilense de onunla yaşamak evdeki herkes için zordur.
Üst katta oturan ev sahipleri Didar Hanım da hemen her gün onları ziyarete gelmektedir. Afet Hanım'ın sürekli bir şeyler istemesi, gece sık sık tuvalete kalkması, kulaklarının ağır işitmesi Lemi’yi çileden çıkarmaktadır.

Devamını okuyayım »


Cover Image

Midas’ın Altınları

Ağustos 14, 2023 Okuma süresi: 6 dakika
Güngör Dilmen

Güngör Dilmen’in Midas Üçlemesi’ndeki (Midas’ın Kulakları, Midas’ın Kördüğümü) oyunlardan biridir. 

Midas’ın Kulakları’nda Midas, tanrılarla boy ölçüşürken Midas’ın Altınları’nda dünyadaki değerli olan her şeye sahip olmak, Midas’ın Kördüğümü’nde ise dünyanın sırrına ermek ister.
Tüm bu tutkuların kökeninde tanrısal olana ulaşma, mutlak iktidarı elde etme arzusu yatar. 

Bu arzu bir türlü gerçekleşmez ve her üç oyunda da Midas kendi sonunu hazırlar.

Özet

Midas, yeryüzünde ne kadar altın varsa hepsine sahip olmak ister. Dünyanın en ünlü simyacılarıyla çalışır. Altınlara sahip olmak için Dionisos’un gücünden faydalanmak ister ve onun en yakın arkadaşı Silenos’u esir alır. Daha sonra Silenos’a durumu anlatır ve bu olayı Dionisos’a anlatmazsa her istediğini ona vereceğini açıklar. Silenos bu anlaşmadan memnun ayrılır ve ne isteyeceğini düşünür. 

Bir zaman sonra Midas, Silenos’u kurtarmış gibi yapar ve Dionisos’un huzuruna çıkarır. Dionisos da mutluluktan Midas’ın her istediğini yapacağını söyler. Bu olaydan hem Midas hem de Silenos kârlı çıkar. Midas, Dionisos’tan dokunduğu her şeyin altın olmasını ister. Dionisos bu teklifi kabul eder. Diğer yandan Silenos da Midas’ın kızıyla evlenmek istediğini belirtir. Ancak Midas’ın kızı onunla evlenmek istemez. Silenos, Midas’ın kızına şarap ikram eder. Midas’ın kızı şarabın etkisiyle kendinden geçer ve Silenos ile evlenmeyi kabul eder. 

Midas ise hayallerine kavuşmanın mutluluğunu yaşar. Dokunduğu her şey altın olur. Kendi mutluluğunun yanında halkının da refaha kavuşmasını ister. Halk pazarına iner ve dokunduğu tezgâhlar, meyveler, sebzeler bir anda altına dönüşür. Halk, ne olduğunu anlayamaz ve herkes bir anda zengin olmanın vermiş olduğu mutlulukla ne yapacağını bilemez. Herkes, düşlediği yaşamı gerçekleştirmek için harekete geçer. Bir anda gelen zenginliğin huzuru da kısa sürer. Halk artık zengin olduğu için çalışmak istemez. Bütün işler yarım kalınca toplumda kargaşa çıkmaya başlar. 

Her şey altındandır fakat artık insanlar bu paraları harcayamaz duruma gelir. Kimse emeğinin karşılığını alamadığını fark edince bir anda elde ettikleri altın da onlara huzursuzluk verir. Halkın bu huzursuzluğunu gören Midas’ın kızı da isyan etmeye başlar. Sarhoşluğun etkisi geçince verdiği karardan pişman olur. Silenos ile evlenmek istemediğini babasına söylese de fayda etmez. Midas’ın gözü altından bir şeyi göremez olur. 

Midas, kızını nasıl teselli edeceğini bilmez. Silenos ile yaptığı anlaşmayı kızına da söyleyemez. Söylediği anda altından vazgeçeceğinin bilincindedir. Kızına yalnızca sarılmak ister. Ona bir adım yaklaşır ve sarıldığı an kızı altına dönüşür. Midas ne yapacağını bilemez. Kızını geri döndürmenin yollarını arasa da artık dönülmez bir yola girer. O an altının da bu yaşadığı servetin de kızından daha önemsiz olduğunu anlar. Kızı artık altından bir cisimdir ve ona hiçbir faydası yoktur. 

Midas, çareyi yine Dionisos’ta arar. Ondan yardım diler ve kızının geri gelmesini ister. Dionisos da kızını geri getirir ve Midas’ın elinden bu gücü alır. Midas, kızına kavuştuktan sonra altının hiçbir önemi olmadığını anlar. Halk da emeğinin karşılığını almanın bir anda elde edilen altından daha değerli olduğunu idrak eder ve mutlu günlerine geri dönerler.

İlgili Sayfalar

👉 Güngör Dilmen

👉 Cumhuriyet Dönemi Tiyatro Özetleri

Yararlanılan Kaynaklar

Güngör Dilmen Tiyatrolarında İnsan, Selma Demirok
Güngör Dilmen’in Oyunlarında Mitolojik, Tarihsel ve Fantastik Olan’ın Kullanımı, Fatma Keçeli


Cover Image

Balıkesir Muhasebecisi

Ağustos 13, 2023 Okuma süresi: 6 dakika
Reşat Nuri Güntekin

Reşat Nuri Güntekin’in üç perdelik oyunu.
Oyun, İkinci Dünya Savaşı yıllarında İstanbul’da lüks bir apartman dairesinde geçmektedir.
Çeşitli toplumsal sorunların gündeme getirildiği oyunda toplumdaki ekonomik dengesizlik, vurgunculuk, yasaların adaleti sağlamaktaki yetersizliği gibi sorunlar ele alınmaktadır.

Özet

İkinci Dünya Savaşı yıllarında Balıkesir’de muhasebecilik yapan Tahir, bir arkadaşının iş teklifi üzerine emekli olur ve İstanbul’a yerleşir. Muhasebecilik yıllarında namuslu, ilkeli bir adam olarak tanınan Tahir Efendi, İstanbul’daki yeni işiyle beraber modern hayatın gereklerini yerine getiren ve vurguncu olarak nitelendirilen bir adam hâline gelir. 

Balıkesir’den tanıdığı eski arkadaşlarını bile randevusuz kabul etmez ve buna gerekçe olarak da artık büyük bir iş adamı olmasını gösterir.

Lüks ve rahat bir yaşam süren aile fertleri (eşi Huriye, oğlu Necdet, kızı Leyla) Tahir’in yaptığı işlerden utanmakta ve yoksul oldukları dönemleri özlediklerini söyleseler de aslında hâllerinden memnundurlar. Tahir Efendi’de görülen benzer değişimler onlar için de geçerlidir.

Her fırsatta babasının kendilerini sürüklediği bu hayattan nefret ettiğini dile getiren sözde idealist genç Necdet, buna rağmen Avrupa ve Amerika gezilerinden geri kalmaz. Bir yandan hususi otomobil ve kotralarla gezip tozarken diğer taraftan iğreti bir idealizmle babasına karşı için için isyan etmeyi marifet sayar. 

Balıkesir’de okurken felsefe öğretmeni Namık’ın izinden yürüyen Necdet, İstanbul’a taşındıktan sonra evine gelen öğretmenine gösteriş yapmak için Churchill’in purosundan, İskoç viskisinden ikram eder. İdealist felsefe öğretmeni Namık ise düştüğü durumun umutsuzluğundan dolayı öğrencisi Necdet’ten babası Tahir Bey’in yanında çalışabilmek için tavsiye ister. Necdet ise kendisinden yardım isteyen öğretmenini yine idealistliği nedeniyle reddeder. Necdet’in yapmacık hayal âlemine karşılık Namık, maddi sıkıntılar içinde hayatın gerçekleriyle yüzleşmiş bir karakterdir.
Evin sessiz kızı Leyla bir yandan babasının servetinin tadını çıkarırken bir yandan da onun işlerini zengin ve namuslu nişanlısıyla yapacağı evliliğin önünde engel olarak görür.
Huriye ise bir yandan Balıkesir’deki mutfağını özlerken öte yandan elbisesi ile saçının derdine düşer.
Huriye’nin kardeşi Şerif Ali de yaşadığı hayatı Tahir’in kanunsuz işlerine borçludur. Ancak o diğerleri gibi bunu inkâr etmez. Yaşadığı hayattan şikayet eden ablasını içinde bulunduğu ikili tutumdan dolayı eleştirir.
Şerif Ali, Anadolu insanını temsil etse de bu temsiliyet tamamen Anadolu saflığı içinde verilmemiştir. Manevi değerlerin alaşağı edildiği böyle bir dönemde Şerif Ali diğerlerine kıyasla daha samimi olabilmeyi başarabilmiştir. Ablasının ve Necdet’in gülünç şikâyetleri karşısında onlarla alay eder. Bu nedenle eserdeki ironinin ortaya çıkmasında oldukça önemli bir yeri vardır. Eserdeki ironi, lüks hayattan dolayı hem söylenen hem de sefasını süren aile fertlerinin durumundan doğar.
Bu arada bir komiserin evde yaptığı aramada bulduğu deliller ışığında Tahir dört ay hapis yatar. Tahir’i zengin eden iş ortağı Ramiz Bey, olayın iyi incelenmemesi nedeniyle ucuz atlatıldığını söyleyerek Tahir’e yeni bir iş önerisi yapar. Necdet, Leyla’nın müstakbel kayınpederi Bedri Bey’e vurguncu babasının manevi bir ölü olduğunu söyleyerek artık ailenin reisi olduğunu ve alınlarına sürülen bu kara lekeden dolayı isterlerse nişanı bozabileceklerini belirtir.
Ailesinin kendisiyle ilgili duygu ve düşüncelerine şahit olan Tahir, iş arkadaşı Ramiz’in yaptığı iki milyonluk teklifi reddeder. Ailesine bir ders vermeyi düşünen Tahir, her şeyini hayır kurumlarına bırakarak emekli aylığıyla eski yaşantısına dönmeye karar verdiğini açıklar.
Bundan sonra ailesinin kendisinden utanmayacağını fakat herkesin şu anda sahip olduklarını kaybedeceklerini söyler. Bunun üzerine telaşa düşen aile fertleri söylediklerinden pişman olur. Sahip oldukları zenginlikten ve lüks hayattan vazgeçmeyi göze alamazlar. Mevcut zenginlikleriyle namusun bir arada olamayacağını vurgulayan Tahir, eski yaşantısına dönmeyeceğini fakat bundan sonraki bütün suçlarına ortak olduklarını söyler.
İlgili Sayfalar

👉 Cumhuriyet Dönemi Tiyatro Özetleri
Yararlanılan Kaynaklar


Reşat Nuri Güntekin’in Piyeslerinde Sosyal Eleştiri, Demet Sustam
Türk Tiyatrosunda 1960-1970 Yılları Arasında Toplumsal Beğeni, Cengiz Toraman
Reşat Nuri Güntekin’in Balıkesir Muhasebecisi Adlı Oyununda Toplumsal Eleştiri, Fatih Sakallı


Cover Image

Aynaroz Kadısı

Ağustos 2, 2023 Okuma süresi: 4 dakika
Musahipzâde Celal

Musahipzâde Celal’in oyunu.
Osmanlı Devleti’nin son dönemlerini konu alan eserde, çöken adalet sistemi ile rüşveti kanıksayan devlet adamları anlatılmaktadır.
Oyunun kahramanı kötü düzenin temsilcisi olan Kadı Yakup Efendi’dir. Oyunun sonunda kötüler cezasını bulmaz. Yazar, böylece devletin içindeki yolsuzlukların bitmeyeceği mesajını seyirciye iletilmiş olur.

Özet

Kadınlara olan düşkünlüğü ve çıkarcı kimliği ile tanınan Yakup Efendi, görev yaptığı yerlerden kovulsa da bacanağı Şeyhülislam Kehkeşanizade Lemi Molla tarafından Aynaroz Kadısı olarak atanmıştır.


Milo Adası’nda yaşayan kimsesiz fakat varlıklı ve güzel bir kız olan Afroditi, çocukluk aşkı Hıristo ile evlenmek üzeredir. Ancak Aynaroz Kilisesi hem Afroditi’ye hem de on beş bin altınlık servetine el koymak ister. İki genç, çaresizlik içindeyken teftiş ve vergi belirlemesi için adaya gelen Yakup Efendi olanları öğrenir. Kadı, Afroditi’yi koruması altına alıp hem ona hem de altınlarına sahip olmayı düşler. Eve getirdiği Afroditi’yi sarhoş edip ondan yararlanmak isterken karısı tarafından basılır. Yalnız kalan Afroditi ise papazlar tarafından kaçırılır. Durumu gören Hıristo, Yakup Efendi’ye olanları anlatır. Yardımcıları ile kiliseye giden Yakup Efendi, Afroditi’yi kurtarıp Hıristo’ya verir ama on beş bin altına da el koyar.
Birbirleri ile hiç anlaşamayan karıları ve aptal oğlu Şem’i Molla ile yaşayan Şeyhülislam’ı ziyarete giden Yakup Efendi, altının bir kısmını daha iyi bir yere atanmak için rüşvet olarak dağıtır. 
Aynaroz Başpapazı Gregoryos ise paranın zorla alındığını iddia ederek mahkemeye başvurur. Aynaroz Kadısı, Şeyhülislam’dan mahkemeyi gören kadılara kadar herkese rüşvet dağıtır. Sonunda papaz, mahkemesinden vazgeçmek zorunda bırakıldığı gibi bir de hapse girer.


İlgili Sayfalar
👉 Cumhuriyet Dönemi Tiyatro Özetleri

Yararlanılan Kaynaklar

Musahipzade Celâl’in Oyunlarında Moderne Dönüşen Gelenek, Refika Altıkulaç Demirdağ
Türk Tiyatrosunda 1960-1970 Yılları Arasında Toplumsal Beğeni, Cengiz Toraman


Cover Image

Genç Osman

Temmuz 28, 2023 Okuma süresi: 16 dakika
Turan Oflazoğlu

Turan Oflazoğlu’nun tarihî oyunu.
1994 tarihli eser, üç perdelik bir tragedyadır.
Oyun, genç yaşta padişah olan Sultan Osman’ın yeniçeri ve sipahi ocaklarının ortadan kaldırılması yolundaki serüvenini anlatmaktadır.
Oyun bir ağıt ile başlar:

Az bulunur insan iken
Cihan şahına kıydılar
Gayretli bir aslan iken
Cihan şahına kıydılar

Gazi bahadır han idi
Pek soylu bir sultan idi
Namıyla Genç Osman idi
Cihan şahına kıydılar

Onu herkes yadırgadı
Oysa güzeldi maksadı
Kanayan bir güldür adı
Cihan şahına kıydılar

Hatırlatır ozan bunu
Ey halk ibretle an bunu
Unutamaz insan bunu
Cihan şahına kıydılar

Özet

Sultan Osman 13 yaşında tahta çıkmıştır. Oyunun başında 17 yaşındadır ve ülkesindeki düzensizliğin farkındadır. Ancak sabırsız davranışları, politik olmayan duruşu ve tecrübesizliği yapmak istedikleri için engel oluşturmaktadır.
Osmanlı’nın Rusya’ya karşı koruduğu Lehistan’ın kendilerine ihanet etmesi üzerine ordusuyla sefere çıkmak ister. Ataları gibi büyük işler yapmak arzusundadır. Baltık Denizi’ne el koyup güçlü bir donanma ile Avrupa’yı kıskaca alabileceğini hayal etmektedir. Fatihlik arzusundadır. Ancak asker ocakları bozulmuştur.
Hocası Ömer Efendi, üç ayda iki bahşiş alan bu askerin düzen altına alınması için önce kıdem zamlarının kesilmesini önerir. Buna karşı çıkan Sadrazam Dilaver Paşa, “O zaman yer yerinden oynar.” diye olacakları bildirir. 

Dördüncü vezir Davut Paşa Osman’ı cesaretlendirmeye çalışır. Paşa, Osman’ın hemen yanında sadrazam olmak hevesiyle kural kaide tanımadan sadrazamla Osman’ın odasına girmektedir. Ömer Efendi, onun gizli işler peşinde olduğundan şüphelenmektedir. Osman ise onu iki kez affettiğini, üstelik damat diye hak etmediği halde vezir yaptığını bu nedenle onun kendini borçlu hissettiği için böyle davrandığını söyler.
Sadrazam Dilaver Paşa aklıselim bir insandır. Osman’a her iki ocağı da karşısına almamasını, birini tutarken diğerine çekidüzen vermesini ve tedbirli olmasını tavsiye eder.

Şehzade Mehmet’in Katli

O sırada huzura gelen Süleyman Ağa, birinin kendisine bir pusula bıraktığını söyler. İçinde “Mehmet’i sıkı tut!” yazmaktadır. Bu sırada huzura Mehmet gelir. Çok güzel yazısı olan Mehmet, kardeşine “Sultan Ahmet Han oğlu Osman Han” yazılı bir kâğıt verir. Çoktan beri bu yazı ile meşgul olduğunu söyler. Osman’ın cenk oyunlarındaki başarısını bilen Mehmet, ileride Osman’ın Fatih, Yavuz, Kanuni gibi bir padişah olacağını hayal etmiştir. Osman da aslında hep onlar gibi olmak istemektedir. Onlar gibi olmak için onlarınki gibi yenilmez bir orduya sahip olması gerektiğini hâlbuki durmadan karşısına bazı engeller çıkartılmak istendiğini söyler. Sonra da elinde tuttuğu pusulayı ona verir. Mehmet şaşırmıştır. “Demek ki kararın kesin. Dilerim Tanrı’dan beni hayatımdan nice mahrum ettiysen senin dahi ömrün ve saltanatın berbat olsun.” der ve çağırılan cellatla çıkar. Osman, verdiği karardan dolayı çok üzgündür.

Halktan Biri

Osman’ın tahta geçtiği yıl İstanbul’da görülen felaketler, onun uğursuzluğuna yorumlanır. Sultan halkın nabzını tutmak, aksaklıkları görmek için celladıyla gezer. Kendisini halktan biri gibi göstermek istemektedir. Halk, padişahını kendisinin üstünde ister. Sultanın kendisine benzemeye kalkarsa çabuk yüz göz olacaklarını düşünür. “Padişah sözünü geçirmelidir.” diyen bir İstanbullunun boynuna celladının kemendi geçince İstanbullu Sultan’a, “Yani şimdi sen bizden misin?” diye sorar. Onun kendilerinden olmadığını ve olamayacağını hatırlatır.

Tek Eşlilik

Şeyhülislâm Esat Efendi’nin kızı Akile, Osman’ın çocukluk arkadaşıdır. Esat Efendi’nin konağına tek başına gelen Sultan Osman’ı Akile karşılar. Onunla geçmişten konuşur, şiirden bahsederler. Osman gibi Akile de şiir yazar ve güzel şiir okur. Osman, “Bütün şairlerimiz yaşanan Türkçeyle ve Türk edasıyla yazınca ancak o zaman bulmaya başlayacağız kendimizi.” der. Osman, Akile’ye “Eşim olarak saraya gelir misin?” diye sorar. “Tek nikâhlı eşim olacak. Harem hayatına son vereceğim artık sarayda ve ülkemde. Bundan böyle her erkek tek kadınla evlenebilecek.” der. Akile yılların geleneğini nasıl yıkacağını sorunca kendisine çok güvenen Genç Osman “Sen evet de bir günde yıkıp yok ederim ben.” der.
Sarayın dışından hanedana gelin gelmesi geleneklere aykırıdır. Bu geleneğe de karşı çıkan Sultan, Akile’yi eş olarak seçmiştir. Ömer Efendi ile sıradan bir Osman olarak geldiği konakta Esat Efendi’den kızını ister. Esat Efendi, geleneklere aykırı dese de kızıyla konuştuktan sonra bu evliliği kabul eder. Sevinmiş ve şaşırmıştır. Çünkü hanedana akraba aileler türemesi hanedan için son derecede sakıncalıdır. Osman’ın kararlı olduğunu görünce razı olur ve hemen o gün nikâhlarını kıyar.
Osman’ın her hali halka ters gelmektedir. Erkekler tek eşle yetinmekten yana değildir. Osman, bir kul gibi yaşamak arzusunda olduğunu söyleyince Esat Efendi ona “Padişah hiçbir zaman padişahlığını unutmamalı ve karşısındakine de unutturmamalı. Kulluk kalktı mı padişahlık da kalkar.” diye tavsiyede bulunur.

Devlet İşleri

Ömer Efendi’ye göre asker, hazine, adalet bozulmuş, memleket göz göre göre elden gitmektedir. Canı yanan Anadolu biraz homurdansa isyan deyip üstüne yüklenilmektedir. Anadolu’nun doğurduğu bu devlet, onun gücüyle beslenip serpilmiştir ama genişleyip büyüdükçe ondan uzaklaşmıştır. İstanbul’un düzene soksun diye gönderdiği kişiler de çok geçmeden gittikleri yerin eşkıyası olmaktadır.
Osman, hocası ile konuşurken Edirne müftüsünün padişahın fermanı olmadan bostancı başını azlettiği haberi gelir. Osman, suçlu değilse görevine iade edilsin, Edirne Müftüsü görevinden alınsın, der. Ömer Efendi, müftünün oğlu olduğunu söyler. Osman için bu sadece Edirne müftüsüdür. “Devlet işlerinde ancak devlet kayırılır.” der. Hocasına bu sözün kendisine ait olduğunu söyler.
Arpalığı elinden alınan bazı bilgin çelebiler bunların kendilerine geri verilmesini dilemeye gelirler. Onlara “Bu padişah kimseye arpalık verme niyetinde değil.” diye haber gönderir. Bu durum kayınpederi olan Şeyhülislam Esat Efendi tarafından hoş karşılanmaz.
Osman, bunların yanı sıra ağır kavukların yerine Türkistanlıların giydiği hafif kavuklar giyilmesini ister. “Güzel ve kıvrak olmayan kıyafetler atılsın hem de israf bitsin. Gereksiz ağırlıklardan kurtulalım, hız kazanalım.” der. Bunun öncülüğünü de kendisi yapacaktır.

Nevhayal

Süleyman Ağa, Sultan’a gelerek Şeyhülislâmlıkta gözü olan Rumeli Kazaskerinin Sultan’a armağan olarak cariyeler gönderdiğini söyler. “Harem hayatına son verdik ya ağa, baş göz edip savılsınlar.” der. Onlardan birinin cihana bedel olduğunu, hiç olmazsa bir kere görmesini yoksa günah işleyeceğini söyleyen ağayı Sultan kıramaz. Akile, babasının evinde olduğu için cariyeyi odasına göndermesini söyler. Nevhayal gerçekten çok güzeldir. Bu arada gelen Akile kocasına sitem eder. Osman, onun sevdiği tek kadın olduğunu sadece gelenekleri sürdürmek için çocuk sahibi olmak arzusunu belirtir. Akile, her geleneği yıkmaya çalışanın gelenekten bahsetmesine şaşırdığını söyler. Çocuklarının yaşamamasına kendisi de üzülmektedir. Belki bundan sonra doğacakların yaşayacağını söyleyerek kocasının kendisine verdiği sözü hatırlatır. Onun hem halka hem de kendisine karşı tutarlı olmasını ister.

Lehistan Seferi ve Sonrası

Lehistan seferinden dönülmüştür. Asker hiçbir başarı gösterememiştir. Sadece savaş sonrası, İstanbul’a dönüldükten sonra, anlaşma ile 

Hotin alınabilmiştir. Osman için bu bir mağlubiyettir. Ordunun düzensizliği nedeniyle başarısız olmuştur. Anadolu’da yeni bir ordu kurulmasını amaçlar. Toy padişahın politik olmayan dürüst davranışları, askerlerin kendisine cephe almasına neden olur. Yine de yeniçeri ve sipahi ocağını eş zamanlı olarak ortadan kaldırmak ister. Celladı ile tebdili kıyafet gezer. Talimde olmayan askerlere karşı amansız bir mücadeleye girişir.
Bu arada Nevhayal, Akile Hanım’ın cariyesi olmuştur. Nevhayal’in Osman ile ilişkisini bilen Valide Sultan, Topkapı Sarayı’nda kendi adına çalışmasını, sarayda olup bitenleri kendilerine iletmesini tembihlemiştir. Nevhayal’i Sultan Mustafa padişah olur olmaz kendisini sultan eşi yapacağını söyleyerek kandırmıştır.
Davut da sipahi ve yeniçerilerden kendilerine rüşvetle taraftar bulmuştur. Onlara Sultan Osman’ın kendilerini sevmediğini söyleyerek padişahlarının kim olması gerektiğini düşünmelerini ister. “Devlet sizsiniz, hakkınızı koruyun.” der.

Padişah Hacca Gidiyor

Padişah hacca gidecektir. Asıl niyeti Hicaz’dan dönerken Anadolu’daki Türkmenlerden yeni bir ordu kurmaktır. Beraberinde götürecekleri, İstanbul’da kalacakları belirler. Dilâver Paşa kendisine karşı olan binlerce askerin devletin merkezinde kalmasının doğru olmadığını söylese de Sultan onlara güvenmediğini söyler. “Padişah neredeyse devlet orada olur, gerekirse Anadolu’da bir şehir devlet merkezi yapılabilir.” der. Dilaver Paşa arkada kalanların kazan kaldırıp padişahı bile değiştirebileceklerini söyler. Osman ise deli bir adamı tekrar tahta oturtacaklarına ihtimal vermez. Hem diğer şehzadeler de çok küçüktür.
Ömer Efendi, Şeyhülislam’ın bu işe razı olmadığını ve yeniçerilerin ondan fetva alabileceklerini söyler. Yola çıkmadan Şeyhülislam’ın değiştirilmesini isteyen Ömer Efendi’ye “Kızını sever, karımın babasıdır.” diye karşı çıkar. “Damadınız olduğunu unutmak zorunda kalabilir.” deyince Osman hocasına, “Siz olur musunuz?” diye sorar. 

Osman hemen yola çıkmak istemektedir. Dilâver Paşa, tedbiri akla yoldaş etmenin iyi olacağını söyler. Ortalık iyice karışmıştır. Esat Efendi tedbir alınmazsa işlerin iyice çığırından çıkacağını söyler. O sırada dışarıdan gürültüler gelir. Kazan kaldırılmıştır. Genç Osman’ın yerine akli dengesinin yerinde olmadığı için daha önce tahttan indirilen Mustafa getirilmek istenir.

Genç Osman Kışlaya Gidiyor


Asilere mecnun birinin padişah olamayacağını, pişman olacaklarını söyleyen Esat Efendi, Genç Osman’ın tahttan indirilmesi için fetva vermeye yanaşmaz. Bu arada Sultan Mustafa da çok garip davranmaktadır. Yeniçeriler buna şaşırır ama Valide Sultan onun erdiğini, bunun cezbe hâli olduğunu söyler. Valide Sultan, sadrazam yaptığı Davut Paşa’dan ne kadar altın varsa kullarına dağıtılmasını, isteyene istediği görevin verilmesini emreder.
Sultan Mustafa’nın garip hareketleri askerlerde pişmanlık yaratmıştır. Oradakilerin ilgisini dağıtmak için Valide Sultan sürekli altın saçtırır. O sırada Osman kışlaya gelir. 

Osman’ı gören Sultan Mustafa, boynuna sarılarak hıçkırır. Osman onu sakinleştirmeye çalışır. Yeniçerilere bir yeniçeri olarak geldiğini, padişah yaptıkları bu zavallının hükmünün nasıl geçeceğini sorar. Askerlerin çoğu bağışlanmayı diler. Anlaşmak isterler. Ancak içlerinden biri, “Ne yapıyorsunuz. Dışarıdakiler fark ederse bizi parça parça eder.” diye korkusunu dile getirir. “Bir padişahın göz göre canına kastetmek olur mu?” diye seslenenler olur. Osman, Davut’u göstererek onun ne kadar kötü olduğunu anlatır. Hatalarını gençliğine ve acemiliğine vermelerini ister.
Davut Paşa, asileri “Tekrar padişah olursa canınıza okuyacak. Bu işte beraber değil miyiz ağalar?” diye ortalığı kızıştırır. Valide Sultan “Bu yılan sağ kaldıkça ne bize hayat var ne size ağalar!” sözü üzerine cellat elindeki kemendi Osman’ın boynuna geçirmeye çalışır. Sipahilerden bazısı “Sakın ha! Canı bize emanettir, kanı kutsaldır.” diye itiraz eder.
Osman, Davut için yaptıklarını sayar. Suçunu iki kez affettiğini, hanedandandır diye vezir yaptığını söyler. Davut o halde suç işlediğini, suçlu olduğunu söyler. Ortalık daha fazla karışmadan Davut oradakilere, konuşmaktan aciz Sultan Mustafa’nın sözde buyruğunu iletir: “Sevgili yeğenim Sultan Osman bundan sonra Yedikule’de ağırlansın.”

Ölümü


Davut, orada daha güven altında olursunuz, der ve cellatla Osman’ı götürür. Davut’a, “Gel bu işten vazgeç Davut!” dediyse de Sultan Osman söz geçiremez. Davut, cellatları Osman’ın hücresine sokar. Osman’a üçü beşi saldırır ama onu öldürmeyi başaramazlar. Daha çok kişi çağrılır. Birinin omzuna vurduğu balta ile yere düşen Osman, cellatlara boyun eğer. Osman’ın celladı çıkarken kemendi Davut’un önüne bırakır. Gün ağarmak üzere zindana gelen sipahiler ve yeniçeriler dehşet içinde kalırlar. Bir yeniçeri, Davut’un önündeki kemendi cellada göstererek onu Davut’un boynuna geçirmesini söyler. Hücreyi gösteren bir sipahi onun da aynı yerde boğulmasını ister.

İlgili Sayfalar

Yararlanılan Kaynaklar

Genç Osman, A. Turan Oflazoğlu, Kültür Bakanlığı Yayınları 1994
Yeni Türk Edebiyatı-Tarih İlişkisi Bağlamında Türk Tiyatro Eserlerinde Genç Osman Vakası, Müzeyyen Buttanrı
A. Turan Oflazoğlu’nun Osmanlı Tarihine İlişkin Tiyatroları Ve Bu Tiyatroların Tarihî Gerçeklikle İlişkisi Esra Apaydın


Cover Image

Cumhuriyet Dönemi Tiyatrosu (1950-1980)

Nisan 3, 2022 Okuma süresi: 12 dakika
Haldun Taner
  • 1950’li yılların en belirleyici olayı çok partili hayattır. 1946 seçimlerinde -iktidar değişmese de- ilk kez birden çok parti seçime katılır. 1950 seçimlerinde ise Adnan Menderes liderliğindeki Demokrat Parti iktidara gelir. Demokrat Parti, ordunun yönetime el koyduğu 27 Mayıs 1960‘a kadar iktidarda kalacaktır.
  • Türk tiyatrosunun temellerini atan kişi olarak bilinen Muhsin Ertuğrul, 1951’de Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğünden istifa eder. Ondan sonraki dönemde yerli eserlerin artması dışında çok büyük bir gelişme yaşanmaz.
  • 1954’te Muhsin Ertuğrul’un tekrar göreve gelmesiyle tiyatro yeniden bir ivme kazanır. Tiyatroyu siyasetten uzak tutmaya çalışan Muhsin Ertuğrul’un bu dönemi 1958’e kadar sürer.
  • 1958’de Tiyatro Enstitüsü kurularak tiyatro eğitimi üniversite düzeyinde verilmeye başlanır.
  • Birçok döneme tanıklık eden Reşat Nuri Güntekin ile ilk ürünlerini Kurtuluş Savaşı yıllarında vermeye başlayan Nazım Hikmet’in yanı sıra Ahmet Kutsi Tecer, Vedat Nedim Tör, Nahit Sırrı Örik, Cevat Fehmi Başkut ve Ahmet Muhip Dranas bu dönemin öne çıkan oyun yazarlarıdır.
  • Askerî müdahale sonrasında kabul edilen 1961 Anayasası Türk tiyatrosu için önemli değişimlerin habercisi olacaktır.

1960 Sonrası

  • 1960’lar Türk tiyatrosu için parlak bir dönemdir. Oyun yazarları, bu dönemde toplumsal sorunları cesurca tartışmaya açmış ve başarılı örnekler sunmuştur.
  • Dönemin en önemli hedefi, geleneksel Türk tiyatrosu ile modern tiyatroyu buluşturmaktır.
  • Bu dönemde özel tiyatroların Anadolu turneleri, tiyatro sanatının yaygınlık kazanmasında önemli bir rol oynar.
  • Bu dönemin başından 1966’ya kadar Muhsin Ertuğrul‘un yönetiminde olan İstanbul Şehir Tiyatrosu altın çağını yaşayacaktır.
  • Dönem eserlerinde toplumda görülen kusur ve aksaklıklar eleştirilir. Rüşvet, iltimas, partizanlık, yoksulluk, sömürü, göç, ahlaki yozlaşma en çok değinilen konulardır.
  • Politik ve toplumsal eleştiri içeren yerli eserlerden bazıları ise şunlardır: Keşanlı Ali Destanı, Ayak Bacak Fabrikası, Asiye Nasıl Kurtulur?, Sarıpınar 1914, Devr-i Süleyman, Alpagut Olayı.
  • Reşat Nuri Güntekin, Ahmet Kutsi Tecer, Cevat Fehmi Başkut gibi eski dönem yazarları bu dönemde de eser vermeye devam eder.
  • Daha önceki yıllarda birkaç eseri basılmış ya da sergilenmiş olan Sabahattin Kudret Aksal, Selahattin Batu bu dönemde üretkendir.
  • Haldun Taner, Turgut Özakman, Sermet Çağan, Güngör Dilmen, Çetin Altan, Aziz Nesin, Adalet Ağaoğlu, Nazım Kurşunlu, Melih Cevdet Anday, Orhan Asena, Vasıf Öngören, Turan Oflazoğlu, Refik Erduran, Başar Sabuncu, Necati Cumalı, Rıfat Ilgaz, Recep Bilginer tiyatromuzun bu dönemde kazandığı yazarlardır.
  • Haldun Taner’in geleneksel Türk tiyatrosundan yararlanarak yazdığı Keşanlı Ali Destanı epik tiyatronun bizdeki ilk örneğidir. 
  • Etkinliklerini 1960’lardan bu yana sürdüren özel topluluklar arasında Kent Oyuncuları, Ankara Sanat Tiyatrosu, Dormen Tiyatrosu ve Dostlar Tiyatrosu sayılabilir.
  • 60‘lı yılların sonuna doğru dönemin heyecanında bir düşme görülür. Enflasyon, ideolojik kavgalar, siyasi gerginlik 12 Mart 1971‘de gerçekleşecek olan askerî müdahaleyi hazırlar.
  • Ekonomik bunalım nedeniyle gişe endişesiyle oyun sergileyen topluluklar ayakta kalırken birçok tiyatro topluluğu dağılır.

1970 Sonrası

  • 70’li yıllardaki siyasi çalkantılar, Kıbrıs Barış Harekatı sonrası ABD’nin uyguladığı ambargo, mezhepsel çatışmalar, öğrenci olayları, sağ-sol kavgaları, terör olayları tiyatroyu da olumsuz etkiler.
  • 1970’lerde pek çok topluluk, politik tiyatro üstünde durmuştur.
  • Oyun yazarlarının sayısında büyük bir artışın gözlemlendiği bu dönemde oyunların konuları da çeşitlenmiştir.
  • Bir taraftan yerli ve yabancı siyasal-belgesel oyunlar sergilenirken diğer taraftan geleneksel Türk tiyatrosunun özelliklerine dayalı müzikli oyunlar, kabare oyunları ve epik oyunlar yazılır.
  • Oktay Rıfat, Melih Cevdet, Nazım Kurşunlu, Refik Erduran, Turgut Özakman, Nezihe Meriç gibi yazarlar bireyden hareketle topluma yönelirler.
  • Oktay Rıfat’ın Kadınlar Arasında, Melih Cevdet’in İçerdekiler ve Mikado’nun Çöpleri, Haldun Taner’in Fazilet Eczanesi, Huzur Çıkmazı, Nazım Kurşunlu’nun Branda Bezi, Merdiven, Çığ, Dumanlı’da Telaki Var gibi oyunları bireyden hareketle toplumsal çarpıklıkları işler.
  • Yine bu dönemde Turan Oflazoğlu, Orhan Asena, Güngör Dilmen, Necati Cumalı gibi yazarlar konularını Osmanlı tarihinden, halk kahramanlarının hayatlarından ve mitolojiden alan oyunlar yazar.
  • Geleneksel Türk tiyatrosunun anlatım biçimlerini kullanan Turgut Özakman, Oktay Arayıcı ve epik türde yazdığı toplumcu gerçekçi oyunlarıyla Vasıf Öngören dönemin önemli yazarlarındandır. Vasıf Öngören, Asiye Nasıl Kurtulur? adlı oyunuyla büyük ün kazanır.
  • 1970’lerin ortalarında pek çok özel tiyatro kapanır, yeni açılanların bir bölümü de başarılı olamaz.
  • 70’li yıllarda yaşanan olaylar ülkeyi yeni bir askerî müdahaleye götürür. 12 Eylül 1980‘de gerçekleşen darbeyle demokrasi bir kez daha rafa kaldırılır.
  • Sonrasında hazırlanan 1982 Anayasası, 1961 Anayasası’na göre daha kısıtlayıcı bir anayasadır.
  • 12 Eylül darbesinden sonra tiyatroya büyük bir sessizlik hakimdir. Tiyatro üzerine konuşabilecek insanlar ya tutuklanmış ya da yurt dışına kaçmıştır.
  • Tiyatro dünyamız uzun süren suskunluğunu ancak 1990‘larda bozacaktır.

İlgili Sayfalar

👉 Cumhuriyet Dönemi Tiyatrosu (1923-1950)👉 Cumhuriyet Dönemi Tiyatro Özetleri 

👉 Konu Anlatımı İndir! 👇👇👇

 

Yararlanılan Kaynaklar

  • 1960-1980 arası Türk Tiyatro Edebiyatı Metinlerinin Tematik Tahlili, Melek Ulaş
  • Demokrat Parti Döneminde Sanat, Elif Sucuoğlu
  • Türk Edebiyatında Tiyatro: Cumhuriyet Devri Müzeyyen Buttanrı
  • 1960 Sonrası Türk Tiyatro Eleştirinde Ulusal Tiyatro Tartışmaları, Özge Ökten
  • 1980-2000 Arası Türk Tiyatrosunda Biyografik Oyunlar, Esra Çınar
  • Türk Tiyatrosu, Anadolu Üniversitesi, Açıköğretim Fakültesi Yayını No: 1427


Cover Image

Vedat Nedim Tör (1897-1985)

Şubat 17, 2022 Okuma süresi: 4 dakika
Vedat Nedim Tör

  • Yazar, bürokrat, siyaset insanı.
  • 1897'de İstanbul'da doğdu.
  • 1916'da Galatasaray Lisesinden mezun oldu.
  • Öğrenim için Berlin’e gitti, 1922’de iktisat doktoru oldu.
  • Yurda döndükten sonra Aydınlık dergisinin çevresinde oluşan sol hareket içinde yer aldı.
  • 1927'de Türkiye Komünist Partisi yöneticisi olmakla suçlanarak tutuklandı. Dört ay hapse mahkum oldu.
  • Sonrasında Şevket Süreyya Aydemir ve Yakup Kadri Karaosmanoğlu ile Kadro Hareketi'nin içerisinde yer aldı. 
  • Devrimlere ideolojik bir temel oluşturma denemesi olan bu hareket, 1932–1934 yılları arasında Kadro adıyla bir dergi çıkarmıştır. Vedat Nedim, bu derginin genel yayın müdürüdür.
  • Yazı ve makaleleri çeşitli dergi ve gazetelerde yayımlandı.
  • Matbuat Umum Müdürlüğü, Turizm Müdürlüğü ve Ankara Radyosu Müdürlüğü görevlerinde bulundu. Daha sonra bankalarda kültür-sanat işleri danışmanlığı yaptı.
  • 8 Nisan 1985'te İstanbul'da öldü.

Sanat Anlayışı

  • Türk edebiyatında daha çok oyun yazarı olarak tanındı.
  • Eserleri yabancı dillere çevrilerek yurt dışında sahnelenen yazarlarımızdan biridir.
  • Eserlerinde aşırı duygulu, bunalımlı kişileri işlemiştir.
  • İlk oyunlarında psikolojik bunalımlara yer veren yazar, daha sonraları toplumsal sorunlara ağırlık vermiştir.

Devamını okuyayım »


Cover Image

İsmail Hakkı Baltacıoğlu (1886-1978)

Şubat 1, 2022 Okuma süresi: 3 dakika
İsmail Hakkı Baltacıoğlu
  • Yazar, eğitimci, hattat, siyasetçi.
  • 1886'da İstanbul’da doğdu.
  • 1908'de Darülfünunun Ulûm-u Tabiiye (Doğa Bilimleri) Bölümünden mezun oldu.
  • Millî Eğitim Bakanlığı tarafından 1910'da pedagoji ve elişleri öğretimi konularında incelemelerde bulunmak üzere Avrupa’ya gönderildi. Fransa, İngiltere, Belçika ve İsviçre gibi ülkeleri gezdi.
  • Dönüşte Darülfünunda (İstanbul Üniversitesi) pedagoji profesörlüğüne getirildi.
  • Sonrasında Milli Eğitim Bakanlığının üst kademelerinde idari görevlerde bulundu.
  • 1924 yılında İstanbul Üniversitesine rektör olarak atandı.
  • 1933'teki üniversite reformuyla üniversitedeki görevine son verildi.
  • Uzun yıllar Yeni Adam adıyla bir dergi çıkardı.
  • 1942 yılında Ankara Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesine profesör olarak atandı.
  • İki dönem parlamentoda görev yaptı (1943-50).
  • 1 Nisan 1978'de Ankara’da öldü.

Devamını okuyayım »


Cover Image

Cumhuriyet Dönemi Tiyatrosu (1923-1950)

Ocak 28, 2022 Okuma süresi: 19 dakika








Cumhuriyet Dönemi Tiyatrosu (1923-1950)





Cumhuriyet Dönemi Tiyatrosu (1923-1950)


  • Muhsin Ertuğrul

    1923’te Cumhuriyet’in ilanıyla tiyatro, devlet eliyle teşvik edilmiştir.

  • 1927’de Darülbedayinin (İstanbul Şehir Tiyatroları) başına Muhsin Ertuğrul‘un (1892-1979) getirilmesiyle günümüz Türk tiyatrosunun temelleri atılmıştır.
  • Muhsin Ertuğrul; yerli yazarları yüreklendirmiş, kadın ve erkek oyuncuların yetişmesini sağlamış, çağdaş oyunları çevirterek sahneye koymuştur.
  • 1930’da belediyelere tiyatro binası yapma ve tiyatro toplulukları kurma konusunda yükümlülükler getirilmiştir.
  • İlk çocuk tiyatrosu 1935’te Muhsin Ertuğrul’un yönettiği Şehir Tiyatrosunda kurulmuştur.
  • 1930’lu yıllarda Halkevlerinin tiyatro kolları özellikle Cumhuriyet ilke ve inkılaplarının benimsetilmesinde önemli görevler üstlenmiştir. 
  • Akademik düzeyde oyunculuk eğitimi 1936’da kurulan Ankara Devlet Konservatuvarındaki Tiyatro Bölümü ile başlayacaktır. Bölümün kurucu yöneticisi Alman tiyatro ve opera rejisörü Carl Ebert’tir. On yıl kadar Türkiye’de kalan Carl Ebert, modern Türk tiyatrosunun kurucularından biri olmuştur.
  • Bu yıllarda yazılan tiyatro eserlerinde İslamiyet öncesi Türk tarihine, Osmanlı dönemine, Millî Mücadele’ye ve Cumhuriyet sonrası yaşanılan değişime Atatürkçü düşünce sistemi çerçevesinde yaklaşılmıştır.
  • Atatürk, geleneksel Türk tiyatrosunun da yaşatılmasını istemiş; sanatçıları izleyerek onlara maddi ve manevi yönden desteklemiştir.
  • Münir Hayri
    Egeli
    ‘nin “Özsoy” ve “Bay Önder” adlı eserlerinde olduğu gibi bazı eserler yazarlara bizzat Atatürk tarafından sipariş
    edilmiş; Atatürk bu eserler üzerinde çeşitli düzeltmeleri yazarla birlikte yapmıştır.
  • 1949’da Devlet Tiyatroları kurulmuş, ilk genel müdürü de Muhsin Ertuğrul olmuştur.
  • Atatürk’ün öncülük ettiği tiyatro faaliyetlerini ölümünden sonra İsmet İnönü aynı doğrultuda sürdürmüştür.
  • Bu dönemde Batı tiyatrosu örnek alınmıştır. 
  • Gazete ve dergilerde tiyatro eleştirilerine yer verilmiştir.
  • Tiyatroda yerli eser sayısı artmış, oyunculuk ve teknik açıdan önemli ilerlemeler sağlanmıştır.
  • Şehir tiyatroları ile özel tiyatroların sayısı artmıştır.
  • Anadolu’nun pek çok yerinde tiyatro gösterileri düzenlenmiştir.
  • Ankara, İstanbul, İzmir, Bursa, Adana, Trabzon ve Diyarbakır gibi kentlerde perdelerini açan Devlet Tiyatroları turneler düzenleyerek Türkiye’nin her yanında izleyiciye ulaşmıştır.
  • Bu dönemde tiyatroya daha çok sosyal fayda açısından yaklaşılmıştır.  
  • Tiyatronun bu dönemdeki öncelikli işlevi Cumhuriyet devrimlerini halka anlatmak olmuştur.
  • Erken Cumhuriyet dönemi eserleri estetik kaygılardan çok eğitici ve öğretici amaçlarla yazılmış eserlerdir. Bu eserlerin hemen hepsine iyimserlik, yarına güven duygusu hakimdir.
  • Dönemin öne çıkan konuları ise şunlardır: devrimlerin korunması ve övgüsü, Millî Mücadele, toplumsal sorunlar, milliyetçilik, yurt sevgisi, Türk milletinin erdemleri, batıl inançlar, tutuculuk, Türk kadının erdemleri,  Osmanlı toplumundan
    modern Türk toplumuna geçilirken yaşanan sancılar, yanlış Batılılaşma…

Dönemin Önemli Yazarları

  • Osmanlıda görülen sosyal sorunları, bozulan idari yapıyı ve dinî sömürüyü karikatürize ettiği tiplerle anlatan Musahipzâde Celal bu dönemin popüler komedi yazarlarından biridir. Töre komedisi anlayışını devam ettiren sanatçı, “İstanbul Efendisi“, “Fermanlı Deli Hazretleri“, “Aynaroz Kadısı” gibi oyunlarıyla ünlüdür.
  • Reşat Nuri Güntekin’in “Hülleci” (1935) adlı oyununda dini, menfaatlerine alet eden kişiler işlenirken “Yaprak Dökümü” adlı oyunda ise modernleşme sürecinde yaşanan toplumsal çözülmenin boyutları ele alınmıştır.
  • Osmanlı temelli tarih
    perspektifinin yerini Türkçü bir perspektif alması dönem yazarlarını da etkilemiştir. 
    Yazarlar milliyetçiliği aşılayan oyunlarla İslamiyet öncesi Türk tarihine yönelmiştir. Bu tür oyunlara Faruk Nafiz’in “Akın, “Özyurt“; Yaşar Nabi’nin “Mete“; Behçet Kemal Çağlar’ın ise “Çoban“, “Atilla” ve “Ergenekon” adlı eserleri örnek gösterilebilir.
  • Faruk Nafiz’in “Kahraman” ve “Ateş“, Aka Gündüz’ün “Mavi Yıldırım“, Necip Fazıl’ın “Tohum“, Nahit Sırrı Örik’in “Sönmeyen Ateş” ise bu dönemde Milli Mücadele’yi konu alan eserlerden bazılarıdır.
  • Kişilerdeki ruhsal çatışmayı ilk ele alan eserlerden biri Halit Fahri Ozansoy’un “Sönen Kandiller” adlı eseridir. 
  • Vedat Nedim Tör, Nazım Hikmet ve Necip Fazıl da eserlerinde aşırı duygulu, bunalımlı kişileri işlemişlerdir. Özellikle Necip Fazıl’ın 1937’de kaleme aldığı “Bir Adam Yaratmak” adlı oyun büyük başarı yakalamış ve uzun süre kapalı gişe oynamıştır.
  • İlk eserlerini 1940’lı yıllarda vermeye başlayan komedi yazarı Cevat Fehmi Başkut toplumsal eleştiri alanında önemli eserler vermiş bir yazardır. Yazarın “Paydos” (1948) adlı oyunu yurt dışında sahnelenen ilk Türk tiyatro eseridir.
  • Halk kültürüne ait unsurları oyunlarında ustalıkla
    kullanan Ahmet Kutsi Tecer, 
    Türkiye’nin geçirmiş olduğu kültürel değişimi eserlerine
    başarıyla yansıtmıştır. Yazar, 1947
    tarihli “Köşebaşı” adlı oyununda, bir mahallenin 24 saatlik bir dilimini canlı tablolar halinde
    ele almıştır.

İlgili Sayfalar

👉 Cumhuriyet Dönemi Tiyatro Yazarları Özet

👉 Cumhuriyet Dönemi Türk Tiyatrosu (1950-1980)

👉 Konu Anlatımı İndir! 👇👇👇

Yararlanılan Kaynaklar

  • Türk Edebiyatında Tiyatro: Cumhuriyet Devri Müzeyyen Buttanrı
  • Başlangıcından 1983’e Türk Tiyatro Tarihi, Metin And
  • Cumhuriyet’in İlk Yıllarında Yazılan Tiyatro Eserlerinde Atatürk ve Atatürkçülük, Ertan Erol
  • Erken Cumhuriyet Dönemi Tiyatro Oyunlarında Köken ve Medeniyet Miti, İstek Serhan Erbek


Cover Image

Nazım Kurşunlu (1911-1980)

Ocak 23, 2022 Okuma süresi: 13 dakika








Nazım Kurşunlu (1911-1980)





Nazım Kurşunlu (1911-1980)

Nazım Kurşunlu

  • Oyun yazarı.
  • 1911’de İstanbul’da doğdu.
  • 1929’da İstanbul Yıldız Yüksek Teknik Okulu İnşaat Bölümünden mezun oldu. Bir süre inşaat mühendisliği yaptı.
  • Sonrasında Ankara Devlet Tiyatrosunda dekoratör-mühendis olarak çalıştı.
  • Melekler ve Şeytanlar” yazarın sahnelenen ilk oyunudur (1950).
  • 8 Ekim 1980’de Ankara’da öldü.

Sanat Anlayışı

  • 1950 sonrasının önemli oyun yazarlarından biridir. 
  • Eserlerinin ortak özelliği trajikomik olaylar içermesidir.
  • Aile sorunları, aşk, gelenek ve görenekler, toplumsal sorunlar eserlerinde çoklukla ele aldığı konulardır.
  • Ele aldığı konulara gerçekçi bir bakış açısıyla yaklaşmıştır.
  • Oyunlarındaki karakterler günlük yaşamda karşılaştığımız kişilerdir.
  • Eserlerinde akıcı ve anlaşılır bir dil kullanmıştır.

Öne Çıkan Oyunları

Fatih (5 Perde)

  • İstanbul’un fethinin beş yüzüncü yıldönümü dolayısıyla yazılmış bir dramdır. 
  • Eser, Fetih’in 500. yıl dönümüne rastlayan 29 Mayıs
    1953 akşamı İstanbul’da sahnelenmiştir.
  • İstanbul’un fethini geniş çapta ele alan ilk eserdir. 
  • Eserde olaylar hem Osmanlı Devleti’nin hem de Doğu Roma İmparatorluğu’nun gözüyle verilmiştir.
  • Eser günümüz Türkçesiyle yazılmıştır.
  • Yazarın tarihi bir konuyu ele aldığı tek oyundur. 

Branda Bezi (3 Perde) 

  • Eserde orta hâlli bir ailenin kiracılıktan kurtulmak için borca girip ev yaptırma teşebbüsleri ve bu arada yaşadıkları talihsizlikler konu edilmiştir.

Çığ (3 Perde)

  • Eserde Anadolu’nun yüksek bir yerinde yoğun kar yağışı nedeniyle yollarına devam edemeyen insanların dağ başında bir handa geçirdikleri birkaç güne ait olaylar anlatılmaktadır. Eserde erkeğinin arkasında, onun gölgesinde yaşayan Anadolu kadını ve onun değişmez kaderi işlenmiştir.

Eserleri

  • Oyun: Melekler ve Şeytanlar, Branda Bezi, Çığ, Fatih, İpler Elimizde Değil, Çivi Çiviyi Söker, Dumanlı’da Telaki Var, Merdiven, Ana Babalar Okulu, Gecikenler, Kör Kadı, Evler ve İnsanlar, Baba Evi, Dışarıdakiler

  • Radyo Oyunu: Aile Bütçesi, Panorama, Yolun Sonu, Evler de İnsanlar GibiÇemberBüyük Dostİki Dünya ArasındaDinsizin HakkındanGörünmez KazaDinlenmek Sanatı, Ah Amcacığım, Garip Kuş, Delinin Zoru, Yıllardan Sonra

Yararlanılan Kaynaklar

  • Nazım Kurşunlu Hayatı ve Tiyatro Eserleri, Hande Toran
  • 20. Yüzyıl Türk Edebiyatı, Mahir Ünlü-Ömer Özcan


Cover Image

Selahattin Batu (1905-1973)

Ocak 21, 2022 Okuma süresi: 2 dakika
Selahattin Batu

  • Şair, oyun ve deneme yazarı.
  • 1905'te Çanakkale Eceabat'ta doğdu.
  • 1925'te İstanbul Yüksek Veteriner Okulundan mezun oldu. Tarım Bakanlığı tarafından Almanya'ya gönderildi. 
  • Sonrasında Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesine öğretim üyesi oldu, 1941'de Profesörlüğe yükseldi.
  • Şiir ve yazıları Varlık, Hisar, Türk Dili, Yücel, Ülkü, Şadırvan, Çağrı gibi pek çok dergide yayımlandı.
  • 1943'te Zonguldak'tan milletvekili seçilerek Meclis'e girdi. Dört yıl sonra tekrar Fakülteye döndü, 1969'da emekliye ayrıldı.
  • Uzun yıllar Türk Dil Kurumu üyeliği yaptı.
  • 25 Mayıs 1973'te öldü.

Devamını okuyayım »


Hakkında

Bu kısım siten hakkında bilgi verir. Burayı değiştirmek ve düzenlemek için admin->eklentiler->tanımı düzenle

Etiketler