Bu yazıda üzerinde duracağımız konu Türkiye Türkçesinde birleşik fiiller ve
anlam kaymalarıdır. Bir gramer konusu üzerinde yazmak, okuyuculara bir edebiyat
konusu, bir edebî eser veya ilgi çekici başka bir güncel konuyu izlemek kadar
zevk vermeyebilir. Ancak, gramerin, dilin kuru bir kurallar bütünü olarak değil
de şekilden anlama uzanan çok yönlü ilişkilerin, dil ile düşünce arasındaki
sağlam bağlantının, dilin anlatım gücündeki enginlik, zenginlik ve güzelliğin,
konuşma ve yazma sanatındaki yaratıcılık ve inceliğin ayarlayıcısı olduğu
dikkate alınırsa, bu konudaki değerlendirmeler başka bir anlam kazanır. Dilin
matematiği sayılan gramer konuları da ilgi duyanlara zevk verebilir. Çünkü Türkçe,
kurallarındaki düzenlilik kadar yaratma gücündeki estetik değerler açısından da
çok verimli bir dildir.
Her dilde olduğu gibi bizim dilimizde de kök diye adlandırdığımız ana
dilden gelme temel kelime kadrosu oldukça sınırlıdır. Bu bakımdan zaman içinde
beliren yeni ihtiyaçları, yeni kavramları karşılamak ve söz varlığını
genişletip zenginleştirmek için, dilimiz, düzenli birtakım yollara
başvurmuştur. Bunlar:
1.Türetme
2. Birleştirme
3. Kalıplaşma
4.Yabancı dilden kelime alma (alıntı kelime = Lehnwort ve
yabancı kelime = Fremdwort biçiminde) yollarıdır. Bunlar içinde
“türetme” ve “birleştirme” dilimizin en işlek yeni kelime yapma
yollarıdır.
Bilindiği gibi türetmede, bir kelime kök veya gövdesi ile bir türetme ekinin
birleşerek eskisinden farklı anlamda yeni bir kelime ortaya koyması söz
konusudur: kol+luk, boya+cı, öz+lü, seç-im, yak-ış-ık+lı gibi.
Birleştirme yolu ile kelime yapımı ise, bir kelime ile bir eki değil, iki
veya daha fazla kelimeyi yan yana getirerek eskisinden farklı bir kavrama
karşılık olabilecek yeni bir kelime ortaya koymaktır. Birleştirme yolu ile isim
de fiil de yapılabilir. İsimlerin birleştirilmesi yolu ile yapılan birleşikler
“birleşik isim”, (çocuk bahçesi, kitap dolabı, salkım söğüt, aslanağzı,
babayiğit, turnagagası “bitki”, kaynana vb.) diye adlandırılır.
Birleşik fiillere gelince: Bunlar, bir isim ile bir yardımcı fiilin veya iki
ayrı fiil şeklinin yahut da isim soylu bir veya birden fazla kelime ile bir
esas fiilin birleşmesinden oluşan ve tek bir kavrama karşılık olan fiil türleridir:
yardım et-, dikkat et-, iyi ol-, meşgul ol-, mecbur kıl-, kabul eyle-,
görebil-, yazıver-, bakakal-, almış ol-; göze gir-, gözden düş-, gözden sürmeyi
çek- gibi.
Birleşik fiilleri, taşıdıkları birbirinden ayrı yapı ve anlam özelliklerine
göre kendi içinde dört alt sınıfa ayırmak mümkündür:
Verilen örneklerde görüldüğü üzere, buradaki
yardımcı fiilin işlevi somut veya soyut bir nesneye ad olan bir ismi bir fiil
durumuna, bir oluş ve kılış hâline getirmektir. Bu kuruluşa birleşik fiil
denmesinin sebebi de iki farklı gramer biriminin kendi özel anlamlarını devam
ettirmekle birlikte birleşip kaynaşma yoluyla yeni bir kavrama karşılık
olmalarındandır.
Diğer birkaç gramerimizde ise, 1. ve 2. gruptaki birleşik fiiller yanında
dördüncü gruptaki birleşik fiillere de ayrı bir alt bölüm ayrılmıştır. Ancak 1.
ve 2. gruptakiler “birleşik fiil” adı altında değerlendirildiği hâlde, dördüncü
gruptakiler anlam kaynaşmasına uğramış birleşik fiiller olarak verilmiştir.
Merhum hocamız Prof. Dr. Tahsin Banguoğlu’na ait bir üçüncü tip
sınıflandırma biçimi de bizim dördüncü grupta ele aldığımız birleşik fiiller
ile birinci grupta belirttiğimiz et-, ol-, eyle- gibi yardımcı fiiller
ile kurulan birleşik fiillerin “Birleşik Fiil Tabanları” (Türkçenin Grameri,
TDK Yay., Ankara 1990, s. 310-318) başlığı ile aynı bölümde ele alınmış
olmasıdır. Banguoğlu, tasvir fiillerini Fiil konusunun alt bölümleri içinde
ayrıca ele almıştır. (a.g.e. s.488-494) Buna karşılık bazı gramerlerde
“karmaşık fiil” diye adlandırdığımız üçüncü gruptaki fiiller hiç yer
almamıştır.
Burada özellikle üzerinde durulması ve vurgulanması gerekli husus, birinci,
ikinci ve üçüncü gruptaki fiillerin sadece “birleşik fiil” olarak verilmesi,
dördüncü gruptakilerin de “anlamca kaynaşmış birleşik fiiller” olarak
adlandırılmasıdır. Bazı gramerlerde dördüncü grup yer almadığı için böyle bir
adlandırma da yoktur.
Bizce, birleşik fiillerin bir kısmının anlamca kaynaşmış birleşik fiil diye
adlandırılışı, ötekilerin bunun dışında bırakılması doğru değildir. Çünkü ister
isim olsun, ister fiil olsun, birleşik yapıdaki bütün kelimelerde bir anlam
kaynaşması vardır. İki ismin veya bir isim ile bir fiilin birleştirilmesi
yoluyla, eskisinden farklı anlamda yeni bir kavrama yeni bir karşılık bulma söz
konusu olduğuna göre, birleşik kelimeyi oluşturan ögeler arasında elbette bir
şekil ve anlam kaynaşması vardır. Nitekim erik ağacı, badem ağacı, salkım
söğüt, masa lâmbası, duvar saati de birer birleşik kelimedir. Aslanağzı,
hanımeli, camgüzeli, kepçeburun, kadınbudu da birer birleşik kelimedir. Her
iki türde de birer anlam kaynaşması vardır. Yalnız salkım söğüt, erik ağacı,
duvar saati türündeki birleşiği oluşturan kelime ögelerinden her biri kendi
anlamlarını koruyarak birleşiğe katılmışlar ve her iki kelimenin anlamca
kaynaşması yoluyla yeni bir kavrama karşılık olmuşlardır. Kadınbudu,
camgüzeli, imambayıldı tipindeki birleşiklerde ise, birleşiği oluşturan bu
iki kelime de benzetme yolu ile anlam kaymasına ve
kalıplaşmaya uğrayarak kaynaşmışlardır. Birleşik kelimelerdeki bu inceliğin
uzun süre farkına varılmamış olması, birleşik kelimelerin kapsamını daralttığı
gibi, imlâlarında da birtakım yanılgı ve yanlışlıklara yol açmıştır.
Aynı durum fiiller için de söz konusudur. Akın et-, göç et-, memnun ol-,
son bul-, seyran eyle-, yürüyebil-, alıver-, bakakal-, gitmiş ol-, bekleyecek
ol- gibi ilk üç gruba giren birleşik fiillerde de elbette ki anlam
kaynaşması vardır. Ancak, bunlardaki anlam kaynaşması ya bir ismi fiil
durumuna getirme (kabul et-, memnun ol-, son bul-) veya temel fiildeki
anlama bir işlev inceliği, dolayısıyla da yeni bir anlam daha katma
biçimindedir (tutabil-, bakakal-, gidecek ol- vb.). Ayrıca birleşiği
oluşturan kelime ögeleri arasında bir anlam kaynaşması bulunduğu içindir ki,
bunlar eskisinden farklı yeni bir oluş-kılış kavramına karşılık
olabilmişlerdir. Bu nedenle yalnız dördüncü gruptaki fiillerin anlamca
kaynaşmış birleşik fiiller olarak gösterilmesi yetersizdir. Yukarıda
belirtildiği gibi; aslında bütün birleşik fiillerde bir anlam kaynaşması
vardır. Bu bakımdan birinci, ikinci ve üçüncü gruptaki birleşik fiiller ile
dördüncü gruptakiler arasında kaynaşma bakımından bir ortaklık söz konusudur.
Ancak, dördüncü grubu ilk üç gruptan ayıran temel özellik, bu gruptakilerin
önce birer anlam kaymasına uğradıktan sonra kaynaşıp kalıplaşmış
olmalarıdır. Söz gelişi gözden düş- artık somut anlamı ile “gözden
düşmek” değildir “itibar kaybetmek” anlamındadır. Deyimleşmiş ipe un ser-
birleşik fiilinde de somut olarak ne ip ne un ne de sermek
söz konusudur. Yalnızca “oyalamak” anlamındadır. Görülüyor ki dördüncü grupta
yer alan birleşik fiiller deyimleşmiş, deyimleşme niteliği kazanmış olan
fiillerdir. Bu belirgin özelliği dolayısıyla bunlara deyimleşmiş birleşik
fiiller demek daha doğru olur.
Dilimiz anlam kaymasına uğrayarak kaynaşıp kalıplaşmış birleşik fiiller
açısından çok zengindir. Dildeki sayıları altı binin üstündedir. Taşıdıkları
özel anlamlar ile söz varlığımıza büyük bir zenginlik katmışlardır. Ama, ne
yazık ki bu konu, gramerlerimizde genellikle üç beş cümle ile geçiştirilmiş ve
üzerinde şimdiye kadar, yayımlanmamış bir iki çalışma dışında, derinlemesine
araştırma ve incelemeler yapılmış değildir.
Anlam kaymasına uğramış birleşik fiiller, gramer yapıları bakımından öteki
birleşik fiillerden ayrılan bazı özellikler taşır. Bunların belirli şekil
kalıpları vardır. Yüzyıllar boyunca şekilden anlama uzanan özel nitelikte birer
değişme sürecinden geçmişlerdir. Onların bu özelliklerini şekil yapılarından
başlayarak açıklamaya çalışalım:
Anlam kaymasına ve kalıplaşmaya uğramış birleşik fiiller, şekilce, bir isim
ve bir yardımcı fiille kurulan birleşik fiillere benzerler. Ancak, onlardan
ayrılan yönleri, fiilden önceki isim ögesinin sabit kalmaması, yalın olarak
kullanılabildiği gibi bir isim grubu hâlinde de bulunabilmesi ve işletme ekleri
ile genişletilebilmesidir. Bu özelliği dolayısıyla, fiilden önce gelen isim
ögesi, fiile bir özne, bir nesne, bir yer tamlayıcısı veya zarf görevi ile
bağlanabilmektedir. Ayrıca, fiilden önceki isim ögesi birden fazla da
olabilmektedir. İşte böyle bir birleşme şeklinin verdiği esneklik, birleşiği
benzetmeler, mecazlı kullanışlar veya somutlaştırma yolu ile anlam kaymasına
elverişli duruma getirmiştir.
Anlam kayması yoluyla oluşmuş bulunan birleşik fiilleri, fiilden önce gelen
isim ögelerinin sayısına göre:
I. Tek ögeli kalıplaşmış birleşik fiiller,
II. İki ögeli kalıplaşmış birleşik
fiiller,
III. Üç ögeli kalıplaşmış birleşik fiiller,
olmak üzere bir ön sınıflandırmadan geçirebiliriz. Bunlardan her birinin alt
gruplarını, birleşiğin isim ögesi ile fiil ögesi arasındaki birleşme
özelliklerine bakarak şöyle bir sınıflandırmadan geçirebiliriz:
1. Özne+fiil bağlantısı ile birleşenler:
Bu alt gruptaki birleşiklerde fiilden önce gelen isim veya isim grubu fiile ya
yalın hâlde ya da iyelik eki alarak bağlanmıştır. Bu durumda, birleşik fiil
içindeki isim veya isim grubu fiilin öznesi gibidir: Karın acık- (karnı
acık-), ders al- “ibret almak”, ilham al-, bet beniz at-,
surat as-, kafası bozul-, eli ayağı çözül-, dili dolan-, gözü dön-, içi geç-,
kanat ger-, yüreği hopla-, uykusu kaç-, canı yan- vb.
2. Nesne+fiil bağlantısı ile birleşenler:
Bu alt grupta fiilden önceki isim veya isim grubu, fiile bir nesne bağlantısı
ile bağlanmıştır: Can at-, bayrak aç-, iç aç-, kucak aç-, mendil aç-, savaş
aç-, akıl al-, boyunun ölçüsünü al-, gönül al-, yakışık al-, kazık at-, şafak
at-, sinek avla-, işin aslını astarını anla-, bel bağla-, parmak bas-, pabuç
bırak-, diş bile-, yüz bul-, boyun bük-, vb. Bunlar yanında aç ağzını
yum gözünü örneğinde görüldüğü gibi, fiilin nesneden önce geldiği yerler de
vardır.
3. Yer tamlayıcısı+fiil bağlantısı ile
birleşenler: Bu alt grupta, fiile bağlanan isim yönelme, bulunma ve çıkma hâli
ekleri alabildiği için bir yer tamlayıcısı niteliğindedir: Denize açıl-,
içine akıt-, avuç içine al-, dilinden anla-, baştan at-, çözüme bağla-, ağzına
bak-, kolayına bak-, bağrına bas-, dibe bat-, göze bat-, canından bık-, elden
bırak-, bir kaşık suda boğ-, göze çarp-, hesaba çek-, kabuğuna çekil-, Arap
saçına çevir-, çileden çık-, baştan çıkar-, canına değ-, dişe dokun-, suya
sabuna dokunma-, dut yemiş bülbüle dön-, birbirine düş-, korkuya düş-, feleğin
çemberinden geç-, başına gel-, insafa gel-, ipe sapa gel-, çıkmaza gir-, zora
koş-, ağızdan kaçır-, altta kal-, rafa kaldır-, ayağa kapan-, etliye sütlüye
karışma-, cana kıy-, ipten kazıktan kurtul-, yakasına sarıl-, yük altına sok-,
kapana tutul-, yuvadan uç-, açığa vur-, pusuya yat- vb.
4. Zarf+fiil bağlantısı ile birleşenler:
Bu alt gruptaki kalıplaşmalarda, fiilden önceki isim fiilin zarfı görevindedir:
Kabak çiçeği gibi açıl-, kan ağla-, alttan al-, kesip at-, körü körüne
bağlan-, dik dik bak-, ağır bas-, özenip bezen-, yüzüstü bırak-, fırsat bil-,
dallanıp budaklan-, boş bulun-, gelip çat-, yüz akıyla çık-, elden ayaktan
düş-, boş geç-, görüp geçir-, görmezden gel-, yüz yüze gel-, başı boş gez-, eli
boş git-, dikine git-, yerinde gör-, aç kal-, apışıp kal-, yürekten inan-, köşe
bucak kaç-, şaşırıp kal-, at oynatmaya kalk-, direnmeye kalk-, kısa kes-, taş
kesil-, üstü kapalı konuş-, yürekten paylaş-, sarpa sar-, el üstünde tut-,
deliksiz uyu-, alıp ver-, boş ver-, kulak ver-, ekmek elden su gölden yaşa-,
kelle koltukta yaşa-, alıp yürü- vb.
5. Fiil+özne+fiil bağlantısı ile
birleşenler: Bu türlü kalıplaşmış birleşiklerde, emir kipi biçimindeki fiilin
önde ve sonda tekrarlı olarak kullanılması ile anlam kayması daha da
güçlendirilmiştir: Uç baba torik uç, gel keyfim gel, ye kürküm ye gibi. Yorgan
gitmek kavga bitmek deyimi de buna yakın bir şekildir.
II. İki Ögeli Kalıplaşmış Birleşik Fiiller:
Bu gruba giren birleşiklerde, fiilden önceki isim ögeleri birden fazla
olabilir. Buna göre bu gruptaki alt gruplar şöyle gösterilebilir:
1. Özne+nesne+fiil bağlantısı ile
birleşenler: İçi kan ağla-, eteği zil çal-, kan gövdeyi götür-, kendi
kendini kemir-, ağzı lâf yap-, yangın bacayı sar-, eli silâh tut- vb.
2. Özne+yer tamlayıcısı+fiil
bağlantısı ile birleşenler: İş (işi) baştan aş-, el (eli) kana bulaş-, kanı
tepeye çık-, yumurta kapıya dayan-, el ayağa dolaş-, atı alan Üsküdar’ı geç-,
söz ayağa düş-, iş dayıya düş-, başı dara gel-, canı burnunun ucuna gel-, keyfi
yerine gel-, yakayı ele ver-, post elden git-, gözü arkada kal-, gözü yolda
kal-, ayağı yerden kesil-, yer yerinden oyna-, evdeki pazar çarşıya uyma-,
dünya başına yıkıl- vb.
3. Özne+zarf+fiil kuruluşunda olanlar: Gözü
fal taşı gibi açıl-, gerisi vız gel-, benzi uçup git-, işi yolunda git-, gözü
dışarı kay-, ayağı buz kes-, sözü kısa kes-, dumanı baştan tüt- vb.
İki ögeli kalıplaşmalarda, üslûp özelliği ve anlamdaki etkiyi artırmak amacı
ile özneyle ikinci öge durumundaki kelimeler yer değiştirebilir. Bazen de özne
kullanılmayabilir. Böylece, nesnenin, yer tamlayıcısının ve zarfın öne geçtiği
kalıplaşmalar oluşur. Şimdi bunlardan da birkaç örnek verelim:
4. Nesne+özne+fiil kuruluşunda
olanlar: Ağzını bıçak açma-, ağızdan çıkanı kulak işitme- (ağzından çıkanı
kulağı duyma-), yüreğini dehşet kapla-, yüreğini korku sar-, kafayı katır tep- gibi.
5. Nesne+yer tamlayıcısı+fiil
kuruluşunda olanlar: Aklını başından al-, gemi azıya al-, kelleyi koltuğa
al-, işi inada bindir-, başını taşa çal-, ekmeğini taştan çıkar-, altını üstüne
getir-, dişini tırnağına tak-, dizgini elden kaçır-, öfkeyi tepeye sıçrat-,
aklını başına topla-, dizginini elinde tut-, ortalığı velveleye ver-, turnayı
gözünden vur- vb.
6. Nesne+zarf+fiil kuruluşunda olanlar: Ağzını
hayra aç-, gözü dört aç-, ayağı (ayağını) denk al-, işi kestirip at-, kendini
ateşe at-, kılı kırk yar-, ağzını bir karış açık bırak-, işi tadında bırak-,
kendini yiyip bitir-, meydanı boş bul-, yüzü kara çıkart-, ana avrat düz git-,
dünyayı ayağa kaldır-, ortalığı kasıp kavur-, ayağını yorganına göre uzat-,
kaleyi içten fethet-, kaleyi içten yık- vb.
7. Yer tamlayıcısı+özne+fiil kuruluşunda
olanlar: Başa (başına) iş açıl-, gözünden uyku ak-, ağızdan (ağzından) yel
al-, işin içinde bir bit yeniği bul-, zihinde şimşek çak-, her kafadan bir ses
çık-, yanaktan (yanağından) kan damla-, başına taş düş-, yüreğine korku düş-,
canına ot tıka-, tepesine gök yıkıl- vb.
8. Yer tamlayıcısı+nesne+fiil kuruluşunda
olanlar: Başına dert aç-, başına iş aç-, ağızdan lâf al-, burnundan kıl
aldırma-, öküz altında buzağı ara-, ortada bir şeyler dön-, havanda su döv-,
ağzında bir şey gevele-, kulağına kar suyu kaç-, canına can kat-, yoluna baş
koy-, aklına turp sık-, ağzına kilit vur-, elinden ekmek ye- vb.
9. Yer tamlayıcısı+yer tamlayıcısı+fiil
kuruluşunda olanlar. Örnekleri çok sınırlıdır: Zihinden bir yana git-,
kuvveden fiile çıkar- (geçir-), renkten renge gir-, kalıptan kalıba dön- vb.
10. Yer tamlayıcısı+zarf+fiil kuruluşunda
olanlar: Akıldan silip at-, komşunun malına (tavuğuna) yan gözle bak-, yere
sağlam bas-, ecelin koynundan sıyrılıp çık-, etrafta (etrafında) dört dön-,
içine kurt düş-, burnundan fitil fitil getir-, gözüne hoş görün-, havada
sallanıp kal-, kalaysız tencerede kavur kavur kavur- vb.
11. Zarf+nesne+fiil yapısında olanlar: Beş
kuruşun hesabı için kırk takla at-, çul üstünde kir görünce baygınlık geçir-,
boş yere emek harca-, yüz bulup astar iste-, çayı görmeden paçayı sıva-, ağzı
ile kuş tut-, nabza göre şerbet ver-, bir taşla iki kuş tut- vb.
12. Zarf+yer tamlayıcısı+fiil kuruluşunda
olanlar: Altından girip üstünden çık-, hıh deyip burnundan düş-, yer yarılıp
içine gir-, topal eşekle kervana karış-, öpüp başına koy-, nalıncı keseri gibi
kendini yont- vb.
13. Zarf+zarf+fiil kuruluşunda olanlar: Doluya
koyup alma- boşa koyup dolma-, bir elle verip bir elle geri al-, ince eleyip
sık doku-, kendi başına ayakta dur- vb.
14. Fiil+nesne+fiil kuruluşunda
olanlar. Bu gruptakiler sayıca pek sınırlıdır: Al takke ver külâh, al
abdestini ver pabucumu vb.
III. Üç Ögeli Kalıplaşmış Birleşik Fiiller
Bu gruba girenler; yukarda gösterdiğimiz fiilden önce gelen ve onun anlamını
etkileyen özne, nesne, yer tamlayıcısı ve zarf gibi isim ögelerinden üçünün yan
yana gelmesi ile oluşan birleşiklerdir: Anasından emdiği süt fitil fitil
burnundan gel- (veya anasından emdiği sütü fitil fitil burnundan
getir-), elini sıcak sudan soğuk suya sokma-, ayağını yere sağlam bas-, saça
sakala (saçına sakalına) ak düş-, şeytana pabucu ters giydir-, sol elden sağ
ele destek kalma- vb.
Deyimleşmiş birleşik fiiller üzerinde yüksek lisans tezi hazırlamış ve bu
fiillerin bir listesini çıkarmış olan Deniz Öztürk1, yaptığı
taramalara dayanarak bu türlü fiillerin sayısının 6223 olduğunu belirtmektedir.
Bu kalıplaşmalarda 846 adet fiil esas anlamı dışında kullanılmıştır. Bu da
demektir ki, yukarda sıraladığımız örneklerde de görüldüğü üzere, aynı fiille
birden çok sayıda kalıplaşmalar gerçekleşmiştir. Deniz Öztürk’e göre söz gelişi
gel- fiili 192, düş- fiili 187, var- fiili 176, kal-
fiili 170, al- fiili 144, tut- fiili 110 farklı kalıplaşma yani
anlam değişmesi geçirmiştir.2 Bu durum, çeşitli yönlerde anlam
kaymasına uğramış olan fiillerin, Türkçenin kelime hazinesini zenginleştirme ve
anlatım gücünün sınırlarını alabildiğine genişletme açısından ne kadar etkili
olduğunu ortaya koyan somut bir tanıktır.
Kalıplaşma yolu ile oluşan birleşik fiillerin tek ögeli olanları 5700
civarında iki ögeli olanları da 517 civarındadır. Üç ögeli olanların sayısı
bunlara oranla hayli düşüktür.
Kalıplaşmış Birleşik Fiillerin Anlam Yapısı
Yukarda anlam kayması yoluyla kalıplaşan birleşik fiillerin gramer
yapılarını açıklamaya çalıştık. Şimdi biraz da bu birleşiklerdeki anlam
kaymasının nasıl gerçekleştiğini belirtmeye çalışalım:
Türkçe şekil bilgisinde ve eklerinin kullanılışında, yeni görev
dallanmalarına elverişli bir yapı özelliği taşıdığı gibi, anlam bilgisi
açısından da yeni gelişmelere imkân veren bir esnekliğe sahiptir. Bunların
dışında bir diğer yanı da anlatılması güç birtakım soyut kavramların
karşılanışında, somuttan soyuta yönelme eğiliminin ağır bastığı bir dil
olmasıdır. Bu temel özelliği dolayısıyla, pek çok soyut kavramı, somut
nesnelere benzetme veya somut olaylardan yararlanma yoluyla karşılamıştır. Bu
yol, daha çok soyut kavramı; baş, kaş, göz, kulak, burun, el, diz, ayak gibi
vücut organları ile yapılan hareketlerle anlatma veya dış dünyadaki elle
tutulur, gözle görülür çeşitli somut olaylara benzetme biçiminde kendini
göstermiştir. Soyut bir kavramın karşılanabilmesi için somut bir örnekten
hareket edilerek; benzetmeli, mecazlı kullanımların benimsenmiş olması, ister
istemez o somut anlatımın uzun zaman içinde bu özel kullanım biçiminden
kaynaklanan bir anlam kaymasına uğratmıştır. Böylece, anlamca birbirinden
farklı yeni kavramlara karşılık olan birleşik fiiller ortaya çıkmıştır. Bunu
bir iki örnekle açıklamaya çalışalım: Söz gelişi çamur at- birleşik
fiili, somut anlamda birinin üzerine çamur atmak demektir. Ama bu fiil benzetme
yolu ile bir insanı, sanki üzerine çamur atmış gibi kirletmek, lekelemek
anlamında kullanılmaya başlayınca anlam kayması yoluyla kalıplaşmış bir
birleşik fiile dönüşmüştür. İnce eleyip sık doku-“ bir şeyi en ince
ayrıntısına kadar araştırmak” ( O her zaman ince eleyip sık dokuyan bir
insandır.), gözü fal taşı gibi açıl- “hayrete düşmek, hayretten
donakalmak” (Kendisine anlatılan korkunç olaylar karşısında adamın gözleri fal
taşı gibi açılmıştı.), mekik doku- “bir iş için çok gidip gelmek” (Genel
Müdür iki dev firma arasındaki anlaşmayı mekik dokuma yöntemiyle
sağlayabildi.), pabuç bırak- “taviz vermek” (Bende eksik eteğe pabuç
bırakacak yüz var mı be! H. Taner, Keşanlı Ali Destanı, 61), dilde
(dilinde) tüy bit- “bir görüşü kabul ettirmek için defalarca söylemek;
tekrar etmekten usanç gelmek” (Onlara bu işin nasıl başarılabileceğini
defalarca anlatmaktan artık dilimde tüy bitmişti.), kapıya dayan-
“tehdit etmek, gelip çatmak” (Ufuk’un ufak tefek, yamru yumru rençper babası,
öğretmenin kapısına dayandı. S. Çokum, Rozalya Ana, 100), defterini
dür- “hesabını görmek, öldürmek” (Adamın defterini dürmüş hâlâ inkârda
direniyor.) gibi örneklerde de birleşik fiiller somut anlamdan ve somut
olaylardan soyut anlatıma yönelen gelişmelerle birer kalıplaşmış fiile
dönüşmüşlerdir.
Buna karşılık gözden düş- “sevgi ve ilgiyi kaybetmek”, göze
gir- “birinin sevgi ve ilgisini kazanmak”, gözü dön-
“aşırı öfkeyle ne yaptığını bilmez duruma gelmek”, göz dik- “bir şeyi
ele geçirmek isteğine kapılmak”, kem gözle bak- “biri hakkında iyi
şeyler düşünmemek, onu hor görmek” , kucak aç- “birini himayesine almak,
yardım etmek, kol kanat germek”, ayak dire- “inat etmek, bir şeyi
yapmakta veya yapmamakta ısrar etmek”, küçük dilini yut- “hayretten
donakalmak, şaşırmak, hayret içinde kalmak”, elden ayaktan düş- “kendi
işini yapamaz duruma gelmek”, içi kan ağla- “belli etmeden derin
bir üzüntü çekmek” birleşik fiillerindeki anlam kaymalarında da insan
organlarının elle tutulur, gözle görülür somut hareketlerinden
yararlanılmıştır.
Pire için yorgan yak- “küçük bir menfaat için büyük zarara
girmek”, bir taşla iki kuş vur- “girişilen bir hareket, bir
teşebbüs sonunda iki ayrı güzel sonuç almak”, sudan çıkmış balığa dön- “içinde
bulunduğu durumu yadırgamak, çok şaşırmak”, şamar oğlanına dön- “herkesin
kolayca çattığı, hıncını kendinden aldığı bir insan olmak”. Kabak çiçeği
gibi açıl- “utangaçlıktan normal davranıştan sıyrılarak, birdenbire serbest
veya pervasız davranmaya başlamak” örneklerinde de tam bir benzetme yapılarak
yine bunların gerçek anlamları dışındaki mecazlı kullanışları etken olmuştur.
Kalıplaşmış birleşik fiillerde, bazen birleşiğin isim ögesi bir dereceye
kadar kendi anlamını korumuş, fiil ögesi anlam kaymasına uğramıştır: Kavga
çıkar- “kavga etmek”, dile düş- “biri hakkında dedikodu
yapılmak, kötü şeyler söylemek”, pusuya düşür- “birine pusu kurarak
saldırmak, kötülük etmek”, göğüs geçir- “derinden iç
çekmek” gibi.
Daha yukarıda sıralanan örneklerde görüleceği üzere, diğer bir kısım
birleşiklerde ise, birleşiğin tümü birden anlam kaymasına uğramıştır: Başını
taşa çal- “bir olaydan dolayı kendine veya başkasına çok öfkelenmek” (Bu
gün olanları duyunca başımı taşlara çaldım ama faydasız. (K. Tahir, Devlet
Ana, 152), etekleri zil çal- “fazlasıyla sevinmek, çok sevinmek”
(Çocuklarının başarısından annelerinin etekleri zil çalıyordu.), birini
cebinden çıkar- “kıyaslanan kişiden çok üstün olmak” ( Baksana bana! Senin
gibilerin on tanesini cebimden çıkarırım.), havanda su döv- “boşuna emek
vermek, boşuna uğraşmak”, ocağına düş- “birine sığınmak, birinden yardım
istemek”, hapı yut- “aldanmak, kötü bir duruma düşmek, müşkül bir
durumda kalmak” gibi.
Dilimizin fiil dışındaki öteki deyimlerinde olduğu gibi, kalıplaşmış
birleşik fiillerde de gerçekleşmiş sosyal olaylardan, bir hikâyeden veya eski
geleneklerden kaynaklanan kalıplaşmalar da vardır: Abayı yak-
“birine vurulmak, âşık olmak”, pabucu dama atıl- “değeri düşmek,
itibarı kalmamak”, altından Çapanoğlu çık-, baklayı ağzından çıkar- “gizli
tutulan, açıklanmak istenmeyen bir şeyi sonunda açıklamak” gibi.
Bu derginin sınırlı sayfaları içinde, sizlere, anlam kayması yoluyla oluşmuş
birleşik fiilleri, yapıları ve temel özellikleri ile kısaca açıklamaya
çalıştım. Yapılan açıklamaların ortaya koyduğu üzere, dilimiz anlam kayması ve
kalıplaşma yoluyla bir yandan söz varlığını alabildiğine zenginleştirirken bir
yandan da mecazlı ve sanatlı kullanım yolu ve somuttan soyuta uzanan bir
gelişme yöntemiyle kendi anlatım gücünü çok yüksek bir düzeye
ulaştırabilmiştir. Somut benzetmelerle fiil gruplarına yeni yeni anlamlar
yükleyerek ve karmaşık soyut kavramları kolayca karşılayabilme özelliği
dolayısıyla da, eğer deyim yerinde ise edebî eserlerde olduğu gibi dilimizde de
doğal bir sehl-i mümtenî (kolay gibi görünüp de aslında söylenmesi güç olan söz
sanatı)’nın gizli olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır sanırız!
Sonuç olarak diyebiliriz ki, Türkçemiz her türlü bilim, kültür ve sanat
gereksinimini karşılayabilecek bir yapı ve işleyiş özelliklerine sahiptir.
Yeter ki onun değerini bilelim ve Atatürk’ün de daha 1930 yılında “Türk dili
dillerin en zenginlerindendir; yeter ki bu dil şuurla işlensin.” sözleri ve
güçlü bir önsezi ile dile getirdiği üzere, ona bilinçli olarak sahip
çıkabilelim…