Cover Image

Rind ü Zahid

Ocak 30, 2025 Okuma süresi: 5 dakika

Fuzuli’nin Farsça kaleme aldığı mensur eseri.
Eserde yer yer manzum parçalara da yer verilmiştir (75 rubai, 54 kıta…).
Zahit aklı, Rint ise gönlü temsil etmektedir.
Eserde ibadet edip yasaklardan uzak durarak Allah’a ulaşmayı amaçlayan zahit ile bunun ancak aşk ve samimiyetle mümkün olacağını savunan rint kavramları kişileştirilmiştir.
Eser genel olarak Zahit adındaki bir baba ile onun Rint adındaki oğlu arasındaki konuşma ve tartışmalardan oluşmaktadır.
Baba ile oğul arasındaki bu çatışma, bireyin (Rint’in) kendini bulma yolundaki ruhsal mücadelesini simgeler.

Acem diyarında vakar sahibi, Allah’tan korkan Zahit’in Rint adında bir oğlu vardır. Zahit, oğlunun zekâ ve yeteneğinin farkına varınca ona öğütler vermeye başlar.
Rint, yazı sanatını öğrenmesinin iyi olacağını söyleyen babasına Hz. Peygamber’in okuryazar olmadığını (ümmi olduğunu) hatırlatır. Babası padişahlara yakın olmanın yollarını öğrenmesini öğütler ancak o: “Yaratılmışın varlığından maksat Yaradan’a kulluktur.” cevabını verir.
Bu arada hem “Var, çiftçilik yap!” öğüdünü benimsemez hem de ticarete yanaşmaz.
Sanatla uğraşmanın ise belirlenmiş bir kısmet için sıkıntıya düşmekten başka bir şey olmadığını söyler.
Oğlunun cahil kalmasından korkan baba; ilmin faziletlerinden, cehaletin kötülüklerinden örnekler verse de oğlunda söylenenleri kabule dair bir işaret göremez. Zahit, Rint’in her söylenene ters cevap vermesinden dolayı üzüntüye kapılıp çektiği emeklere yanar.
Bu sefer de dünya nimetlerini elde edebilmek için çalışmanın mecburiyetinden bahseder. Sonra da oğluna daima iyilik ettiğini ancak buna rağmen daima sıkıntıya düştüğünü söyler. Rint, babasının bezginliğini anlasa da “Meşakkat sırası bana ulaşıncaya ve geçim sıkıntısı çekinceye kadar benim rızkımı senin üzerine yazmışlar..” der.
Sonunda Rint, kendini tanımak için bir yolculuğa çıkmak ister. Zahit, oğluna yolculuk için izin verir ancak Rint, hâlen babasına ihtiyacı olduğunu belirterek onun da gelmesini ister. İkili birlikte yolculuğa çıkar. 

Zahit, yolculuk esnasında karşılarına çıkan bir mescidi oğlunun olgunlaşması için uygun bulur. Zahit: “Burası Allah’ın evidir. Temiz kalpli sofilerin mabedidir. Kulluk yeridir. İblise buradan geçit yoktur!” der. Ancak Rint, buranın kendisi için uygun bir yer olmadığı görüşündedir. Rint: “Mademki bu, Allah evidir. Doğruluk ve temizliğin de başıdır… Bu ev teklik, doğruluk ve temizlik makamıdır.. Bir kimse, ev sahibi için gerekeni bilmeyince onun evine nasıl girebilir?” der.
İkili yolculuğa devam eder. Dolaşırlarken önlerine cennet bahçelerine benzer bir bahçede kurulmuş bir bina çıkar. Binanın her tarafından neşeli sesler gelmekte kahkahalar arasından da saz sesleri duyulmaktadır.
Rint: “Bu gönül açan yer neresidir? Duyduğum ne biçim sestir?” der. “Bu şeytanın evidir!” cevabını alır! Baba, oğlunun aklı başında sözler söylemeye başladığını görünce de meyhaneye girmesine izin verir.
Rint, meyhanede gönlü aydınlık bir ihtiyar görür. İhtiyarın konuşmalarında derdinin dermanını bulur ve babasına şöyle der: “Dikkatle fikir gözümü açınca düşündüm ki mescittekiler, kendileriyle gururlanmaktadır. Meyhaneye çekilenler ise kendilerinde değiller! Mescitte ibadet edenlerin ibadetlerine olan güvenleri, onları gurur sarhoşluğuna atmış! Hatalarını itiraf etmeleri ise meyhanelerdekileri gaflet uykusundan uyandırmış!…” gibi sözlerle karşılaştırmalar yapar.
Sonrasında baba ve oğul; iyi, kötü, hakikat, mecaz, nefis, heves, günah, sevap gibi kavramları sağlam bir mantıkla tartışırlar.
Sonunda Zahit ile Rint, birbirlerine karşı gelmekten vazgeçip “teklik” mertebesine ulaşır.
Fuzuli son söz olarak: “Fânilik köyünde, akıllı ile deli birdir. Denizin dibinde taş ile inci tanesi birdir. İyi ve kötü sayma işi ortadan kalkınca mescit ile meyhane birdir.” diyecektir.

İlgili Sayfalar

👉 Fuzuli

👉 Beng ü Bade

Yararlanılan Kaynaklar

Fuzuli’nin Rind ü Zâhid Eserinde Rind ve Zâhid Değerlendirmeleri Üzerine Bir İnceleme, Ahmet İçli
Fuzuli’nin Rind ü Zahid Eserinde Mekân: Meyhane ve Mescit, Ahmet İçli
Fuzuli, Rind ile Zahid, Nilüfer Tanç


Cover Image

Beng ü Bade

Temmuz 12, 2023 Okuma süresi: 7 dakika

Fuzuli’nin alegorik eseri.
Beng, esrar; bade ise şarap anlamındadır.
444 beyitlik bir mesnevidir.
Türkçe yazılan eser, Safevi hükümdarı Şah İsmail’e sunulmuştur.
Eserin başında kısa birer tevhit, münacat, naat ve Hz. Ali methiyesinden sonra Şâh İsmail için söylenmiş bir methiye vardır.

Ol ki başlar zamânında bezm-i ferâğ
Pâdşehler başından eyler ayağ

Meclis-efrûz-ı bezmgâh-ı Halil
Cem’-i eyyâm-ı Şâh İsmail

Bu beyitlere göre Fuzulî, eserini Şah İsmail’in Şeybek Han’ı (Şeybani Han) mağlup edip kafatasından kadeh yaptırması olayından yani 1510’dan sonra kaleme almıştır.
Eserde Beng, Bâde, Boza, Rakı, Berş, Afyon, Nebiz, Kebap gibi içki ve yiyeceklere teşhis ve intak sanatlarıyla kişilik verilmiştir.


Şah İsmail ve Bayezid

Eserdeki Bade ve Beng’in kimleri temsil ettiği üzerine birçok fikir ileri sürülmüştür. Bunların içinde en çok öne çıkan görüş, Bâde ile Safevi hükümdarı Şâh İsmail’in ve Beng ile de Osmanlı Padişahı Sultan Bayezid’in sembolize edildiğidir.
Eserde Beng’in ihtiyar, sakin, sufi; Bâde’nin ise genç, hareketli ve savaşçı olması gibi unsurlar bu fikri güçlendirmektedir.
Bayezid’in şehzadeliğinden saltanatının ortalarına kadar olan dönemi zevk ve sefa alemleriyle geçmiştir. Bu dönemde afyon macunu da kullanmıştır. Ancak ömrünün sonuna doğru kendisini dine ve bilime vermiş, sık sık edebî ve bilimsel toplantılar tertip ettirmiştir.
Bâde (şarap), ateş ve su gibi iki zıt unsuru içeren bir içecektir. Bâde, su ve ateşin (yakıcılığın) bir arada, iç içe olduğu bir nesnedir. Akıcı, yani su tarafı görünür olsa da ateş onun içinde gizlidir. Bâde’deki bu iki zıt özellik, sembolize ettiği Şah İsmail’in hayatı ve eserleriyle uyumludur. Fuzuli, eserde Bâde’yi Beng’e şöyle hitap ettirir:

Men nebîre-i tâkem
Men şafak gibi âlam
Men çerâğ-ı encümenem
Nevres-i cihân-sûzam
Eylerem seni fâni

(Ben üzüm kütüğünün torunuyum, şafak rengi gibi kırmızıyım, meclislerin aydınlatıcı mumuyum, ben dünyayı yakan yeni yetme delikanlıyım, seni yok ederim)

Eserdeki başkarakter Bâde’dir (Şah İsmail, şarap). Ancak Fuzuli, Bâde’yi idealleştirmemiş; tıpkı Beng gibi kusurlarıyla birlikte ele almıştır. Eserin sonunda Beng savaşı kazanır gibi gösterilmiş ancak sonuçta kazanan Bâde (Şah İsmail) olmuştur.

Özet

Bâde mecliste ahbapları Rakı, Nebiz (hurma şarabı) ve mayası bozuk Boza ile oturup içmektedir. Bir süre sonra içkinin tesiriyle kendini övüp meydan okumaya başlar. Bu arada Saki araya girip Beng’in bahsini açar. Onun eşsiz olmaktan dem vurduğunu ve dünyada kendisine eş kimsenin olamayacağını belirttiğini bildirir. 

Saki’nin sözleri Bâde’nin canını sıkar. Beng’e karşı tedbir aramaya başlayan Bâde, dostlarını toplayıp onlarla istişare eder. Rakı söz alıp sabırlı olmayı ve görmezden gelmeyi öğütler. Nebiz yakıp yok etmekten yana nasihat eder, Boza ise Beng’i lütuflarla aldatıp hileye başvurarak ondan kurtulmak gerektiğini belirtir.
Sonunda Beng, elçi olarak Boza’yı görevlendirir. 
Beng, Boza’nın sözlerine kulak verirse Bâde’nin dostluğunu kazanacak, aksi takdirde onunla savaşmak zorunda kalacaktır. Boza bir bahar zamanı çimenlik içindeki evinde ahbabıyla keyif süren Beng’in huzuruna çıkar. Bâde’nin sözlerini bire bin katarak Beng’e aktarır. Burada Boza’nın aslında daha önce Beng’in hizmetinde olduğu anlaşılır. Onun ihanetini yüzüne vuran Beng, yine de kendi evine elçi sıfatıyla gelen Boza’yı hoş tutup misafir eder. Beng’in meclisinde keyiflenen Boza da kaypaklık edip saf değiştirir. 

Beng ise dostları Afyon, Berş ve Macun’a danışıp onların öğütlerini dinler. Sonuçta o da Bâde gibi elçi göndererek öğütlerde bulunma yolunu tercih eder. Anlattığı hikâyeler vasıtasıyla Bâde’nin kötü özelliklerinden dem vuran Beng, diğer taraftan hikâye ve örneklerle kendisinin mizaç, ahlak ve tabiatının üstün yönlerini bütün incelikleriyle vurgular. 

Elçi seçilen ilim ve irfan ehli Macun, Bâde’nin meclisine gidip Beng’in sözlerini aktarır. Macun, Bâde’nin kendi safına geçme teklifini kabul edip onun yanında saf tutar. Her iki taraf da asker yığıp savaşa tutuşurlar. Beng savaşta üstünlük sağlasa da Bâde, Allah’a sığınıp adaklar adar ve Allah’ın inayetiyle Beng’i mağlup eder. Beng ve arkadaşlarını esir etse de Bâde, adağına uyup Beng’in arkadaşlarını birer işle görevlendirir. Beng ise mağlubiyeti kabullenemeyip kaçar ve Bâde’den uzak bir şekilde yaşar. İkisi arasındaki husumet de son bulur.

Konu Anlatımı İndir 👇

İlgili Sayfalar


Beng ü Bade Mesnevisinde Muhteva ve Yapı Mehmet Halil Erzen
Fuzuli’nin Beng ü Bâde Mesnevisi ve Bâde Sembolü, Ali Yıldırım


Cover Image

Ya Rab

Haziran 7, 2023 Okuma süresi: ~1 dakika

Benim tek hiç kim zâr ü perişan olmasın yâ Rab
Esir-i derd-i aşk u dâğ-ı hicran olmasın yâ Rab

Demâdem cevrlerdir çektiğim bî-rahm bütlerden
Bu kâfirler esiri bir müselmân olmasın yâ Rab


Devamını okuyayım »


Cover Image

Fuzuli ve Su Kasidesi [Slayt]

Nisan 13, 2010 Okuma süresi: 43 dakika
Fuzuli ve Su Kasidesi

Divan Edebiyatı şairi Fuzuli hakkında bilgi ve onun en önemli şiirlerinden olan ve edebiyat kitabında yer alan Su Kasidesi’nin beyitlerinin, açıklamasının, söz sanatlarının tek tek açıklandığı slayt çalışmamızı yazının sonundaki renkli bağlantıdan indirebilirsiniz…

FUZULİ KİMDİR?

    1480’de Kerbela’da doğduğu ve 1556’da yine Kerbela’da öldüğü sanılır. Gerçek adı
Mehmed b. Süleyman’dır.

Ò  Şiirde
“Fuzûlî” adını, kendi şiirlerinin başkaları ile, başkalarının
şiirlerinin de kendi şiirleriyle karıştırılmaması için aldığını, böyle bir takma
adı kimsenin beğenmeyeceğini düşündüğünden kullandığını söyler. Ama “işe
yaramayan”, “gereksiz” gibi anlamlara gelen “fuzûlî”
sözcüğünün başka bir anlamı da “erdem”dir. Onun bu iki karşıt
anlamdan yararlanmak amacını güttüğünü ileri sürenler de vardır.

Türkçe divanındaki şiirlerini Azeri lehçesinde yazmıştır.
Aynı zamanda Arapça ve Farsça divanlarından bu dilleri de çok iyi bildiği
anlaşılmaktadır.

Ò  Fuzûlî,
kendinden sonra gelen Türk Divan şairleri arasında Bâkî, Ruhî, Nâili, Neşâti,
Nedim ve Şeyh Galib gibi sevgiyi şiirlerinin odağı durumuna getiren şairleri
etkilemiştir.

Ò  *Divan edebiyatının en büyük şairidir. Kerbela’da yaşamıştır. Türbedarlık yapmış iyi
bir eğitim görmüştür.

*Şiirlerini Azeri Türkçesi ile yazmıştır, Dönemine göre dili sadedir. Gazel
şairi olarak bilinir. Divan şiirinin bütün ölçülerini, biçimlerini kullanan
Fuzûlî’nin sanat gücü, düşünce derinliği, söyleyiş akıcılığı daha çok
gazellerinde görülür.

*Şiirde tasavvuf önemlidir.

Ò  ESERLERİ

.Divan (Türkçe Divan)
.Sıhhat ve Maraz,
.Enisü’l-Kalb
.Terceme-i Hadis-i Erbain
(“Kırk Hadis Çevirisi”);
.Beng ü Bâde
.Hadikatü’s-Süedâ (“Mutluların Bahçesi”);
.Leylâ ve Mecnun 
.Rindü Zahid
.Divan (Arapça Divançe)
.Mektuplar (Şikayetname de içinde)
.Divan (Farsça Divançe)
.Heft Câm

SU
KASİDESİ HAKKINDA AYRINTILI BİLGİ 

  • Nazım Şekli: Kaside
  • Vezni: Aruz
  • Nazım Türü: Nat
  • Kalıbı: Fâilâtün / Fâilâtün / Fâilâtün / Fâilün
  • Kafiyesi: “-are”: Zengin kafiye
  • Redifi: “ su” isimlendirme redife göre)
  • Kafiye Düzeni: Gazel tipi kafiye
  • Kafiye şeması: aa ba ca da ea fa ….
  • Nazım Birimi: Beyit                     

Ò  Saçma
ey göz eşkden gönlümdeki odlara su
Kim bu denlü dutuşan odlara kılmaz çâre su

Mübalağa: Şairin gönlündeki ateş suyla söndürülemez.

Mecaz: od (ateş) kelimesinde.

Tezat: su ve ateş kelimeleriyle.

Açık istiare: Yüreğindeki acılar ateşe benzetilmiştir.

Teşbih: Gözyaşı suya benzetilmiştir.

Hüsn-i Ta’lil: Gözyaşlarının gönüldeki ateşi söndürmek için
akıtıldığını söyler.

Nida sanatı: Ey göz diyerek göze seslenmektedir.

Ò  Âb-gûndur
günbed-i devvâr rengi bilmezem Yâ muhît olmış gözümden günbed-i devvâra su

Tecahül-i Arif: Gökyüzünün mavi olduğunu bilmez gibi
davranması

Hüsn-i Talil: Göğe kendi gözyaşlarının renk verdiğini
söylemesi

Mübalağa: Gözyaşlarının gökyüzünü kapladığını söylemesi

Tenasüp: ‘Göz, aşk, su, saç-; od, dutuş-’ kelimeleri
arasında anlam ilgileri vardır.

Soru (istifham): Gökyüzü su renginde midir?

Tenasüp: Göz, ab, su kelimeleri arasında

Ò  Zevk-ı
tîğundan aceb yoh olsa gönlüm çâk çâk
Kim mürûr ilen bırağur rahneler dîvâra su

Açık İstiare: Bakış, anlamı keskin bakış anlamına gelen
“tîg” (kılıç) kelimesiyle anlatılır.

Leff ü neşr sanatı: Birinci mısrada altı çizili kelimelere
denk ikinci mısradaki altı çizili kelimeler kullanılmıştır.

Teşbih: Aşığın parça parça olmuş gönlü yarılmış açılmış
duvara benzetilmiş.

Tekrir: Çak kelimesinin 1. mısrada iki kez tekrarlanmasıyla…

Tenasüp: ‘Tiğ-çak; su-mürur-rahne; zevk-gönül’ kelimeleri
arasında anlam ilgileri bulundurularak bir araya getirilmiş.

Ò  Vehm
ilen söyler dil-i mecrûh peykânun sözin
İhtiyât ilen içer her kimde olsa yara su

İrsal-i Mesel: Yarası olanın su içmemesi gerektiğinin
söylenmesi Leff ü neşr: Vehm ilen söyler–ihtiyat ilen içer, dil-i mecruh–yara
ve peykan–su kelimeleri arasında.

Açık istiare: peykan ile sevgilinin kirpikleri
kastedilmiştir.

Teşbih: Yaralı gönül hasta bir insana benzetilmiştir.

Tenasüp: Mecrûh-yare; vehm-ihtiyat; söz-söyle; su-iç-”
kelimeleri arasında anlam ilgileri bulunarak bir araya getirilmiş.

Ò  Suya
virsün bâğ-bân gül-zârı zahmet çekmesün
Bir gül açılmaz yüzün tek virse min gül-zâra su

Teşbih: Yüz, rengi ve şekli dolayısıyla güle benzetilir.

Tenasüp: Suya vermek, bağban, gülzar, gül, su kelimeleriyle…

Tevriye: ‘Tek’ kelimesinin hem ‘bir’ anlamı hem de ‘gibi’
anlamı vardır. (Sevgilinin bir tane, benzeri olmayan, eşsiz olması)

Tezat: Bir ve min kelimeleri arasında.

Ò  Ohşadabilmez
gubârını muharrir hattuna
Hâme tek bahmahdan inse gözlerine kara su

Teşbih: Yüzdeki tüylerle gubâri hat arasında.

Tenasüp: “gubâr-hat; muharrir-hâme-kara su (mürekkep)”
kelimeleri arasında.

Kinaye: 1. Kalemin gözlerinden kara su (mürekkep) inmesi-
gerçek anlam 2. Kağıda, yazıya devamlı bakan insanın gözlerinin kızardığının,
kanlandığının, karardığının, mecazen zayıfladığı ve kör olmaya yüz tuttuğunun
vurgulanmasıyla…

Ò  Ârızun
yâdıyla nem-nâk olsa müjgânum n’ola
Zayi olmaz gül temennâsıyla virmek hâra su

Teşbih: Yanak güle ve kirpikler ise gül dikenine
benzetilerek

Leff ü neşr: “ârız-gül, “yâd-temennâ”, “nem-nâk-su”,
“müjgân-hâr” kelimeleri ile…

Kinaye: Kirpiklerim nemlense 1. Kirpiklerin nemli olduğu
gerçeği 2.Mecazen ağlamak anlamının kastedilmesi.

Tenasüp: “Ârız-müjgan; gül-hâr-su vir-; hâr-gül;
yâd-temennâ” kelimeleri arasında.

Ò  Gam
güni itme dil-i bîmârdan tîgun dirîğ
Hayrdur virmek karanu gicede bîmâra su

İrsal-i mesel: “Geceleyin hastaya su vermek sevaptır”
sözüyle.

Leff ü neşr: “gam güni- karanu gice”, “dil-i bimâr- bimâr”,
“tîg-su” kelimeleri arasında.

Açık istiare: Sevgilinin keskin, yaralayıcı bakışları kılıca
benzetilmiş. Sadece kendisine benzetilen söylenmiş.

Tenasüp: “Gam güni, dil-i bimar, karanu gice, bîmar, hayr,
su” kelimelerinin arasındaki anlam ilgisi gözönünde bulundurularak bir araya
getirilmiş.

Ò  İste
peykânın gönül hecrinde şevkum sâkin it
Susuzam bir kez bu sahrâda menüm-çün ara su

Tecrid sanatı: Şair “gönül” ü kendisinden ayrı birisi gibi
düşünmekle tecrit sanatı yapmıştır.

Teşhis sanatı/ Kapalı istiare: “gönül” şaire su arayan
birisi gibi düşünüldüğünden

Kirpik yerine “peykan” kelimesinin kullanılmasıyla açık
istiare

Tezat: Şevk (şiddetli arzu) ile sakin kelimeleri arasında.

Tenasüp: “Su-susuzam-sahra; peykân-hecr; şevk-gönül”
kelimeleri arasında.

Tevriye: kez (defa, kere) kelimesinin “gez” şeklinde “gezip
ara” anlamında okunmasıyla.

Leff ü neşr: Peykan-su, şevk-susuzluk, hecr- sahra
kelimeleri arasında.

Ò  Men
lebün müştâkıyam zühhâd kevser tâlibi
Nitekim meste mey içmek hoş gelür hûş-yâra su

Tezat: su ve şarap (haram helal olma noktasından); mest,
hûş-yâr kelimeleriyle tezat sanatı yapılmıştır.

Teşbih: Kendini sarhoşa, zahitleri de aklı başında olanlara
benzetmiş.

Tenasüp: “mest-mey-su-içmek” kelimeleri arasında.

Leff-ü neşir: “men, leb, zühhad ve kevser” kelimeleri
sıralandıktan sonra bunlarla ilgili ve tamamlayıcı nitelikte, paralelindeki
“mest, mey, hûş-yar ve su” kelimelerinin 2. mısrada belli bir düzen içinde
söylenmesiyle.

Ò  Ravza-i
kûyuna her dem durmayup eyler güzâr
Âşık olmış galibâ ol serv-i hoş-reftâra su

Açık istiare: Servi ile sevgili kastedilmiştir.

Teşhis sanatı /Kapalı istiare: Su insan gibi şairin sevdiği
güzele aşık olmuştur.

Teşbih: Sevgilinin bulunduğu yer Cennet’e benzetilmiş.

Tecahül-i ârif: Suyun akışının sebebini bilmiyormuş gibi
yapmış.

Hüsn-i ta’lil:Genellikle su kenarında yetişen servilerin
altından akan suyun bu halini şair “O, hoş salınışlı serviye aşık olduğu için
su bahçeye ağaçlara doğru akar” diyerek.

Teşbih: “kûy” sevgilinin bulunduğu köşedir. “Ravza-i kûy”
tamlamasıyla  sevgilinin bulunduğu köşe
cennet köşesine benzetilmiştir.

Ò  Su
yolın ol kûydan toprağ olup dutsam gerek
Çün rakîbümdür dahı ol kûya koyman vara su

Teşhis/Kapalı istiare: Suyun şairin sevgilisine aşık olması

Tevriye: Toprak olmak hem ölmek hem suyun yoluna set olmak
anlamında kullanılmış

Tenasüp: “Su yolu, toprak, su” kelimeleriyle

Ò  Dest-bûsı
ârzûsıyla ger ölsem dostlar
Kûze eylen toprağum sunun anunla yâra su

Aliterasyon: Beyitte s sesi ile ve şiir okunurken “su”
haline dönüşebilen “sı” heceleri ile.

Leff ü neşr: “ölmek-toprak”, “dost-yâr” kelimeleri arasında

Tenasüp: “Bûs-arzu; dost-yâr; kûze-toprak kelimeleri
arasında.

Nida: Şair herhangi bir ünlem kullanmadan “dostlar”ına seslenmiş.

Ò  Serv
ser-keşlük kılur kumrî niyâzından meger
Dâmenin duta ayağına düşe yalvara su
 

Teşhis: Kumrunun serviye aşık olup yalvarması

Hüsn-i Talil: Servinin başını sağa sola sallamasının,
kumrunun ötmesinin ve suyun ağaçlık yerlerde akmasının sebebi aslında bilinir
ancak burada daha güzel bir sebebe bağlanmış.

Tenasüp: “Serv-kumru-su; dâmenin tut-ayağa düş-yalvar”
kelimeleri arasında..

Açık istiare: Servi sevgiliye, kumru aşığa benzetilmiş.

Ò  İçmek
ister bülbülün kanın meger bir reng ile
Gül budağınun mizâcına gire kurtara su

Telmih: Beyitte gül – bülbül efsanesi hatırlatıldığından.

Hüsn-i talil: Efsaneden hareketle gülün rengini bülbülün
kanından aldığının söylenmesiyle

Tevriye:“Reng” kelimesi hem renk hem de hile anlamında
kullanıldığından.

Kişileştirme: Su ve gül kelimeleri kişileştirilmiştir.

Tenasüp: “Bülbül-gül-reng-kan; kan-su-gül” kelimelerinde.

Ò  Tıynet-i
pâkini rûşen kılmış ehl-i âleme
İktidâ kılmış târîk-i Ahmed-i Muhtâr’a su

Su, Hz. Muhammet (S.A.V.)’e tabi olan insan gibi kabul
edilip teşhis sanatı /Kapalı istiare yapılmıştır.

Tenasüp: “Pâk-rûşen kıl-; pâk-su” kelimeleri arasında.

NOT: Bu beyit Kasidenin Girizgâh beyitidir.

Ò  Seyyid-i
nev-i beşer deryâ-ı dürr-i ıstıfâ
Kim sepüpdür mucizâtı âteş-i eşrâra su

Teşbih: Hz. Muhammed, seçkin incilerin çıktığı denize
benzetilmiş.

“Derya, dür, sepmek, su” kelimeleriyle tenasüp sanatı

“Ateş- su” kelimeleriyle tezat sanatı yapılmıştır.

Telmih: Peygamberin doğumundaki mecusilerin ateşinin sönmesi
mucizesi

Ò  Kılmağ
içün tâze gül-zârı nübüvvet revnakın
Mu’cizinden eylemiş izhâr seng-i hâra su

Telmih: Beyitte peygamberimizin taştan su çıkarma
mucizesine.

Tenasüp: “Gülzar, taze, revnak, su” kelimeleriyle.

Teşbih: Peygamberlik gül bahçesine benzetilmiş.

Hüsn-i Ta’lil: Katı taştan su çıkmasının sebebi olarak.

Ò  Mu’cizi
bir bahr-ı bî-pâyân imiş âlemde kim
Yetmiş andan min min âteş-hâne-i küffara su

Teşbih: Peygamberimizin mucizelerinin denize benzetilmesiyle

Telmih: Beyitte Hz. Muhammet (S.A.V)’nin doğumuyla bin
yıldır hiç sönmeyen Kisra sarayındaki ateşin sönmesi hatırlatılarak

Tezat: Bahr-su ve ateş” kelimeleriyle

Tekrir: min min kelimesinin tekrarıyla.

Tevriye: “Yetmiş” kelimesi hem erişmiş, hem de kifayet etmiş
anlamıyla.

Ò  Hayret
ilen barmağın dişler kim itse istimâ
Barmağından virdügin şiddet günü Ensâr’a su

Telmih: Peygamberimizin parmaklarından su akıtma mucizesine
telmihte bulunulmuştur.

Tenasüp: “Hayret-parmağını dişlemek” kelimeleri arasında
tenasüp sanatı vardır

Ò  Dostı
ger zehr-i mâr içse olur âb-ı hayât
Hasmı su içse döner elbette zehr-i mâra su

“Dost-hasım”, “âb-ı hayat- zehr-i mâr” kelime ve
terkipleriyle tezat

Leffü Neşir: Dost-hasım, zehr-i mâr-su, olur-döner, âb-ı
hayat-zehr-i mar” kelimelerinde. 1. mısrada sıralanan kelimelerin tamamlayıcı
karşılığı 2.mısrada verilmiştir.

Tenasüp: “Âb-ı hayat-su-iç-; âb-su; zehir-mâr kelimelerinde.

Telmih: Peygamberin mucizesine atıf

Ò  Eylemiş
her katreden min bahr-ı rahmet mevc-hîz
El sunup urgaç vuzû içün gül-i ruhsâra su

Teşbih: yanak güle benzetilir

Tezat: “Katre ve bahr” kelimeleri arasında

Tenasüp: Su ile ilgili “katre, bahr, su, vuzû”
kelimeleriyle.

Açık istiare: Gül-i ruhsar derken Hz. Peygamber
kastedilmiştir.

Ò  Hâk-i
pâyine yetem dir ömrlerdür muttasıl
Başını daşdan daşa urup gezer âvâre su

Teşhis/Kapalı istiare: Su, kişileştirilmiştir.

Mecaz-ı mürsel: Su ile benzetme yapmadan ırmak, çay, dere
kastedilmiş.

Hüsn-i Ta’lil: Suyun gezmesinin sebebi olarak. Yine Suyun
taşların arasında onlara çarpa çarpa gitmesini şair “üzüntüsünden,
pişmanlığından dolayı suyun başını taştan taşa vurduğu” şeklinde açıklayarak
hüsn-i talil yapmıştır

Tenasüp: Hâk-daş-su; ömr-muttasıl; baş-âvâre-gez-”
kelimeleri arasında.

Tezat: Ayak ve baş kelimeleri arasında.

Ò  Zerre
zerre hâk-i dergâhına ister sala nûr
Dönmez ol dergâhdan ger olsa pâre pâre su

Teşhis: Su,insan gibi, âşık gibi düşünülmüş

Hüsn-i talil: Suyun akma sebebi olarak.

Leff ü neşr: Zerre zerre – pâre pâre, nûr-su
kelimeleriyle

Mecaz-ı Mürsel: Hak-i dergah: Peygamberin türbesi.

Ò  Zikr-i
na’tün virdini dermân bilür ehl-i hatâ
Eyle kim def-i humâr içün içer mey-hâra su

Teşbih: Günahkârlar, sarhoşlara benzetilmiş. 

Tezat: “Humâr – derman” kelimeleriyle

Leff ü neşr: “Zikr-i na’tün virdi – su içmek, ehl-i hatâ
  mey-hara, derman-def-i humar”
kelimeleriyle

Tenasüp: Mey-hara, içer, humar, ehl-i hata kelimeleriyle

Ò 
Habîballah yâ Hayre’l beşer müştakunam
Eyle kim leb-teşneler yanup diler hemvâra su

Tenasüp: Müştâk-habib; leb-teşne-su-yan” kelimeleriyle.

Teşbih: Peygambere olan tutkuyu suyu dilemeye/ muştaka
benzetmiş. Müştak: Susuzluktan yanıp tutuşan insanları su dilemeleri

Nida: Peygambere seslenmiş.

Tezat: yan-, su kelimeleriyle.

Ò  Sensen
ol bahr-ı kerâmet kim şeb-i Mi’râc’da
Şebnem-i feyzün yetürmiş sâbit ü seyyâra su

Teşbih: Rasülullah, keramet denizine benzetiliyor.

Tezat: “Bahr-şeb-nem (çiy); sabit-seyyar” kelimeleriyle

Tenasüp: bahr-şebnem-feyz-su kelimeleriyle.

Telmih: miraç gecesi

Ò  Çeşme-i
hurşîdden her dem zülâl-i feyz iner
Hâcet olsa merkadün tecdîd iden mimâra su

Teşbih: Güneş çeşmeye, ışıklar da zülâl(saf su)e
benzetilmiştir.

Tenasüp: “Çeşme-su; mimar-tecdid-merkad-zülal-çeşme-su”
kelimeleriyle.

Tezat: hurşid ve su kelimeleri arasında.

Ò  Bîm-i
dûzah nâr-ı gam salmış dil-i sûzânuma
Var ümîdüm ebr-i ihsânun sepe ol nâra su

Tezat: “nâr-su kelimeleri ile bîm–ümîd” kelimeleri
arasında

Tenasüp: “cehennem-nâr-suzan ve ebr-su-sep” kelimeleri
arasında.

Leff ü neşr: “Bîm-i dûzah-ümid, nâr-ı gam- ebr-i ihsan,
salmak-sepmek, suzan-nâr” kelimeleri ile.

Ò  Yümn-i
na’tünden güher olmış Fuzûlî sözleri
Ebr-i nîsândan dönen tek lü’lü şeh-vâra su

Telmih: İncinin, nisan yağmurundan olduğu inancına.

Tevriye: “Fuzuli’nin sözleri” hem Fuzuli’nin sözleri hem de
değersiz boş sözler anlamına gelebileceğinden

Tenasüp: “yümn-ebr-i nisan-su; lü’lü-güher ve na’t-şahvar
sözlerinin birlikte kullanılmasıyla.

Teşbih: Fuzuli sözlerini gühere (inciye) benzetmiş.

Leff-ü neşir: yümni nat-ebri nisan; güher-lü’lü ü şehvar;
Fuzuli sözleri-su kelimelerinin karşılıklı kullanılmasıyla.

Hüsn-i Talil: Fuzulinin sözlerinin güzel olması Peygamberi
övmenin bereketiyledir.

Tecrid: Fuzuli kendinden değil sanki başkasından bahsediyor
gibi.

Ò  Hâb-ı
gafletden olan bîdâr olanda rûz-ı haşr
Eşk-i hasretden tökende dîde-i bîdâra su

Düşkün ile açık istiare, aşık göz kapalı
istiare, mecaz-ı mürsel, teşhis sanatları yapılmıştır.

Gaflet ve bîdâr kelimeleri arasında tezat sanatı yapılmış

Tenasüp: “dide-eşk-su-tök-” kelimeleri arasında.

Ò  Umduğum
oldur ki rûz-ı haşr mahrûm olmayam
Çeşm-i vaslun vire men teşne-i dîdâra su

Tenasüp: “çeşme-teşne-su; haşr-vasl” kelimeleri arasında.

Mecaz-ı mürsel: “Çeşme-i vasl” tamlaması ile benzetme ilgisi
kurulmaksızın Cennet’teki ebedi saadet kastedilmiştir.

                 

 Fuzuli ve Su Kasidesi Slaytı İndir

İNDİR: Fuzuli ve Su Kasidesi


16. YÜZYIL DİVAN EDEBİYATI ŞAİRLERİ

Mart 21, 2010 Okuma süresi: 6 dakika

16. yüzyılda Osmanlı devleti sosyal ve siyasal anlamda en parlak yıllarını yaşamaktadır.Buna bağlı olarak divan edebiyatımız da zirveye yükselmiş,Arap-Fars edebiyatlarının nazireciliğinden kurtulmuştur.

Divan edebiyatı 13. ve 14. yüzyıllarda kuruluş aşamasındadır.15. yüzyılda kuruluşunu tamamlamış 16. yüzyılda ise Baki ve fuzuli gibi şairlerin eserleriyle mükemmelle ulaşmıştır.

Bu arada dil ağırlaşmış,Arapça ve Farsça kelimeler artmıştır.Buna tepki olarak sade Türkçeyi savunan Türki-i basit akımı doğmuştur.(Aydınlı Visali,Tatavlalı Mahremi,Edirneli Nazmi).Fakat bu şairlerin şiir gücü düşük olduğundan bu hareketi genele yayamamışlardır.

16. Yüzyılda şehrengizler ve tezkirecilik gelenekleri ön plana çıkmıştır.

1. FUZULİ

16. yüzyılın ve divan edebiyatımızın en büyük şairidir.Platonik aşkı ele aldığı lirik şiirleriyle ünlenmiştir.Bağdat civarında yaşamış bir Azeri Türk’üdür.Azeri şivesiyle yazmaktadır.Din,tasavvuf,matematik,kimya,tıp konularında yetkin bir sanatçı ve bilim adamıdır.Aşk temasını sıkça işler,aşk acısı insanı yüceltir ve Allah’a ulaştırır.

ESERLERİ:
a) Türkçe,Arapça ve farsça divanları

b) Leyla İle Mecnun Mesnevisi: Türkçe yazılmış bir aşk öyküsüdür.
c) Beng ü Bade: Türkçe bir mesnevi olup içkiyle esrarın yarışmasını anlatır.Fuzuli bu
mesneviyi Bağdat’ı fetheden Şah İsmail’e sunmuştur.
c)Heft-cam: Sakiname türünde bir eserdir,Farsça yazılmış bir mesnevidir.
d) Enisü’l Kalb: Bir baba ile oğlu arasında geçen konuşmalardan oluşur. zahid, baba; oğul
ise rinddir. Fuzuli, bu iki tip üzerinden iki farklı dünya görüşünün kıyaslamasını yapar.
e) Rind ü Zahid: Mensur bir eser olup Farsça yazılmıştır.
f) Hadikatü’s Sueda: Saadete ermişlerin bahçesi anlamına gelen bu eser şii mezhebinin on
iki imamını ve Kerbela hadisesini anlatmaktadır.
g) Sıhhat u Maraz: Tıpla ilgili kitabıdır.Farsça olarak kaleme alınmıştır.
h) Kırk Hadis Tercümesi: İranlı Molla Cami’den tercüme edilmiş hadis kitabıdır.

2. ZATİ

Yavuz Sultan Selim’e ve Kanuni’ye kasideler yazmıştır.Baki’nin yetişmesinde emeği geçmiştir.
ESERLERİ:
a) Divan
b) Edirne Şehrengizi
c) Şems ü Pervane (mesnevi)

3.BAKİ

16. Yüzyılın önde gelen şairlerindendir.Asıl adı Mahmud Abdülbaki’dir. Sultanu’ş Şuara ünvanıyla anılır.İyi bir eğitim görmüştür.Kadılık ve kazaskerlik görevlerinde bulunmuş ama çok istediği halde bir türlü şeyhülislamlık makamına yükselememiştir.Bunda din dışı şiirler yazmış olmasının rolü olduğu düşünülmektedir.Onun şiirlernde aşk,yaşama zevki ve sevinci,doğa güzelliği temalarına rastlanır.Dini konuları işlemez.Şiir tekniği çok kuvvetlidir.Ahenge önem verir.Şiirlerinde ses akışı vardır.İstanbul Türkçesini başarıyla kullanır.Söz sanatlarına bolca yer verir. Sanatsız beytinin olmadığı söylenir.

ESERLERİ:
a) Divan
b) Fezaili’l Mekke
c) Fezaili’l Cihad
d) Hadis-i Erbain Tercümesi
e) Mersiye-i Hazret-i Süleyman Han (Kanuni Sultan SüleymanMersiyesi): terkib-i bend
nazım biçimiyle yazılmıştır.

4. BAĞDATLI RUHİ

Bağdat’a giden bir askerin oğlu olarak doğmuş,konya ve istanbul’da yaşamış, Şam’da ölmüştür. mevlevilik tarikatına sıkı sıkıya bağlıdır.En önemli eseri “Terkib-i Bend“idir.Bu eserinde sosyal eleştiriler vardır.Sıkça tanzir edilmiştir.En ünlü nazireyi 19. yüzyıl şairi Ziya Paşa yazmıştır.

5.HAYALİ

Tasavvuf geleneği içinde yetişmiştir.Divanı vardır.

6.TAŞLICALI YAHYA

Mesnevi türünde Fuzuli’den sonra en ünlü şairdir.Hamse sahibidir.Arnavut asıllı olup devşirme usulüyle yeniçeri yapılmıştır.Ünlü “Şehzade Mustafa Mersiyesi”ni yazmıştır.Bu yüzden Şehzade mustafa’yı öldürttüren Rüstem Paşa’nın düşmanlığını kazanarak sürgüne gönderilir.

ESERLERİ:
a) Divan
b) İstanbul ve Edirne Şehrengizleri
c) Şah u Geda: Mesnevi
d) Yusuf u Züleyha: Mesnevi
e) Gülşen-i Envar
f) Gencine-i Raz
g) Kitab-ı Usül

7.SEHİ BEY

Divan edebiyatımızın Anadolu sahasındaki ilk tezkiresini (biyografi) yazdı: Heşt Behişt. Sekiz Cennet anlamına gelen bu eserde Sehi Bey devrinin bir çok şairinin hayatını ve eserlerini anlatmıştır.( Ali Şir nevai’nin 15. yüzyılda Mecalisü’n Nefais’i yazdığını unutmayalım.Fakat o eser Ortaasya Timur Devleti sınırları içinde meydana getirildi.)

8.LATİFİ: Latifi Tezkiresi
9. AŞIK ÇELEBİ: Meşairu’ş Şuara
10.KINALIZADE HASAN ÇELEBİ: Tezkiretü’ş Şuara
11.AHDİ: Gülşen-i Şuara


EDEBİYATA DAİR…: MUHAMMES

Mart 21, 2010 Okuma süresi: ~1 dakika
Divan edebiyatında kullanılan beş mısralık bentlerden oluşan bir nazım biçiminin adıdır.Kelime anlamı “beşlik” olan muhammeslerde beşer dizelik bentler kullanılır.Bent sayısı 4-8 arası değişir.Aruz ölçüsüyle tertip edilir.Kafiye şeması: aaaaa/bbbba/cccca… biçimindedir.Eğer ilk bendin son mısrası her bendin sonunda aynen tekrarlanırsa buna muhammes-i mütekerrir denir.Her bendin son mısraları birbirine sadece kafiye bakımından benziyorsa buna da muhammes-i müzdeviç denir.

Her konuda muhammes yazılabilmekle beraber genellikle tasavvufi ve felsefi konular, aşk, övgü,özlem,dünya görüşü gibi konular muhammeslere konu edilir.

En çok muhammes yazan şair Muhibbi (Kanuni Sultan Süleyman) olup Fuzuli, Taşlıcalı Yahya, İbrahim Hakkı, Esrar Dede gibi şairler de önemli muhammesler yazmışlardır.


GAZEL İNCELEMESİ (beni candan usandırdı)

Şubat 20, 2010 Okuma süresi: 10 dakika
Beni candan usandırdı cefadan yar usanmaz mı
Felekler yandı ahımdan muradım şem’i yanmaz mı

Sevgili beni canımdan usandırdı, cefa yapmaktan usanmaz mı? Ahımdan felekler (gökler) yandı, dilek mumum yanmaz mı?

Şair, bu beyitte sevgilisinin nazından, cefasından bıkıp usandığını; ama sevgilisinin naz yapmaktan eziyet etmekten bir türlü usanmadığını söyleyerek bir edebi sanat oluşturuyor.”candan usanmak ile yar usanmaz mı” söz gruplarında tekrir sanatı, mısra sonlarındaki soru anlamlı sözcüklerde istifham sanatı, “ahından göklerin yanması” söz grubunda mübalağa sanatı, “dilek mumunun yanması”nda eski şaman adetlerine telmih sanatı, “feleklerin yanması ile dilek mumunun yanmaması” arasında ise tezat sanatı yapılmıştır.

Kamu bimarına canan deva-yı derd eder ihsan
Niçin kılmaz bana derman beni bimar sanmaz mı

Sevgili, bütün hastaların derdi için ilaç veriyor ama bana ilaç vermiyor.Yoksa beni hasta sanmıyor mu?

Şair, sevgilisinin kendi aşkıyla hasta olanları, güzelliğiyle tedavi ettiğini belirtiyor.Fakat sevgili şaire yüz vermemekte, onu kendine yaklaştırmamaktadır.Şair ise bu durumdan rahatsızlığını dile getirmektedir.Acaba sevdiği kişi onu hasta (aşık) saymamakta mıdır?

Bimar (hasta), dert, deva, derman sözcükleri tıbbi terimler olarak tenasüp sanatı oluşturuyor. “Niçin kılmaz bana derman” istifham sanatı görülmektedir.

Şeb-i hicran yanar canım döker kan çeşm-i giryanım
Uyarır halkı efganum kara bahtım uyanmaz mı

Ayrılık gecesi canım yanar, gözlerim kanlı yaşlar döker.Feryadım halkı uyandırır, kara bahtım hala uyanmaz mı?

Mısra sonundaki soru cümlesinde istifham sanatı vardır.Şair bu sorunun cevabını biliyor yani kara bahtının değişmeyeceğini biliyor.Bu tecahül-i arif sanatıdır.Gözlerinden yaş yerine kan akması mübalağa sanatına örnektir.

Gül-i ruhsarına karşı gözümden kanlı akar su
Habibim fasl-ı güldür bu akar sular bulanmaz mı

Gül yanağına karşı gözümden kanlı sular akar.Ey sevgilim,gül mevsiminde akanrsular bulanmaz mı?

Gül yanak söz grubunda teşbih-i beliğ vardır.Akarsular sözü ile gözyaşının benzeildiği varlık oluyor.Sadece benzetilenle yapılan benzetmelere açık istiare denir.Ve şair yine cevabını bildiği bir soru sorarak tecahül-i arif sanatı oluşturuyor. Gözyaşlarının çokluğunu akarsuya benzetmekle mübalağa sanatı oluşturuyor.

Gamım pinhan tutardım ben, dediler kıl yare ruşen
Desem ol bi-vefa bilmen inanır mı inanmaz mı

Ben derdimi gizliyordum; “Derdini sevgiliye aç.” dediler.Derdimi söylesem acaba o vefasız inanır mı inanmaz mı?

Şair bu beyitte gerçekten cevabını bilmediği bir soru yöneltiyor.O halde istifham sanatı yaparak tereddünü yansıtıyor. pinhan(gizli), ruşen(açık) sözcükleri de yine şairin ruh halini,tereddünü yansıtarak tezat sanatı oluşturmaktadır.

Değildim ben sana mail, sen ettin aklımı zail
Bana ta’n eyleyen gafil, seni görgeç utanmaz mı

Ben sana meyilli değildim,aklımı yok eden sen oldun.Bu aşktan dolayı beni kınayan gafiller senin güzelliğini görünce utanmazlar mı?

Şair bu beyitte Yusuf ile Züleyha kıssasındaki bir olaya hatırlatma yapmaktadır.(Züleyha’nın kölesi Yusuf’a aşık olmasını kınayan soylu hanımları davet ederek ellerine meyve ve bıçak veren Züleyha Yusuf’u onlara gösterince onun güzelliğinden ellerini keserler.Bu olay üzerine Züleyha’dan özür dilerler) Bunun gibi hatırlatmalara telmih sanatı denir.sanatı denir.Yine soru cümlesiyle bitiyor mısramız; istifham sanatıdır.

Fuzuli rind-i şeydadır, hemişe halka rüsvadır
Sorun kim bu ne sevdadır, bu sevdadan utanmaz mı?

Şair bu beyitte kendinden farklı bir adammış gibi bahsediyor.Buna tecrit sanatı denir.Şaire sorulması gereken soru istifham sanatını oluşturuyor.Fuzuli kelimesinin “boşu boşuna” anlamı “çılgın aşık” söz grubunun sıfatı olursa tevriyeli kullanılmış olur tabiki tevriye sanatı dememiz gerekir.

NOT:Gazelin beyitleri ortadan ikiye bölünebilme özelliği gösteriyor.Buna “musammat gazel” dendiğini unutmayalım.Musammat gazellerde iç kafiye özelliği kullanılır.

kamu bîmârına cânân / deva-yı derd eder ihsan
niçün kılmaz bana derman / beni bîmar sanmaz mı

Gazelin ilk beyti matla,son beyti makta olmaktadır.Fuzulinin mahlasının geçtiği beyit mahlas beyti ya da taç beyit,şiirin en güzel beyti de beytü’l-gazel olmaktadır.


Hakkında

Bu kısım siten hakkında bilgi verir. Burayı değiştirmek ve düzenlemek için admin->eklentiler->tanımı düzenle

Etiketler