Cover Image

Merkez-i Hake Atsalar da Bizi

Ocak 25, 2025 Okuma süresi: 3 dakika
Kıta

Zalim olsa ne rütbe bî-perva — x
Yine bünyad-ı zulmü biz yıkarız — a

Merkez-i hake atsalar da bizi — x
Küre-i arzı patlatır çıkarız — a

Namık Kemal

Günümüz Türkçesi: Zalim ne kadar pervasız olursa olsun biz yine o zulmün binasını yıkarız. Dünyanın merkezine de atsalar bizi, yerküreyi patlatır çıkarız.


Sözcükler

perva: çekinme, sakınma, korku
bî-perva: pervasız, korkusuz, çekinmez
bünyad: 1. temel, kök 2. yapı, bina
hak: toprak
merkez-i hake: toprağın merkezine, dünyanın merkezine
kürre-i arz: yerküre

Hatırlatmalar

Kıta (Kıt’a), en az iki beyitten oluşan divan şiiri nazım şeklidir. Beyit sayısı 2 ile 12 arasında değişir. Kafiye şeması xa / xa / xa… şeklindedir.
Namık Kemal, Tanzimat Birinci Dönem şairidir. Bu dönem şairleri içerik olarak yeni şeyler söyleseler de eski nazım şekillerini kullanmaya devam etmişlerdir. Hem Sultan Abdülaziz hem de II. Abdülhamit Dönemi’ndeki muhaliflerin gür sesi olan Namık Kemal, bu kıtayı da bir sürgün sırasında söylemiştir.
Şiirin ikinci beyti ise mübalağa sanatının en bilinen örneklerinden biridir.

Konu Anlatımı İndir 👇


Hirrename

Kasım 29, 2022 Okuma süresi: ~1 dakika

Günümüz Türkçesi

Kedimin her gece böbrekle dolardı sepeti
Yok idi nimetinin rahatının hiç adedi
Şehla gözleri, ayırt ederken kötüyü iyiyi
Sardı etrafını bin türlü düşman türedi
Kedimi talihsizlik faresi gafletle yedi
Buna yandı yüreğim ah kedi vah kedi


Devamını okuyayım »


Cover Image

Vatan yahut Silistre

Şubat 12, 2022 Okuma süresi: 11 dakika

Namık Kemal’in 1872 tarihli tiyatro eseri.
Dört perdelik eser, yazarın ilk tiyatro eseridir.
Eser, edebiyatımızda sahneye konulan ilk Türk piyesidir (1873).
Oyunun konusu Kırım Savaşı sırasında geçmektedir.
Oyunda Silistre Kalesi’nin kurtarılması için askerin gösterdiği fedakârlık ve kahramanlıklar bir aşk macerası çevresinde anlatılır.
Eserin ilk sahnelenmesinden sonra izleyicilerin heyecana gelmesiyle çıkan olaylar, yazarın tutuklanarak Magosa’ya sürülmesine neden olmuştur.

Kısa Özet

İslam Bey, âşık olduğu Zekiye ile vedalaşarak cepheye gider. Zekiye de erkek kılığına girerek Adem adıyla gönüllüler arasına katılır. Silistre Kalesi Komutanı Sıtkı Bey, çelimsiz bulduğu Adem’i geri göndermek ister ama o kabul etmez. İslam Bey, yaralandığı sırada kendisiyle ilgilenen Zekiye’yi tanır. İslam Bey ve Zekiye büyük bir kahramanlık göstererek düşmanın cephaneliğini havaya uçurur. İslam Bey, Sıdkı Bey’e Adem’in gerçek kimliğini açıklar. Bu arada Zekiye’nin Sıdkı Bey’in kızı olduğu anlaşılır. Oyun iki aşığın evlenmesiyle son bulur.

Geniş Özet


Birinci Perde

Perde açıldığında sokağı gören bir odada Zekiye yalnızdır. Seyir yerinde gördüğü İslâm Bey’e aşık olan genç kız, mindere uzanmış düşünmektedir. Annesini ve kardeşini kaybeden Zekiye, on beş yıldır haber alamadığı babasının da savaşta öldüğünü düşünmektedir. Bu nedenle İslam Bey’e karşı hissettikleri yüzünden hem utanmakta hem de vicdanen rahatsızlık duymaktadır. Ancak her şeye rağmen onu sevmekten kendini alamaz. Hem duyguları da karşılıksız değildir. Süt annesi, sevdiği adamdan bir mektup getirmiştir. Mektuba göre İslam Bey de onu sevmektedir.
Bu arada gizlice pencereden giren İslam Bey ile Zekiye odada karşı karşıya gelir. Genç kız beklemediği bu durum nedeniyle telaşlanır. İslam Bey de yaptığı hareketin doğru olmadığını ancak başka çaresi kalmadığını söyler. Sürekli olarak gitmesi gerektiğinden bahsedip durur. Tek dileği gitmeden önce Zekiye’yi görmektir. İslam Bey’in neden gitmek zorunda olduğunu anlamakta zorlanan Zekiye, genç adama serzenişlerde bulunur. İslam Bey’in büyük bir aşkı daha vardır ki o da vatandır. Tıpkı ecdadı gibi o da savaş varken eli kolu bağlı duracak biri değildir.
Sevdiği adamın vatan savunması için gideceğini anlayan Zekiye ağlayarak da olsa gitmesine razı olur. İslam Bey’in eğer şehit olursam istediğin kişiyi seçebilirsin demesine rağmen Zekiye, İslâm Bey’e bağlı kalacağına dair söz verir.
İslâm Bey, bu sahnede vatanın neden önemli olduğunu, niçin vatan uğrunda mücadele etmekten kaçınmamak gerektiğini uzun uzun anlatır. Sonunda iki âşık zorda olsa vedalaşırlar. Yalnız kalan Zekiye, duygularının karşılıksız olmadığını öğrendiği için mutludur ancak sevdiğini kaybetme korkusu yaşamaktadır.
Bir sonraki sahnede İslâm Bey, gönüllülerle beraber sokaktadır. Onlara Osmanlı olduklarını hatırlatarak onları cesaretlendirecek konuşmalar yapar. Tuna Boyu’na gideceklerini söyleyerek vatan için ölmeye hazır olmalarını ister. Penceresinden konuşmaları dinleyen Zekiye, İslam Bey’in özellikle “Beni seven, hiçbir vakit ardımdan ayrılmaz!” sözünden etkilenir. O zaman ben de sevdiğimden ayrılmam diyen genç kadın, kılık değiştirip İslâm Bey’in arkasından gitmeyi düşünür. Kararını süt annesi Hanife Hanım’a açar. Şaşıran Hanife Hanım onu engellemeye çalışsa da başaramaz.

İkinci Perde

İkinci perdeden itibaren mekân Silistre’dir. Birinci sahnede askerler ve gönüllüler bir aradadır. Erkek kılığındaki Zekiye, kendini Adem olarak tanıtmıştır. Askerlerin içinde söylenen her söze “kıyamet mi kopar?” sözünü ekleyerek karşılık veren Abdullah Çavuş da vardır. Hep birlikte Osmanlı’ya bağlılıklarını bildiren bir marş okurlar.
İkinci sahnede Miralay Sıdkı Bey, düşmanın yaklaştığını hatırlatarak kalede kalmak isteyenlerin bir tarafa ayrılmasını ister. Tüm gönüllüler vatan için mücadeleye ve ölmeye hazır olduklarını belirtir. Sıdkı Bey kurşundan, gülleden başka açlık ve susuzlukla da mücadele edeceklerini belirtir. Hepsi şehit olmayı göze almış kişilerdir. Sıdkı Bey’i asıl düşündüren küçük bir çocuk gibi gördüğü Adem’dir. Sıdkı Bey’in ısrarına rağmen Adem (Zekiye) kaleden ayrılmaz.
Üçüncü sahnede İslâm Bey yaralıdır. Üç saat süren çarpışmada birçok gönüllü şehit olmuştur. Yaralı olmasına rağmen çarpışmayı anlatacak gücü kendisinde bulur. Vatan uğruna ölmediğine hayıflanarak Zekiye’nin kucağına düşüp bayılır. Sıdkı Bey, Abdullah Çavuş’tan İslam Bey’i alıp odasına götürmesini ister. Sarsılan Zekiye ise erkek kılığında olduğunu unutarak İslam Bey’i bırakmak istemez. Sonra da durumu kurtarmak için İslâm Bey’in Manastır’da kendini himaye ettiğini, ona vefa borcu olduğunu söyler.
Dördüncü sahnede Sıdkı Bey ile Rüstem Bey konuşmaktadır. Buradaki konuşmalardan Sıdkı Bey’in Zekiye’nin babası olduğu anlaşılır. Sıdkı Bey bir mektup almıştır. Mektupta kızı Zekiye’nin kaybolduğu yazmaktadır. Sıdkı Bey karısı ve oğlundan sonra kızının da öldüğünü düşünür. 

Albay Sıdkı’nın gerçek adı Ahmet’tir. Rüstem Bey, Manastır’da okurken Ahmet adında bir mektep arkadaşı olduğundan ancak on altı yıldır kendisinden haber alamadığından bahseder. Rüstem Bey; ona çok benzediğini, kardeşi olup olmadığını sorar. Açık vermek istemeyen Sıdkı Bey ise kardeşi olmadığını ama sorduğu adamı iyi tanıdığını söyler. Sonra da o zamanlar bir teğmen olan Ahmet’in -yani kendi hikayesini- hikayesini anlatmaya başlar.
Yakın dostu Ali Bey, karısını taciz eden yarbayı öldürmüş, bu nedenle divan-ı harbe verilmiştir. Mahkeme, Ali Bey’in kurşuna dizilerek öldürülmesine karar vermiştir. Onu kurşuna dizecek bölüğün kumandası da Ahmet Bey’e verilmiştir. Bu emri yerine getirmeyen Ahmet’in rütbeleri sökülerek ordudan ihraç edilmiştir. Manastırda evlenen Sıdkı Bey’in (Ahmet’in) üç yaşında bir oğlu, on dört aylık bir kızı olsa da utancından eve dönememiştir. Sonrasında Hicaz’a gitmiş, Sıdkı adıyla yeniden orduya yazılmış ve eski rütbesine kadar çıkmayı başarmıştır. Bir süre sonra da Manastır’daki karısı ve oğlunun ölüm haberlerini almıştır. Sıdkı Bey, aslında gerçeği anlayan Rüstem Bey’den üstü örtülü bir şekilde sırrını açık etmemesini ister. Bir sonraki sahnede düşmanın hücuma geçtiği haberi gelir.

Üçüncü Perde

Zekiye, yaralı İslâm Bey’in başucundadır. Günlerdir kendinde olmayan İslâm Bey, dışarıdan gelen top seslerini duyar. Vatan için ölmeye hazır olduğunu sayıklar. Bir süre sonra tamamen kendine gelir ve Zekiye’yi tanır.
İkinci sahnede bir yarbay; kaleyi savunmanın artık mümkün olmadığını, devletin bu kaleyi gözden çıkardığını söyleyerek kaledekileri teslim olmak için ikna etmeye çalışır. Yarbayın bu çıkışına özellikle İslam Bey sert bir şekilde karşılık verir. Diğerleri de onun gibi düşününce hain olarak görülen yarbay hapsedilir.
Kaleyi ve askerleri kurtarmak için bir çözüm arayan Sıdkı Bey, düşmanın cephaneliğini patlatmayı düşünür. Bunun için yanında bir kişiye daha ihtiyacı vardır. Bu iş için gönüllü olan İslam Bey, Sıdkı Bey’den kalede askerin başında kalmasını isteyince Zekiye gönüllü olur. Sıdkı Bey, kaybettiği oğluna benzettiği bu çocuğa kıyamaz ancak ikisi onu ikna ederler. Düşman ordusuna kılık değiştirilecek girilecektir. Sıdkı Bey, Abdullah Çavuşu da yanlarına katar.
Diğer sahnede ölüme gideceğini düşünen Zekiye yalnızdır. Canından vazgeçenler için ölümün o kadar korkunç bir şey olmadığını düşünür. İslam Bey’le birlikte şehit olacağını düşünerek kendini avutmaya çalışır. Bir sonraki sahnede Zekiye ile İslâm Bey konuşurlar. Bu konuşmayla vatanın mukaddes olduğu düşüncesi bir kez daha vurgulanır. Sonrasında üç gönüllü hazırlıklarını tamamlayıp yola çıkar.

Dördüncü Perde


Günler geçmiş, gidenlerden haber çıkmamıştır. Sıdkı Bey yok yere üç adamın kanına girdiğini düşünmeye başlar. En çok da rahmetli oğluna benzettiği Adem (Zekiye) için üzülür. Bu arada düşmanın başka bir hedefe doğru ilerlemek için çekildiği haberi gelir. Kaledekiler toplanmakta olan düşmanın ardına düşmek için Sıdkı Bey’den izin alırlar. 

Bu arada Abdullah Çavuş görünür. Abdullah Çavuş, Sıdkı Bey’e İslâm Bey ile Adem’in (Zekiye’nin) cesaret ve kahramanlıklarını anlatır. Üçü de yaralanmış ancak görev yerine getirilmiştir. Düşman çekilme hazırlığı yapsa da İslam Bey görevden vazgeçmemiştir. Özellikle İslam Bey ve onu gölge gibi takip eden Adem (Zekiye) düşman cephaneliklerine büyük bir zayiat vermeyi başarmıştır.
Sonraki sahnede İslam Bey ile Sıdkı Bey yalnız kalır. İslam Bey, kendisine “oğlum” diye hitap eden Sıdkı Bey’e Zekiye ile ilgili gerçeği açıklar. Adem’in aslında Manastırlı bir kız olduğunu işiten Sıdkı Bey, Zekiye’nin kendi kızı olduğu anlar. Baba ile kız birbirlerine kavuşur. Zekiye ve İslâm Bey o gece evlenir. Hep birlikte okunan marşın arkasından “Yaşasın Vatan” nidalarıyla oyun biter.

İlgili Sayfa

👉 Tanzimat Dönemi Tiyatro Özetleri


Cover Image

Namık Kemal – Hayatı – Edebi Kişiliği – (Slayt

Ekim 22, 2011 Okuma süresi: 6 dakika
Namık Kemal Hayatı, Edebi Kişiliği ve Eserleri konu anlatımı ve slayt

Tanzimat Dönemi Edebiyatının ve Türk edebiyatının önemli isimlerinden olan NAMIK KEMAL ile ilgili sunumu konu anlatımının sonundaki renkli bağlantıdan indirebilirsiniz. Derste kullanmak için hazır haldedir.

Namık Kemal Hayatı – Edebi Yönü

Namık Kemal’in Hayatı

21 Aralık 1840’ta Tekirdağ’da doğdu, 2 Aralık 1888’de Sakız Adası’nda öldü. Asıl adı Mehmed Kemal. Namık adını ona şair Eşref Paşa verdi.
Çocukluğunu dedesi Abdüllâtif Paşa’nın yanında, Rumeli ve Anadolu’nun çeşitli kentlerinde geçirdi.
Arapça ve Farsça öğrendi. 1863’te Babıali Tercüme Odası’na kâtip olarak girdi. Dört yıl çalıştığı bu görev sırasında dönemin önemli düşünür ve sanatçılarıyla tanışma olanağı buldu.
1865’te kurulan ve daha sonra yeni Osmanlılar Cemiyeti adıyla ortaya çıkan İttifak-ı Hamiyet adlı gizli derneğe katıldı. Bir yandan da Tasvir-i Efkâr gazetesinde hükümeti eleştiren yazılar yazıyordu. Tasvir-i Efkar Yeni Osmanlılar Cemiyeti’nin görüşleri doğrultusunda yaptığı yayın nedeniyle 1867’de kapatıldı.
Namık Kemal, İstanbul’dan uzak olması için Erzurum’a vali muavini olarak atandı. Bu göreve gitmeyi erteledi ve Mustafa Fazıl Paşa’nın çağrısı üzerine Ziya Paşa’yla birlikte Paris’e kaçtı. Bir süre sonra Londra’ya geçerek Mustafa Fazıl Paşa’nın parasal desteğiyle Ali Suavi’nin Yeni Osmanlılar adına çıkardığı “Muhbir” gazetesinde yazmaya başladı. Ama Ali Suavi’yle anlaşamadı, Muhbir’den ayrıldı.
1868’de gene Fazıl Paşa’nın desteğiyle “Hürriyet” gazetesini çıkardı. Çeşitli anlaşmazlıklar yüzünden, Avrupa’da desteksiz kalınca, 1870’te zaptiye nazırı Hüsnü Paşa’nın çağrısıyla İstanbul’a döndü. Nuri, Reşat ve Ebüzziya Tevfik beylerle birlikte 1872’de “İbret” gazetesini kiraladı. Aynı yıl burada çıkan bir yazısı üzerine gazete 4 ay kapatıldı.
İstanbul’dan uzaklaştırılmak için Gelibolu mutasarrıflığına atandı. Orada yazmaya başladığı “Vatan Yahut Silistre” oyunu, 1873’te Gedikpaşa Tiyatrosu’nda sahnelendi. Oyunu izleyenler galeyana gelip olay çıkardı. Namık Kemal birçok arkadaşıyla birlikte tutuklandı. Bu kez kalebentlikle Magosa’ya sürgüne gönderildi.
1876’da I. Meşrutiyet’in ilanından sonra İstanbul’a döndü. Şura-yı Devlet (Danıştay) üyesi oldu. Kanun-î Esasi’yi (Anayasa) hazırlayan kurulda görev aldı. 1877 Osmanlı-Rus Savaşı çıkınca Meclis-i Mebusan kapatıldı, Namık Kemal tutuklandı. Midilli Adası’na sürüldü. 1879’da Midilli mutasarrıfı oldu. Aynı görevle 1884’te Rodos, 1887’de Sakız Adası’na gönderildi. Ertesi yıl burada öldü ve Gelibolu’da Bolayır’da gömüldü.

Namık Kemal’in Edebi Yönü

Şiirlerini küçük yaşlardan itibaren yazdı. Şinasi’yle tanışıncaya değin, şiirlerinde tasavvuf etkileri görülür. Bu dönemde özellikle Yenişehirli Avni, Leskofçalı Galib gibi şairlerden etkilendi.
En önemli özelliklerinden biri, Türk şiirini Divan şiirinin etkisinden kurtarmaya çalışması. “Vatan Şairi” diye de isimlendirildi.
Tiyatroya özel bir önem verdi, altı oyun yazdı. Bir yurtseverlik ve kahramanlık oyunu olan Vatan Yahut Silistre, Avrupa’da da ilgi uyandırdı ve beş dile çevrildi.
İlk romanı “İntibah” 1876’da yayınladı. Ruhsal çözümlemelerinin, bir olayı toplumsal ve bireysel yönleriyle görmeye çalışmasının yanı sıra, dış dünya betimlemeleriyle de İntibah Türk romanında bir başlangıç sayılır.
Romanı ve tiyatroyu toplumsal yaşama soktuğu gibi, edebiyat eleştirisini de Türkiye’ye ilk getiren kişilerden biri oldu. En önemli eleştiri eserleri Tahrib-i Harâbât ile Takip.
Gazeteci olarak da Türk kültürü içinde önemli bir yeri var. Döneminin hemen hemen bütün yenilik yanlısı ve ilerici gazetelerinde yazıları yayınlandı.

Namık Kemal’in Eserleri

Tiyatro:  Vatan Yahut Silistre (1873, yeni harflerle 1940)  Zavallı Çocuk (1873, yeni harflerle 1940)  Akif Bey (1874, yeni harflerle 1958)  Celaleddin Harzemşah (1885, yeni harflerle 1977)  Kara Bela (1908)
Roman:  İntibah (1876, yeni harflerle 1944)  Cezmi (1880, yeni harflerle 1963)
Eserleri
ELEŞTİRİ:  Tahrib-i Harâbât (1885)  Takip (1885)  Renan Müdafaanamesi (1908, yeni harflerle 1962)  İrfan Paşa’ya Mektup (1887)  Mukaddeme-i Celal (1888)

TARİHİ KİTAPLAR:  Devr-i İstila (1871)  Barika-i Zafer (1872)  Evrak-ı Perişan (1872, yeni harflerle 1973)  Kanije (1874)  Silistre Muhasarası (1874, yeni harflerle 1946)  Osmanlı Tarihi (1889, 1971-1974)  Büyük İslam Tarihi, (1975, ölümünden sonra)

Namık Kemal Hayatı Edebi Yönü Slaytı İndir


 


EDEBİYATA DAİR…: MURABBA

Mart 21, 2010 Okuma süresi: ~1 dakika
Kelime anlamı “dörtlük” olan murabba, divan şiirimizde aynı ölçüye sahip dörder mısralık bentlerden oluşan bir nazım biçimidir.Kafiye şeması genellikle aaaa/bbba/ccca… biçiminde görülür,aruzla yazılır.4-8 bentten oluşur.Hemen her konuda murabba yazılabileceği gibi, genellikle dini ve öğretici konularla övgü, yergi, mersiye gibi konularda murabbalar yazılır.Şarkı türüne benzer fakat şarkıdan farklı olduğu hemen görülür.Dili süslü ve ağırdır.Son dizeleri tekrarlanıyorsa mütekerrir murabba; Son dizeleri tekrarlanmıyorsa müzdeviç murabba adını alır.15. yüzyıl şairi Ahmet paşa ile 19. yüzyıl şairi Namık Kemal en önemli murabba yazarlarıdır. Bunlardan başka Aşki, Muhibbi, Hayreti, Taşlıcalı Yahya Bey, Fuzuli de murabba türünün diğer önemli şairleridir.Gül yüzünde göreli zülf-i semen-sây gönül
Kuru seydâya yiler bî-ser u bî-pây gönül
Demedim ben sana dolaşma an hây gönül
Vay gönül vay bu gönül vay gönül ey vay gönül

Cover Image

ROMAN TÜRÜYLE İLGİLİ DERS NOTLARI

Ocak 29, 2010 Okuma süresi: 8 dakika
roman nedir-roman türü-roman türünün gelişimi- roman terimleri-romanlar-tarihi roman-macera romanları-aşk romanları-polisiye romanlar-peymi safa-psikolojik tahlil romanları-sosyal romanlar-töre romanları-nehir roman-tezli roman-yılanların öcü-sinekli bakkal-

R O M A N :

Roman,Latincede, yazı parçası anlamına gelir. Roman sözcüğü eski Roma’da bozulmuş Latinceye verilen ad olarak kullanılırken daha sonra yaşanmış bir olayı hikâye etme anlamında kullanılmaya başlanmış; günümüzde ise, yaşanmış ya da yaşanabilir olayları, yer, zaman, çevre ve insan unsurlarına dayanarak, geniş bir bakış açısıyla anlatan yazı türüne roman denmektedir.

Konusu insan ve dünyadır. Gerçek yaşamı yansıtmaya çalışır. Anlattığı olay, çevre ve kişiler, yaşamdan alınır. Olay ve kişileri ayrıntılı anlatma, tahlil ve tasvirlere çok yer verme, bir ana olay etrafında bir çok küçük olaya yer verme bakımından hikâye türünden ayrılır.

ROMAN TÜRÜNÜN TARİHİ GELİŞİMİ:

Roman türünün ilk örneğini ilk defa 16. Yüzyılda İspanyol yazar Miguel de Cervantes, Don Kişot adlı eseriyle vermiştir. 17. Yüzyılda Madam de la Fayette, “Princesse de Clevs” adlı eseriyle ikinci roman yazarı olmuş aynı zamanda bu eseri psikolojik roman türünün ilk örneği kabul edilmiştir. 19.yy’da. gelişen romantizm ve realizm akımları bu türün de gelişmesinde etkili olmuştur.
Türk Edebiyatında daha önceleri bu türün yerini tutan mesneviler vardı. Batılı anlamdaki roman türü bizde önce çevirilerle başlar. İlk olarak Yusuf Kâmil Paşa Fransız yazar Fenelon’dan “Telemaque” adlı eseri dilimize çevirmiş ; sonra Wictor Hugo’dan Sefiller, Daniel Defo’dan Robinsun Crosoe ve Alexandre Dumas’dan Monte Criestodilimize tercüme edilmiştir. Bizde ilk yerli romanı Şemsettin Sami “Taaşşuk u Talat ve Fitnat” adıyla yazmıştır. Ahmet Mithat Efendi yüzlerce macera romanı yazar.Bu yüzden adı yazı makinesine çıkar.Ancak bunlar roman tekniği bakımından kusurlu eserlerdir.Daha sonra Namık Kemal “İntibah” adlı eseriyle ilk edebi roman örneğini yazmıştır. İlk köy romanı Nabizade nazım’ın “Karabibik”i olur.Halit Ziya Uşaklıgil “Mai ve Siyah”la ilk modern roman örneğini vermişlerdir. Bunları Recaizade Mahmut Ekrem’in yazdığı ilk realist romanımız “Araba Sevdası ” takip eder. Mehmet Rauf’un Eylül adlı romanı ,ilk psikolojik roman olurken ilk tarihi roman Namık Kemal’in “Cezmi”siyle kaleme alınır. Milli Mücadele döneminde Halide Edip “Ateşten Gömlek”, Yakup Kadri “Yaban” Reşat Nuri “Çalıkuşu” adlı romanlarıyla bu türü mükemmele ulaştırır.

ROMAN ÇEŞİTLERİ:

A ) KONULARINA GÖRE:

1. Tarihi Roman : Tarihteki olay ya da kişileri konu alan romanlardır. Yazar tarihi gerçekleri kendi hayal gücüyle birleştirerek anlatır. İlk örneği Valter Scott’un “Vaverley” adlı eseridir. Bunu Gogol’un “Toros Bulba” , Victor Hugo’nun “Notre Damın Kamburu” , A. Dumas’ın “Monte Criesto” ve “Üç Silahşörler” adlı eserleriyle devam ettirir. Türk edebiyatında ilk örneği Namık Kemal’in “Cezmi” adlı romanıdır. Nihal Atsız’ın “Bozkurtlar ” adlı serisi, Tarık Buğra’nın “Küçük Ağa”sı , Kemal Tahir’in “Yorgun Savaşçı”sı ve “Devlet Ana”sı tarihi roman türünün örnekleridir.

2 – Macera Romanı:Günlük hayatta her zaman rastlanmayan, şaşırtıcı, sürükleyici, esrarengiz olayları anlatan romanlardır Serüven Romanları da denir. Bir araştırma ve izlemeyi anlatan Polisiye Romanlar, alışılmışın dışında uzak yerleri ve yaşamları anlatan Egzotik Romanlar da bu gruba girer. Dünya edebiyatında R. L. Stevenson’un “Hazine Adası” Daniel Defo’nun “Robinson Cruseo”su Rudyard Kipling’in “Cangel Kitabı” Jonathan Swift’in ” Gülliver’in Seyahatleri” macera romanlarına örnektir.

Türk edebiyatında A. Mithat Efendinin “Hasan Mellah”, “Dürdane Hanım” adlı romanları, Peyami Safa’nın ” Cingöz Recai” serisi bu türün en tanınmış örnekleridir.

3) Sosyal Roman : İnsan yaşamınn sınırsız kültür birikimi içinde yer alan ve insanı derinden etkileyen toplumsal, siyasi olaylar, inançlar, gelenek ve görenekleri bazen eleştirisel, bazen de bilimsel açıdan ele alıp anlatan romanlardır Dünya edebiyatında : W. Hugo’nun “Sefiller”, Dostoyevski’nin “Suç ve Ceza”sı bu türün örnekleridir.

Türk edebiyatında Namık Kemal’in “İntibah”, R. M. Ekrem’in Araba Sevdası” A. Mithat Efendinin “Felatun Bey ile Rakım Efendi” adlı eserleri bu tür romanlardır. Cumhuriyet dönemim romancıları daha çok sosyal içerikli romanlara eğilmişler ve çok başarılı örnekler ortaya koymuşlardır.Orhan Kemal’in Baba Evi,Hanımın Çiftliği,Gurbet Kuşları” adlı eserleri, Yaşar Kemal’in “İnce Memed”i, Kemal Tahir’in “Rahmet Yolları Kesti” adlı eseri sosyal romanlardır.

Bir fikri savunup bilimsel verilerle olaya yaklaşan romanlara “Tezli Roman” denir. Yakup Kadri’nin “Yaban” romanı gibi. Toplumdaki inanç ve gelenekleri anlatan romanlara “Töre Romanı” denmektedir. Halide Edip’in “Sinekli Bakkal” adlı romanları töre romanı örneğidir. Bunlar farklı bir tür olmayıp sosyal romanın içindeki türlerdir.

4)Psikolojik Roman ( Tahlil Romanı ) : Dış alemdeki olaylardan çok , kahramanların iç dünyasını, ruh hallerini ele alarak kişilerin toplumla ilişkilerini, bunların birbirinden nasıl etkilendiklerini anlatan romanlardır. İlk örneği: Madame de La Fayette’in “Prencesse de Clevs” adlı romandır. Bizde ilk psikolojik roman denemesi Nabizade nazım’ın yazdığı “Zehra” adlı roman olsa da bu eser başarılı olmamış ve ilk psikolojik roman Mehmet Rauf’un “Eylül”ü olmuştur. Batılı anlamda ilk psikolojik tahlil romanı ise peyami Safa’nın “9. Hariciye Koğuşu”dur. Peyami Safa’nın “Matmazel Noralya’nın Koltuğu”, “Bir Tereddütün Romanı” adlı eserleri de psikolojik romanlardır.

5) Otobiyografik Roman: Yazarın kendi yaşamın anlattığı romanlardır. Dünya edebiyatındaki örnekleri Tolstoy’un “Yaşayan Ölü” , ” Çocukluk” adlı eserleridir.Bizde iseYakup Kadri Karaosmanoğlu’nun “Anamın Kitabı” Peyami Safa’nın “Dokuzuncu Hariciye Koğuşu” bu türün örnekleridir.

NEHİR ROMAN : Bir kişinin, bir toplumun hayatındaki gelişmeleri ya da tarihi bir olayı birden fazla cilt halinde anlatan romanlardır.

Tarık Buğra’’nın “Küçük Ağa”, “Küçük Ağa Ankara’da” , “Firaun İmanı”; Nihal Adsız’ın “Bozkurtlar “ , “Bozkurtların Ölümü”, “Bozkurtlar Diriliyor” romanları gibi.

B) KONULARIN İŞLENİŞİNE GÖRE ROMANLAR:

1 Romantik Roman . Romantik akıma uygun olarak, duygu ve hayallerin ön plânda olduğu romanlardır.( İntibah, Eylül, Mai Ve Siyah gibi. )

2 – Realist Roman : Gerçekçi akıma uygun olarak gözlem ve deneyimin duygu ve hayalden daha ön plânda olduğu akımdır İlk örneği R. M. Ekrem’in Araba Sevdası .

3 – Natüralist Roman: Bilimsel araştırmalara bağlı kalarak kahramanlarını gözlemlerle seçen romanlardır.Emile ZOLA’nın Germinal adlı eseri ve bizde Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın eserleri naturalizme örnektir.


Cover Image

Edebiyatımızda İlkleri Biliyor musunuz? Buyrun Aşağıdaki Şemada Sizleri Bekliyor

Ocak 28, 2010 Okuma süresi: 5 dakika
ilk roman-ilk hikaye-ilk batılı roman-ilk batılı hikaye-ilk realist romanımız-ilk gerçekçi öykü-ilk psikolojik tahlil romanı-ilk tarihi roman-ilk naturalist eserimiz-ilk edebi roman-ilk edebi romanımız-ilk tiyatro eseri-yazılan ilk tiyatro eserimiz-oynana ilk tiyatro eserimiz-Ahmet Mithat Efendi-Şinasi-Namık Kemal-Ziya Paşa

Edebiyatımızda İlkleri Biliyor musunuz? Buyrun Aşağıdaki Şemada Sizleri Bekliyor Edebiyat Dünyamızda İlkler Şeması

» İlk kadın romancımız: Fatma Aliye Hanım
» Süslü nesrin ilk temsilcisi: Sinan Paşa
» Dünyanın bilinen ilk destanı: Sümerlerin Gılgamış Destanı
» Dünyanın halen devam eden ,en büyük Destanı: Kırgızların Manas Destanı
» Edebiyat kelimesini bizde ilk kullanan: Şinasi
» Kurtuluş savaşımızı doğrudan işleyen roman: Ateşten Gömlek
» İlk uyarlama tiyatro eserinin yazarı: A.Vefik paşa» İlk yerli tiyatro eseri: Şinasi / Şair Evlenmesi /1859
» İlk yerli roman: Şemsettin Sami / Taaşşuk-ı Talat ve Fıtnat
» Batılı tekniği uygun ilk roman: Halit Ziya Uşaklıgil/Aşk-ı memnu
» İlk çeviri roman: Yusuf Kamil Paşa/ Fenelon’dan Telemak /1859
» İlk köy romanı: Nabizade Nazım / Karabibik
» İlk psikolojik roman: Mehmet Rauf / Eylül
» İlk realist roman: Recaizade Mahmut Ekrem / Araba Sevdası
» İlk resmi Türkçe gazete: Takvim –i Vakayi
» İlk yarı gazete: Ceride-i Havadis
» İlk tarihi roman: Namık Kemal / Cezmi , A. Mithat / Yeniçeri
» İlk özel gazete: Tercüman-ı Ahval / Şinasi ile Agah Efendi
» İlk pastoral şir: A.Hamit Tarhan /Sahra
» İlk şiir çevirisini yapan: Şinasi
» İlk makaleyi yazan: Şinasi
» Noktalama işaretlerini ilk kez kullanan ilk Türk gazeteci: Şinasi
» Aruzla ilk manzum tiyatro eseri yazan: A.Hamit /Eşber veya Sardanapal
» Heceyle yazılan ilk manzum tiyatro eseri: A.Hamit/Nesteren
» İlk bibliyografya: Keşfü’z Zünun /Katip Çelebi
» İlk hatıra kitabı: Babürşah /Babürname
» İlk hamse yazarı: Ali Şir Nevai
» İlk tezkire: Ali Şir Nevai /Mecalisün Nefais
» İlk antolojisi: Ziya paşa /Harabat
» İlk atasözleri kitabı: Şinasi /Durub-i Emsal-ı Osmaniye
» İlk mizah dergisi: Diyojen /Teodor Kasap
» İlk hikaye kitabı: A: Mithat /Letaif-i Rivayet
» İlk fıkra yazarı: Ahmet Rasim
» İlk Türkçe yazılan ilk kitap: Kutadgu Bilig
» İlk siyasetname: Kutadgu Bilig
» İlk mensur şiir örneklerini veren: Halit Ziya
» Şiirde ilk defa Türk kelimesini kullanan: Mehmet Emin Yurdakul
» Dünya edebiyatındaki ilk modern roman: Cervantes/Don Kişot
» İlk makale: Tercüman-ı Ahval Mukaddimesi
» İlk edebi bildiriyi yayımlayan topluluk: Fecr-i Ati
» Mesnevi tarzında yazılmış ilk eser: Kutadgu Bilig
» İlk seyahatname: Mir’atül Memalik / Seydi Ali Reis
» İlk Edebiyat tarihçimiz: Abdulhalim Memduh Efendi
» Batı anlayışındaki ilk edebiyat tarihçimiz: Fuat Köprülü
» Sahnelenen ilk tiyatro: Namık Kemal / Vatan yahut Silistre
» Kafiyeyi şiire serperek klasik nazım şekillerinden farklı ilk örnekleri veren: Tevfik Fikret
» Türkçenin ilk dil bilgisi kitabı: Süleyman paşa / Sarf – ı Türki
» İlk naturalist eserimizin yazarı: Nabızade Nazım / Zehra
» Divan Edebiyatında mahallileşme akımının temsilcisi: Nedim
» Şarkıyı icat eden: Nedim
» İlk tarih ve coğrafya ansiklopedisi: Kamus’ul Alam
» İlk sözlüğümüz: Divan-ı Lügat-it Türk
» İlk Türkçe sözlük: Şemsettin Sami: Kamus-ı Türki
» İlk özdeyiş örneklerini veren: Ali Bey / Lehçet’ül Hakayık
» İlk didaktik şiir örneğimiz ve aruzla yazılan ilk eserimiz: Kutadgu Bilig
» Türk adının geçtiği ilk Türkçe metin: Orhun Abideleri
» Edebiyatımızda objektif eleştirinin nasıl olacağını ilk açıklayan: R. Mahmut Ekrem
» Edebiyatımızdaki milli dönemin açılmasına öncülük eden: Mehmet Emin Yurdakul
» Konuşma diliyle yazılmış ilk hikayenin yazarı: Ömer Seyfettin
» Edebiyatımızda ilk kafiyesiz şiirini yazan: A. Hamit / Validem
» İlk köy şiiri: Muallim Naci / Köylü Kızların Şarkısı
» İlk alfabemiz: Göktürk Alfabesi
» Tekke şiirinin babası: Ahmet Yesevi
» İlk Türk destanı: Alp Er Tunga Destanı
» Bizde batılı anlamda ilk eleştiriyi yazan: Namık Kemal
» Bizde epik tiyatro türünün kurucusu: Haldun Taner

» İlk divan şairi: Hoca Dehhani
» Hikayede gerçek anlamda ilk kez Anadolu’yu işleyen: Refik Halit Karay
» En başarılı psikolojik roman yazarımız: P.Safa / 9.Hariciye koğuşu
» İlk çocuk şiirlerini yazan: Tevfik Fikret / Şermin
» Dilde sadeleşmeyi savunan ilk yayın organı: Genç Kalemler


Hakkında

Bu kısım siten hakkında bilgi verir. Burayı değiştirmek ve düzenlemek için admin->eklentiler->tanımı düzenle

Etiketler