Bir hurûşiyle eder bin hâne-i ikbâli pest
Ehl-i derdin seyl-i eşk-i inkisârın görmüşüz
Bir hadeng-i cân-güdâz-ı âhdır sermâyesi
Biz bu meydânın nice çâbük-süvârın görmüşüz
Bir gün eyler dest-beste pây-gâh-ı cây-gâh
Bi-aded mağrur-ı sadr-ı itibârın görmüşüz
Kâse-i der-yüzeye tebdîl olur câm-ı murâd
Biz bu bezmin Nâbiyâ çok bâde-hârın görmüşüz
Nabi
Vezin: fâilâtün / fâilâtün / fâilâtün / fâilün
Günümüz Türkçesi ve Açıklamalar
I.
Bağ-ı dehrin hem hazânın hem bahârın görmüşüz
Biz neşâtın da gamın da rüzgârın görmüşüz
bağ-ı dehr: dünya bahçesi
hazan: sonbahar
gam: keder, üzüntü
neşât: sevinç, mutluluk
rüzgar: zaman, devir, yel
Günümüz Türkçesi: Dünya denen şu bahçenin hem sonbaharını (yaşlılığını) hem ilkbaharını (gençliğini) gördük. Yani biz, sevincin de üzüntünün de çağını yaşadık ya da tüm bunların bir rüzgar gibi gelip geçtiğini gördük.
Zaman, çağ, devir gibi anlamlara da gelen “rüzgâr” sözcüğü dizede tevriyeli olarak kullanılmış. Öğüt verecek olgunluğa ve tecrübeye sahip olduğunu düşünen şair; beyitte hazan-bahar, neşe-gam tezadından yararlanarak hayatın değişkenlik gösterdiğine vurgu yapmıştır.
II.
Çok da mağrur olma kim meyhâne-i ikbâlde
Biz hezâran mest-i mağrurun humârın görmüşüz
mağrur: gururlu
kim: ki bağlacı
ikbal: mutluluk, talih, refah
meyhâne-i ikbâl: ikbal meyhanesi (yüksek mevki-makam)
hezâran: pek çok, binlerce
mest: sarhoş
humâr: sarhoşluğun verdiği sersemlik
Günümüz Türkçesi: Talihin meyhanesinde çok da gururlanma ki biz orada, nice gurur sarhoşunun sonunda baş ağrısı (sıkıntı) çektiğini görmüşüz.
Beyitte makam ve mevkilerini ebedi zanneden ve elindekilerle gururlanan insanlara uyarı yapılmıştır. Ancak bu sarhoşluk uzun sürmez. Hayatta birçok şey gören şair, binlerce gurur sarhoşunun ayıldıktan sonraki halini görmüştür.
III.
Top-ı âh-ı inkisâra pâydâr olmaz yine
Kişver-i câhın nice sengin hisârın görmüşüz
top-ı ah-ı inkisar: beddua ahlarının topu
pây-dâr: sağlam, devamlı
kişver-i câh: makam, mevki ülkesi
seng: taş
Günümüz Türkçesi: Mevki-makam ülkesinin taştan nice hisarları vardı ama beddualar nedeniyle (tüm bunların) yine de ayakta kalamadığını gördük.
Beyit, milletlerin kaderine hâkim olan iktidar sahiplerine bir uyarıdır. Onlar, taştan hisarlarla çevrili şehirlerde otururlar ve saltanatlarının ebedi olduğunu düşünürler. Gün gelir yıkılmaz diye bilinen bu kaleler bir âh topu (beddua ateşi) ile yerle bir olur.
IV.
Bir hurûşiyle eder bin hâne-i ikbâli pest
Ehl-i derdin seyl-i eşk-i inkisârın görmüşüz
huruş: gürültü, ağlayıp inleme
pest: alçak, aşağı
ehl-i dert: dert ehli, dert sahibi
eşk: gözyaşı
seyl: sel
inkisar: kırılma, gücenme, beddua
Günümüz Türkçesi: D
Şair, beyitte gününü gün eden nice insanın elindeki kadehin bir gün dilenci tasına dönüştüğünü söylemektedir.