Asıl anlamı “dörtlü”, “dört harfli” demek olan rüba’î, dört mısradan oluşan bir nazım şeklidir. Beyitleri “a a b a” şeklinde kafiye dizilişine sahiptir. Bu nazım şekli İran edebiyatında doğmuş, buradan Türk edebiyatına geçmiştir.
Dört mısraı birbiriyle kafiyeli olan rübailere
rubâ-i musarra veya
terane denir.
Rüba’înin 24’e kadar ulaşan vezin sayısı vardır. Bunlardan
mef’ûlü ile başlayan 12 vezin kalıbına
ahreb,
mef’ûlün ile başlayan 12 vezin kalıbına da
ahrem denir.
Rüba’î dört mısradan ibaret olduğu için şair bu kısa şiirde düşüncesini az sözle ifade edip bitirmek zorundadır.
Rüba’îlerin konusu genellikle aşk, tasavvuf, şairin dünya görüşü, felsefî düşünceleridir.
Rüba’îler genellikle mahlas kullanılmayan şiirlerdir.
Bu nazım biçiminin en büyük şairi İran edebiyatından
Ömer Hayyam (öl. 1123)’dır.
Türk edebiyatında ise Mevlana, Nabî, Nedim, Yahya Kemal Beyatlı ve Arif Nihat Asya önemli rüba’î şairleridir.
Örnek: Yahya Kemal’in Ömer Hayyam‘dan Türkçe’ye manzum tercüme ettiği bir rüba’î:
Ruh anlasa hakkıyle nedir sırr-ı hayât
Anlardı nedir varsa hafâyâ-yı memât (hafâyâ-yı memât: ölümün sırları)
Aklınla bugün bilmediğin mânâyı
Kabrinde mi idrak edeceksin heyhât
Rüba’î ile Tuyuğ arasındaki fark: Rüba’î ahreb ve ahrem denilen ve sadece rüba’îye özgü olan nazım şekilleriyle yazılır. Tuyuğ ise ganellikle fâ’ilâtün fâ’ilâtün fâ’ilün vezniyle yazılır.