Sonbaharın kışa yakın günleridir. İç Anadolu’nun bir köyünden Üssüğünoğlu İbrahim hem çift sürmekte hem de kışı nasıl atlatacağını düşünmektedir. Hasat mevsimi iyi geçmemiş, o yıl iyi ürün alamamıştır. Zahiresi yiyeceklerine ve tohumluğa ancak yetecektir. Hayvanlar için koyduğu yem ve yiyeceğin azlığı da onu endişelendirmektedir. O akşam öküzlerini önüne katmış eve dönerken aklına çare olarak Doru Kısrak isimli emektar atını yılkıya salma fikri gelir. Fakat karara varması kolay olmaz. Epeyce vicdan muhasebesi yapar. Yoksulluk onu buna mecbur eder. Sürekli de “Yılkılık âdetini ben çıkarmadım ya!” gibi bir cümleyi tekrarlayarak vicdanını rahatlatmaya çalışır.
Ayrıca İbrahim’in kafasında daima bir zengin olma hayali vardır. Zengin olunca ona İbrahim Efendi diyecekler fakat o, köylülerine acımayacaktır. Çünkü onlar tarlada bırakılan bir çift demirini çalacak kadar kötüdür, bu yüzden de her şeye müstahaktırlar.
Köye girince hayallerinden uyanan İbrahim, önce öküzlerini sonra da evdekileri azarlar. Sinirli ve huysuzdur. Onu böyle bir adam yapan aslında hayat şartlarıdır. Çift sürerken yorulmuş, soğuk da iliklerine işlemiştir. Can sıkıntısını etrafındakilere yansıtır. İbrahim, ısındıktan sonra Doru Kısrak’ı yılkıya bırakacağını açıklar. Oğulları Mustafa ve Hasan’a talimatlarını verir. O akşam köyün sığır sürüsü köye girmeden Doru’yu çevirmelerini ve köyden uzaklaştırarak dağlara sürmelerini ister. Mustafa, küçük kardeşi Hasan’la denileni yaparak Doru’yu dağlara doğru zorla sürer. Doru Kısrak, dağlara terk edilmiştir. Bahara sağ çıkarsa yakalanıp yine çalıştırılacaktır. Ölürse de önemli değildir. Sonuç olarak o, gözden çıkarılmış yaşlı bir attır.
İbrahim’in karısı ve oğulları bu duruma üzülseler de korkularından seslerini çıkaramazlar. Doru’yu köyden uzaklaştırırken Hasan’ın attığı taşlardan biri atın başına isabet edip yaralamıştır. Doru bu durumdan dolayı kırgın bir insan gibi dağlara doğru yürür. Hasan ilerde bu olaylar yüzünden korkunç kâbuslar da görecektir.
Doru, bir seferlik kovulmayla köyü terk etmeye niyetli değildir. Hava kararınca köpek ulumaları arasında köye döner. Ahırın kapısına gelip kapıyı tekmeler ama kapı açılmaz. Bir müddet köyde dolaşır. Şafak vakti tekrar ahırın kapısına gelir ama kapı yine kapalıdır. Sabahleyin İbrahim ve karısı onu ahırın kapısının önünde bulur. İbrahim, karısına ve sığır çobanına Doru’nun artık yılkılık olduğuna dair tembihlerde bulunur.
Doru, ikinci gün sığır sürüsüyle yine meraya gider. Fakat akşam köyün girişinde yine Mustafa ve Hasan onu beklemektedir. Mustafa, Doru’nun sırtına biner, onu bu sefer istemeyerek de olsa daha uzağa götürüp bırakır. İçinden babasına kızarak köye döner.
Fakat Doru Kısrak, ikinci akşam da köye döner yine ahırın kapısını tekmeler ama kapıyı açamaz. Tekme seslerini işiten İbrahim dışarı fırlar, Doru’yu döverek köyün dışına kadar kovalar. Doru Kısrak, İbrahim’in ardından tekrar köye yönelir. Önceki geceyi geçirdiği ot yığınını hatırlamıştır. Doğruca ot yığınının altına gelir. Fakat bu kez de köpekler rahat bırakmaz. Tekrar evine gelir, kapı aralığından avluya bakar. Artık umudunu yitirmiştir. Dönüp dereye iner, bir iki parça ot yiyip su içtikten sonra köye ve insanlarına kırgın olarak dağlara yönelir. Bu arada aile fertlerinin yanı sıra köylüler de İbrahim’e bu işten dolayı öfkelenmektedir.
İbrahim’in Doru Kısrak’a nasıl sahip olduğunu, bu emektar atın ona geçmişte neler kazandırdığını sayıp dökerler ve onun ne kadar acımasız, geçimsiz ve huysuz olduğundan bahsederler.
Doru, dışarıda geçirdiği ikinci gecenin sabahında sığır sürüsünü bekler, maksadı yavrusunu görebilmektir. Eşi Kırat’a kırgındır, bu yüzden onu yanına yaklaştırmaz. Tayı anasının peşine takılır ve anası da eve gelir diye meraya bırakmazlar. Sığırtmaç Tombak Emmi, köylüsü Kâşifinoğlu’nun komşu Devrik Köyü’ne gitmekte olduğunu anlayınca ona yaya gitmek yerine Doru Kısrak’a binip gitmesini ve istediği yerde hayvanı terk etmesini söyler. Bu arada İbrahim’in arkasından atmayı ve hatta küfretmeyi ihmal etmezler. Kâşifinoğlu Doru’ya yularsız koşumsuz binip Devrik Köyü’nün yoluna koyulur ve köyün yakınlarında attan inerek onu başıboş bırakır. Kâşifinoğlu, Doru’nun gençliğinde İbrahim’in ona kimsenin elini sürdürmediğini söyler. Oysa şimdiki durumuna bakıp İbrahim’e “Tanrıya havale etmeli her işi.” tarzında sözlerle kinlenmektedir.
Akşam olmak üzeredir, Doru tepelere doğru yürür. Bu sırada yağmur başlar. Ne yana gittiğini bilmeden koşarcasına yürümektedir. Şoseye geldiğinde iyice ıslanmıştır, hızlı bir şekilde tekrar köye yönelir. Evin kapısını ayaklarıyla, burnuyla zorlar fakat açamaz. Köyün içerisinde çaresiz dolaşmaya başlar. Onu fark eden köylüler, bu emektar ata yaptığı zulümden dolayı İbrahim’e veryansın ederler.
Köyde sığınacak bir yer bulamayan Doru, çaresiz köyden çıkıp geldiği yöne doğru yürümeye başlar. Bir müddet dağlar arasında gezer, bir bağ evinin duvarı dibinde geceyi geçirdikten sonra ne yana gittiğini bilmeden köyden uzaklaşmaya başlar. Ne köyü ne de insanları görmek ister. Özellikle de İbrahim’i hatta köyün sığırını uzaktan görür, hayvanlara bile tiksinti ile bakar. Doru, dördüncü gün güneye doğru düzlükte epeyce yol aldıktan sonra bir tepenin eteğinde durur. O gece zor da olsa sabahı eder. Bu arada hava da iyice soğumaya başlamıştır. Doru; içinde bulunduğu korku, tiksinti ve ürpertiyle kişneyince kendisi gibi yılkıya bırakılmış bir attan karşılık alır. Bu, artık Doru için yeni bir dönemin başlangıcıdır. Çilkır ile karşılaşır ve birbirlerine çabucak alışıp eş olurlar.
Bu arada yılın ilk karı da düşmüştür. Köylünün tek amacı bolca kışlık yiyecek ve yakacak temin etmektir. Köylünün istediği tek lüks budur. Doru gibi yılkıya bırakılmış üç türlü yılkı atı vardır. İlk iki türlüsü değer verilen, işe yarayan ve para eden cinstendir. Üçüncüsü de gözden çıkarılmış hesaba katılmayan. Birincisi iş olmadığı zamanlarda yazıya bırakılan, akşamları ahıra alınan yılkılıktır. Bunlar köyün civarından pek ayrılmaz. Dayanıksız olduklarından canavara yem olmamak için tedbir olsun diye köyden uzaklaşmazlar. İkinci tür yılkı atı, ahır bilmez. Beş on adetlik sürüler hâlinde yabandadırlar. Yaz gelmeden alıcılar gelir, iyi bir paraya at tüccarlarına satılırlar. Oldukça azgındırlar. Kurtlarla baş edecek kadar güçlüdürler. En zavallı grubu Doru Kısrak gibi olanlar oluşturmaktadır. Bunlar tamamen gözden çıkarılmış yaşlı atlardır. Yılkılık atlar için en zor şey geceyi daha az üşüyerek emniyette geçirmek ve karınlarını doyuracak ot bulmaktır. Yılkının üç düşmanı vardır: soğuk, kurt ve açlık.
İlgili Sayfalar
👉 Abbas Sayar
👉 Kısa Eser Özetleri
Yararlanılan Kaynaklar
Nail Abbas Sayar (Hayatı, Edebi Kişiliği ve Eserleri Üzerine Bir Araştırma)